SON DÖNEM STOA FELSEFESİNE ETKİ EDEN DÜŞÜNCELER - 1
|
1. KYNİKLER
Stoa felsefesinin düşünsel temelleri Kynik okulunun düşüncelerine dayanır. Zenon kendi okulunu kurmadan önce Kynik filozofu Krates’in derslerini dinlemiştir. Kyniklerin bazı düşüncelerini alıp, bazılarını değiştirerek kendi düşünce sistemini kurmuştur.
Son dönem Stoacıların etkilendiği düşüncelere geçmeden önce Kynik okulunun düşüncelerine kısaca bir göz atalım:
Kynik Okulu Antishenes tarafından kurulan Sokratesçi bir okuldur. Okulun düşünceleri ahlaki yaşam üzerinedir. Kynikler ahlak dışında diğer bilgilerle ilgilenmezler. Onlara göre bilgi ahlaka hizmet etmelidir, ahlaka hizmet etmeyen bilgi gereksiz, boş bir bilgidir. Bu sebeple düşüncelerinde ahlaka yönelmişlerdir.
Ahlakın amacı ise insana mutlu yaşamı sağlamaktır. Mutlu olmak da erdemli olmakla gerçekleşir. Mutlu olmak yani erdemli olmak doğaya uygun yaşamakla elde edilir. Erdem, insana uygun olan, değişmeyen en yüksek değerdir. Erdem tek iyidir; erdemden başka iyi yoktur. İyi herkesin kendi doğasına uygun olan şeydir. Erdem herkes için aynıdır, kadın için de erkek için de. İnsanların amacı bu erdeme ulaşmaktır; erdem dışındaki hiçbir şey istenebilir değildir. Şan, şöhret, mevkii vb. bu gibi şeylere kayıtsız kalınmalıdır. Bunlar değersiz şeylerdir. Mutluluk ancak bir ruh dinginliğinde bulunur.
Kynik düşüncesinde pratik yaşama önem verilir. Uygulanmayan bilgi işe yaramaz. Ahlak davranışlarla ortaya çıkar. Erdem bir eylem işidir, çok söze ve bilgiye gerek duymaz. Ancak doğanın yasalarını anlayıp ona göre yaşarsa ahlaklı olur, insan. Bilge kişi yürürlükteki yasalara göre değil, erdemin yasalarına göre yaşar. Gerçek yasa doğanın yasasıdır. İnsan bu yasayı bilir ve ona göre yaşar.
İnsanın doğaya uygun yaşaması Kynik düşüncesinde alınyazısı, kader düşüncesini ortaya çıkarır. Her şey yazgıya göre işler. İnsan sadece düşünce ve ahlaki eylemlerinde bağımsızdır. İnsanı alınyazısının elinden kurtaracak olan sadece doğru düşünüş ve erdemdir. Dış dünyadaki şeylerin hiçbirine ve bu dış dünyanın isteklerine hizmet etmeyen kimse özgür insandır. İnsanın mutlu olmak için erdemden başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Zenginlik, güzellik, ün, şan, şeref hepsi birer boş gurur ve kuruntudur. Bilgelik insanın bunlardan kendisini kurtarmasıdır. En değersiz olan şey, insanların çoğunun en değerli sandığı hazdır. Haz sevgide olduğu gibi tutku haline gelirse insan isteklerinin kölesi olur sonunda. Hazzın karşısına Antishenes çalışıp didinmeyi çaba ve sıkıntıyı koyar, iyi olan budur. Ancak yoksulluğun ve zenginliğin, şeref ve utanç verici olanın, acı ve hazzın, yaşamın ve ölümün üstüne yükselebilen, her eylem ve yaşama durumuna katlanmaya aynı şekilde hazır olan, hiçbir şey ve hiçbir kimseden korkmayan kimse alınyazısına meydan okur, ancak böyle bir kimse özgür ve mutludur.
Onlara göre insan yalın bir yaşam sürmelidir. Kendilerine yeten miktardan fazlasını küçümserler, hatta daha da azı ile yetinmeye çalışırlar. “Hiçbir şeye gereksinim duymamak tanrılara özgüdür, çok az şey istemek de tanrı benzerlerine özgüdür.”
Erdem öğretilebilir ve bir daha yitirilmez. Erdemi tam olarak hayatına uygulayan kişi bilge kişidir. Bilge kişi sevilmeye değer, yanılmaz, kendi benzerlerine dosttur. O, hiçbir şeyi talihe bırakmaz. Sokrates’in yaşamı erdemli olmaya örnek gösterilir.
Kynikler ölümü mutsuzluk nedenlerinden görmezler. İyi olan şeyler doğaya uygun olan şeylerse ölüm de iyidir. Çünkü o da, doğanın bir yasasıdır. Kynikler ölümün kötü olmadığını söylerler. Onlara göre ölümün nasıl geldiğini duymayız bile.İnsanların mutsuzluk nedenlerinden biri olan ölüm korkusunu da böylece çözmüş olurlar. Ahlaka ulaşmanın yolu ise aklını kendine rehber etmektir. İnsan aklı ile doğanın yasalarına ulaşmalıdır. Diogenes talihin karşısına gözü pekliği, yasanın karşısına doğayı, tutkunun karşısına da aklı koyduğunu söylüyordu.
Aklını doğru işler için kullanmalısın, bu yüzden boş işlerle uğraşanları küçümserler. Yine, Diogenes, “yaşamda kaptanları, hekimleri ve filozofları gördüğü zaman, insanı canlıların en akılısı saydığını söylüyordu; ama sonra düş yorumcularını, bilicileri, bunları dikkate alanları ya da ünüyle ve servetiyle şişinenleri gördüğü zaman, insandan daha boş bir şey olmadığını düşünüyordu... Felsefenin ne yararını gördüğü sorulduğunda Her şey bir yana, talihin bütün cilvelerine karşı hazırlıklı olmayı öğrendim” dedi.
Felsefe aklını doğru kullanmanın ve yasalara ulaşmanın anahtarıdır. Stoalı düşünürler Kyniklerden “doğaya uygun yaşama” ilkesini almışlardır. Onlarda insanların zenginlik, sağlık, ün, şöhret gibi sahte iyiliklere karşı kayıtsız kalmalarını söylerler.
Kynik öğretisi her şeyden önce toplumsal uzlaşmalara karşı çıkar; tek tek bireylere yönelir. Bu yüzden ele aldığı ahlak da tek insanın ahlakıdır. Bilge kişi, doğaya göre ve toplum içinde de kendi kendisiyle yaşayandır. Kynikler, çağdaşlarında ayıpladıkları tutumların geçersizliğini göstermek için skandal ve acı alayı kullanırlar. Diğer insanların değer verdiği şeyleri aşağılarlar.
Onlara göre, hiç kimseden saklayacak hiçbir şeyi olmayan bilge kişi, camdan bir evde yaşayabilir ve Krates bu ilkeyi eşi ile uygulamaktan geri kalmamıştır. Diogenes bir fıçıyı kendisine ev yapmıştır. Stoalı düşünürler doğaya uygun yaşamayı ilke olarak kabul etseler bile böyle bir bireyciliği savunmazlar. Romalı Stoalılar da bu bireyciliği savunmazlar.Örneğin Seneca, Diogenes’in sade yaşantısını eserlerinde örnek olarak verse de, düşüncesinde dünya vatandaşlığını savunur. Stoacı düşünürler toplum ile doğa arasında bir uzlaşma sağlamaya çalışmışlardır. İnsanlar akılları sayesinde toplum içinde kendi doğalarına uygun yaşayabilirler.
Kynik Diogenes’in yaşamı Son Stoacılar için örnek gösterilecek bir yaşam olarak görülür. Epiktetos Onu özgür insan örneği olarak gösterir: “...sana kesin özgür olan bir adamı göstermemi ister misin? O, Diogenes’tir. – Onun bu kadar özgür olması nereden geliyor? – Çünkü o, köleliğin ruhundaki bütün köprübaşlarını koparıp atmıştı. Her şeyden sıyrılmış ve hiçbir şeye değer vermemişti. Ondan parasını isterdiniz, verirdi. Ayağını isterdiniz, verirdi. Bütün vücudunu isterdiniz, verirdi. Ama manevi varlığıyla Allah’a bağlı idi. Tek yargıç’a olan saygısında, bağlılığında kimseden geri kalmazdı. Onun özgürlüğü işte buradan geliyordu...”
Antishenes erdemin öğretilebilir olduğunu söyler. Romalı Stoacılar da erdemin öğretilebilir olduğunu söylerler. Bilge kişi konuşması ile yaptıkları ile örnek olmalıdır, yol gösterici olmalıdır.
Stoacılar dış iyileri küçümsemekle ruh hürriyeti sağlanacağını savunmakla Kyniklerle beraberdir. Ama Stoacılar için, dış iyileri küçümsemek, dış iyilerden vazgeçmek anlamına gelmez. Stoacılar iyi adını yalnız erdeme verir ve erdemden aklın doğru durumunu, erdemli insandan da akla göre yaşayan insanı anlarlar. Halkın iyi dediği şeyler ne iyidir ne kötü. Bunlar ancak akılla kullanıldığı zaman iyi, akılsızın elinde kötüdürler. Dürüstlükten ayrılmamak şartı ile bazı şeylere sahip olmanın, bunlardan yararlanmanın ayıplanacak bir yanı yoktur. Zenginlik bir değer olarak görülmeyip kullanılacak bir alet, bir iyilik aracı sayıldıkça, kazanmak isteyende zengin olanda suçlanmaz.
2. İLK DÖNEM STOA DÜŞÜNCESİ
Stoacılığın kurucusu Zenon ilk felsefe derslerini Kynik Krates’ten almıştır. Daha sonra Kyniklerden ayrılarak kendi düşüncesini oluşturmuştur. Onun düşünceleri Kynik filozoflarının etkilerini taşısada birebir taklidi değildir, özgün fikirleri de içinde barındırır. Zenon’dan sonra Kleantes ve Krysippos okulun düşüncelerini sürdürür.
Zenon Krates’in öğretisinden bilge kişinin doğaya uygun yaşayan kişi olduğu fikrini almıştır ve bu fikri ahlak anlayışına temel yapmıştır. Doğaya uygun yaşamak için doğanın bilgisine sahip olmak gerekir. Bu yüzden ahlak bilgisi dışında fizik ve mantık bilgisi ile de ilgilenmiştir.
Stoa düşüncesi panteist evren anlayışına sahiptir. Evren tanrısal olarak belirlenmiş bir olaylar dizisinden oluşur. Her şeyi kapsayan akli bir etken olan tanrısal ilke bütün evrene biçim ve yön verir. Ve Tanrı biçim verdiği evrenden ayrı bir şey değildir. İnsan tanrısal akıldan pay almıştır ve tanrısal aklın bir parçası olarak yönlendirilen doğaya uyum sağlar. Stoacı ahlak, böyle bir evren, böyle bir doğa anlayışına dayanır, bu anlayışla uyum içindedir. Stoacı ahlak, evreni olduğu gibi kabullenir ve erdemi de belirlenimler içinde ortaya çıkarır.
Doğaya uygun yaşamak bilgece bir iştir. Bu yüzden sadece bilgenin erdemli olabileceğini söylerler. Zenon erdemi her şeyin başı sayar ve insanın erdeme kavuşmak için çaba göstermesi gerektiğine inanır. O da Kynikler gibi sağlık, mutluluk, elem, zenginlik, tasaları kayıtsız kalınması gereken şeyler olarak görür, bu şeyler insan davranışını etkilememelidir. İnsanın doğduğu, içinde yetiştiği koşullar mutluluk için önemli değildir. Yaşamın amacı mutluluktur ve mutluluk sadece doğaya uygun yaşamla mümkündür. Doğadan dış dünya anlaşılacağı gibi insanın kendi doğası da anlaşılmalıdır. İnsanın doğası ile dış dünya arasında benzerlik vardır.
Her insan akıl sahibidir. Akıl ise insanda tanrısal soluğun bir parçasıdır ve doğanın yapısını anlayabilecek yapıdadır. Akıl insana doğru ve yanlışın ne olduğunu gösterir. Doğruluğun ölçütü ise doğaya uygunluk olacaktır. Doğru tasavvur ruhta öyle bir his bırakır ki, bu izin o objeden geldiğine inanarak kabul ederiz, derler. Dolayısıyla her insan, akıl yürütme yeteneği ile iyiye, mutluluğa, erdemli bir yaşama kavuşabilir. Akıl insan için yol göstericidir. Aklımız ile aynı zamanda duygularımızı kontrol altına almalıyız. Duyguların yaşamımıza hâkim olması erdemsizliğin bir göstergesidir. Bu da zihnin güçlü olmamasından kaynaklanır. Duygusal hayat bir dengeye oturtulmalıdır. Hatta yaşamımızda duyguların rolünü azaltmalıyız. Duygularını kontrol altına alan, aklını kendisine rehber eden ve doğasını takip eden kişi erdeme ulaşabilir. Ancak böyle bir insan bilge olabilir.
Her şeyin önceden belirlendiği bir evrende, ahlak da belirlenimlere bağlı olacaktır. Kader yapacaklarımızı önceden belirlemiştir. Zenon ve Khysippos şu benzetmeyi yapar: “Bir köpek bir arabaya bağlandığı zaman, eğer arabanın peşinden gitmek isterse zaten tasması onu çekecek ve köpek arabanın peşinden gidecektir. Burada köpeğin bir anlık hareketi rastlantısal olarak kaçınılmaz olanla örtüşecektir. Ancak köpek arabanın peşinden gitmek istemezse bile her durumda bunu yapmaya mecbur kalacaktır. İnsanlar içinde durum aynıdır: İsteseler de istemeseler de kaderin kendilerine çizdiği yoldan ilerleyeceklerdir.”
Bu yüzden insan bu düzene karşı çıkamayacağını bilmeli ve ona uymalıdır. Aksi halde, değiştiremeyeceği bir şeyi değiştirmek için boş yere çaba harcayıp duracak ve sonunda mutsuz olacaktır.
Aklı yardımıyla insan kendini evrenin bir parçası kabul eder ve böylelikle bütün için çalışmaya azmeder. Doğasıyla bütün akıllı varlıklarla akraba olduğunu fark eder. Dolayısıyla herkesin eşit ve aynı doğa yasalarına tabi olduğunu görür. Bütün içinde kendine düşen görevi yerine getirmeye çalışır. Herkesin bu yasalara tabi olduğunu ve bundan kaçamayacağını bildiği için, bu görevi isteyerek yerine getirecektir. Kendi isteği ile yasaya uyduğu içinde mutsuz olmayacaktır.
İnsanın mutsuzluk nedenlerinden birisi de ölüm korkusudur. İnsanlar ölümün nasıl bir şey olduğunu bilmedikleri için ölümden korkarlar. Oysa Stoacılara göre, ölüm bir doğa yasasıdır. İnsanlar ölümün doğal bir şey olduğu ve mutlaka her insanın başına geleceğini bilirse, ona daha kolay razı olur.
Stoa felsefesinin düşünsel temelleri Kynik okulunun düşüncelerine dayanır. Zenon kendi okulunu kurmadan önce Kynik filozofu Krates’in derslerini dinlemiştir. Kyniklerin bazı düşüncelerini alıp, bazılarını değiştirerek kendi düşünce sistemini kurmuştur.
Son dönem Stoacıların etkilendiği düşüncelere geçmeden önce Kynik okulunun düşüncelerine kısaca bir göz atalım:
Kynik Okulu Antishenes tarafından kurulan Sokratesçi bir okuldur. Okulun düşünceleri ahlaki yaşam üzerinedir. Kynikler ahlak dışında diğer bilgilerle ilgilenmezler. Onlara göre bilgi ahlaka hizmet etmelidir, ahlaka hizmet etmeyen bilgi gereksiz, boş bir bilgidir. Bu sebeple düşüncelerinde ahlaka yönelmişlerdir.
Ahlakın amacı ise insana mutlu yaşamı sağlamaktır. Mutlu olmak da erdemli olmakla gerçekleşir. Mutlu olmak yani erdemli olmak doğaya uygun yaşamakla elde edilir. Erdem, insana uygun olan, değişmeyen en yüksek değerdir. Erdem tek iyidir; erdemden başka iyi yoktur. İyi herkesin kendi doğasına uygun olan şeydir. Erdem herkes için aynıdır, kadın için de erkek için de. İnsanların amacı bu erdeme ulaşmaktır; erdem dışındaki hiçbir şey istenebilir değildir. Şan, şöhret, mevkii vb. bu gibi şeylere kayıtsız kalınmalıdır. Bunlar değersiz şeylerdir. Mutluluk ancak bir ruh dinginliğinde bulunur.
Kynik düşüncesinde pratik yaşama önem verilir. Uygulanmayan bilgi işe yaramaz. Ahlak davranışlarla ortaya çıkar. Erdem bir eylem işidir, çok söze ve bilgiye gerek duymaz. Ancak doğanın yasalarını anlayıp ona göre yaşarsa ahlaklı olur, insan. Bilge kişi yürürlükteki yasalara göre değil, erdemin yasalarına göre yaşar. Gerçek yasa doğanın yasasıdır. İnsan bu yasayı bilir ve ona göre yaşar.
İnsanın doğaya uygun yaşaması Kynik düşüncesinde alınyazısı, kader düşüncesini ortaya çıkarır. Her şey yazgıya göre işler. İnsan sadece düşünce ve ahlaki eylemlerinde bağımsızdır. İnsanı alınyazısının elinden kurtaracak olan sadece doğru düşünüş ve erdemdir. Dış dünyadaki şeylerin hiçbirine ve bu dış dünyanın isteklerine hizmet etmeyen kimse özgür insandır. İnsanın mutlu olmak için erdemden başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Zenginlik, güzellik, ün, şan, şeref hepsi birer boş gurur ve kuruntudur. Bilgelik insanın bunlardan kendisini kurtarmasıdır. En değersiz olan şey, insanların çoğunun en değerli sandığı hazdır. Haz sevgide olduğu gibi tutku haline gelirse insan isteklerinin kölesi olur sonunda. Hazzın karşısına Antishenes çalışıp didinmeyi çaba ve sıkıntıyı koyar, iyi olan budur. Ancak yoksulluğun ve zenginliğin, şeref ve utanç verici olanın, acı ve hazzın, yaşamın ve ölümün üstüne yükselebilen, her eylem ve yaşama durumuna katlanmaya aynı şekilde hazır olan, hiçbir şey ve hiçbir kimseden korkmayan kimse alınyazısına meydan okur, ancak böyle bir kimse özgür ve mutludur.
Onlara göre insan yalın bir yaşam sürmelidir. Kendilerine yeten miktardan fazlasını küçümserler, hatta daha da azı ile yetinmeye çalışırlar. “Hiçbir şeye gereksinim duymamak tanrılara özgüdür, çok az şey istemek de tanrı benzerlerine özgüdür.”
Erdem öğretilebilir ve bir daha yitirilmez. Erdemi tam olarak hayatına uygulayan kişi bilge kişidir. Bilge kişi sevilmeye değer, yanılmaz, kendi benzerlerine dosttur. O, hiçbir şeyi talihe bırakmaz. Sokrates’in yaşamı erdemli olmaya örnek gösterilir.
Kynikler ölümü mutsuzluk nedenlerinden görmezler. İyi olan şeyler doğaya uygun olan şeylerse ölüm de iyidir. Çünkü o da, doğanın bir yasasıdır. Kynikler ölümün kötü olmadığını söylerler. Onlara göre ölümün nasıl geldiğini duymayız bile.İnsanların mutsuzluk nedenlerinden biri olan ölüm korkusunu da böylece çözmüş olurlar. Ahlaka ulaşmanın yolu ise aklını kendine rehber etmektir. İnsan aklı ile doğanın yasalarına ulaşmalıdır. Diogenes talihin karşısına gözü pekliği, yasanın karşısına doğayı, tutkunun karşısına da aklı koyduğunu söylüyordu.
Aklını doğru işler için kullanmalısın, bu yüzden boş işlerle uğraşanları küçümserler. Yine, Diogenes, “yaşamda kaptanları, hekimleri ve filozofları gördüğü zaman, insanı canlıların en akılısı saydığını söylüyordu; ama sonra düş yorumcularını, bilicileri, bunları dikkate alanları ya da ünüyle ve servetiyle şişinenleri gördüğü zaman, insandan daha boş bir şey olmadığını düşünüyordu... Felsefenin ne yararını gördüğü sorulduğunda Her şey bir yana, talihin bütün cilvelerine karşı hazırlıklı olmayı öğrendim” dedi.
Felsefe aklını doğru kullanmanın ve yasalara ulaşmanın anahtarıdır. Stoalı düşünürler Kyniklerden “doğaya uygun yaşama” ilkesini almışlardır. Onlarda insanların zenginlik, sağlık, ün, şöhret gibi sahte iyiliklere karşı kayıtsız kalmalarını söylerler.
Kynik öğretisi her şeyden önce toplumsal uzlaşmalara karşı çıkar; tek tek bireylere yönelir. Bu yüzden ele aldığı ahlak da tek insanın ahlakıdır. Bilge kişi, doğaya göre ve toplum içinde de kendi kendisiyle yaşayandır. Kynikler, çağdaşlarında ayıpladıkları tutumların geçersizliğini göstermek için skandal ve acı alayı kullanırlar. Diğer insanların değer verdiği şeyleri aşağılarlar.
Onlara göre, hiç kimseden saklayacak hiçbir şeyi olmayan bilge kişi, camdan bir evde yaşayabilir ve Krates bu ilkeyi eşi ile uygulamaktan geri kalmamıştır. Diogenes bir fıçıyı kendisine ev yapmıştır. Stoalı düşünürler doğaya uygun yaşamayı ilke olarak kabul etseler bile böyle bir bireyciliği savunmazlar. Romalı Stoalılar da bu bireyciliği savunmazlar.Örneğin Seneca, Diogenes’in sade yaşantısını eserlerinde örnek olarak verse de, düşüncesinde dünya vatandaşlığını savunur. Stoacı düşünürler toplum ile doğa arasında bir uzlaşma sağlamaya çalışmışlardır. İnsanlar akılları sayesinde toplum içinde kendi doğalarına uygun yaşayabilirler.
Kynik Diogenes’in yaşamı Son Stoacılar için örnek gösterilecek bir yaşam olarak görülür. Epiktetos Onu özgür insan örneği olarak gösterir: “...sana kesin özgür olan bir adamı göstermemi ister misin? O, Diogenes’tir. – Onun bu kadar özgür olması nereden geliyor? – Çünkü o, köleliğin ruhundaki bütün köprübaşlarını koparıp atmıştı. Her şeyden sıyrılmış ve hiçbir şeye değer vermemişti. Ondan parasını isterdiniz, verirdi. Ayağını isterdiniz, verirdi. Bütün vücudunu isterdiniz, verirdi. Ama manevi varlığıyla Allah’a bağlı idi. Tek yargıç’a olan saygısında, bağlılığında kimseden geri kalmazdı. Onun özgürlüğü işte buradan geliyordu...”
Antishenes erdemin öğretilebilir olduğunu söyler. Romalı Stoacılar da erdemin öğretilebilir olduğunu söylerler. Bilge kişi konuşması ile yaptıkları ile örnek olmalıdır, yol gösterici olmalıdır.
Stoacılar dış iyileri küçümsemekle ruh hürriyeti sağlanacağını savunmakla Kyniklerle beraberdir. Ama Stoacılar için, dış iyileri küçümsemek, dış iyilerden vazgeçmek anlamına gelmez. Stoacılar iyi adını yalnız erdeme verir ve erdemden aklın doğru durumunu, erdemli insandan da akla göre yaşayan insanı anlarlar. Halkın iyi dediği şeyler ne iyidir ne kötü. Bunlar ancak akılla kullanıldığı zaman iyi, akılsızın elinde kötüdürler. Dürüstlükten ayrılmamak şartı ile bazı şeylere sahip olmanın, bunlardan yararlanmanın ayıplanacak bir yanı yoktur. Zenginlik bir değer olarak görülmeyip kullanılacak bir alet, bir iyilik aracı sayıldıkça, kazanmak isteyende zengin olanda suçlanmaz.
2. İLK DÖNEM STOA DÜŞÜNCESİ
Stoacılığın kurucusu Zenon ilk felsefe derslerini Kynik Krates’ten almıştır. Daha sonra Kyniklerden ayrılarak kendi düşüncesini oluşturmuştur. Onun düşünceleri Kynik filozoflarının etkilerini taşısada birebir taklidi değildir, özgün fikirleri de içinde barındırır. Zenon’dan sonra Kleantes ve Krysippos okulun düşüncelerini sürdürür.
Zenon Krates’in öğretisinden bilge kişinin doğaya uygun yaşayan kişi olduğu fikrini almıştır ve bu fikri ahlak anlayışına temel yapmıştır. Doğaya uygun yaşamak için doğanın bilgisine sahip olmak gerekir. Bu yüzden ahlak bilgisi dışında fizik ve mantık bilgisi ile de ilgilenmiştir.
Stoa düşüncesi panteist evren anlayışına sahiptir. Evren tanrısal olarak belirlenmiş bir olaylar dizisinden oluşur. Her şeyi kapsayan akli bir etken olan tanrısal ilke bütün evrene biçim ve yön verir. Ve Tanrı biçim verdiği evrenden ayrı bir şey değildir. İnsan tanrısal akıldan pay almıştır ve tanrısal aklın bir parçası olarak yönlendirilen doğaya uyum sağlar. Stoacı ahlak, böyle bir evren, böyle bir doğa anlayışına dayanır, bu anlayışla uyum içindedir. Stoacı ahlak, evreni olduğu gibi kabullenir ve erdemi de belirlenimler içinde ortaya çıkarır.
Doğaya uygun yaşamak bilgece bir iştir. Bu yüzden sadece bilgenin erdemli olabileceğini söylerler. Zenon erdemi her şeyin başı sayar ve insanın erdeme kavuşmak için çaba göstermesi gerektiğine inanır. O da Kynikler gibi sağlık, mutluluk, elem, zenginlik, tasaları kayıtsız kalınması gereken şeyler olarak görür, bu şeyler insan davranışını etkilememelidir. İnsanın doğduğu, içinde yetiştiği koşullar mutluluk için önemli değildir. Yaşamın amacı mutluluktur ve mutluluk sadece doğaya uygun yaşamla mümkündür. Doğadan dış dünya anlaşılacağı gibi insanın kendi doğası da anlaşılmalıdır. İnsanın doğası ile dış dünya arasında benzerlik vardır.
Her insan akıl sahibidir. Akıl ise insanda tanrısal soluğun bir parçasıdır ve doğanın yapısını anlayabilecek yapıdadır. Akıl insana doğru ve yanlışın ne olduğunu gösterir. Doğruluğun ölçütü ise doğaya uygunluk olacaktır. Doğru tasavvur ruhta öyle bir his bırakır ki, bu izin o objeden geldiğine inanarak kabul ederiz, derler. Dolayısıyla her insan, akıl yürütme yeteneği ile iyiye, mutluluğa, erdemli bir yaşama kavuşabilir. Akıl insan için yol göstericidir. Aklımız ile aynı zamanda duygularımızı kontrol altına almalıyız. Duyguların yaşamımıza hâkim olması erdemsizliğin bir göstergesidir. Bu da zihnin güçlü olmamasından kaynaklanır. Duygusal hayat bir dengeye oturtulmalıdır. Hatta yaşamımızda duyguların rolünü azaltmalıyız. Duygularını kontrol altına alan, aklını kendisine rehber eden ve doğasını takip eden kişi erdeme ulaşabilir. Ancak böyle bir insan bilge olabilir.
Her şeyin önceden belirlendiği bir evrende, ahlak da belirlenimlere bağlı olacaktır. Kader yapacaklarımızı önceden belirlemiştir. Zenon ve Khysippos şu benzetmeyi yapar: “Bir köpek bir arabaya bağlandığı zaman, eğer arabanın peşinden gitmek isterse zaten tasması onu çekecek ve köpek arabanın peşinden gidecektir. Burada köpeğin bir anlık hareketi rastlantısal olarak kaçınılmaz olanla örtüşecektir. Ancak köpek arabanın peşinden gitmek istemezse bile her durumda bunu yapmaya mecbur kalacaktır. İnsanlar içinde durum aynıdır: İsteseler de istemeseler de kaderin kendilerine çizdiği yoldan ilerleyeceklerdir.”
Bu yüzden insan bu düzene karşı çıkamayacağını bilmeli ve ona uymalıdır. Aksi halde, değiştiremeyeceği bir şeyi değiştirmek için boş yere çaba harcayıp duracak ve sonunda mutsuz olacaktır.
Aklı yardımıyla insan kendini evrenin bir parçası kabul eder ve böylelikle bütün için çalışmaya azmeder. Doğasıyla bütün akıllı varlıklarla akraba olduğunu fark eder. Dolayısıyla herkesin eşit ve aynı doğa yasalarına tabi olduğunu görür. Bütün içinde kendine düşen görevi yerine getirmeye çalışır. Herkesin bu yasalara tabi olduğunu ve bundan kaçamayacağını bildiği için, bu görevi isteyerek yerine getirecektir. Kendi isteği ile yasaya uyduğu içinde mutsuz olmayacaktır.
İnsanın mutsuzluk nedenlerinden birisi de ölüm korkusudur. İnsanlar ölümün nasıl bir şey olduğunu bilmedikleri için ölümden korkarlar. Oysa Stoacılara göre, ölüm bir doğa yasasıdır. İnsanlar ölümün doğal bir şey olduğu ve mutlaka her insanın başına geleceğini bilirse, ona daha kolay razı olur.