METAFİZİK

Jacques CHEVALIER
Çev. Murtaza KORLAELÇİ

Giriş

I-BİLGİNİN ÎKÎ TÎPİ

Metafizik, veya varlık ilmi, başvurduğu bilgi biçimi ve kendi konusu ile diğer bütün ilimlerden ayrılır.

Bergson şöyle diyor: "Bir şeyi bilmenin çok farklı iki biçimi vardır. Birincisi şeyin etrafında dönülmeyi ihtiva eder, ikincisi onun içine girer". Birincisi bilimin alışılmış biçimidir, ikincisi metafiziğin ve bizzat sağduyunun biçimidir . Farklı olmalarına rağmen her ikisi de geçerlidir. Bilimin bize verdiği şeylerin bilgisi, yerleşilen görüş açısına ve kendisiyle ifade edildiği sembollere bağlıdır: Bu bir rölatif bilgidir. Metafizik bilgi bütün sembollerden, bütün özel görüşlerden kurtulmaya çalışır, bir bakıma mutlaka ulaşmak için bizzat kavramlarımızı aşmaya çalışır. O halde metafizik, bilimin bize dışarıdan veya maddiyeti içinde takdim ettiği garip ve somut gerçekliği, parçalı görünümleri veya işaretleri, içten, veya insanın kendi ruhunda açıklamayı amaçlar: Bilimle metafiziğin arasında, hesaplanmış hareketle uygulanmış hareket arasındaki, bir şehrin veya bir şahsın çekilmiş fotoğraf serileri ile bu şehrin bilgisi, bu şahsm samimiyeti (intimité) arasındaki aynı fark vardır. Ben eğer hareket ediyorsam, yani istedikten sonra hareket üretme şuurunda isem, ancak hareketin gerçekliğinden emin olurum: Aksi halde o, bir noktanın
ve bir eksen sisteminin karşılıklı basit bir yer değiştirmesine, kısacası, gerçek ve mutlak bir harekete asla katılmaksızın bölebilip, yeniden birleştirebildiğim, uzaydaki bir yörüngeye indirgenir. Her şeyde pekala bütünden parçaya (partie), verilmiş gerçeklikten onun öğelerine gidebiliriz, ve gitmeye de mecburuz, fakat tersi bir usul mümkün değildir: Zira bütün parçalarından daha açıktır, ve parçaların varoluşları ve anlaşılır oluşları onun varolmasıyladır. Bir şiir ve onu oluşturan kelimeler de böyledir.

Madem ki metafizik, analizin sonuçlarını kullanan ve kavramlara dayanan, fakat ondan kaynaklanmayan bir seyir (démarche) ile eşyaların özüne kadar nüfuz etmeye çalışıyor, bütünden basit, sezgisel olarak farkedilen gerçeklikten, tabiatı kesinleştirmede bize yardım eden, fakat onu açıklamayan ve aksine, verilmiş bütünün, kısacası varlığın sezgisini, onların gerçek anlamlarını kabul eden soyut öğeleri, oradan itibaren anlamak için hareket ediyor, o zaman o ilk ilim olarak isimlendirilebiliyor.

Metafizikçi, bir annenin kendi çocuğunu tanıması gibi gerçeği (réel) bilmeye çaba sarfediyor: Annenin kendi çocuğunu, başkalarına benzettiği, onu bir tipe veya bir kanuna alışkanlığa indirgediği ölçüde değil, fakat onu diğerlerinden ayırt ettiği, ondaki, kanuna indirgenemeyen şeyi, ondaki bizzat kendisi olan ve kendinden başka hiçbir şey olmayan şeyi ayırtettiği kesin ölçüde, onu sevdiği ve bildiği gibi. Sadece bu şekilde varlığa ulaşılabiliniyor.

II - METAFİZİĞİN TANIMI VE KONUSU

Metafizik ve Bilim

Metafizik bilginin, düzenleyici bir ilim gibi göründüğü böylece anlaşıldı. Bütün bilimler, kesinliklerinin ve başarılarının şartı böyle olduğu için, metod nedeniyle bir uzmanlıkla yetinirler: Metafizik sezgi, bu hususta sınırlar çizmek ve bu hususta ilişki noktalarını belirlemek için zorunludur. Fakat bizzat kendi özel konuları üzerinde, bütün bilimler, kendi özel ilkelerini bilmekte (connaître) yetersizliklerini gösterirler: Ve burada yine zorunlu olarak, onlar metafizik sezgiye başvururlar.

1-Bilim insanın, hakikati ve gerçeği elde etmeye elverişli olduğunu tahmin ediyor, fakat bilim hakikatin neden ibaret olduğunu, oraya nasıl ulaşıldığını bize söylemiyor. Diğer taraftan insan zekası (entendement) her tarafta.onları açıklamak düşüncesi (couleur) altında olguları kendi aralarında özdeşleştirmeyi ve onların şartlarım amaçlar. Fakat Meyerson ile beraber, bu iddianın meşru olup olmadığı ve saf özdeşlik mantığını aşan zihnin (esprit) kanunun önünde sebepleri veya bu hususu açıklayan şeyleri araştırmaya hakkı olup olmadığı, kendi kendine sorulabilir.

