VARLIK VE ÖZ - 1

Prof. Dr. Murtaza KORLAELÇİ

Varlık problemi felsefenin en önemli ve güç problemlerinden biridir. Bu durumu Gabriel Marcel (1839 - 1973), le Mystère de l'Etre {Varlığın Sırrı) isimli eserinin ikinci cildinde şöyle belirtiyor: "Bu ikinci serînin başlangıcında, düşey olarak inmeye mecbur olduğu bir uçurumun kenannda gezinen kimseyi yakalayan baş dönmesi heyecanını yaşıyorum. Öyle ise, geçen yıl, her şeye rağmen bazı uçurumlardan uzakta, birçok tuzaktan kaçınmaya mecbur olduğumuz ve kesinlikle engebeli bir bölgede ilerlerken, bu defa dalmaya mecbur olduğumuz bu uçurum nedir? Bu defa, pek tabiî olarak, üzerinde kendimizi sorgulayacağımız bu şey, olduğu gibi Varlık'tır."

Bu baş döndürücü ve girdaplı problemde dengeli adımlarla ilerleyebilmek için önce kavram analizleriyle işe başlamak gerekiyor. Bunun için de varlık probleminin temel üç kavramını açıklamak önem arz ediyor. Bunlar varlık, öz ve varoluştur. Bu kavramların öncelikle lügat manalarını belirtmek yararlı olacaktır.

Varlık; (Fr. Être), (Alm. Sein, Dasein, Seindes, Wesen), (Ing. Being), (Lat. Essere), (Eski Türk. Vücut) kelimeleri ile belirtilen bu kavram şu anlamları ifade etmektedir:

I- Genel anlamda:

Herhangi bir şekilde bir varoluşa sahipmiş gibi düşünülen her şey. "Varlık: Bir anlamda var olanların bütünüdür. Bir anlamda da var olanın varlığının ifadesidir." Bütün varlıkları içine alan en genel kavram.

II- Soyut anlamda:

1- Var olmak olgusu. "Yalnız elle tutulup ve gözle görülen şeylere var demek yanlıştır. Çünkü başkası üzerinde etki yapan her şey, her kuvvet aynı derecede vardır." Sadece düşüncede var olan bu varlık türü "uzay - zaman dışıdır, duyularla algılanamaz, elle tutulur gerçekliği yoktur." Metafiziğin, değerlerin, matematik ve mantığın kavramları bu türdendir.

2- Düşüncede var olan, fakat düşüncenin dışında gerçek varlığı olmayan her çeşit objeye verilen isim.

III- Somut anlamda:

1- Gerçek olarak var olan şeylere verilen isim. "Bizde gerçek ve hakîkî olarak var olan her şey Mükemmel ve sonsuz varlıktan gelir."

2- Bir gerçekliğe sahip olan şey.

3- Gerçeklik.

4- Dünyada var olmanın durumu, şartı, varlık biçimi.

5- "Bilinçten bağımsız olarak var olan objektif dünyayı, maddeyi belirten felsefi kavram."

Varlık kavramına verilen bazı anlamlan belirttikten sonra konumuzun ikinci önemli kavramı olan "Öz" kavramını da yine lügat manaları ile şöyle ifade edebiliriz: Öz, (Fr. Essence), (Alm. Wesen), (İng. Essence), (Lat. Essenza), (Esk. Türk. Mahiyet) kelimeleri ile dile getirilen bu kelime şöyle anlamlandırılır:

A- 1- Araza muhalefet ile metafizik olarak: Sadece geçici ve yüzeysel bir şekilde ulaşılan değişikliklere zıt olarak, varlığın temelini oluşturduğu düşünülen şey.

2- İlişkilerin değişmesi ve arızî değişiklikler ortamında varlığını sürdüren özelliklerin tümü; "Tanrı'da öz, hiçbir zaman varoluştan ayırt edilmez."

3- "Varlığın aslını kuran şey, temel özellik. İç, çekirdek. Fizik ötesinin konusu olarak: Kendinde varlık."

4- Bir şeyin kendisiyle var olduğu ve onu başka şeylerden ayırt ettiren özellik.

B-1- (İster metafizik olsun, isterse tecrübî olsun) varoluşa ve varlık olgusuna karşıt bir varlığın tabiatını oluşturan şey.

2- Bir şeyi (başka bir şey değil), var olduğu şey yapan özellik.

3- "Her varlığın mahiyeti, onun doğası gereği olduğu şeydir. (...) Her varlığın mahiyeti onun bireysel ve belirli özüdür.

4- Arazın (accident) tersine, varlığın temeli, şeylerin iç tabiatı. Varoluşun tersine, var olmak olgusuna muhalif bir varlığın tabiatı.

C- Mantıkî olarak:

1- Kavrama anlamda, bir düşünce objesini belirleyen özelliklerin (détermination) tümü.

2- Nominalist anlamda, öz yoktur, fakat realistler ve kavramalar, bu ismi sadece bir kelimeyle ifade edilmiş özellikler bütünü olarak isimlendirdiler. Donmuş olarak özünü koruyan, fakat bir kez eridiğinde onu kaybeden buz örneğinde olduğu gibi. Varlık ve öz kavramlarının açıklamalarından sonra varlık probleminin önemli kavramlarından biri olduğunu yukarda belirttiğimiz Varoluş kavramını, aynı şekilde ele alırsak şunları söyleyebiliriz:

Varoluş; (Fr. Existence), (Alm. Existenz, Dasein), (Lat. Existentia). (ing. Existence), (Eski Türk. Mevcudiyet) kelimeleri ile dile getirilen bu deyim şu anlamlara gelmektedir:

1- Kendiliğinden varoluş, yani (ister güncel bilgi olsun, isterse mümkün bütün bilgiler olsun) bilgiden bağımsız var olmak olgusu.

2- Tecrübede varoluş, yani benim (moi) şuurunda veya algılamasında güncel olarak, isterse güncel olmamasına rağmen zorunlu var oluşun objesi olarak alışılmış olsun, var olmanın olgusu.

Bu iki anlamda kelime, bir taraftan, varlığın tabiatına ait var olmak olgusu olarak öze; diğer taraftan inkarın doğrulanması olarak hiçliğe karşıt oluyor.

3- Güçlü bir anlamda: Soyutlamaların ve her teorinin aksine yaşayan veya yaşanmış gerçeklik.

4- "Var olan, gerçeğe dayalı olarak var olan, gerçek varlık; özün karşıtı, bir şeyin ne olduğu, nasıl olduğu değil, var olduğu olgusu. Şöyle veya böyle biçim almış her türlü özelliklerin dışında burada olma, nitelikçe belirlenmemiş salt var olma. Dar anlamda, uzay ve zamanca, burada ve şimdi var olan. (Düşüncel nesnelere ve Tanrı'ya uygulanmaz.)"

5- "Değişebilir şeylerin karşılıklı aksiyon ve bağlılık içindeki bütün çeşitliliği."

6- Var olan şeyin hali.

7- Özün, yani bir şeyin neden var olduğunun güncelliği.

Belirtmeye çalıştığımız son iki kavram arasında bir ilişki var mıdır? Eğer varsa bu durum nasıl çözülür? Bu konu üzerinde yapılan çalışmalar nasıl sonuçlanmıştır? Özü ile varoluşu birbirinden ayrılmayan varlık var mıdır? Daha da çoğaltılabilecek bu gibi sorulara cevap verebilmek için önce özle varoluş arasındaki ilişkiden bahsetmek yararlı olacaktır.

Özle varoluş arasında, güç ile fiil arasındaki ilişki gibi bir ilişki vardır. Kontenjan varlıklarda geçerli olan bu durum Tanrı için söz konusu değildir. Tanrı'da varoluş ile öz birbirinden ayrılmaz. Tanrı en Yüce ve en yüksek derecede Varlık'tır. Aynı zamanda Tanrı en Yüce Öz'dür. O, en mükemmel Varlık'ın Özüdür, zorunlu olarak Var Olarıdır. "Aksine yaratılmış varlıklarda, öz, varoluşu içermez, çünkü kontenjan olduklarından onlar daima var olmadılar ve var olmamaya da muktedir olamayacaklardır. Varoluş onlarda, öze yapılmış arızî bir ilâvedir. Var olmaları için Tanrı'nın, onların imkanını fiil haline çevirmesi gerekir; oysa ki Tanrı, kendinde Varlık, Zorunlu Varlık olduğu için, bir nedene sahip olamaz, var olmamaya da sahip olamaz: O'nun Öz'ü ve Varlık'ı özdeştirler."

Prof. Dr. Necati Öner'e göre "var olan iki türlüdür: Birisi yaratan varlık, diğeri yaratılan varlıktır. Yaratan varlık yani Allah, tektir, ezelden beri var olup yok olmayandır. Yaratılan varlık çoktur. (...) Yaratılan varlık kavramına açıklık getirmek için nelik (mahiyet) ve gerçeklikten bahsetmek gerekir. İslam mantıkçıları bu iki terimi şöyle açıklarlar: Biri kavramın zihindeki tasavvuru, onun neliği (mahiyeti), buna tekabül eden zihin dışındaki fertler ise onun gerçekliğidir. Mesela insan kavramının neiiği onun zihindeki tasavvuru, gerçekliği ise zihin dışındaki fertleridir."

Özler ilâhi zihinde var olanlar olarak değişmez ve zorunludurlar. Öz olarak üç açıdan oluşan üçgen daima böyledir. Aynı şekilde üçgen daima üç kenarlı olacaktır. Şeylerin özünü oluşturan tekler değişmezler. Meselâ insan ruhundaki teklik, basitlik, manevîlik, ölümsüzlük böyledir. Fakat fiillerle ilgili hususlar değişkendirler: Duyarlılık, zeka, irâde, ruh aktivitesinin bu formları değişikliklere bağlıdırlar.

Mümkün öz ile onun varoluşu arasında gerçek bir farkın var olup olmadığı skolastik dönemde çok tartışılmıştır. Thomascı okul gerçek farkın lehinde olurken, Fransisken Okul bilkuvve farkla yetiniyor.

Gerçek farkı reddedenlere göre, hem gerçek hem de kendi basma var olmayan bir özden bahsetmek çelişiktir. Eğer öz gerçek ise, kabul edildiği gibi, kendi öz gerçekliği ile zaten yokluğun dışında kalır. Eğer öz, kendi gerçekliği ile yokluğun dışmdaysa, bu da onun kendi başına var olması demektir.

Reddedilen gerçek fark, bilkuvve fark veya gerçeklikte yetersiz neden farkı olarak devam ediyor. İlkin, gerçek öz ile varoluş arasında bir neden farkı vardır. Öz kavramı, bir şeyin ne ile, "olduğu gibi var olduğuna" işaret eder. Varoluş kavramı ise, ne ile, yokluktan var olduğuna işaret eder.

"Bu ayırım gerçeklikte bir temele sahiptir, yani gerçeklik, zihne, ayırt etme fırsatını sağlıyor. Burada temel, sonlu özün kontenjan, yani zorunlu olarak var olmayan olduğundan ibarettir. Özün, varoluştan bağımsız olarak anlaşılabilmesi buradan geliyor. Bil kuvve ayırım, Tanrı ile yaratıkları ayırt etmek için yeterlidir, çünkü Tanrı'da varoluş kavramı özdür. O var olmamaya muktedir değildir; O, zorunlu Varlık'tır. Aksine yaratıklarda, varoluş kavramı arızîdir: Onlar var olabilirler veya var olmayabilirler; bunlar kontenjan varlıklardır."

Gerçek farkı kabul edenler diğerlerine karşı şu fikirleri ileri sürüyorlar: Eğer öz ve varoluş bir tek ve aynı gerçeklik olursa, her yaratığın varlığı, Tanrı'nın varlığı gibi olacaktır. Diğer taraftan eğer fark kabul edilmezse, gücün fiile ait olduğu gibi, öz de varoluşa ait olacaktır.

Bu iki okul arasında uzlaştırıcı bir görüş olarak kabul edilebilecek akla uygun fikri, iyi bir Thomascı olan Dominique Soto ortaya koyuyor: "Öz ile varoluş arasındaki gerçek farkı kabul etmek veya reddetmek, oldukça büyük bir öneme sahip değildir, yeter ki bizim ile Tanrı arasındaki fark inkar edilmesin, şöyle ki, varoluş Tanrı'da özdür, fakat yaratıklarda değil."

Orta Çağ Skolastik Felsefesine etkisi açıkça bilinen Farabi (872 - 950)ye göre "Öz varlık değildir. Varlık özde içerilmiş değildir. Eğer bir şeyin varlığı özünün kurucu bir unsuru olsaydı, o şeyin özü hakkındaki tasavvurumuz, varlığı hakkındaki tasavvurumuz olmaksızın eksik olurdu. Ayrıca yine varlık, özün içinde, onun bir sıfatı olsa idi, bir şeyin özü hakkındaki bilgimizden, varlığı hakkındaki bilgimizin çıkması gerekirdi. (...)
1 | 2

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP