İSLAM FELSEFESİNDE VARLIK ÖĞRETİLERİNİN ÖNCÜLERİ - 2

Farabi'nin varlık felsefesi, varlık teriminin nasıl bir kavram olduğunu açıklamakla başlar. Buna göre, varlık, zorunluluk ve ilinti (araz) gibi, bazı terimlerin kavranması ile bilinen bir kavram değildir. Çünkü varlığın anlamı açık ve basittir. Varlığın tanımlanması mümkün değildir. Zira varlık en genel kavram olduğu için cinsi ve ayırımı yoktur; o halde tanımı da yoktur. Bu sonuca Farabi, şu şekilde varıyor: bilimler genel olarak ikiye ayrılır; tekili konu alan blimler ve tümeli konu edinen bilimler. Bizi ilgilendiren, bu ikinci bilim dalı en genel kavramları araştınr, varlık ve varlığı ilgilendiren konular gibi.

Uyun al-Mesail' de Farabi varlık kavramının aşikâr olduğunu ve zihinde belli bir anlamının zâten bulunduğunu ileri sürer. Bu yüzden varlık kavramının, zaten tanıma ihtiyacı yoktur. En genel kavram olduğu için, varlığı tanımlamak için yapılan her türlü çaba başarısız olacaktır. Varlığın kelimelerle tanımlanmaya çalışılması, onun anlamının bilinmediğinden değildir; ancak zihni onun anlamına hazırlamak ve dikkati çekmek içindir. Fakat yine de varlık kavramının anlamı, kendini tanımlamak için kullanılan bütün kelimelerin anlamından daha açıktır.

Görüldüğü gibi Farabi, varlığı en tümel olan bir kavram olarak belirleyip, onun
tanımlanamayacağını ileri sürmüştür. Varlığın tümellik özelliğini Kindi' de kabul etmiştir. Ama tanımlanamaz özelliği ilk defa Farabi tarafından iddia edilmiştir. Bu sonuca Farabi'nin nasıl vardığını anlamak güç değildir. Farabi'ye göre tanım bir şeyin ne olduğunu açıklar. Tanımlar yolu ile kavramlar öyle sistemli bir şekilde dizilir ki, her bir kavram diğerini ima ederek nihayet en tümel kavramlara varılır. Bu son kavramlardan daha genel olan başka varılabilecek kavram artık yoktur. Bunlar 'varlık', 'mümkün' ve 'vacip'gibi kavramlardır.

Yine Uyun el-Mesail'de Farabi bütün varlıkların bu en tümel kavram altında ikiye ayrıldıklarını söyler; birincisi, varlığı zorunlu olan ( vacib el-vucûd), diğeri varlığı mümkün olan'dır (mumkun el-vucûd). Birincisi için Medinet el-Fadi'da biraz daha değişik tanım vardır: "Yokluğu düşünülemiyen varlık vacib el-vucûd'tur" ki, o saf bil-kuvve'dir. Mümkün olan bir şeyin varlığı kendinden başka bir şeye bağlıdır. Fusulal-Medenî' de bu, "var da, yok da olabilen" diye tanımlanmıştır.

Bu durumda varlık öğretisine, ilk olarak zorunlu ve mümkün ayırımını getiren filozofun Farabi olduğunu görmekteyiz. Istılah olarak böyle bir ayırımı, Aristoteles'de izlemek mümkün ise de, bu ayırım sistemli bir şekilde tüm varlıklara uygulanacak şekilde geliştirilmemişti. Kindi' de ise böyle bir ayırım görmek henüz mümkün değildir. Zorunlu ve mümkün varlık görüşü, daha da geliştirilerek Farabi tarafından varlık ve mahiyet ayırımını doğuran bir doktrin haline getirilmiştir. Fusul al-Medeninin aşağıdaki paragrafı bunu çok iyi açıklar:

Varlığı var-olmayan olmayan, mahiyeti ve tabiatı itibariyle böyledir; ve var olabilen, ya da var olamayan da mahiyeti ve tabiatı dolayısiyle böyledir; çünkü varlığı yok olmayanın varlığa gelmesi imkansızdır. O, sadece mahiyeti ve tabiatı itibariyle vardır, dolayısiyle varlığı bir ilinti olarak (mahiyetine yüklenir) ve aynı şekilde var olan ve olmayan için de (durum aynıdır).

Burada Farabi'nin söylediklerinden, varlık ve mahiyet ilişkisine dair bir Çok sonuçlara varmak mümkündür... önce, zorunlu varlıkta, mahiyet ile varlığın aynı olduğu açıkça belirgindir. Diğer taraftan mümkün için bu söz konusu değildir. Bu konu ile ilgili olarak Aristoteles, varlığın herşeyin mahiyetine ait olduğunu; fakat mahiyetin bir ilintisi olmadığını belirtir. Onun için bir şeyi "vardır" diye belirtirsek o şeyin mahiyeti dışında ona bir sıfat eklemiş olmayız.

Daha önce gördüğümüz gibi, Kindi, bu konu ile ilgilenmemiştir. Farabi, ayrıca Fusus el-Hikem'de varlığın, mahiyetin bir ilintisi olduğunu belirtir. Ancak burada ilinti mantık bakımından ağırlıklı bir anlam taşımamaktadır ki, Farabi de bunun için değişik terminoloji kullanmıştır (el-'avaridel-lazime). Mahiyet için gerekli olan bir ilinti olduğu için zaten bir şey var ise o zaman mahiyeti bu özelliksiz (varlıksız) olamaz; yani var olan bir mahiyet olması gerekir. Yalnız bir tek varlık vardır ki, onun varlığı mahiyetine ilinti değildir, o da Allah'tır. Zaten Allah'ın mahiyeti ile varlığı aynıdır. Bütün diğer varlıklar, mahiyetleri varlıklarından ayn olduğundan, varolmak için başka bir şeye muhtaçtırlar.

Uyun El-Mesail'de Farabi varlık-mahiyet ayırımını daha açık bir şekilde işlemiştir. Eğer bir şeyin mahiyeti varlığını gerektirmez, ya da göstermezse böyle bir şey mümkün olan varlıktır. Bu durum da mahiyetin varlıktan ayn olduğu açıkça bellidir. Böyle bir şeyin yokluğunu düşünmek çelişki doğurmaz. Ama yokluğu çelişki doğuran bir varlıkta, mahiyet, varlığı gerektirir ki bu varlık zorunlu varlıktır ( Vacib el- Vucûd).

Farabi' nin varlık felsefesinde üzerinde durduğu en önemli konulardan biri de çağdaş felsefede ciddi bir yer işgal eden "varlık bir yüklem midir?" sorusudur. Kant'da "analitik" ve "sentetik" önerme ayırımında bu soru önemli bir yer işgal eder. çağdaş mantık'ta da bu soru bir çok kimseyi uğraştırmaktadır.

De Boer ve Rescher'a göre bu soru ilk defa doğru ve tam olarak Farabi tarafından cevaplandırılmıştır." Risale fi Cevabi Mesail adlı eserinde bu konuyu Farabi şöyle özetler:

"insan vardır" önermesinde bir yüklem var mu yok mu diye soruyorlar. Bu hususta mutekaddim ve muteahhirin değişik cevap vermişlerdir. Bazıları bu önermenin yüklemi olduğunu inkar ettiler, bir kısmı ise kabul ettiler. Fakat bence her iki görüş de belli durumlarda doğrudur; çünkü bu gibi önermeleri bir Fizikçi incelerken yüklemi yoktur olarak kabul edilir. Zira bir şeyin varlığı ile kendisi aynıdır. Ama bir yüklem, bir özne hakkında herhangi bir hükmü ya yükler veya kaldırır ki her iki durumda da özne zaten vardır. Böylece bu açıdan yukardaki önermede yüklem yoktur diyebiliriz. Fakat aynı önermeyi bir mantıkçı incelerse, onun iki parçadan oluştuğunu ve böyle bir cümlenin doğru veya yanlış olabileceğini görür. Bu durumda da önermenin bir yüklemi olduğuna karar verilir. O halde her iki görüş de bu değişik açılardan doğrudur.

Kant, Farabi gibi varlığı mantıksal bir yüklem kabul etmiştir. Her iki filozof ta bir nesneyi var olarak belirtirken o nesnenin özelliklerine ve keyfiyetine herhangi bir şeyi fazlalık olarak eklemediğimizi ileri sürmüştür. Dolayısıyle, "bir nesne vardır" derken onun hakkında yeni bir bilgi vermiş olmuyoruz ; halbuki yüklem olan bir özellik devamlı o nesne hakkında bize yeni bilgi verir ve onun hakkındaki bilgilerimize katkısı olur.

Farabi'nin bu sonuca nasıl vardığım şöyle gösterebiliriz: Varlık, bir şeyin kendisi ile aynıdır. Bu durumda "A vardır" önermesi bir totolojidir. Çünkü "A" var ise onun tekrar var olduğunu belirtmek bize yeni bir bilgi vermez. Halbuki gerçek anlamda bir yüklem nesne hakkında bize yeni bilgi vermesi gerekir. O halde varlık, gerçek anlamda bir yüklem olmayıp mantık açısından bir yüklemdir. Diğer bir deyişle varhk özne ile, bir yüklem gibi ilişki içerisine giremez. Mesela, "A yeşildir" derken "yeşil", hem mantık açısından hem de gerçek anlamda bir yüklemdir. Fakat varlık, bir sıfat veya özellik değildir. Bu görüşü ile Farabi'nin, yukarıda belirttiğimiz realist kelamcılara karşı çıktığı ortadadır.

Kindi ve Farabinin varlık felsefesi ile ilgili görüşlerini nihayet özetleyebiliriz. Her iki filozof ta varlık kavramım Aristoteles geleneği içerisinde incelemiştir. Ancak Kindi varlık sorusunu etraflıca işlememiştir. Halbuki Farabi bu konuyu daha derinlemesine hatta Aristoteles'den bile öteye giderek inceleyip tam ve etraflı bir varlık felsefesi ortaya koymuştur. Varlık hakkında Kindi iki özellik ortaya koymuştur. Kindi'nin çağdaşı olan kelamcılann ve Aristoteles'in de kabul ettiği bu özellikler şunlardır:

1. Varlık en genel kavramdır, onun için bir şey hakkında bilgi edinmek isterken soracağımız sorular içinde varlık soruları epistemolojik öncelik taşır.

2. Varlık ikiye ayrılır; duyularla algılanan (sensible) ve kavranılan (intelligible). Algılanan varlıklar bireylerdir, yani tekil olan nesnelerdir; kavranılan varlıklar ise tümel olan şeylerdir.

Görüldüğü gibi, Kindi'nin varlık ile olan ilgisi tamamen mantık açısından olup metafizik açıdan konu ile pek ilgilenmemiştir. Halbuki Farabi'nin eserlerini inceledikten sonra onun daha etraflı bir varlık felsefesi sergilediğini görüyoruz. Farabi'nin bu konudaki katkılarını şöyle özetleyebiliriz:

Birinci olarak, Aristoteles tarafından ileri sürülen varlık ilkelerim ve bunların çeşitli felsefe alanlarında (mantık, metafizik, ontoloji gibi) uygulanmasını Farabi geliştirmiştir. Bu yüzden varlığın tümelliği gibi konular, Farabi'nin eserlerinde daha etraflı işlenip varlığın ileri sürülen özelliğinin formülleştirilmesine gidilmiştir; bu da varlığın tanımlanamaz özelliğidir. Bu özellik daha sonra tüm orta çağ felsefesini etkilemiştir.

İkinci olarak, Farabi, varlığın sınıflarını Kindi'ninkinden farklı bir şekilde ele almıştır. Yukarıda gördüğümüz gibi Kindi'nin sınıflaması çok genel ve bir bakıma tümel ve tikel kavramların değişik terimlerle adlandırılmasıdır. Farabi ise, varhk ve mahiyet arasında ileri sürdüğü farka dayanarak varlığın mahiyet gibi bir cins olmadığını ve en tümel bir kavram olarak yüklemlere dahil edilemiyeceğini savunmuştur. Varlığı mahiyetinden ayrı olan her varlık mümkündür. Fakat Allah için bunu söyleyemeyiz, çünkü onun varlığı ve mahiyeti farklı değildir.

Üçüncü olarak Farabi, zamanındaki varlık kavramı ile ilgili birtakım sorulan başarılı olarak cevaplandırmıştır. Bunlardan en önemlisi varlığın gerçek bir yüklem olup olmadığı sorusudur. Gerçekten "varhk", "beyaz", "büyük", "iyi" ve "kötü" kavramları gibi yüklemler sınıfına dahil edilebilir mi? Gramer açısından ve mantıksal olarak varlık hiç şüphesiz ki bir yüklemdir. Çünkü "insan vardır" gibi bir önermede, "varlık" bir yüklem olarak görev yapıyor. O halde, "insan ölümlüdür" önermesinde olduğu gibi, "varlık" kavramı, "ölümlü" kavramı gibi bir yüklem olarak düşünülebilir mi? Fakat dikkat edilirse "insan vardır" önermesinde "vardır" yüklemi, "insan" hakkında yeni bir bilgi vermemektedir. Çünkü zaten "insan" diye bir varlık olmazsa onun hakkında hiç bir şey söylenemez. O halde varlık kavramı bir nesne hakkındaki bilgimize katkısı olmadığı için gerçek bir yüklem değildir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Farabi'nin varlık kavramı ile ilgilenmesi sadece mantık yönünden olmamıştır. Varlık kavramını bir çok yönlerden ele alıp İncelemiş ve bunun üzerine gelişmiş bir varlık felsefesi kurmuştur. Kindi'nin de katkılarıyla, Farabi'nin geliştirmiş olduğu varlık kuramı, islam felsefesinde oluşan daha sonraki gelişmeleri yönlendirmiştir.
1 | 2

2 Yorumlar

Adsız
22 Ocak 2009 19:57  

çok beğendim bu makaleyi farabi hakkında bişeyler bildiğim söylenemez ama gayet dikkatimi çekti farabi.ayrıca mütezile akımı ilk defa duyduğum birşeydi..çok teşekkür ederim makale için..

Adsız
23 Ocak 2009 01:38  

bu makaleyi 2 saat boyunca cümle cümle analiz ettim hatta bu yorumu yazarken gerçekten başımın ağrıdığını hissediyorum aklımı çok fazla zorladığım için.resmen büyülendim bu gece başka birşey okumayacağım.farabinin ne kadar sıradışı bir filozof olduğunu anladım.şuana kadar bu kadar üzerinde düşündüğüm bir makale olmamıştı.gerçekten çok teşekkür ederim değerli hocam ve filozof (admin)

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP