İVAN ILLICHİN OKULSUZ TOPLUM'U VEYA LİBERAL EĞİTİM ANLAYIŞININ RADİKAL ELEŞTİRİSİ ÜZERİNE - 2
|
Mich, bu geleneğin çağımızdaki sesi ve önemli bir halkasıdır. Bu yüzden tenkitleri baştan beri ifade edilenler dikkate alınmadıkça tam anlamıyla kavranamaz. Ona göre çağdaş insan çeşitli kurumlaşmış hizmet birimleriyle kuşatılmıştır. Politika, sağlık , din, eğitim vs. gibi kurumlar insanı teslim aîmış, onun şahsiyet olmasını, daha doğrusu insan olmasını, önlemişlerdir. Okul da tüm bu yapılanısın merkezi rolünü üstlenmiş, bir bakıma o " yeni bir kilise" konumuna getirilmiştir.
Çağımızda öğrenmenin yegane ekseni ve dinamiği öğretim olarak alınmıştır. Diploma da yeterliliğin belgesidir. İcat ve yemlik polemikle karıştırılmış, eğitim ilerlemenin, değerlendirmenin odağı durumuna getirilmiştir. Okul değer verme ve geliştirme yerine görev yükleme, şahsiyeti boğma fonksiyonlarını yüklenmiş, bağımsızlık, orjinal çalışma vs. gibi değerlerin geliştirilmesi daha çok kurumlara sahip olmakla sağlanacak şeyler olarak görülmüştür. Bu tür değerlerin kurumsallaştırılmış olması fiziksel kirlenme, ruhi yetersizlik gibi önemli çürümelere yol açmıştır.
Refah; toplumun koşturulduğu bir amaç olarak konulmuş, bürokratlar ve teknokratlar bu konuda standartlar geliştirmişlerdir. Bu da mesleki, politik ve parasal önemli tekeller oluşturmuştur. Standartlar bir bakıma bu yolla geliştirilmiş yoksulluk böylece çağdaşlaştırılmıştır. Tüm bu değerlerin değer olarak benimsetildiği bir vasıtadan ibarettir. Bu açıdan kurumsallaşma yaygınlaştırıldığı ölçüde fakirlik ve bağımlılık da arttırılmıştır. Mesela, bi köydeki toprak ağaları bir şehre yerleştimi politik patronlara bağımlı hale gelirler; okula gitmedikleri için de güdük sayılırlar ve dolayısıyla herkesin kendisini yetersiz hissettiği durumlarda, kendi yağıyla kavrulmama olanla yetinmeme gibi önemli olumsuzluklar peşinen birer kabul haline gelir. Okul böylece" aşağılık ve suçluluk duygularını veren..." (ve besleyen bir kurum işlevini görür.) (Olivier Reboul, Eğitim Felsefesi, Çev. :[Işın Gürbüz, İstanbul, 1991, s. 45]. Toplumun çoğu kesimi, yani halk çağımızda değişik açılardan hep bu konuma indirgenmiş, bağımsızlıkları, insanileşmeye dönük cepheleri törpülenip ortadan kaldırılmıştır. Zaten modern toplumun çoğu kurumları bu felsefe, bir sürü oluşturma felsefesi üzerine varedilmiştir.
Okul burada özgürleşme ve otoriter güçlere bağımlılığın ifadesidir. Böylece insanı kendisi olması, okuldan bağımsızlaştığı nispette gerçekleşecektir. Illich'in geliştirdiği ve işlediği tema budur. Bu bakımdan okulun bugünkü yapısındaki öğretmen-öğrenci ilişkisi "... Modern insanlığın kitlesel bir tüketim toplumuna köle edilmesinin belkemiğidir. " (Spring, s. 40). Okul böylece insanı bağımlı kılmakla, kendisine yabancılaştırmış , onu kendisi dışında karar veren bir uzmanlar ve kurumlar grubuna teslim etmiştir. Bu yüzden , toplum bu kurumlardan kurtarıldığı ölçüde insan kendisi olarak bağımsızlığına kavuşacak ve sömürülmesi ancak bu yolla önlenebilecektir.
Illich,"biz temel ve hayati fonkisiyonları iradi olarak kazanırız. Sevmeyi, politika yapmayı, düşünmeyi vs. hayat yoluyla, okul dışında öğreniriz, bu bakımdan okul hayatı sunidir, ifade edildiği gibi okulun temelini teşkil eden "Öğrenme öğretimin sonucudur" tezi de mantıki ve gerçekçi değildir. Veliler okula bir diploma kazandırma odağı ve dolayısıyla bununla kazanılacak para cephesinden; öğretmenler de bir iş merkezi olarak bakmakladırlar, işin çocuklar açısından ne anlama geldiği düşünülmemekte, nelerin öğretilmesi gerektiği ve niçin öğretileceği, kimseyi ilgilendirmemektedir. Bu, okulun insanları kullanmasına yol açmakta, böylece henüz yetişme çağındaki gençler dimağlarından yakalanmakta, kişilikleri üzerine sömürü imparatorlukları kurulmaktadır;" der.
Okul yoluyla sınıflı toplum beslenmekte, insanlar derecelendirilmekte, toplumsal kutuplaşma da bu usulle varedilmekte ve şiddetlendirilmektedir. Bu bakımdan okulların artışı, toplumlar için silahların artışı kadar zararlıdır. Okul ayrıca bir tür sorumsuzluk duygusunun da kaynağıdır. Okula her çocuğunu gönderen artık onun ne olacaksa, ne olması gerekiyorsa bu kurumda olmasını düşünmekte, tüm mesuliyetten kendisini, böylece kurtulmuş saymaktadır.
Bilgi açısından da okul bir bitmemişliği ifade eder. Her yıl bir diğer yıla göre modası geçmiş bir öğretimi, müfredatı simgeler. Ders kitapları dolandırıcılığı da bu sistem üzere kurulur. Yani Illich'e göre okul problemleri halletmez, aksine esaslı problem kaynağı bizatihi okulun kendisidir. Öyle ki , onlar mevcut sistemin üreticisi, baskıcı, otoriter rejimlerin yayıcısı ve besleyicisidirler.
Illich; hürriyetin, mevcut rejimlerin ruhundan doğan yapısallaşma - kurumsallaşma yoluyla yokedildiğini savunur. Bu yüzden böyle bir sistem içerisinde okulun kendi başına özgürlük yolunu açamayacağına inanır. Okul yoluyla hürriyete ulaşılamaz. Çünkü hürriyetin yolunu tıkayan, mevcut rejimler ve onları üreten kurumlardır. Öyleyse bu kurumsallaşma ve okullaşma reddedilmedikçe bağımsızlığa ulaşılamaz. Bu tez O'nu " Okulsuz Toplum" a götürmüştür. İnsan, okul yoluyla şekillendirilmeden, kendi kendine toplumda iradi olarak hareket etmeli, deneyimleriyle olması gerekene ulaşmalıdır. Bu bakımdan okul ve eğitimde belirlenmiş ve ulaşılmaya çahşılan amaçlar insanı boyun eğmeye ve tutarsızlığa götürür. Okulun fonksiyonları toplumda ihtiyaçlara göre oluşan, fertlerin yararına çalışacak birimlerce yüklenilmelidir. Bunlar anonim olmalı, beceriler yüzyüze veya enformasyon merkezlerince, ferdin isteğiyle kazanılmalıdır. O'na göre önemli olan, öğretim ve öğrenimde esas olan müfredat ve süreçlerin bir otoritenin değil, ferdin kontrolünde olmasıdır. Böylece fert bir başkasına göre şekillendirilemeyeceği gibi, kendisi olma yolunda bir anlayışa; kendisini anlama ve tanımaya da kavuşmuş olacaktır.
Bugün toplumsal gelişme kitle iletişim araçları, enformasyon kaynakları ve benzeri oluşumlarla insanların bir çok şeyi kendi başlarına öğrenebilecekleri bir ortam varetmiştir. Ayrıca yüzyıllardan beri varolan okul ve okul eğitimi, insanı önemli problemlerden kurtarmışta değildir. Açlık, savaş, sömürü, insanlık haysiyetinin çiğnenişi, zulüm, soykırım olanca hızıyla devam etmektedir. Öğleyse insanın doğumundan ölümüne kadar kurumlar elinde zelil edilmesine gerek yoktur. Bunda direnen rejim ve anlayışlar insanlığı iğdiş edici bir entellektüel yapıda tutmaya, saçma ve adeletsiz bir ekonomik bölüşümü sürdürmeye ve kutuplaşmış bir toplumsal- politik yapıyı muhafaza etmeye yöneliktir. Her hal ve durumda tüm bu tezler ne gelişme, ne teknoloji ve ne de refah adına savunulmaz. Çünkü önemli olan insan ve insanileşme, özgürleşmedir.
Liberal eğitimi esaslı bir şekilde tenkit ve tahlil eden radikal düşünürlerin tezleri iki noktada toplanabilir. İlki özgür, hür bir insana giden yolun açılışıdır. Hür insan her tür dış baskıdan, otoriteden azade olan insan demektir. Okul veya yetiştirme sistemi bu foksiyonu yüklenmeli, tüm toplumsal kurumlar buna göre ve ihtiyaca binaen teşekkül ettirilmeli, değilse ortadan kaldırılmalıdır. İkincisi ise eğitimin ıslah, geliştirme veya verimlilik için değil, toplumsal yapıyı kökten değiştirmek için kullanılmasını amaçlar. Bu tür bir metot ve eğitim anlayışı geliştirmeyi esas alır.
Radikal eğitim felsefeci ve düşünürlerinin liberal eğitim anlayışına dönük çözümlemeleri, bir kaç nokta dışında övgüye değerdir.
Elbette insanın hür bir gelişime göre yetkinleşmesi benimsenecek ilk amaçtır. Toplum da bu doğrultuda bir yapı arz etmelidir. Şüphesiz liberal ve batılı eğitim felsefeleri bu açılıma ulaşamamışlardır. Tekelci bir zihniyet, sömürü ve ezme, belirli şahıs ve rejimlere köle, uysal insan yetiştirme, güce tapma bu anlayışların temel felsefeleri olmuştur. Eğitim de bu paralelde kullanılmıştır. Bu bakımdan radikal tenkidi olurlamamak mümkün değildir. Ancak tenkit ve çözümlemede bu derece haklılık kazanan radikal gelenek, tenkit ettiği hususları insani, hür ve toplumsal açıdan uygun bir yapıda kurabilecek nirengi noktalarına sahip değildir.
Mesela insanın her şeyden azade, tam olarak hür bir yapıya kavuşturulması nasıl
sağlanabilecektir. Okul bir sömürü, bir köle düzenini, çarpıklıkları üreten bi kurum değil de, insanın kedini seçmesine delalet eden bir kurum haline getirilebilecek mi?
Onu ortadan kaldırmak tüm bu olumsuzlukları yok etmeye ne ölçüde yardımcı olacaktır?
Eğitim bir manipule aracı olmaktan hangi yolla kurtaraılabilecektir?
Okul ve mevcut kurumların yerini alacak iş hayatının gereklilikleri ve benzeri yapılanmaların, okulun foksiyonlarmı yüklenmeyecekleri garanti edilebilir mi?
Despotik bir organlaşmaya ulaşan günümüz toplumu, daha insani bir yapıya nasıl kavuşturulacaktır?
Özetle hasta bir toplumu tüm kurum ve kuruluşlarıyla, gelenek ve inançlarıyla yeniden yapılanmaya kavuşturmak, radikal anlayışın önerileri çerçevesinde mümkün değildir. Çözümü aşkın varlığa yönelişte aramalıdır.
Çağımızda öğrenmenin yegane ekseni ve dinamiği öğretim olarak alınmıştır. Diploma da yeterliliğin belgesidir. İcat ve yemlik polemikle karıştırılmış, eğitim ilerlemenin, değerlendirmenin odağı durumuna getirilmiştir. Okul değer verme ve geliştirme yerine görev yükleme, şahsiyeti boğma fonksiyonlarını yüklenmiş, bağımsızlık, orjinal çalışma vs. gibi değerlerin geliştirilmesi daha çok kurumlara sahip olmakla sağlanacak şeyler olarak görülmüştür. Bu tür değerlerin kurumsallaştırılmış olması fiziksel kirlenme, ruhi yetersizlik gibi önemli çürümelere yol açmıştır.
Refah; toplumun koşturulduğu bir amaç olarak konulmuş, bürokratlar ve teknokratlar bu konuda standartlar geliştirmişlerdir. Bu da mesleki, politik ve parasal önemli tekeller oluşturmuştur. Standartlar bir bakıma bu yolla geliştirilmiş yoksulluk böylece çağdaşlaştırılmıştır. Tüm bu değerlerin değer olarak benimsetildiği bir vasıtadan ibarettir. Bu açıdan kurumsallaşma yaygınlaştırıldığı ölçüde fakirlik ve bağımlılık da arttırılmıştır. Mesela, bi köydeki toprak ağaları bir şehre yerleştimi politik patronlara bağımlı hale gelirler; okula gitmedikleri için de güdük sayılırlar ve dolayısıyla herkesin kendisini yetersiz hissettiği durumlarda, kendi yağıyla kavrulmama olanla yetinmeme gibi önemli olumsuzluklar peşinen birer kabul haline gelir. Okul böylece" aşağılık ve suçluluk duygularını veren..." (ve besleyen bir kurum işlevini görür.) (Olivier Reboul, Eğitim Felsefesi, Çev. :[Işın Gürbüz, İstanbul, 1991, s. 45]. Toplumun çoğu kesimi, yani halk çağımızda değişik açılardan hep bu konuma indirgenmiş, bağımsızlıkları, insanileşmeye dönük cepheleri törpülenip ortadan kaldırılmıştır. Zaten modern toplumun çoğu kurumları bu felsefe, bir sürü oluşturma felsefesi üzerine varedilmiştir.
Okul burada özgürleşme ve otoriter güçlere bağımlılığın ifadesidir. Böylece insanı kendisi olması, okuldan bağımsızlaştığı nispette gerçekleşecektir. Illich'in geliştirdiği ve işlediği tema budur. Bu bakımdan okulun bugünkü yapısındaki öğretmen-öğrenci ilişkisi "... Modern insanlığın kitlesel bir tüketim toplumuna köle edilmesinin belkemiğidir. " (Spring, s. 40). Okul böylece insanı bağımlı kılmakla, kendisine yabancılaştırmış , onu kendisi dışında karar veren bir uzmanlar ve kurumlar grubuna teslim etmiştir. Bu yüzden , toplum bu kurumlardan kurtarıldığı ölçüde insan kendisi olarak bağımsızlığına kavuşacak ve sömürülmesi ancak bu yolla önlenebilecektir.
Illich,"biz temel ve hayati fonkisiyonları iradi olarak kazanırız. Sevmeyi, politika yapmayı, düşünmeyi vs. hayat yoluyla, okul dışında öğreniriz, bu bakımdan okul hayatı sunidir, ifade edildiği gibi okulun temelini teşkil eden "Öğrenme öğretimin sonucudur" tezi de mantıki ve gerçekçi değildir. Veliler okula bir diploma kazandırma odağı ve dolayısıyla bununla kazanılacak para cephesinden; öğretmenler de bir iş merkezi olarak bakmakladırlar, işin çocuklar açısından ne anlama geldiği düşünülmemekte, nelerin öğretilmesi gerektiği ve niçin öğretileceği, kimseyi ilgilendirmemektedir. Bu, okulun insanları kullanmasına yol açmakta, böylece henüz yetişme çağındaki gençler dimağlarından yakalanmakta, kişilikleri üzerine sömürü imparatorlukları kurulmaktadır;" der.
Okul yoluyla sınıflı toplum beslenmekte, insanlar derecelendirilmekte, toplumsal kutuplaşma da bu usulle varedilmekte ve şiddetlendirilmektedir. Bu bakımdan okulların artışı, toplumlar için silahların artışı kadar zararlıdır. Okul ayrıca bir tür sorumsuzluk duygusunun da kaynağıdır. Okula her çocuğunu gönderen artık onun ne olacaksa, ne olması gerekiyorsa bu kurumda olmasını düşünmekte, tüm mesuliyetten kendisini, böylece kurtulmuş saymaktadır.
Bilgi açısından da okul bir bitmemişliği ifade eder. Her yıl bir diğer yıla göre modası geçmiş bir öğretimi, müfredatı simgeler. Ders kitapları dolandırıcılığı da bu sistem üzere kurulur. Yani Illich'e göre okul problemleri halletmez, aksine esaslı problem kaynağı bizatihi okulun kendisidir. Öyle ki , onlar mevcut sistemin üreticisi, baskıcı, otoriter rejimlerin yayıcısı ve besleyicisidirler.
Illich; hürriyetin, mevcut rejimlerin ruhundan doğan yapısallaşma - kurumsallaşma yoluyla yokedildiğini savunur. Bu yüzden böyle bir sistem içerisinde okulun kendi başına özgürlük yolunu açamayacağına inanır. Okul yoluyla hürriyete ulaşılamaz. Çünkü hürriyetin yolunu tıkayan, mevcut rejimler ve onları üreten kurumlardır. Öyleyse bu kurumsallaşma ve okullaşma reddedilmedikçe bağımsızlığa ulaşılamaz. Bu tez O'nu " Okulsuz Toplum" a götürmüştür. İnsan, okul yoluyla şekillendirilmeden, kendi kendine toplumda iradi olarak hareket etmeli, deneyimleriyle olması gerekene ulaşmalıdır. Bu bakımdan okul ve eğitimde belirlenmiş ve ulaşılmaya çahşılan amaçlar insanı boyun eğmeye ve tutarsızlığa götürür. Okulun fonksiyonları toplumda ihtiyaçlara göre oluşan, fertlerin yararına çalışacak birimlerce yüklenilmelidir. Bunlar anonim olmalı, beceriler yüzyüze veya enformasyon merkezlerince, ferdin isteğiyle kazanılmalıdır. O'na göre önemli olan, öğretim ve öğrenimde esas olan müfredat ve süreçlerin bir otoritenin değil, ferdin kontrolünde olmasıdır. Böylece fert bir başkasına göre şekillendirilemeyeceği gibi, kendisi olma yolunda bir anlayışa; kendisini anlama ve tanımaya da kavuşmuş olacaktır.
Bugün toplumsal gelişme kitle iletişim araçları, enformasyon kaynakları ve benzeri oluşumlarla insanların bir çok şeyi kendi başlarına öğrenebilecekleri bir ortam varetmiştir. Ayrıca yüzyıllardan beri varolan okul ve okul eğitimi, insanı önemli problemlerden kurtarmışta değildir. Açlık, savaş, sömürü, insanlık haysiyetinin çiğnenişi, zulüm, soykırım olanca hızıyla devam etmektedir. Öğleyse insanın doğumundan ölümüne kadar kurumlar elinde zelil edilmesine gerek yoktur. Bunda direnen rejim ve anlayışlar insanlığı iğdiş edici bir entellektüel yapıda tutmaya, saçma ve adeletsiz bir ekonomik bölüşümü sürdürmeye ve kutuplaşmış bir toplumsal- politik yapıyı muhafaza etmeye yöneliktir. Her hal ve durumda tüm bu tezler ne gelişme, ne teknoloji ve ne de refah adına savunulmaz. Çünkü önemli olan insan ve insanileşme, özgürleşmedir.
Liberal eğitimi esaslı bir şekilde tenkit ve tahlil eden radikal düşünürlerin tezleri iki noktada toplanabilir. İlki özgür, hür bir insana giden yolun açılışıdır. Hür insan her tür dış baskıdan, otoriteden azade olan insan demektir. Okul veya yetiştirme sistemi bu foksiyonu yüklenmeli, tüm toplumsal kurumlar buna göre ve ihtiyaca binaen teşekkül ettirilmeli, değilse ortadan kaldırılmalıdır. İkincisi ise eğitimin ıslah, geliştirme veya verimlilik için değil, toplumsal yapıyı kökten değiştirmek için kullanılmasını amaçlar. Bu tür bir metot ve eğitim anlayışı geliştirmeyi esas alır.
Radikal eğitim felsefeci ve düşünürlerinin liberal eğitim anlayışına dönük çözümlemeleri, bir kaç nokta dışında övgüye değerdir.
Elbette insanın hür bir gelişime göre yetkinleşmesi benimsenecek ilk amaçtır. Toplum da bu doğrultuda bir yapı arz etmelidir. Şüphesiz liberal ve batılı eğitim felsefeleri bu açılıma ulaşamamışlardır. Tekelci bir zihniyet, sömürü ve ezme, belirli şahıs ve rejimlere köle, uysal insan yetiştirme, güce tapma bu anlayışların temel felsefeleri olmuştur. Eğitim de bu paralelde kullanılmıştır. Bu bakımdan radikal tenkidi olurlamamak mümkün değildir. Ancak tenkit ve çözümlemede bu derece haklılık kazanan radikal gelenek, tenkit ettiği hususları insani, hür ve toplumsal açıdan uygun bir yapıda kurabilecek nirengi noktalarına sahip değildir.
Mesela insanın her şeyden azade, tam olarak hür bir yapıya kavuşturulması nasıl
sağlanabilecektir. Okul bir sömürü, bir köle düzenini, çarpıklıkları üreten bi kurum değil de, insanın kedini seçmesine delalet eden bir kurum haline getirilebilecek mi?
Onu ortadan kaldırmak tüm bu olumsuzlukları yok etmeye ne ölçüde yardımcı olacaktır?
Eğitim bir manipule aracı olmaktan hangi yolla kurtaraılabilecektir?
Okul ve mevcut kurumların yerini alacak iş hayatının gereklilikleri ve benzeri yapılanmaların, okulun foksiyonlarmı yüklenmeyecekleri garanti edilebilir mi?
Despotik bir organlaşmaya ulaşan günümüz toplumu, daha insani bir yapıya nasıl kavuşturulacaktır?
Özetle hasta bir toplumu tüm kurum ve kuruluşlarıyla, gelenek ve inançlarıyla yeniden yapılanmaya kavuşturmak, radikal anlayışın önerileri çerçevesinde mümkün değildir. Çözümü aşkın varlığa yönelişte aramalıdır.
1 Yorum
mahir kanık.
kulağa hoş geliyor.matrix de insanın makineler şehrinde doğduğunu gören neo bu gerçeği kabullenememişti.milyarlarca insan eğitim sisteminden yakınıyor ama o milyarlarca insanlar bile eğitim sistemine kökten bağlı.makalenin eleştirilerine katılıyoum fakat alternatif üzerinde konuşulursa çözüm çok grift bir hal alıyor.