2- Konu olarak sayı ve büyüklüğe (étendue) sahip olan matematik bilimi, bu kavramların objektif değeri üzerinde, tabiata onların tatbikatı üzerinde, onların kendi aralarında sahip oldukları ilişki üzerinde ve ihtiva ettikleri sonsuz üzerinde düşünmeden vazgeçmeyebilir: Öyle ki bugün geometri, Platon veya Descartes'in zamanındaki gibi bizi doğrudan metafiziğe girdiriyor.

3-Cisimlerden üretilen fenomenlerle, hareketle ve atomla uğraşan fiziko-şimik bilimler, yapı üzerinde ve maddenin bizzat varoluşu üzerinde, enerjinin tabiatı üzerinde, sürekli ve süreksizin (discontinu), dalga ve cismin ilişkisi üzerinde, nihayet fiziki kanunların evreni tabi tuttuğunu (astreinde) iddia ettiği mekanizmin geçerliği üzerinde filozofun düşüncesini zorunlu olarak gerektirirler (appeler).

4-Yaşayan varlıkların merkezi olan fenomenleri anlamak ve tam olarak tasvir etmek için biyolojik bilimler, görev yapmayı (fonctionnement) ve, bundan dolayı, canlı mekanizmalar ile onların organlarının bizzat yapılış amacını (destination), onları kaçınılmaz bir şekilde hayatın ilkesinin kendisini, yapısını dikkatle incelemeye (scructer) götüren şeyi, evrimin anlamını, onun indirgendiğinin iddia edildiği madde ile, önceden benzeri olduğu ve birilerinin haksız yere basit bir canlı belirtiye indirgemek istediği ruh arasında, evrimin tabi olduğu atılımı hesaba katmamak edemezler.

5-Psikolojik bilimler, psikolojik hayatın öğeleri gibi olan iç fenomenleri türetirler; fakat bu öğeler benimizi (moi) oluşturan kısımlar mıdırlar? Bu öğelerin bütünleştiğinden farklı bir şahsiyet yok mudur? Ve bu şahsiyet hangisidir? Psikolog kendi bilimi için çok önemli olan bu sorulara ancak metafizikçi olmak şartıyla cevap verebilecektir. Sadece olgular bilgisi üzerine kurulmuş ve ayrıca pozitif olan metafizik, psikolojinin verilerini tamamlayabilecek ve onları aydınlatabilecektir, bu arada insan ruhunun alın yazısı ve tabiatı hakkında bizde aydınlanma olur.

6- Nihayet bilimler bize tamamıyla sadece izafi olanı açıklıyor ve bununla biz kendi derinliğimizde fikre (idée), veya en azından iyi kurulmuş bir hayale (rêve) indirgenmeyen gerçek ve mutlak, anlaşılabilir bir düzenin zorlayıcı isteğine sahip oluyoruz: Metafizikçi sonsuzu, fizikçi düzeni, biyolojist gayeliği ve psikolog da hürriyeti, var olan ve varlığını sürdüren gerçekler olarak ileri sürerler (postuler). Bu istekler ve fikirler neye değer? Gerçekte onlar kurulmuşlar mıdır? Biz mutlakm, en azından onun etkilerinin dışında, bir tecrübeyi anlayıp gerçekleştirebilir miyiz? Eğer bu tecrübe, Aristoteles'in onu, tabiatın, şeylerin (chases) başlangıç ve sonunun (fin) etüdü, ilk ilkeler ve ilk gerçeklerin etüdü, kısacası varlık olarak varlık bilimi, ve yine daha açık bir şekilde kendilide (en soi) ve kendisi için (pour soi) olan varlığın bilimi: ruh (esprit), diyebileceğimiz şekilde tanımladığı zaman ona ayırdığı rolü doğrulamak ve gerçekleştirmek isterse, cevap vermek metafiziğe, veya "ilk felsefeye" aittir .

Burada metafizik, bilimi tamamlıyor. O, bilimi keyfince yönetmiyor, onu yargılamıyor, çünkü metafizik başka bir plan üzerindedir. Fakat o bilimi kullanıyor ve meçhul (inconnu) hakkındaki bütün ilerlemelerin az gerçek değil fakat ve yine daha orijinal bilinmeyen hakkında daima daha geniş ufukları bize açan bilimlerin bizzat kendilerinden metafiziğe gelen çağrıya cevap vererek bilimi devam ettiriyor. Bizce bilinen şey ile, bilinmesi bize kalan şey arasındaki devamlı savaşta, tanımıyla ve onurlandıran bir haya ile bilim her macerayı, bildiği şeyin ötesine her bakışı, düşünmeyi (voir) kendine yasaklıyor: Bununla beraber öteki dünya var oluyor, bilim onu biliyor, onu inkar edemeyecektir ve bu öteki dünya keşfedilecek bir kıta değildir, o, tükenecek olan bir nitelik de değildir: O bir sonsuzdur her seyrinde hazır bulunur, bilim onu yine biliyor. Bilimin bizzat kendisi keşfin eseriyle, ve asla tanımlanmamış bir keşifle, bilimi hazırlar ve o halde bilginin zihninde, daima dikkat eden insan zihni için metafizik bir sezgi gerekiyor (appeler): Gerçekten bütün yaratıcı bilginler metafizikçiler olmuşlardır.

III - METAFİZİK MEŞRUDUR

Böyle anlaşıldığı için metafizik, objesi için olduğu gibi metodu için de kendisini doğrular.

1-Metafiziğin metodu objesi ile belirlenmiştir. Oysaki gerçekten bilimin özel konusu olan ilişkiler, ayrışma-birleşme, analiz-sentez ile gidimli (discursive) bir şekilde yakalanmışlardır, olayların (chases) ilkeleri, veya sembolik düşüncenin öteki dünyası, yani tabiî ve mutlak, metafiziğin objesi bize, ancak zihnin (esprit)bir sezgiyle, yani objesi üzerinde biçimlenmiş (modelée), doğrudan ve tabiî bilginin bir modu ile verilebiliyor.

Algılanabilir gözlemin şemalaştırılmış ve ortak verileri üzerinde uygulanan bilimin kullandığı analiz, maddeyi veya uzaysal görünüşü temsil eden, bilinen, soyut ve somut öğeler halindeki şeyleri çözer; metafiziğin metodu olan sezgi, temel fonksiyonu "ruhu (esprit), ruh ile doğrudan görme" olan Bergson'un dediği gibi, bir çeşit "sempatiyle" içerdeki olayın kendisini bilmek için bir çabadır (effort).

Metafizik, bilimin verilerini kullanır, o analizin sonuçlarından yola çıkar (partir) Bu anlamda metafizik pozitiftir; fakat o bunları, özel bir tecrübe ile hakikatin bizzat kendisine ulaşmaya çabalamak için aşar: Madem ki metafizik kendi özündeki gerçeğin bilimi oluyor veya olmaya çalışıyor, bu anlamda o yine kesin olarak pozitiftir.

Ayrıca eğer metafizik, bilim gibi kesin, ispatlanmış ve herkesin kabul ettiği (aksi tartışılamaz) sonuçlara ulaşmıyorsa, veya sadece güçlükle ulaşıyorsa, eğer tecrübeyi sonuna kadar takip ederek elde ettiği sonuçlar, daima geçici, tamamlanmamış, tartışılacak ve tabii olarak muhtemel konular gibi görünüyorsa, bu, onun, bilim gibi, soyut fenomenlerin soyut kanunlarım kurmak yerine, somut ve bireysel karmaşıklığı içinde gerçekliğin kendine ulaşmayı amaçlamasıdır. Oysa gerçek bir objenin noksan bilgisini (ve zorunlu olarak böyle) elde etmek, az veya çok yapay bir objenin tam bilgisinden daha iyidir; ve "yeniliği" hakikate tercih edenlerin yaptıkları, veya hâlâ yapıyor oldukları gibi, erken sentezler yapmaktan veya dünyanın tutkulu (ambitieux) sistemlerini kurmaktan metafiziğin vazgeçmesi şartıyla - bilginin ilk şekli ikincisi kadar pozitif bilgi ismine layıktır.

2- Pozitivizmin itirazları: Bununla beraber pozitivistler "reél'den ve "pozitif'den, bir pozitif metafiziğin imkanını ebediyen reddeden ve onu duygunun, inancın alanından uzaklaştıran tamamen başka bir anlayış oluşturuyorlar, ilke, öz ve şeylerin sonucu ile ilgili bütün spekülasyonları ( Carnap ve Viyana okulu gibi) bireysel hayal veya basit bir laf kalabalığı olarak gösteriyorlar. Esasında pozitivizm her çeşit metafiziği bıraktığını iddia eden bir teoridir: Onun için varlık, Laplace de Dieu'nün söylediği gibi, yararsız bir teoridir.

Bu görüş, Auguste Comte tarafından, Cours de Philosphie Positive (Pozitif Felsefe Dersleri) isimli eserinde sistematik bir form altında açıklandı. Ona göre insanlık bütün gelişmesinde, tabii ve zorunlu olarak üç halden geçer: İnsan zihninin hareket noktası olan, tabiat üstü etkenin (agent) doğrudan ve keyfi fiiliyle her şeyi açıklamayı amaçlayan Teolojik hal; bu hali takibeden tabiat üstü etkenlerin, soyut güçler, kimlikler veya nedenlerle yer değiştirdiği, ve yerini zihnî iktidar (virilité) haline bırakmaya ayrılmış sadece geçici bir hal olan metafizik insan zekası için "sabit ve belirlenmiş hal" olan ve her yerde fenomenlerin, oniann varoluş şartlarının ve onların kanunlarının etüdünü, nedenlerin erişilmez araştırması yerine koyan pozitif hal.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP