MANTIK SANATI VE FAYDALARI - 2
|
Bu açıdan nahiv ilmi her dilde farklılık arz eder. Mantık ilmi ise her zaman ve her dilde aynıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bilinmeyen şeylerin bilgisini doğru olarak elde edebilmemiz için bu ilme ihtiyaç duymaktayız. Bu bilinmeyen şeyler kıyas yoluyla anlaşıldığına ve kıyas da bizce apaçık olan öncüllerden kurulduğuna göre “mukeddemat-ı zahire” diye adlandırılan bu açık öncüllerin çeşitlerini ortaya koymamız, getirmemiz gerekir :
1. Makbulat
2. Meşhurat
3. Mahsusat
4. Makulat-ı Üvel-i Külliye ( Birinci Tümel Makuller)
Makbulat: Düşüncesine güvenilen bir kişi veya bir gruptan alınan bilgilerdir. Bunlar, onlardan alınıp kabul edildikten sonra, mantık sanatı sayesinde kabul edilen bu bilgilerle sağlıklı ve uygun bir şekilde faydalı şeyler türetebiliriz. Çünkü, bu ilmin erbabı, bu makbul şeyleri alır ve mantık ilmine göre onlarla doğru bir kıyaslamada bulunur, neticede yanılgı ve hataya düşmeksizin bu makbulata mutabık, başka faydalı bir çok çıkarımda bulunur.
Bu yönüyle, peygamber ve imamlardan (AS) alınan şeylere ve dine bağlılıkta ve aynı zamanda devlet yönetiminde her türlü sanatta bu ilmin sağladığı pek çok fayda vardır. Sözgelişi, bu ilme sahip olan kimse, kabullendiği şeyleri alır, daha önce bilinmeyen başka bir şeyi netice veya doğru bir kıyası oluşturacak şekilde onları birleştirir ve bu sonuç, üzerine, kıyasın kurulduğu şeylere uygun olur. Böylece bununla din ve fıkıhta gelişme imkanını elde ederken hata ve yanılmalardan sakınır. Aynı şekilde, bazı şeyler kabul edilip ondan başka sonuçların elde edilmesini sağlayan kıyaslar oluşturulduğu sürece bu metod her şeyde kullanılabilir. Bu ilimle, yani mantık ilmiyle insan ilimde ve her sanatta, gelişme imkanına kavuşur, hatta bu hususta oldukça yüksek bir düzeye ulaşır.
Meselâ, kıyası kullanan fıkıhçılar bu tarzda pek çok sonuçlar elde etmişlerdir. Ancak mantık ilmini ihmal etmeleri ve onu bilmemeleri nispetinde, yaptıkları kıyaslamalarda çok ciddi yanılgılara düştükleri görülmüştür. Bu durum bir çok kişi tarafından yerilmelerine sebep olmuştur. Eğer onlar mantık ilmini hakkıyla bilse idiler, bütün kıyaslamaları ve çıkardıkları sonuçlar doğru olacaktır. Dünyada ve ahirette ya da her ikisinde insanlara yararlı olma özelliğini taşıyan dini hükümlere ve daha başka şeylere ait olan makbulatta mantık ilminden yararlanmanın sebebi ; işte budur.
Meşhurat : Bütün insanların veya çoğunun ya da onlardan bilgin ve akıllı olanların veya onlardan çoğunun kabul ettiği şeylerdir. (Bu şeyin meşhurattan sayılabilmesi için) kabul edilen bu şeye, ister onlardan olsun, ister olmasın bir kişinin bile karşı gelmemesi gerekir. Mesela, “anne-babaya iyi davranmak güzeldir”, “zulüm çirkindir” vb. önermeler insanların geneli tarafından kabul edilen öncüllerdir.
Aynı zamanda bu kısım öncüllerden bir çok öncül elde edip, mantık ilmine göre birini diğeriyle birleştirdiğimizde onlardan, kendisinden yararlanılan pek çok şeyi netice veren kıyaslar elde ederiz. Cedel ilminde, başkasını ikna etme durumlarında, ahlakı erdemleri başkalarına anlatmada, (sahip olduğumuz) üstünlüklerin ya tümünü veya çoğunu doğru bir şekilde kullanmamızda aynı zamanda kötü huylardan ve kötü olmayı gerektiren her şeyden sakınmamızda kendisinden yararlanabileceğimiz bir çok ilmi de onlardan elde ederiz. Hayatta kullanılan ve kendisinden yararlanılan bir çok şeyin meşhurat ve kıyaslama yoluyla onlardan, türetilen (öncüllerin) olması, (onun önemini anlamamızda) yeterli bir sebeptir. Bu durumlarda ve kabul görmüş düşüncelerdeki gelişimimizi mantık ilmiyle pekiştirdiğimiz nispette hayatımız boyunca pek güzel davranışlara sahip olacağımız ve bu düşüncelerle başkasını ikna etme, onu doğruya yönlendirme imkanını elde edeceğimiz muhakkaktır.
Mahsusat : Bu üçüncü kısım beş duyudan her biriyle ya da birden daha fazla duyu ile kavramı olan şeylerdir. Yine mantık ilmiyle sayısız denilebilecek, değerli pek çok şeyi bunlardan üretme imkânına kavuşuruz.
Makûlât : Baştan beri insanın tabiatında mevcut olan şeydir. Onu açıklığa kavuşturacak ve (bizi) kendisine götürecek bir şeye muhtaç olmayan (öncüller) makûlâttandır. Mesela “üç tek sayıdır, dört çift sayıdır; (bir sayının) iki katı yarısından çoktur.” (Bizi) kendisine ulaştıracak bir tür açıklamaya muhtaç olan (öncüller) de bu (kısımdan) dırlar. Meselâ, “eşit olan şeylere, eşit miktarda (bir şey) eklenince, hepsi de eşit olur.”
Mantık ilmiyle, bu ilk maküller (diye adlandırılan öncüller)i oluşturduğumzda gerçekte bir çok sonuç elde ederiz. Bu tür şeylerden elde edilen sonuçlar eski filozoflarca “müberhene”kanıtlanmış diye adlandırılırdı. Bu demektir ki mantık ilmi vasıtasıyla elde edilen şeyler, bizi bu sonuçlara ulaştıran kıyasların oluşturulmasını sağlayan öncüllerle (şeylerle) örtüştüğüne göre, makbulattan elde edilen sonucun da makbul meşhurattan çıkarılan şeylerin de meşhur, mahsusattan elde edilen öncüllerin de mahsus, makûlâttan çıkarılan sonuçların da makul öncüller kısmından olması kaçınılmazdır. Bunların her biri kendisinden öncüllerin oluşturulduğu bu şeylerin bir benzeridir. Onunla, ondan çıkarılan şeyler arasındaki fark, onun baştan beri bilinen apaçık bir öncül olması, ondan elde edilen şeyin ise kendisini açıklığa kavuşturan bir kıyasa muhtaç olacak bir bilinmeyen olmasıdır.
İlk maküllerin doğruluğundan hiçbir şekilde şüphe edilmez. Demek, hiçbir kimse, bütünün parçadan daha büyük olduğundan kuşkulanmaz ki onun parçaya eşit veya ondan daha az olduğunu zannetsin. [zorunlu olarak ya olumlu, ya da olumsuz (bir önermeye) münhasır olmasından hiç kimsenin kuşkusu olmaz. Bunun anlamı kendisine şüphenin arız olması mümkün olmayan şeydir. Ve ondan elde edilenler de kendilerinden asla kuşku duyulmayan şeyler olur. Bundan dolayı eski filozoflar onları “müberhen” bunları da “nazarî ve aklî ilimler “ diye adlandırılmışlardır.]
İlim ve felsefe isimlerinin ona yaklaştığı kadar hiçbir şeye yaklaşmadığı söylenmiştir. Bu nedenle ilk maküllerden çıkarsama yoluyla elde edilen ilimler özellikle “ilim” ismi ile birlikte felsefe, (yani felsefe ilmi) diye adlandırılmıştır. Onlardan başka hiçbir şey (bu isme lâyık görülmemiştir), çünkü hiçbir şekilde ve hiçbir sebeple kendilerinde şüphe edilmeyecek olan sağlam ve güvenilir öncüllerdir.
Denildiği gibi, bu fen (yani felsefe ilmi), özellikle mantık ilmi ile elde edilen (bilgilerin) en sağlam olduğuna göre, gerçek anlamda felsefe ilmi tek başına mantık ilminin bir amacı olması ve bu (felsefe) ilminin elde edilmesinden kullanılan bir alet olması gerekir.
İşte en genel anlamı ile mantık ilminin faydası budur. Ayrıca onun bu çalışmamızın sınırlarını aştığından dolayı değinmediğimiz daha bir çok faydası da bulunmaktadır.
NOT:
Nutk: Söz, kelam, söyleme kuvvet ve hassası.
Kuvve-i Natıka: İdrak, akıl, güzel ifade etme kudreti.
Nefs-i Natıka: Akli ve nakli meselelerin münasebetlerini hissetmeye ve anlama idraki olan zati ve cevheri hassa. İnsan ruhu, insanın canlılar arasındaki yerini belli eden cevher. ( F. Develioğlu ve Tür-Dav yay.; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugatları, İlgili maddeler )
Temyiz: İyiyi kötüden ayıran özellik ve kuvvet. Hayır ve şerri, hata ve sevabı bir birinden ayırmaya muktedir
olma. ( Şemseddin Sami; Kamus-u Türkî, Temyiz mad.)
1. Makbulat
2. Meşhurat
3. Mahsusat
4. Makulat-ı Üvel-i Külliye ( Birinci Tümel Makuller)
Makbulat: Düşüncesine güvenilen bir kişi veya bir gruptan alınan bilgilerdir. Bunlar, onlardan alınıp kabul edildikten sonra, mantık sanatı sayesinde kabul edilen bu bilgilerle sağlıklı ve uygun bir şekilde faydalı şeyler türetebiliriz. Çünkü, bu ilmin erbabı, bu makbul şeyleri alır ve mantık ilmine göre onlarla doğru bir kıyaslamada bulunur, neticede yanılgı ve hataya düşmeksizin bu makbulata mutabık, başka faydalı bir çok çıkarımda bulunur.
Bu yönüyle, peygamber ve imamlardan (AS) alınan şeylere ve dine bağlılıkta ve aynı zamanda devlet yönetiminde her türlü sanatta bu ilmin sağladığı pek çok fayda vardır. Sözgelişi, bu ilme sahip olan kimse, kabullendiği şeyleri alır, daha önce bilinmeyen başka bir şeyi netice veya doğru bir kıyası oluşturacak şekilde onları birleştirir ve bu sonuç, üzerine, kıyasın kurulduğu şeylere uygun olur. Böylece bununla din ve fıkıhta gelişme imkanını elde ederken hata ve yanılmalardan sakınır. Aynı şekilde, bazı şeyler kabul edilip ondan başka sonuçların elde edilmesini sağlayan kıyaslar oluşturulduğu sürece bu metod her şeyde kullanılabilir. Bu ilimle, yani mantık ilmiyle insan ilimde ve her sanatta, gelişme imkanına kavuşur, hatta bu hususta oldukça yüksek bir düzeye ulaşır.
Meselâ, kıyası kullanan fıkıhçılar bu tarzda pek çok sonuçlar elde etmişlerdir. Ancak mantık ilmini ihmal etmeleri ve onu bilmemeleri nispetinde, yaptıkları kıyaslamalarda çok ciddi yanılgılara düştükleri görülmüştür. Bu durum bir çok kişi tarafından yerilmelerine sebep olmuştur. Eğer onlar mantık ilmini hakkıyla bilse idiler, bütün kıyaslamaları ve çıkardıkları sonuçlar doğru olacaktır. Dünyada ve ahirette ya da her ikisinde insanlara yararlı olma özelliğini taşıyan dini hükümlere ve daha başka şeylere ait olan makbulatta mantık ilminden yararlanmanın sebebi ; işte budur.
Meşhurat : Bütün insanların veya çoğunun ya da onlardan bilgin ve akıllı olanların veya onlardan çoğunun kabul ettiği şeylerdir. (Bu şeyin meşhurattan sayılabilmesi için) kabul edilen bu şeye, ister onlardan olsun, ister olmasın bir kişinin bile karşı gelmemesi gerekir. Mesela, “anne-babaya iyi davranmak güzeldir”, “zulüm çirkindir” vb. önermeler insanların geneli tarafından kabul edilen öncüllerdir.
Aynı zamanda bu kısım öncüllerden bir çok öncül elde edip, mantık ilmine göre birini diğeriyle birleştirdiğimizde onlardan, kendisinden yararlanılan pek çok şeyi netice veren kıyaslar elde ederiz. Cedel ilminde, başkasını ikna etme durumlarında, ahlakı erdemleri başkalarına anlatmada, (sahip olduğumuz) üstünlüklerin ya tümünü veya çoğunu doğru bir şekilde kullanmamızda aynı zamanda kötü huylardan ve kötü olmayı gerektiren her şeyden sakınmamızda kendisinden yararlanabileceğimiz bir çok ilmi de onlardan elde ederiz. Hayatta kullanılan ve kendisinden yararlanılan bir çok şeyin meşhurat ve kıyaslama yoluyla onlardan, türetilen (öncüllerin) olması, (onun önemini anlamamızda) yeterli bir sebeptir. Bu durumlarda ve kabul görmüş düşüncelerdeki gelişimimizi mantık ilmiyle pekiştirdiğimiz nispette hayatımız boyunca pek güzel davranışlara sahip olacağımız ve bu düşüncelerle başkasını ikna etme, onu doğruya yönlendirme imkanını elde edeceğimiz muhakkaktır.
Mahsusat : Bu üçüncü kısım beş duyudan her biriyle ya da birden daha fazla duyu ile kavramı olan şeylerdir. Yine mantık ilmiyle sayısız denilebilecek, değerli pek çok şeyi bunlardan üretme imkânına kavuşuruz.
Makûlât : Baştan beri insanın tabiatında mevcut olan şeydir. Onu açıklığa kavuşturacak ve (bizi) kendisine götürecek bir şeye muhtaç olmayan (öncüller) makûlâttandır. Mesela “üç tek sayıdır, dört çift sayıdır; (bir sayının) iki katı yarısından çoktur.” (Bizi) kendisine ulaştıracak bir tür açıklamaya muhtaç olan (öncüller) de bu (kısımdan) dırlar. Meselâ, “eşit olan şeylere, eşit miktarda (bir şey) eklenince, hepsi de eşit olur.”
Mantık ilmiyle, bu ilk maküller (diye adlandırılan öncüller)i oluşturduğumzda gerçekte bir çok sonuç elde ederiz. Bu tür şeylerden elde edilen sonuçlar eski filozoflarca “müberhene”kanıtlanmış diye adlandırılırdı. Bu demektir ki mantık ilmi vasıtasıyla elde edilen şeyler, bizi bu sonuçlara ulaştıran kıyasların oluşturulmasını sağlayan öncüllerle (şeylerle) örtüştüğüne göre, makbulattan elde edilen sonucun da makbul meşhurattan çıkarılan şeylerin de meşhur, mahsusattan elde edilen öncüllerin de mahsus, makûlâttan çıkarılan sonuçların da makul öncüller kısmından olması kaçınılmazdır. Bunların her biri kendisinden öncüllerin oluşturulduğu bu şeylerin bir benzeridir. Onunla, ondan çıkarılan şeyler arasındaki fark, onun baştan beri bilinen apaçık bir öncül olması, ondan elde edilen şeyin ise kendisini açıklığa kavuşturan bir kıyasa muhtaç olacak bir bilinmeyen olmasıdır.
İlk maküllerin doğruluğundan hiçbir şekilde şüphe edilmez. Demek, hiçbir kimse, bütünün parçadan daha büyük olduğundan kuşkulanmaz ki onun parçaya eşit veya ondan daha az olduğunu zannetsin. [zorunlu olarak ya olumlu, ya da olumsuz (bir önermeye) münhasır olmasından hiç kimsenin kuşkusu olmaz. Bunun anlamı kendisine şüphenin arız olması mümkün olmayan şeydir. Ve ondan elde edilenler de kendilerinden asla kuşku duyulmayan şeyler olur. Bundan dolayı eski filozoflar onları “müberhen” bunları da “nazarî ve aklî ilimler “ diye adlandırılmışlardır.]
İlim ve felsefe isimlerinin ona yaklaştığı kadar hiçbir şeye yaklaşmadığı söylenmiştir. Bu nedenle ilk maküllerden çıkarsama yoluyla elde edilen ilimler özellikle “ilim” ismi ile birlikte felsefe, (yani felsefe ilmi) diye adlandırılmıştır. Onlardan başka hiçbir şey (bu isme lâyık görülmemiştir), çünkü hiçbir şekilde ve hiçbir sebeple kendilerinde şüphe edilmeyecek olan sağlam ve güvenilir öncüllerdir.
Denildiği gibi, bu fen (yani felsefe ilmi), özellikle mantık ilmi ile elde edilen (bilgilerin) en sağlam olduğuna göre, gerçek anlamda felsefe ilmi tek başına mantık ilminin bir amacı olması ve bu (felsefe) ilminin elde edilmesinden kullanılan bir alet olması gerekir.
İşte en genel anlamı ile mantık ilminin faydası budur. Ayrıca onun bu çalışmamızın sınırlarını aştığından dolayı değinmediğimiz daha bir çok faydası da bulunmaktadır.
NOT:
Nutk: Söz, kelam, söyleme kuvvet ve hassası.
Kuvve-i Natıka: İdrak, akıl, güzel ifade etme kudreti.
Nefs-i Natıka: Akli ve nakli meselelerin münasebetlerini hissetmeye ve anlama idraki olan zati ve cevheri hassa. İnsan ruhu, insanın canlılar arasındaki yerini belli eden cevher. ( F. Develioğlu ve Tür-Dav yay.; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugatları, İlgili maddeler )
Temyiz: İyiyi kötüden ayıran özellik ve kuvvet. Hayır ve şerri, hata ve sevabı bir birinden ayırmaya muktedir
olma. ( Şemseddin Sami; Kamus-u Türkî, Temyiz mad.)
3 Yorumlar
sanıyorum bu Farabi yada İbn Sina'dan bir tercüme; kaynak gösterseydiniz daha erdemli bir hareket olurdu.
mantık biliminin diğer bilimleri arasındaki konumunu ifade eden bir makale. teşekkürler!
Farabi