DİN FELSEFESİ VE GEÇMİŞİ - 1

Henry DUMERY
Murtaza KORLAELÇİ

Din, felsefeden daha eskidir: Bunu herkes kabul eder. Pek az kimse de şunu ilave eder: Din felsefesi, felsefe kadar eskidir. Bununla birlikte bu, tam hakikattir. Felsefeyi, bizim çağımızdan önce, IV. asırda, İyonyahlarda (Küçük Asya'da) başlatmak uygundur. Bu araştırmaya keyfi olarak bazı başlangıçların girdiği keşfediliyor. İnsan, kendi kaderinin problemini, dünyanın sudan, havadan, topraktan, ateşten, türeyip türemediğini bildiği anda mı ancak ortaya koyar? Gerçekten insanın, insan hakkındaki endişesi daima, kendi öz açıklamasından daha eskidir. Dolayısıyla eriştiğimiz, form haline konulmuş ilkelerden haydi haydi daha eskidir. Eğer batılı tarih M.Ö. IV. asır Grekleri lehine bir değerlendirme yapıyorsa bu, M.Ö. V. asır Greklerinin, onların eserlerini (en azından kısmen) korudukları içindir. Bu alanda en iyi yargılan Platon ve Aristoteles'de görmekte, anlaşıyoruz. Sokrates in herşeye karar veren, geleceği yöneten ve geçmişi kendine göre düzene koyan felsefi Mesih olduğunu belirtmek için Milet'lileri, Efes'lileri ve Ela'lılan, Sokrates ve öncesi olarak isimlendiriyoruz. Fakat referans noktası olarak Sokrates'in seçilmesi, zorunlu olarak bir seçimdir. Sokrates öncesi, Sokrates sonrası terimleri şu hususlara karar verildiği (décréter) ölçüde, ancak tarihi gerçeği ihtiva ederler: Sokrates, felsefe tarihinin merkezidir; Sokratesçi metod, hem felsefi metodun patronu, tek kelimeyle felsefe yapmanın Grekçe biçimi, mümkün biçimi, mümkün olan biricik biçimidir.

Oysaki olaylar (Choses) bu kadar basit değildirler. Thales'den Jean Paul Sarte'a kadar geçen süre, binlerce yüzyıllara sahip olan (compter) bir insan sürecinde, üçbin seneden daha az bir zaman eder. Bu da, felsefemizin tarihinin çok kısa olduğu demektir. Zamanın hiçbir iş yapmadığı, ve kalitenin kantiteye bağlı olmadığı gerçektir. Helenik dünya, felsefi fikrin (idée) biricik "seçilmiş toplumu" mu olacak? Felsefi düşünceyi yalnızca Bau'nın farkettiğini, doğurduğunu, devam ettirdiğini iddia ederek, kabul edilmez bir kendini beğenmişliği ilan etmiyor muyuz? Çinbilimciler ( Sinolog ve Hind bilimciler (İnidanistes), böyle bir bağnazlığın geçersizliğini ilan etmenin kolayca üstesinden geliyorlar. Doğu, yalnız bizimkilerle karşılaştınlabilir bilgileri (sagesses) ortaya çıkarmış değil, aynı zamanda devir bakımından da önceliğe sahiptir. Doğu, aynı zamanda bu bilgileri, Greklere ait olmayan vak'ayı (cas), elitlerde değil, fakat bütün gruplarda, son derece geniş cemaatlerde ortay a çıkarmayı başardı O, oraya daha az okul egzersizleriyle, daha az formel vasıtalarla, daha doğrudan, daha somut vasıtalarla, daha doğrudan, daha somut vasıtalarla ulaşıyor. Bunu, Paul Masson-Ursel gösterdi: Doğulu medeniyetler (Yahudilik onu kullandı) dini ayin ve hareketten başlayarak kitleleri düşündürmekte eşsizdir. Ayrıca doğulu düşünce ile batılı düşünce arasındaki öne sürülen (poussées) muhalefet, onların yapmacıklığıru açıklar. Şimdiki tarihi planda alışılmış kanıt şöyledir: En eski antikitedenberi iki kütür etkisizleşmişlerdir. Onlar ayırdedebilir, fakat biri diğerini dışlayamaz; onlar tarih boyunca birçok ilişkiler kurmuşlardır.

Felsefî fikirlerin oluşmasının yalnızca Grek dünyasına mal edilmesi sadece bir taraf tutma veya bir cahilliktir. Gerçek olan şey, Greklerin belli bir formalizmin mucidi oluşlarıdır. Düşünce düzeni, eyleme devamlılığı getirmek için benzerlerine sahip olmayan akıl yürütme metodlarını derleyip topladılar. Belkide onların mantığı, her mantığı içine almıyor; fakat, etkili ve inkar edilmez bir kesinliği sahiptir. Üstelik, kendinin (soi) daha iyisi, evrensele dikkat olarak, bizzat kendini (en soimeme) seçimi olarak, felsefenin icadı Sokrat'ı gerektiriyor. Şüphesiz o, genel olarak iddia edildiği kadar felsefenin kutsallığını gidermedi. Sokrat, felsefeyi İyonya'lı matematikçilerden (polymathie), kutarmayı bildi. O, dünya bilgisene nisbeten kendinin (soi) bilgisine imtiyaz tanıdı. Bununla gerçek olarak, batılı hümanizmin onu anladığı anlamda felseyefı kurdu.

Bununla beraber bu, onun şefinin, bir bilgiye dayanmaksızın oraya ulaştığını inanmanın bir yanılgısı olacaktır. Onun girişimi mutlak bir başlangıç değildir. Bu girişim, ulaşılan sonuç noktasıdır. O, karşı bir hareket olmasına rağmen, kendinden önce teşebbüs edilen çabalara bağlıdır. Oysaki Milet mektebinin daha ötesine gitmek mümkün olmasa bile, bu mektebin düşünürlerinin bilhassa dini geleneklerin içindeki alemin yaratılışı ile ilgili (cosmogonique) efsaneleri düşündükleri görülür. Talihsizlik (le malheur), Aristotoles ve öğrencilerinin Thaïes ve Anaximandros, Aneximenes ile fizikçilerle ve Meteorolojicilerle ilgilenmelerini istiyor. Bunun içindir ki, bu gün hala Miletliler arkaik efsaneleri yeniden düşünen, aydınlığa kavuşturan filozoflar olmaktan daha ziyade, jeolojik ve astronomik ilimlerin ilk ana çizgilerini belli belirsiz bir şekilde ortaya koymak üzere olan filozoflar olarak düşünülüyor. Gerçekten onalar kendilerine mezopotomya veya Mısır'dan gelen dinin kozmolojilerden başlayarak bir diğerini aynı zamanda, ilmin çocukluğunu, felsefenin çocukluğunu takdim ediyorlar. Bu açıdan din, Greklerde bile, gerçekten her düşünceninim anası olarak görülüyor: Din, ilme dünyanın ilk tasarımını kurmak için hayaller seçimini sağlıyor. Din, felsefeye, sonsuzun anlamını (bu hususta Anaximandros hatırlanmalı), haklı ve haksızın, basit pozitif gözlem planını aşan ölümlü ve ölümsüzün (Aneximenes ilk cevheri ilâhileştirmekte tereddüt etmiyor), anlamını temin ediyor.

Buna benzer bazı belirtiler, takip eden düşüncelere kendini kabul ettiriyor. Pythagoras ve Pythagorasçi okul, din ile felsefeyi sağlam bir şekilde iç içe girdiriyor. Croton okulu (eski İtalya ve büyük Yunanistan, 530 a doğru), modern anlamda felsefi bir topluluk olmaktan daha çok orfik dernekler (cercles) modeli üzerine düzenlenmiş dini bir dernektir (assaciation). Bu okul, mürid ve müptedilerini çok mutlu bir hayata hazırlar (former). Bu okulun orfizme göre orijinalliği, ölümsüzleştiren temizleme metodlarını, seviyesinin ayininkinden, efsaneninkinden başka olan bir sembolik matematikle birliştirmekten ibarettir. Orada evrensel ahengin bir felsefe öncesi vardır. İrrasyonellerin keşfi bu husustaki tutkuyu sınırladı. Bu keşif ilhamı durduramadı. Pythgorasçılık, Grek felsefesinin bütünüyle "laikleşmesine" engel olacak evveliyatı (precedent) oluşturuyor. Onun, Doğuya bağımlı, Batıda çok kabul görmüş ve her tarafa yayılmış olan etkisi, helenistik düşüncenin, en pozitiflerde bile, koruduğu dini önemi gerçekleştirecektir. M.Ö. VI. asrın sonuna doğru Efes'te yaşayan Herakleitos, artık ahlakla ilgili düşünceleri küçümsemiyor. Orfik sırları redediyor, şarap tanrısı ile ilgili uygulamaların geçersizliğini ilan ediyor. O, söylenen şeyde görülen şeyi açıklamayı tercih ediyor; sezgiyi geleneğe üstün getirmeyi araştırıyor. Geliştirdiği konular, her karışımın (melange)ölçüsünü akli olarak açıklamayı, formülü, gerçeğin logosunu keşfetmeyi amaçlıyor. Bunula beraber bu konular, dünyanın önceki temsilleriyle devamlılık halinde kalıyorlar. (Hareket ettiricisi, bir iç çatışma olan diyalektiğin ilk örnekleri) olan zıtlann konusu, Manicilikle ilgili kuruluşlarla aynı zihni yaştadır. Bunların kaynağının zamanların karanlığında (nuit) kaybolduğu biliniyor. (Medeniyet, İsa'dan 18 asır önce parlayan Babilonya onları icat etmedi). Biçim değişikliğine, devamlı dönüşüme rağmen şeylerin temel birliği konusu, birinciyi hafifletir. O, daha az eski olarak açıklanır, yine de kesin değildir: Dualizm ve monizm tamamlayıcı iki görünüm olabileceklerdir. Onlar, arkaik medeniyetlerin insanın hazırladığı efsaneden, o kadar Milletlerin bağlı olduğu şeyden itbaren, her şeyin en eski türetîlişini hatırlatır. Her şeyin, aynı zamanda umulmadık ve düzenli karşıtların devamlı akışının (écoulement) konularına gelince, onlar da evrenin yaradılışını inceleyen ilk bilimlerin izlemini hatırlatırlar. Bu bilimler tarafından ve bu bilimler sayesinde o konular, değişikliği, şaşırtıcı fakat bol, coşkulu fakat "sayısız" bir oluş olarak takdim ederler. Genel olarak Heraklitos'un, kendiliğinden efsaneler hakkındaki bir ilerlemeye işaret ettiği söylenebilir: O, kanun üzerinde, değişikliğin düzene konulmuş ölçüsü üzerinde duruyor. Fakat onun düşüncesinin, üstesinden geldiğini iddia ettiği efsanevi temeller olmaksızın yakalanmadığını (tenir) ilave etmek gerekir.

Permanides (Elea M.Ö.VI ) de iki ilhamla karşılaşır. O, Fisagorcuların öğrencisi olur ve orfik modelleri taklid ederek yazar. Permanides devamlılığı, varlığın özdeşliğini, Herakleitos'un övdüğü hareketliliğin karşısına koyar. Bu sıfatla o, rasyonalizmin babasıdır. Fakat o, matematik yolla gerçeği araştırmayla, efsanevi yolla algılanabiliri anlamayı uzlaştırmayı bilir. Fikirler düzeyinde "diyalektik" görüşler, inançlar, duygulandırıcı ihtiyaçlar düzeyinde hayal, Parmenides bu iki görevi kabul ediyor. Platon onu yeniden canlandırabilecektir. Ayrıca, fikir ve efsanenin bu birliği, kavram ve hayalin bu içten iş birliği, felsefenin bizzat şartı oluyormuş gibi görünüyor. Gerçekten bu işbirliği, zihin (Esprit) canlılığın (vie) tabii besleyicisidir. Bunun ahengi, saf olarak soyut düşünceden asla yapılmaz. Bu aheng, söz (verbe) ve hayatın, anlam ve anlamlarının karşılıklı ve ard arda yükselmesidir.

