SON DÖNEM STOA FELSEFESİNE ETKİ EDEN DÜŞÜNCELER - 2

İlk dönem Stoacıları ölüm ve sonrası için ortak bir görüş ileri sürmemişlerdir. Genel düşünce olarak şunu söyleyebiliriz. Her şey Logos’tan gelmiştir ve Logos’a dönecektir. Dolayısıyla ruhlarımızda tekrar geldiği yere dönecektir. Ölümden sonra ruhlarımız dünyanın sonuna, başka her şeyle birlikte Tanrıya dönünceye kadar hayatta kalır. Kişisel ölümsüzlük inancını andıran hiçbir şey yok, Stoacı sistemde.

Bu kaderci anlayışa rağmen, Stoacılar, insanın özgürlüğünden bahsederler. Çünkü özgürlük ruha ait, düşünceye ait bir alandır. İnsan köle doğmuş olabilir, çeşitli felaketler yaşamış olabilir, esir düşmüş olabilir. Bütün bunlar özgürlüğe engel değildir. Hiç kimse onun düşüncelerine engel olamaz. Hatta düşünceleri doğaya uyumlu ise hem özgür hem de ahlaklı olur.

İlk dönem Stoacı düşünürler ahlaki bir hayat için gerekirse intihar etmeyi de salık verirler. “Bilge kişi haklı nedenleri varsa, örneğin, yurdu ve dostları uğruna, ya da dayanılmaz ağrıları varsa, sakatsa ya da kurtuluşu olmayan bir hastalığın pençesindeyse, yaşamına son verecektir.”

Zenon ve Kleantes yaşamına intihar ederek son vermiştir. Bununla da her durum karşısında özgür olunabileceğini söylerler.

Her insan topluluğu bireydeki aklın eşitliğine dayandığından topyekûn insanlıkla uyum içerisinde ve onun bir parçası olmalıdır. Bütün insanlar birbirleriyle ilişki içerisindedir, hepsi aynı kökeni ve aynı kaderi paylaşırlar, hepsi aynı yasaya tabidir ve bir devletin yurttaşlarıdır. Hatta köleler bile haklarını talep edebilirler, çünkü onlarda farklı bir özden gelmemişlerdir. Bu Stoacı evrensellik düşüncesi insanların bir ve eşit olduğu fikri ile düşmanlarımıza bile merhamet göstermemiz gerektiğini gösterir. Bu görüş daha sonra Roma imparatorluğu Stoacıları tarafından tekrar tekrar ve coşkulu bir şekilde dile getirilecektir.

Son dönem Stoacı düşünürler Eski Stoa düşüncesine temelde bağlı kalmışlardır. Ancak onların düşüncelerinde ilk dönemin bazı katılıkları yumuşatılmıştır. Bazı noktalarda Orta Stoa’nın değişikliklerini benimsemişler bazı noktalarda başka görüşlere başvurmuşlardır.

Roma dönemi Stoacılarından Epiktetos Eski Stoa öğretisine bağlı kalmıştır. Kendisi şöyle der: “takibi lazım gelen kanunu tanımak isteyenler revakiliğin ikinci müessisi olan (Chrysippe)e müracaat etmelidirler.”

3. ORTA DÖNEM STOA DÜŞÜNCESİ

Stoa düşüncesi Panetius’la birlikte daha ılımlı bir yapıya doğru kaydı; Stoa öğretisi ilk dönemdeki katılığını yitirdi. Panetius okulu hem Aristotelesçilerin hem de Yeni Akademialıların yapıtlarını okumaya yöneltmekle ve kuşkucuların eleştirilerini de göz önüne alarak, Stoacılığı eklektik bir felsefe ekolü yaptı. Artık erdem, bölünmez bir birliği ve bütün yanlışların eşitliğini içeren bir şey olarak görülmüyordu; Eski Stoacıların savlarını en ince ayrıntılarıyla belirleyip ılımlaştıran Panetius, kesinlikten çok olasılıklar üzerinde durmuştur.

Şüpheci Karneades’in de etkisinde kalan Panetius Stoa öğretisinde daha çok rasyonalist bir değişiklik yapmıştır. Eski Stoanın çok değer verdiği kâhinlikten şüphe ettiği gibi, ruhun ölümsüzlüğü, evrenin bir yanma süreci olduğu gibi ana düşüncelerini de kabul etmez; evrenin periyodik olarak ana ateşe döndüğü düşüncesinden, Aristoteles’in evrenin bitimsiz olduğu düşüncesini daha doğru bulur.

Ona göre insanın bir tanrısal bir de hayvansal yönü vardır ve bu iki yön arasında bir gerginlik vardır. Ruhun akıllı olmayan yönü bedene bağlıdır, bedende sırf beslenmek içindir, bu yüzden değersizdir, ruh için bir zindandır. Posidonius’un bilgi ve ahlak öğretileri bu anlayıştan çıkar. Ruh akıllı olmayan yetilerini ne kadar az etkisinde kalmışsa, bilgi de o kadar yetkin olur. Ahlakın temeli de, ruhun akıllı olan ve olmayan yönleri arasındaki karşıtlıktır. Ruhun akıllı olan yönünün akıllı olmayan yönü üzerinde egemenlik kurmasıyla insan erdemli, dolayısıyla mutlu olur.

Panetius evrenin ilksiz ve sonsuz; ruhun da ölümsüz olduğunu söylemiştir. Panetius’tan sonra, yerine, öğrencisi Posidonius gelmiştir. Panetius’un öğrencisi Posidonius’a göre “Organizma bir kavram olmaktan çok, doğrudan doğruya kavranmış olan güçlerin canlı bir birliğidir. Evren büyük bir organizmadır. Bir yaşam gücü bu organizmanın bütün bölümlerini basamak basamak yükselen bir aşamalar dizini olarak yaratır. Bütün nesneleri birbirine birlikte duyuş bağlarıyla bağlı olan bir bütünde birleştirir... Posidonius, tinin bölümlerini aynı bir tözün ayrı yetileri diye anlar. İnsan anlayışı da buradan çıkar. İnsanın... bir tanrısal... bir de hayvani yönü vardır... Bunların arasında büyük bir gerginlik egemen olur. Tinin uslu olmayan yönü gövdeye bağlıdır. Gövde yalnız beslenmek içindir... bu yüzden değersizdir... tin için bir zindandır(Platon’da olduğu gibi)”

Seneca ve Cicero’nun ruhla ilgili düşünceleri daha çok Orta dönem Stoa’nın etkisindedir. Onların da düşünceleri ruhun ölümsüzlüğü yönündedir. Seneca “Şimdi sen benim Stoacılardan mı söz ettiğimi sanıyorsun? Onların kanısına göre, insan ruhu büyük bir yük altında ezilince, bedende tutunamaz, dağılır hemen, çünkü özgürce çıkış yolu yoktur onun. Ben böyle düşünmüyorum, sanırım, böyle düşünenler yanılıyorlar. Nasıl ki ateş ezilemezse, (çünkü kedini ezenin yöresine dağılır), nasıl ki hava, sopayla, kılıçla yaralanmaz, kesilmez de, kendine vuran aracı yöresini sararsa, aynı şekilde ruh, çok ince bir maddeden yapılmış olan ruh da, ne yakalanabilir, ne de bir beden içine sokulabilir; inceliği sayesinde, kendiliğinden, yöresini sıkıştıran her şeyi deler geçer. Nasıl ki yıldırım, çok geniş bir alanı sarssa, aydınlatsa da, küçücük bir delikten kaybolup giderse, ruh da, ateşten daha ince olduğu için, her bedenden geçip gider”der. Cicero ruhun ölümsüzlüğü konusunda kesin konuşmaktan kaçınır.

Her durumu göz önünde bulundurur; fakat kendisinin ruhun ölümsüz olduğuna inandığını söyler. “... Her şeyin başlangıcında bir kaynak olması gerektiği göz önüne alındığında, bir şeyin hiçbir zaman bir kaynağı olmadıysa, bir sonu da olmaz, çünkü başlangıç bir kere yok edilince hiçbir zaman kendi kendine başka bir şeyden yeniden doğamaz, kendi varlığından yola çıkarak başka bir şey de yaratamaz... Dışardan hız verilerek hareket ettirilen hiçbir şeyde ruh olmadığı için, ruhta bulunan şey, ona kendi içinden gelen ve kendisine ait olan hareketle ruha karışmış olan şeydir. Bütün şeyler arasında kendi kendine hareket eden tek şey ruhsa ve bu ruhun kendine has özü, niteliği olduğu için, ruh şüphesiz doğmamıştır, sonsuzdur... Öyleyse hareket ettiğinin bilincindedir ruh, üstelik dışardan gelen bir güçle değil, kendi gücüyle hareket ettiğinin de bilincindedir, bu yüzden hiçbir zaman kendinden kurtulamaz. Şimdi senin ekleyeceğin bir şey yoksa ruhun sonsuzluğu artık kanıtlandı demektir.” Epiktetos’un düşüncelerinden ölümsüzle ilgili kesin bir düşünce çıkaramasak bile O da öldükten sonra kazınılan iyi şan ve şöhreti över.

Orta Dönem Stoa düşüncesinde ahlaki olanla faydalı olan birbirine bağlı kılınmış ve insanlar arasındaki işbirliği lehine Stoacıların, apathia üzerindeki ısrarı ve katı insan ideali terk edilmiştir.

Romalı Stoacılar faydalı olanı ahlak alanı dışında görür. Seneca bazı mektuplarında Orta dönem Stoacılardan Posidonius ve Ariston’u eleştirir. “Posidonius’un, demir aletlerin bilgelerce yaratıldığı düşüncesine de katılmıyorum.”

Bilgelik erdemli olmakla kazanılır. Alet yapımı ya da icatlar bilgelik dışında pratik kaygılarla ortaya çıkıyor. Bu yüzden ahlaki alanın dışına iter bu düşünceleri. Panetius ve Posidonius ilk Stoacılardan farklı olarak mutlu olmak için erdemin yanında sağlık bedensel güç veya maddi olanaklarında olması gerektiğini savunurlar. Cicero da bu düşüncededir. O, erdemli olmayı ulaşması gereken ilk nokta olarak görür. Sonra şan, şöhret, mevki gibi konuları ele alır ve der ki erdemli olduktan sonra insan şan ve şöhrete sahip olmak için çabalayabilir. Yalnız bunlar erdemin önünü almamalı, ikinci derecede bir değer taşımalıdır.

Posidonius Stoacılardan farklı olarak intiharı reddetmiştir. Seneca ve Epiktetos intiharı reddetmezler. Hatta Romalı Stoacılar intihar ederek yaşamlarına son veren Sokrates ve Cato eserlerde örnek insan olarak gösterir.

Epiktetos Orta Stoanın bütün görüşlerine, düşüncelerine karşı çıkar. Bu çığırın Eski Stoanın ortaya attığı düşünce ilkelerine, yaşama felsefesine aykırı davrandığını öne sürer.

4. DİĞER ETKİLER

Yukarıda saydığımız etkiler dışında Romalı filozoflar Heraklitos’tan etkilenmişlerdir. Heraklitos’un logos anlayışı Stoacıların fizik anlayışının temelini oluşturuyordu. Bunun dışında Heraklitos’un yaşam biçimi de Romalı Stoacıların ahlaklı yaşama verdikleri örneklerden biri olmuştur. Epiktetos, onun azla yetinen kişiliğine kitabında yer vermiştir. Gerçekten de Heraklitos’un yaşamı Stoacıların doğaya uygun yaşama idealine uygundur. Onun hakkında anlatılan bir hikâye ile örnek verelim: “...kendisi yurttaşlar arasındaki barış üzerine düşündüğünü söylemeye çağrıldığı zaman Heraklitos hatip kürsüsüne çıkmış, bir bardak soğuk su alıp üzerine arpa unu serpmiş, bir çöple karıştırdıktan sonra içmiş. Sonra çekilip gitmiş. Bununla o elde bulunanla kanaat etme ve pahalı şeylerden vazgeçmenin kentleri barış ve dirlik içinde tutacağını gösteriyordu.”

Ayrıca Stoacı ahlak anlayışının temeli olan doğaya uygun yaşama idealini Herakleitos’un düşüncelerinde bulabiliriz. Ona göre de “en büyük erdem makul bir anlayıştır, bilgelik ise doğruyu söylemek, doğaya göre ve ona kulak vererek yaşamaktır”

Son Stoacılarda da erdem doğruyu bulmak ve ona göre yaşamakta ortaya çıkıyor. Yani doğa daha çok insanın aklına göre yaşamasında ortaya çıkıyor.

Stoacı düşünürler üzerinde Sokrates’in büyük etkisi vardır. Sokratesçi bir okul olan Kyniklerin etkisiyle de kurulmuş olması bakımından dolaylı olarak Sokrates’ten etkilendikleri söylenebilir. Fakat Romalı filozoflar Sokrates’ten doğrudan etkilenmişlerdir. Onun yaşamı ve ilkelerine bağlılığı, ölümü soğukkanlılıkla karşılaması son dönem Stoacı düşünürleri çok etkilemiştir. Eserlerinde bilge insandan, erdemli insandan örnek verirken Sokrates’e sıkça yer verirler.

Sokrates’e göre hiç kimse bilerek kötülük yapmaz. Epiktetos’la benzer bir söz söyler : “Yanlış yapmamın nedeni nedir? Bilgisizliktir.”

Cicero’nun eserlerinde Stoa düşüncesinin yanı sıra Platon etkilerini de görebiliyoruz. O, Platon’un ahlak alanında aklı öne çıkarmasından etkilenir. Eserlerinde Platon’dan çeşitli alıntılar yapar. O da Platon gibi zevki kötülüklerin sebebi olarak görür. “Platon ilahi bir buluşla zevke kötülüklerin yemi der, çünkü şüphe yok ki insanlar yemle yakalanan balıklar gibi, zevke kapılıp kötülüğe sürüklenirler.”

Romalı Stoacılar üzerinde Epiküros’un da etkisini görmek mümkün. Seneca Stoacı düşüncede olsa da Epiküros’un fikirlerine temelde karşı olsa da bazı fikirlerini alıp Stoacı çizgide yorumlamıştır. Örneğin kötülük eden bir kişinin vicdanı karşısındaki durumu açıklarken Epikuros’un savunulacak ve savunulamayacak düşüncelerini bir arada verir: “Epikuros: “ Hiçbir şeyin doğası adaletli değildir; insan korkudan kurtulamadığı için suçlardan kaçınmalı” dediği zaman, onla aynı düşüncede olmayalım. Şu düşüncesini paylaşalım: “Kötü davranışları vicdan kırbaçlar durur, çünkü vicdanları sonsuz bir endişeyle kıvrandığı, acı çektiği için, kendine güvence vaat edenlere inanmadığı için, en büyük işkence içindedir.”

Epiktetos Epiküros’u sert bir şekilde eleştirip, eserinde, onun düşüncelerini ele alıp karşıt düşünceler ileri sürmüştür. Hatta hakarete varan ifadeler kullanmıştır.
1 | 2

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP