GAZALİ'YE GÖRE ÖNCÜLLERİN YAPISI - 1
|
İbrahim ÇAPAK
Giriş
Öncüllerin yapısı ve çeşitleri, mantık biliminin en önemli konularından biridir. Çünkü kıyas, öncüller üzerine bina edilir. Düşünmemizin en basit birimleri tekillerdir; bu nedenle bunlar ilk algılanan şeylerdir; "cisim", "hareket", "âlem", "hadis" ve "kadim" gibi tekil isimlerle gösterilen şeylerin anlamını bilmek böyledir. Tekillerin bir araya getirilmesiyle cümleler oluşur. Bu bakımdan Gazali (1058-1111), önermeleri oluşturmadan önce tekillerin anlamlarının bilinmek gerekliğini vurgular. Ona göre tekil şeyleri bilmek tasavvur, iki tekil şey arasındaki haberi ilişkiyi bilmek de tasdik olarak isimlendirilir. Buna göre bilgi ya "tasavvur" ya da "tasdik"tir. '
Öncülün gerçekleşmesi için zorunlu olan tasdik, iki kavram arasında bağ kurmakla gerçekleşir. Bu bağla "İnsan akıllıdır" önermesinde olduğu gibi iki kavram ya bir birbirine yaklaştırılır ya da "Kar beyaz değildir" önermesinde olduğu gibi birbirinden uzaklaştırılır. Buna göre tasdik "Âlem hadistir", "Allah'a itaate karşılık mükafatlandırma vardır", "Günaha karşılık cezalandırma vardır" gibi hükümleri bilmektir.
Görüldüğü gibi her tasdik, hüküm ifade eden önermelerden oluşur. Ancak her hüküm, herkesin kabul edebileceği nitelikte olmayabilir. Çünkü şüphe ve zan ifade eden hükümler de vardır. Bu durum her öncülden geçerli sonuç veren bir kıyasın kurulamayacağını göstermektedir. Buna göre bir kıyası oluşturan her öncülün muhatap tarafından kabul edilmesi gerekmeyebilir. Zira her öncül, doğru olmayabileceği gibi,- muhatabı onu kabul etmeye zorlayan herhangi bir etken de olmayabilir. Öncüller konusu mantığın önemli konularından bilidir. Öncüllerin önemine binaen bu çalışmamızda Gazali'ye göre öncülün yapısı ve muhatabın kabul etmek zorunda olduğu öncül çeşitlerini incelemeye çalışacağız.
1. Öncülün Tanımı
Öncülün ne olduğunu ortaya koyabilmek için önermenin ne olduğunu bilmek gerekir. Çünkü öncül ile önerme arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu bakımdan biz burada öncülün tanımını önermenin tanımıyla bağlantılı olarak ele alacağız. Gazali, bir önermenin gerçekleşebilmesi için tekillerin birbirlerine olumlu veya olumsuz bir şekilde nisbet edilmeleri gerektiğini ifade eder. Ona göre birer tekil terim olan "âlem", "hadis" ve "kadim" terimlerinin anlamlarını önceden bilip, bunlardan birini diğerine olumlu veya olumsuz şekilde nisbet etmek böyledir. Mesela, "kadim" sözcüğü, "âlem" sözcüğüne olumlu bir şekilde nisbet edildiğinde "Âlem hadistir" yine "hadis" sözcüğü, "âlem" sözcüğüne olumsuz bir şekilde nisbet edildiğinde, "Âlem kadim değildir" denir.
Bu ikinci çeşit idrak için "doğrulama (tasdik) ve yanlışlama (tekzip)" söz konusudur. Ancak birinci çeşit idrakin yani tekillerin doğrulama ve yanlışlaması yapılamaz. Çünkü sadece "hüküm bildiren önermeler" doğrulanabilir. Bir önermenin öncül olarak kabul edilebilmesi için doğrulama veya yanlışlamasının mümkün olması ve bir kıyasta yer alması gerekir. Buna göre iki tekil sözcükten meydana getirilebilecek en alt bileşik, "nitelik" ve "nitelenenden" ibarettir. Nitelik, olumlu veya olumsuz bir şekilde bir şeye nisbet edildiğinde ya doğrulanır ya da yanlışlanır. Ancak hadis, cisim veya kadim gibi tekil terimlerin doğruluk ve yanlışlığı olmaz. Bu bakımdan Gazali'ye göre önerme, "doğrulaması ve yanlişlaması yapılabilen sözdür" şeklinde tanımlanabilir.
Terimler, birleştirildiği zaman kendilerinden "soru", "talep", "temenni", "ümit", "hayret" ve "haber" cümleleri meydana gelir. Gazali için asıl önemli olan haber cümleleridir. Çünkü ilimlere ulaştıran burhanları elde etmek sadece haber cümleleri, yani hüküm bildiren öncüllerle mümkündür. Bu tür cümleler Gazali'ye göre, "önerme" ve "kesin söz (el-kavlu'l-cazim)" olarak isimlendirilir. Buna göre "önerme, bir kimsenin arazla değil, zatla doğrudur veya yanlıştır dediği şeydir." Yani kendisiyle doğrudur veya yanlıştır sonucuna varılan yargıdır. Çünkü böylece hakkında konuşulan şeye "doğrudur veya yanlıştır" demek mümkün olur. Mesela, "Âlem sonradan olmadır", "Güneş doğmuşsa yıldızlar gizlenmiştir" veya "Âlem ya sonradan olmadır ya da öncesizdir" diyen bir kimseye doğru söyledin; "İnsan taştır", "Güneş doğmuşsa yıldızlar görünür", "Ali ya Ankara'dadır ya da İstanbul'dadır" diyen bir kimseye de yanlış söyledin denilebilir.
Aristoteles (385-322), önermeyi, "Bir şey hakkında bir şeyi tasdik etmek veya bir şey hakkında bir şeyi inkar etmektir" şeklinde tanımlarken, Farabi (870-950), öncül ve önermenin hükümlerden meydana geldiğini ifade ederek, "öncül" ve "önerme"yi "Öyle bir sözdür ki, onlarda bir şeyle bir şey hakkında hüküm verilir" şeklinde tanımlar. İbn Sina (980-1037) ise önermeyi, "Kendisini doğru ve yanlış hükmünün takip etmesi bakımından iki şey arasındaki nisbettir" şeklinde tanımlayarak, Aristoteles'in tanımına benzer bir tanım ortaya koymaktadır, Ebheri ve Katibi'nin önerme tanımları da bu tanımlara yakındır. Katibi (Ö.1255) ve Ebheri (Ö.1265) önermeyi, "söyleyeni hakkında 'söylediği doğrudur veya yanlıştır' demeye elverişli sözdür" şeklinde tanımlamaktadırlar; "Zeyd katiptir", "Eğer güneş doğarsa gündüz olur" gibi.
Buna göre önerme ile öncül, tanım bakımından birbirine çok yakındır hatta Farabi'nin tanımında görüldüğü gibi zaman zaman önerme ile öncül aynı şekilde tanımlanmıştır. Ancak her öncülün mutlaka bir kıyasta yer alması gerekirken, her önermenin kıyasta bulunması gerekmez. Çünkü önerme bir hükümdür ve onun hüküm olması yeterlidir. Ancak öncül de bir hüküm olmakla beraber kıyasta yer alırsa, öncül ismini alır ve buna göre önem kazanır. Eğer bir kıyasta yer almazsa öncül olarak değil, sadece önerme olarak isimlendirilir.
2. Öncülün Yapısı
Tekil anlamlar, birleştiği zaman çeşitli cümleler meydana gelir, ancak her cümle önerme veya öncül değildir. Bu bakımdan Gazali, her cümleyi önemsememiş, yargı ifade eden yani haber cümleleri üzerinde durmuştur. "Âlem hadistir", "Allah kadimdir" şeklindeki önermeleri ele aldığımızda, bu önermelerde, müfekkir kuvvetin iki tekil şeye ait olan iki bilgiyi, birini diğerine nisbet etmek suretiyle bir araya getirdiğini görürüz. Bu nisbet, "Âlem hadistir" önerrnesindeki şekliyle olumlu olabileceği gibi, "Âlem kadim değildir" önermesindeki şekliyle de olumsuz olabilir. Böyle bir önerme iki parçadan oluşur; biri konu, diğeri ise yüklemdir.
Gazali, "Nahivcilerin önermenin ilk kısmını "mübteda" ikinci kısmını ise "haber"; kelamcıların birini "sıfat" diğerini "mevsuf '; mantıkçıların birini "konu (mevzu)" diğerini "yüklem (mahmul)"; fakihlerin ise birini "hüküm" diğerini "mahkumun aleyh" olarak adlandırdıklarım ifade eder.
Gazali'ye göre önerme, konu ve yüklemden meydana gelmekle beraber, yukarıda ifade edildiği gibi bir konu ve yüklemden oluşan her cümle önerme olmaz, çünkü önermede bir yargının olması gerekir, nitekim yukarıda zikredilen önermeler birer yargı ifade etmektedir. Çünkü bunlarda konu ve yükleme ek olarak, onları birbirine bağlayan bir bağ vardır. Öncül için de aynı şeyler söylenebilir. Çünkü öncül de konu ve yüklemden meydana gelir ve bir yargı ifade eder; eğer yargı ifade etmiyorsa önerme olmadığı gibi öncül de olmaz. Önerme ile öncül arasındaki temel fark, önermenin kıyasta yer almaksızın bir hüküm ifade etmesidir. Buna göre öncül kıyasta yer almıyorsa önermeden farksız. Önerme bir hüküm olduğu için tek başına anlam ifade ederken, öncül hüküm olmakla beraber bir kıyasta yer almazsa herhangi bir şey ifade etmez.
Önermenin tanımında dikkat çektiğimiz "söyleyene doğrudur veya yanlıştır, demek doğru olur" şeklindeki kayıtla, "Allah kabul etsin", "Zeyd kalksın", "Sen otur" gibi dilek-istek cümleleri ile, "Sarı kalem", "Ahmet'in elbisesi" vb. gibi hüküm bakımından eksik olan cümleler önermenin tanımının dışında kalır.
Gazali'ye göre bir hüküm ifade etmeyen veya hakkında "ne doğrudur nede yanlıştır" denemeyen cümleler, terimlerin (tekillerin) birleşmesinden meydana gelmekle beraber, önerme veya Öncül olmazlar. Buna göre "soru", "talep", "temenni", "ümit", "hayret" cümleleri hüküm ifade etmedikleri için önerme ya da öncül olarak kabul edilmezler. "Bana bir konu öğret" veya "Benimle Mekke'ye gelir misin?" diyen bir kimseye, "ne doğru ne de yanlış söyledin" denilemediği için bu tür cümleler önerme olmadığı gibi öncül de olmaz.'
Gazali'ye göre, bir önermenin gerçekleşebilmesi için üç unsur gereklidir: Konu, yüklem ve yüklemi konuya bağlayan bağ. Mesela, "Âlem hadistir" önermesini ele aldığımız da "âlem" konu, "hadis" yüklem, "dır" ise bağdır.
Gazali, "Güneş doğmuşsa yıldızlar gizlenmiştir" gibi önermelerdeki bağ üzerinde durmamakla beraber böyle Önermeler arasındaki şarta dikkat çekmektedir. Buna göre söz konusu önermeler arasındaki bağ, onları birbirine bağlayan şart edatıdır. Yukarıdaki önermenin iki tarafını birbirine bağlayan "ise" ifadesi böyledir. Öncülün yapısı da önermenin yapısı gibidir. Çünkü öncül de konu, yüklem ve bağdan meydan gelir. Eğer bir cümlede konu yüklem veya bağdan biri eksikse hüküm ifade etmeyeceği için ne önerme ne de öncül olur. Konu ve yüklemden her biri, bazen tekil, bazen de birleşik terimlerden meydana gelebilir. Fakat birleşik terimlere, tek bir terimin delalet etmesi de mümkündür; "Konuşan hayvan, ayaklarının yer değiştirmesiyle yer değiştirir" önermesinde olduğu gibi. Bu önermede "konuşan hayvan" ifadesi konudur ve tekil olan "insan" teriminin yerini tutmaktadır, "ayaklarının yer değiştirmesiyle yer değiştirir" ifadesi de yüklemdir ve "yürüyendir" ifadesinin yerini tutmaktadır.
Buna göre bir kıyasta yer alan terimler sadece basit değil, bileşik terimlerden de oluşabilir. Doğru bir kıyasın oluşabilmesi için doğrulaması ve yanlışlaması yapılabilen en az iki öncülün olması gerekir. Bir öncülün oluşabilmesi için de en az iki "bilgiye" ihtiyaç vardır; bu bilgilerden biri "konu", diğeri de "yüklem"dir. Böylece kıyas, iki öncülden ve her öncül de biri diğerine nisbet edilen iki bilgiden oluşmuş olur. Her müfret, birer anlamdır ve bunların her biri birer sözcük ile ifade edilir. Bu nedenle önce tekil anlamlara ve kısımlarına, sonra da tekil terimlere ve bunların delâlet yönlerine bakmak gerekir. Sözcük ve anlamı tekil olarak anlaşıldıktan sonra, tekiller birleştirilip öncül haline getirilir. Bu öncülün hükmü ve şartlarına bakıldıktan sonra, iki öncül bir araya getirilip bunlardan kıyas oluşturulur.
Gazali, bu yolun dışında kıyası bilmek isteyen kimsenin, düzenli yazmayı çok isteyip de güzel yazamayan veya kelimeler yazmayı çok arzulayıp da tek tek harfleri güzel yazamayan kimse gibi olduğunu ifade eder. Ona göre, önerme herhangi bir kıyasın parçası kılındığında öncül (mukaddime) adını alır. Her iki öncülde de tekrar eden ve ortak olan terime; orta terim, kıyasın sonucunda konu olarak bulunan terime; küçük terim, sonuçta yüklem yani yargı olarak bulunan terime de büyük terim denir. Kıyasın sonucunda elde edilmesi gerekli olan şey lazım, kıyas kurulduktan sonra ulaşılan yargı, "sonuç (netice)", sonuç olarak çıkmadan önceki durumu ise istenen (matlup) olarak adlandırılır. Mesela;
Bütün cisimler bileşiktir
Bütün bileşikler sonradan olmadır
O halde bütün cisimler sonradan olmadır.
Kıyasında "Bütün cisimler bileşiktir" önermesi küçük öncül, "Bütün bileşikler sonradan olmadır" önermesi büyük öncül, "Bütün cisimler sonradan olmadır" önermesi ise sonuçtur. Söz konusu kıyasta üç terim vardır: Cisim, bileşik ve sonradan olma (muhdes). "Bileşik" orta, "cisim" küçük, "sonradan olma" ise büyük terimdir.
Zikredilen kıyas iki öncülden, her öncül de bir konu ve bir yüklemden oluşmaktadır. Bu öncüllerin kapsadığı terimlerin toplamı dörttür. Ancak orta terim her iki öncülde de tekrar edildiği için terimlerin sayısı üç'e iner. Öncüllerde üç'ten az terim bulunursa kıyas gerçekleşmez. Bir kıyas en az iki öncülden meydana gelir. Bir öncülde ikiden az mana, yani konu veya yüklemden biri eksik olursa öncül geçerli olmaz. Öncüllerde konu veya yüklemden birisinin ortak olması gerekir. Aksi taktirde öncüller arasında uyum olmayacağından, onların bir araya gelmelerinden de sonuç çıkmaz. Mesela, "Bütün cisimler bileşiktir" dense, ikinci öncülde de ne cisimden ne de bileşikten bahsedilmeyip, "Bütün insanlar canlıdır" önermesi kullanılırsa bu öncüllerden sonuç çıkmaz.
Giriş
Öncüllerin yapısı ve çeşitleri, mantık biliminin en önemli konularından biridir. Çünkü kıyas, öncüller üzerine bina edilir. Düşünmemizin en basit birimleri tekillerdir; bu nedenle bunlar ilk algılanan şeylerdir; "cisim", "hareket", "âlem", "hadis" ve "kadim" gibi tekil isimlerle gösterilen şeylerin anlamını bilmek böyledir. Tekillerin bir araya getirilmesiyle cümleler oluşur. Bu bakımdan Gazali (1058-1111), önermeleri oluşturmadan önce tekillerin anlamlarının bilinmek gerekliğini vurgular. Ona göre tekil şeyleri bilmek tasavvur, iki tekil şey arasındaki haberi ilişkiyi bilmek de tasdik olarak isimlendirilir. Buna göre bilgi ya "tasavvur" ya da "tasdik"tir. '
Öncülün gerçekleşmesi için zorunlu olan tasdik, iki kavram arasında bağ kurmakla gerçekleşir. Bu bağla "İnsan akıllıdır" önermesinde olduğu gibi iki kavram ya bir birbirine yaklaştırılır ya da "Kar beyaz değildir" önermesinde olduğu gibi birbirinden uzaklaştırılır. Buna göre tasdik "Âlem hadistir", "Allah'a itaate karşılık mükafatlandırma vardır", "Günaha karşılık cezalandırma vardır" gibi hükümleri bilmektir.
Görüldüğü gibi her tasdik, hüküm ifade eden önermelerden oluşur. Ancak her hüküm, herkesin kabul edebileceği nitelikte olmayabilir. Çünkü şüphe ve zan ifade eden hükümler de vardır. Bu durum her öncülden geçerli sonuç veren bir kıyasın kurulamayacağını göstermektedir. Buna göre bir kıyası oluşturan her öncülün muhatap tarafından kabul edilmesi gerekmeyebilir. Zira her öncül, doğru olmayabileceği gibi,- muhatabı onu kabul etmeye zorlayan herhangi bir etken de olmayabilir. Öncüller konusu mantığın önemli konularından bilidir. Öncüllerin önemine binaen bu çalışmamızda Gazali'ye göre öncülün yapısı ve muhatabın kabul etmek zorunda olduğu öncül çeşitlerini incelemeye çalışacağız.
1. Öncülün Tanımı
Öncülün ne olduğunu ortaya koyabilmek için önermenin ne olduğunu bilmek gerekir. Çünkü öncül ile önerme arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu bakımdan biz burada öncülün tanımını önermenin tanımıyla bağlantılı olarak ele alacağız. Gazali, bir önermenin gerçekleşebilmesi için tekillerin birbirlerine olumlu veya olumsuz bir şekilde nisbet edilmeleri gerektiğini ifade eder. Ona göre birer tekil terim olan "âlem", "hadis" ve "kadim" terimlerinin anlamlarını önceden bilip, bunlardan birini diğerine olumlu veya olumsuz şekilde nisbet etmek böyledir. Mesela, "kadim" sözcüğü, "âlem" sözcüğüne olumlu bir şekilde nisbet edildiğinde "Âlem hadistir" yine "hadis" sözcüğü, "âlem" sözcüğüne olumsuz bir şekilde nisbet edildiğinde, "Âlem kadim değildir" denir.
Bu ikinci çeşit idrak için "doğrulama (tasdik) ve yanlışlama (tekzip)" söz konusudur. Ancak birinci çeşit idrakin yani tekillerin doğrulama ve yanlışlaması yapılamaz. Çünkü sadece "hüküm bildiren önermeler" doğrulanabilir. Bir önermenin öncül olarak kabul edilebilmesi için doğrulama veya yanlışlamasının mümkün olması ve bir kıyasta yer alması gerekir. Buna göre iki tekil sözcükten meydana getirilebilecek en alt bileşik, "nitelik" ve "nitelenenden" ibarettir. Nitelik, olumlu veya olumsuz bir şekilde bir şeye nisbet edildiğinde ya doğrulanır ya da yanlışlanır. Ancak hadis, cisim veya kadim gibi tekil terimlerin doğruluk ve yanlışlığı olmaz. Bu bakımdan Gazali'ye göre önerme, "doğrulaması ve yanlişlaması yapılabilen sözdür" şeklinde tanımlanabilir.
Terimler, birleştirildiği zaman kendilerinden "soru", "talep", "temenni", "ümit", "hayret" ve "haber" cümleleri meydana gelir. Gazali için asıl önemli olan haber cümleleridir. Çünkü ilimlere ulaştıran burhanları elde etmek sadece haber cümleleri, yani hüküm bildiren öncüllerle mümkündür. Bu tür cümleler Gazali'ye göre, "önerme" ve "kesin söz (el-kavlu'l-cazim)" olarak isimlendirilir. Buna göre "önerme, bir kimsenin arazla değil, zatla doğrudur veya yanlıştır dediği şeydir." Yani kendisiyle doğrudur veya yanlıştır sonucuna varılan yargıdır. Çünkü böylece hakkında konuşulan şeye "doğrudur veya yanlıştır" demek mümkün olur. Mesela, "Âlem sonradan olmadır", "Güneş doğmuşsa yıldızlar gizlenmiştir" veya "Âlem ya sonradan olmadır ya da öncesizdir" diyen bir kimseye doğru söyledin; "İnsan taştır", "Güneş doğmuşsa yıldızlar görünür", "Ali ya Ankara'dadır ya da İstanbul'dadır" diyen bir kimseye de yanlış söyledin denilebilir.
Aristoteles (385-322), önermeyi, "Bir şey hakkında bir şeyi tasdik etmek veya bir şey hakkında bir şeyi inkar etmektir" şeklinde tanımlarken, Farabi (870-950), öncül ve önermenin hükümlerden meydana geldiğini ifade ederek, "öncül" ve "önerme"yi "Öyle bir sözdür ki, onlarda bir şeyle bir şey hakkında hüküm verilir" şeklinde tanımlar. İbn Sina (980-1037) ise önermeyi, "Kendisini doğru ve yanlış hükmünün takip etmesi bakımından iki şey arasındaki nisbettir" şeklinde tanımlayarak, Aristoteles'in tanımına benzer bir tanım ortaya koymaktadır, Ebheri ve Katibi'nin önerme tanımları da bu tanımlara yakındır. Katibi (Ö.1255) ve Ebheri (Ö.1265) önermeyi, "söyleyeni hakkında 'söylediği doğrudur veya yanlıştır' demeye elverişli sözdür" şeklinde tanımlamaktadırlar; "Zeyd katiptir", "Eğer güneş doğarsa gündüz olur" gibi.
Buna göre önerme ile öncül, tanım bakımından birbirine çok yakındır hatta Farabi'nin tanımında görüldüğü gibi zaman zaman önerme ile öncül aynı şekilde tanımlanmıştır. Ancak her öncülün mutlaka bir kıyasta yer alması gerekirken, her önermenin kıyasta bulunması gerekmez. Çünkü önerme bir hükümdür ve onun hüküm olması yeterlidir. Ancak öncül de bir hüküm olmakla beraber kıyasta yer alırsa, öncül ismini alır ve buna göre önem kazanır. Eğer bir kıyasta yer almazsa öncül olarak değil, sadece önerme olarak isimlendirilir.
2. Öncülün Yapısı
Tekil anlamlar, birleştiği zaman çeşitli cümleler meydana gelir, ancak her cümle önerme veya öncül değildir. Bu bakımdan Gazali, her cümleyi önemsememiş, yargı ifade eden yani haber cümleleri üzerinde durmuştur. "Âlem hadistir", "Allah kadimdir" şeklindeki önermeleri ele aldığımızda, bu önermelerde, müfekkir kuvvetin iki tekil şeye ait olan iki bilgiyi, birini diğerine nisbet etmek suretiyle bir araya getirdiğini görürüz. Bu nisbet, "Âlem hadistir" önerrnesindeki şekliyle olumlu olabileceği gibi, "Âlem kadim değildir" önermesindeki şekliyle de olumsuz olabilir. Böyle bir önerme iki parçadan oluşur; biri konu, diğeri ise yüklemdir.
Gazali, "Nahivcilerin önermenin ilk kısmını "mübteda" ikinci kısmını ise "haber"; kelamcıların birini "sıfat" diğerini "mevsuf '; mantıkçıların birini "konu (mevzu)" diğerini "yüklem (mahmul)"; fakihlerin ise birini "hüküm" diğerini "mahkumun aleyh" olarak adlandırdıklarım ifade eder.
Gazali'ye göre önerme, konu ve yüklemden meydana gelmekle beraber, yukarıda ifade edildiği gibi bir konu ve yüklemden oluşan her cümle önerme olmaz, çünkü önermede bir yargının olması gerekir, nitekim yukarıda zikredilen önermeler birer yargı ifade etmektedir. Çünkü bunlarda konu ve yükleme ek olarak, onları birbirine bağlayan bir bağ vardır. Öncül için de aynı şeyler söylenebilir. Çünkü öncül de konu ve yüklemden meydana gelir ve bir yargı ifade eder; eğer yargı ifade etmiyorsa önerme olmadığı gibi öncül de olmaz. Önerme ile öncül arasındaki temel fark, önermenin kıyasta yer almaksızın bir hüküm ifade etmesidir. Buna göre öncül kıyasta yer almıyorsa önermeden farksız. Önerme bir hüküm olduğu için tek başına anlam ifade ederken, öncül hüküm olmakla beraber bir kıyasta yer almazsa herhangi bir şey ifade etmez.
Önermenin tanımında dikkat çektiğimiz "söyleyene doğrudur veya yanlıştır, demek doğru olur" şeklindeki kayıtla, "Allah kabul etsin", "Zeyd kalksın", "Sen otur" gibi dilek-istek cümleleri ile, "Sarı kalem", "Ahmet'in elbisesi" vb. gibi hüküm bakımından eksik olan cümleler önermenin tanımının dışında kalır.
Gazali'ye göre bir hüküm ifade etmeyen veya hakkında "ne doğrudur nede yanlıştır" denemeyen cümleler, terimlerin (tekillerin) birleşmesinden meydana gelmekle beraber, önerme veya Öncül olmazlar. Buna göre "soru", "talep", "temenni", "ümit", "hayret" cümleleri hüküm ifade etmedikleri için önerme ya da öncül olarak kabul edilmezler. "Bana bir konu öğret" veya "Benimle Mekke'ye gelir misin?" diyen bir kimseye, "ne doğru ne de yanlış söyledin" denilemediği için bu tür cümleler önerme olmadığı gibi öncül de olmaz.'
Gazali'ye göre, bir önermenin gerçekleşebilmesi için üç unsur gereklidir: Konu, yüklem ve yüklemi konuya bağlayan bağ. Mesela, "Âlem hadistir" önermesini ele aldığımız da "âlem" konu, "hadis" yüklem, "dır" ise bağdır.
Gazali, "Güneş doğmuşsa yıldızlar gizlenmiştir" gibi önermelerdeki bağ üzerinde durmamakla beraber böyle Önermeler arasındaki şarta dikkat çekmektedir. Buna göre söz konusu önermeler arasındaki bağ, onları birbirine bağlayan şart edatıdır. Yukarıdaki önermenin iki tarafını birbirine bağlayan "ise" ifadesi böyledir. Öncülün yapısı da önermenin yapısı gibidir. Çünkü öncül de konu, yüklem ve bağdan meydan gelir. Eğer bir cümlede konu yüklem veya bağdan biri eksikse hüküm ifade etmeyeceği için ne önerme ne de öncül olur. Konu ve yüklemden her biri, bazen tekil, bazen de birleşik terimlerden meydana gelebilir. Fakat birleşik terimlere, tek bir terimin delalet etmesi de mümkündür; "Konuşan hayvan, ayaklarının yer değiştirmesiyle yer değiştirir" önermesinde olduğu gibi. Bu önermede "konuşan hayvan" ifadesi konudur ve tekil olan "insan" teriminin yerini tutmaktadır, "ayaklarının yer değiştirmesiyle yer değiştirir" ifadesi de yüklemdir ve "yürüyendir" ifadesinin yerini tutmaktadır.
Buna göre bir kıyasta yer alan terimler sadece basit değil, bileşik terimlerden de oluşabilir. Doğru bir kıyasın oluşabilmesi için doğrulaması ve yanlışlaması yapılabilen en az iki öncülün olması gerekir. Bir öncülün oluşabilmesi için de en az iki "bilgiye" ihtiyaç vardır; bu bilgilerden biri "konu", diğeri de "yüklem"dir. Böylece kıyas, iki öncülden ve her öncül de biri diğerine nisbet edilen iki bilgiden oluşmuş olur. Her müfret, birer anlamdır ve bunların her biri birer sözcük ile ifade edilir. Bu nedenle önce tekil anlamlara ve kısımlarına, sonra da tekil terimlere ve bunların delâlet yönlerine bakmak gerekir. Sözcük ve anlamı tekil olarak anlaşıldıktan sonra, tekiller birleştirilip öncül haline getirilir. Bu öncülün hükmü ve şartlarına bakıldıktan sonra, iki öncül bir araya getirilip bunlardan kıyas oluşturulur.
Gazali, bu yolun dışında kıyası bilmek isteyen kimsenin, düzenli yazmayı çok isteyip de güzel yazamayan veya kelimeler yazmayı çok arzulayıp da tek tek harfleri güzel yazamayan kimse gibi olduğunu ifade eder. Ona göre, önerme herhangi bir kıyasın parçası kılındığında öncül (mukaddime) adını alır. Her iki öncülde de tekrar eden ve ortak olan terime; orta terim, kıyasın sonucunda konu olarak bulunan terime; küçük terim, sonuçta yüklem yani yargı olarak bulunan terime de büyük terim denir. Kıyasın sonucunda elde edilmesi gerekli olan şey lazım, kıyas kurulduktan sonra ulaşılan yargı, "sonuç (netice)", sonuç olarak çıkmadan önceki durumu ise istenen (matlup) olarak adlandırılır. Mesela;
Bütün cisimler bileşiktir
Bütün bileşikler sonradan olmadır
O halde bütün cisimler sonradan olmadır.
Kıyasında "Bütün cisimler bileşiktir" önermesi küçük öncül, "Bütün bileşikler sonradan olmadır" önermesi büyük öncül, "Bütün cisimler sonradan olmadır" önermesi ise sonuçtur. Söz konusu kıyasta üç terim vardır: Cisim, bileşik ve sonradan olma (muhdes). "Bileşik" orta, "cisim" küçük, "sonradan olma" ise büyük terimdir.
Zikredilen kıyas iki öncülden, her öncül de bir konu ve bir yüklemden oluşmaktadır. Bu öncüllerin kapsadığı terimlerin toplamı dörttür. Ancak orta terim her iki öncülde de tekrar edildiği için terimlerin sayısı üç'e iner. Öncüllerde üç'ten az terim bulunursa kıyas gerçekleşmez. Bir kıyas en az iki öncülden meydana gelir. Bir öncülde ikiden az mana, yani konu veya yüklemden biri eksik olursa öncül geçerli olmaz. Öncüllerde konu veya yüklemden birisinin ortak olması gerekir. Aksi taktirde öncüller arasında uyum olmayacağından, onların bir araya gelmelerinden de sonuç çıkmaz. Mesela, "Bütün cisimler bileşiktir" dense, ikinci öncülde de ne cisimden ne de bileşikten bahsedilmeyip, "Bütün insanlar canlıdır" önermesi kullanılırsa bu öncüllerden sonuç çıkmaz.