Zenon, Empedokles Ânaxagoras ve Leukippos-Demokritos vs. gibi Sokrates öncesi filozofları belirlemek bizim tasarımız için yararsızdır. Birileri dindar, diğerleri değil; birileri daha fizikçi iken diğerleri daha ahljakçı bunların hepsi de, İyonya düşünürlerin temellerinin ilk konularını inceliyorlar. İlk efsaneler, onlarda, farklı oranlarla varlığını devam ettiriyorlar. Belkide bu efsaneler, onlarla savaşma araştırıldığı anda verimli olurlar (nitelikçi değilde mekanist karakterlerine göre, yine bir efsane ve ilmi olarak zengin bir efsanedir). Geçmişe göre sadece sofistler genel bir septisizmi ilan ediyorlar (afficher). Fakat bu sadece bir aldatmacadır. Büyük sofistler sanatı ve kültürü, hiçbir mirası (heritage) a priori olarak reddetmediklerine işaret eden şeyi kurtarmanın görevi için kendilerini adıyorlar. Onların hümanizmi, bilhassa sosyal hayatın bir "directoir"i oldu. Hayatta gerçek tanımım formül haline getirmeyi bilmeseler de, politik düzenin faziletlerinin var olduğunu onlar keşfettiler. Bu durum onları, dini (egzistansı çok kısa (brève) olan insanlara, Protagoras'm açıklayamayacağı kadar karanlık olan konuyu) terketmeye götürüyor. Fakat onların ahlakı ihmal etmiyorlar. Onlar ekseriya, gönüllü olarak vaizler oluyorlar. Onları sonunda sosyal sinizme (cynisme) ve şifahi kendini beğenmişliğe varan, takipçileri (epigones) ile hiç yargılamamak gerekir.

Tanıkların verdiği ifadeler arasında ancak (Hz. İsa olarak tanıdığımız, hiçbir şey yazmayan Büyük Sokrat (470-399) ekseri basit (simple) bir ahlakçı yapılır. Bununla beraber o, Delphos tapınağının alınlığında yazılı olan bir ilkenin, kendini bilmenin dersini (précepte) yayınladı (tirer). Pytheie'nin cevabı sonunda havarilik ilhamı ile tanındı. Üstelik, onun şahsi "ilhamı" (demon), dindışı bir sezgi değil, dini bir ilhamdır. Şaşırtıcı olan bu ilahi ilişkinin tamamen bir iç hayata dalması, kendi üstadının (maitrise) mesajını kurtarmak (délivrer) için ancak aralanan (s'entrouvrir) bir murakabaya dalmaktır. Sokrat'ın dini, ne özel ideolojik bir muhtevaya, ne de ayinsel bir muhtevaya sahiptir. Daha ziyade, öyle görünüyor ki Sokrat tıpkı sitenin kanunlarına itaat ettiği gibi, zamanın dini gelenek ve göreneklerine de saygı gösteriyor. Onun düşünce hürriyeti, (hayatına mal olan) söz hürriyeti, alışılmış davranışın ihtiva ettiği değerleri belirtmek söz konusu olduğu zaman uygulanıyorlar. Onun sakin ironisi, eleştirilerin en çetini ve en temizi oluyor. Sokrat'ın karşısında hiçbir kimse ılımlığı, cesareti, ve dindarlığı doğru olarak belirtemiyor. Kendisi (soi) ile uyum, kavramsal değil, şahsi tutarlılıkla ispati anmadıkça, söz seviyesine erişilmiyor. Şuurlu hale dönüşmüş (devenue) bilgisizliğin itirafına yol açmak için , kendini bilmenin, objektif planda dil planında başarısızlığa uğradığı ispatlandıkça, "hiçbir şey bilmediğinin bilgisi" biricik fazilet oluyor.

Bunda, akıl ve kavram karşısında septisizm kültürünü görmek gerekmez mi? Şüphesiz hayır. Platon, her halde bunun zıddını düşündü. Burada akim aracı olduğunu, kavramın kendi basma tamamlanmadığını görmek gerekir: Her fikir başka birine, yine o da daha başka birine, tamamlanamaz bir şekilde, başvurur. Bütünüyle alınmış olan fikirler kafi gelmezler. Bu fikirler, onlan ortaya koyan, onlan bilen, hatta bununla bilindiğine inanmakla hata eden süjeye, insana baş vurulur (renvoyer a). Kendinin (soi) sırrı, tamamen kısa sır, hala varlığım sürdürüyor, hatta diyalektik delilden sonra da tamamıyla duruyor. Bununla beraber bu diyalektik delil boş yere değildir: Pratik reform gözetleyemediği halde, sadece tartışma ve daima yeniden başlayan tanım, teorik münakaşanın sonsuz olduğunu görmeye imkan veriyor. Platon tarafından toplanmış ve derinleştirilmiş bu dersin sonuçta ihmal edilmesi merak uyandırıcıdır: Teori pratiğe; fikirler iyiye; özler hürriyete bağlı olmalıdır. Bu, mahsusiyeti ve ahlakın kritiğe üstünlüğünü ilan etmektir. Bununla beraber bu, kritiğin, bu üstünlüğü koruyup meşrulaştırdığım ilan etmektir. Yalnızca "ukala" (docte) cahillik, yalnızca yüzeysel (epicritique) pratik, tam olarak kurulmuştur.

Eğer dini eleştiride sadece bu belirtiler yayılsaydî, her din filozofunun, Sokrat'ın tutumunu kendine örnek almakta yaran olduğu görülecekti. Sokrates gibi onun da teorinin, pratiği nihayete erdirmediğini onun yerine doldurulablir bir rol oynadığını itiraf etmesi gerekir. Bu şekilde kritik, hoşuna gittiği her yere tahlillerini götürmek imkanına sahiptir. O özel kanunları takip eder, o kendi sahasında üstaddır. Fakat o, indirgenemez bazı fiil ve davranışların sırlı dünyasını kendi kavramlar sistemine indirgemeye çok dikkat eder. Kritik, pratiğin sözü (verbe) olabilir, olmalıdır. Fakat kritik pratik değildir. Bu anlamda din felsefesi, dine aittir; kritik denen şey de pratiğe aittir. Bunun içindir ki, dini değerler, yalnızca dindar insanın, yaşama düzeyinde seçebildiği, tadabildiği için, kesin ve sınırsız bile olsa, eleştiri tarafından geçersiz kılınamaz. Bu neticeler Sokrat'in tarihi vak' asını aşıyorlar. Bunun hakkında bildiğimiz şey, çok genel ve kesin olmayan şeylerdir. Fakat onun örneğinin düşünceyi bu anlama yönelttiği kesindir Hareket etmek için akıl yürütmek, delil getirmek, tanımlamak gerekir. İyi akıl yürütüldüğü, iyi delil getirildiği, iyi tanıtım yapıldığı zaman, kendisiyle uyum, fiiller düzeyinde, davranışın sırnnı düzeltmekte kalır. Bu yönergeler çağlar boyunca ekseriya kaybolur ve yeniden bulunurlar. Onlan Sokrat' a mal etmeksizin, onların yeniden doğması olabilir. Fakat burada mademki, bu hususta onun bir kaynak olduğunu görüyoruz, onun ismi altında bunları hatırlamak, bunlan onun himayesi altına koymak bizi daha doğru görüyor.
1 | 2 | 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP