BEDEN-ZİHİN ETKİLEŞİMİ VE POPPER İLE ECCLES - 2
|
(1) Psikolojik süreçlerin prepsişik habercisinin olması zorunluluğu varsayımı tamamiyle söze dayalı olup göstermek zordur.
(2) Psikolojizm cansız varlıkların herhangi bir organizmadan daha zayıf zihni hayatı olduğunu kabul eder. Ancak cansızdan canlıya geçişte gerekli büyük bir adım, düşünce içinde yeterince açık değildir.
(3) Şuurun ortaya çıkışı panpsişist teoride açıklanamamaktadır ve temelsizdir.
Popper, materyalist pozisyonların üçüncüsünü epifenomenalizm olarak belirlemektedir.
Panpsişizm gibi, paralelizmin bir çeşidi olup mental süreçlerin belirli fiziksel süreçlerle paralelolduğunu ve onların bilinmeyen üçüncü bir mahiyet ile ilişkili olduğunu ifade eden epifenomenalistler, mental olaylar ile tecrübelerin varlığını kabul ederler, ancak bu mental ya da sübjektif tecrübelerin tek başlarına nedenselolarak etkili olduklarını ama fizyolojik süreçlerin yan ürünlerinde nedenselolarak etkisiz olduklannı iddia ederler. Popper'e göre onlar Dünya 1'in kapalılığını kabul etmiş olurlar ancak Dünya 2'nin gerçekliğini konu dışı görüp yalnızca fiziksel süreçlerin konu edilmesinde ısrar ederler. Böylece de Dünya 2'nin varlığını kabul etmekte ama onun herhangi bir biyolojik fonksiyonunu da inkar etmektedirler. Ote yandan onlar Dünya 2'nin tekamülünü de izah edememekte, bu tekamülün Dünya 1 üzerindeki çok önemli etkisini inkara zorlamaktadırlar.
Ayniyet(Identity) teorisi dördüncü materyalist açıklama olup Popper tarafından panpsişizm ve epifenomenalizmin bir çeşidi olarak görülmektedir. Bu teori, mental süreçler ile belirli beyin süreçleri arasında bir ayniyet olduğunu iddia eder ancak bu ayniyet mantıksal anlamda değildir. Bu teoriyi savunanlar, epifenomenalistlerin aksine mental süreçlerin fiziksel süreçlerle etkileştiklerini kabul eder ve bu süreçlerin basit olarak fiziksel süreçlerin özellikle de beyin süreçlerinin özel türleri olarak görürler. Popper'e göre ayniyet teorisi Dünya l'i fiziksel ve mental iki bölüme ayırmaktadır:
Dünya 1 = Dünya 1 (mental) Dünya i (fiziksel)
Dünya 1f ile Dünya 1m aynı Dünyanın parçaları olunca da onların etkileşiminde problem olmaz. Çünkü onlar fiziğin kurallarına göre hareket etmektedirler. Bundan başka bu teoriyi destekleyenler aynı zamanda mental süreçlerin yani Dünya 2'nin gerçekliğini de kabul etmiş olurlar. Çünkü Dünya 1m=Dünya 2'dir.
Popper, ayniyet teorisini beden-zihin ilişkisindeki en uyumlu teori olarak görmekle birlikte onu eksik bulmakta ve aksaklıklarını şöyle sıralamaktadır:
(1) Dünya lm, Dünya lf'de açığa çıkmadan önce yoktur.
(2) Ayniyet kavramının bazı zorlukları vardır. Bu nedenle terkedilip "çok yakın çağrışım" (very elose association) ile değiştirilebilir.
Şu ana kadar yazılanlar hakkında şunu ifade edebiliriz ki, Popper beden-zihin problemini iki alt probleme indirgemektedir. Bunların ilki şuurun durumları ile fizyolojik durumlar arasındaki oldukça yakın ilişki iken ikincisi selfin ortaya çıkışı ile onun beden ile olan ilişkisidir.
Problemlerden ikincisinin, yani selfin ortaya çıkışı probleminin, yalnızca dile ve Dünya 3'ün objelerine sahip olmakla çözülebileceğine inanan Popper, self şuurunun hayatın temel özelliği olduğunu ifade etmektedir.
Birinci problemin yani beden-zihin probleminin çözümü ise ancak etkileşimcilik ile mümkündür ve fizyolojik durumlar ile şuurun durumları birbirleriy le etkileşirler.
Öte yandan Popper'in etkileşimciliğini destekleyen bir başka etkileşimci John C. Eceles, problemin Popper tarafından yapılan felsefi temellendirmesine ilaveten bilimsel bir temellendirmeyc girişmiştir. Kendisi bir beyinbilimci (brainscientist) olan Eceles, kendi-şuurundaki zihin ile beyin etkileşimini ortaya koyan yeni bir teori geliştirmektedir. Madde dünyası ile şuurun durumları arasındaki katı bilimsel problemleri kaldıracağına inanılan bu teori, Popper'in 3 Dünya hipotezine dayanmaktadır. Zira kendi-şuurundaki zihnin gelişiminin oldukça ilginç bir açıklamasını yapan Popper'in 3 Dünya hipotezi bu teorinin geliştirilmesinde oldukça etkili olmuştur.
Eceles'e göre her selfin kendi-şuuru ndaki zihin dünyasının yani Dünya 2'sinin, Dünya 3 ile ilişkili olarak geliştirilebileceğini iddia eden bu hipoteze göre, kendi-şuurundaki zihin, bağımsız bir mahiyet olarak, baskın beyin yarıküresinin irtibatlı (liaison) bölgelerinin modüllerindeki aktif merkezlerden, ilgi ve dikkati ile uyumlu olanları seçip birleştirir. Böylece kendi-şuurundaki zihnin nöral olaylar üzerindeki yorum ve kontrol yetkisinin de Dünya 1 ile Dünya 2 arasındaki iki yönlü etkileşim nedeniyle gerçekleştirildiği ileri sürülür.
Şimdi bunu detaylandıracak olursak, öncelikle kendi-şuurundaki zihin ile beyin arasındaki ilişkiye bakmamız gerekecektir.
İlk olarak, varolan ve tecrübe edilen herşey 3 Dünyadadır. Bu Dünyalar arasında etkileşim vardır. Zihin-beyin problemi yani Dünya 1 ile Dünya 2'nin ilişkisi özetle ve şematik olarak şöyledir:
(1) Duyu organları tarafından elde edilen girdiler yani dış duyu (Dünya 1'den)
(2) Düşünce, hafıza, niyet, duygu, hayal, rüya gibi çok çeşitli bilişsel tecrübelerin oluşturduğu iç duyu (Dünya 2 den)
(3) Dünya 2' nin merkezindeki self veya ego
Öte yandan, Eccles beyin ile kendi-şuurundaki zihin arasındaki etkileşim hipotezini şu delillere dayandırmaktadır:
(1) Kendi-şuurundaki zihnin tecrübelerinde bütüncül bir karakter vardır.
(2) Kendi-şuurundaki zihnin tecrübelerinin beyin bağlantısında, nöral olaylarla ilişkisi olduğu varsayılabilir.
(3) Nöralolaylarla kendi-şuurundaki zihnin tecrübeleri arasında zamansal bir ayrılık olabilir.
(4) Kendi-şuurundaki zihnin, beynin olayları üzerinde etkili bir şekilde hareket edebileceği ne dair sürekli bir tecrübe mevcuttur.
Burada dikkati çeken husus, hipotezde, şuurlu tecrübenin birliğinin, beyin yarıküresinin nöral mekanizması tarafından değil, kendi-şuurundaki zihin tarafından sağlandığının vurgulanmasıdır. Ayrıca tecrübenin birliği de nörofizyolojik bir sentezden değil, burada iddia edilen kendi-şuurundaki zihnin entegrasyon özelliğinden ileri gelmektedir.
"Biz burada ilk etapta kendi-şuuru ndaki zihnin, selfin şuurlu tecrübelerine ve aksiyona bu bütünlüğü vermek için geliştirildiğini iddia ediyoruz." diyen Eccles'e göre bu iddianın belirginleşmesi için beyin yanküresinin irtibatlı bölgeleri olduğunu hayal etmek zorundayız.
Öte yandan hipotezin temel özelliği, irtibatlı beynin nöral mekanizması üzerinde kendi-şuurundaki zihnin aktif rolü ve etkisi olduğudur. Çağdaş deneysel sonuçların bu etkinin zamansal ilişkilerine delil teşkil ettiğini belirten Eccles, Libet'in insan beyni üzerindeki çalışmalannda bunun açıkça görüldüğünü ifade eder.
Diyebiliriz ki, formüle ettiği dualist hipotezini bilimin sonuçları ile desteklemeye çalışan Eccles 'in düşüncesindeki temel unsur kendi-şuurundaki zihindir. Kendi-şuurundaki zihin ile beyin arasındaki varsayılan etkileşimin, beyin nöronlannın, modüller içindeki tertibine dayandığı, anatomik ve fizyolojik çalışmalarla gösterilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca kommisurotomi ameliyatlarının(Beyin yarı kürelerinin bağlantı yeri ameliyatları) sonucunda kendi-şuurundaki zihnin, yalnızca baskın beyin yarı küresi ilc irtibatlı olduğuna karar verilmiştir.
Öte yandan Eccles'e göre "Kendi-şuurundaki zihin nerededir?" sorusu prensipte cevapsızdır. Tıpkı sevgi, korku, kızgınlık gibi duygulann nerede olduğunun bilinemernesi ve onların yalnızca birer tecrübe olması gibi, kendi-şuurundaki zihnin de yeri bilinemez.
Görülüyor ki, Eccles'in formüle ettiği hipotez kendi şuurundaki zihne öncelik vermekte ve onun beyin olayları ile aktif olarak bağlantılı olduğunu iddia etmektedir. Yani bcden-zihin etkileşimini, beyin-zihin etkileşimi olarak ele almaktadır. Bunun için varlığını kabul ettiği ve bilimsel sonuçlarla desteklemeye çalıştığı kendi-şuurundaki zihnin (Dünya 2) baskın beyin yarı küresi ile irtibatlı olduğunu ve gelişiminin Dünya 1, Dünya 2 ve Dünya 3'ün etkileşimine bağlı olduğunu göstermeye çalışmaktadır.
O halde sonuç olarak diyebiliriz ki, gerek Popper gerekse Eccles beden-zihin probleminin etkileşim çözümüne dayandığına inanmaktadırlar. Popper bu durumu felsefi yönden temellendirmeye çalışırken 3 Dünya kuramına dayanmakta, Eccles ise 3 Dünya kuramını bilimsel verilerle destekleyerek, beyin-zihin etkileşimi hipotezini oluşturmaktadır.
(2) Psikolojizm cansız varlıkların herhangi bir organizmadan daha zayıf zihni hayatı olduğunu kabul eder. Ancak cansızdan canlıya geçişte gerekli büyük bir adım, düşünce içinde yeterince açık değildir.
(3) Şuurun ortaya çıkışı panpsişist teoride açıklanamamaktadır ve temelsizdir.
Popper, materyalist pozisyonların üçüncüsünü epifenomenalizm olarak belirlemektedir.
Panpsişizm gibi, paralelizmin bir çeşidi olup mental süreçlerin belirli fiziksel süreçlerle paralelolduğunu ve onların bilinmeyen üçüncü bir mahiyet ile ilişkili olduğunu ifade eden epifenomenalistler, mental olaylar ile tecrübelerin varlığını kabul ederler, ancak bu mental ya da sübjektif tecrübelerin tek başlarına nedenselolarak etkili olduklarını ama fizyolojik süreçlerin yan ürünlerinde nedenselolarak etkisiz olduklannı iddia ederler. Popper'e göre onlar Dünya 1'in kapalılığını kabul etmiş olurlar ancak Dünya 2'nin gerçekliğini konu dışı görüp yalnızca fiziksel süreçlerin konu edilmesinde ısrar ederler. Böylece de Dünya 2'nin varlığını kabul etmekte ama onun herhangi bir biyolojik fonksiyonunu da inkar etmektedirler. Ote yandan onlar Dünya 2'nin tekamülünü de izah edememekte, bu tekamülün Dünya 1 üzerindeki çok önemli etkisini inkara zorlamaktadırlar.
Ayniyet(Identity) teorisi dördüncü materyalist açıklama olup Popper tarafından panpsişizm ve epifenomenalizmin bir çeşidi olarak görülmektedir. Bu teori, mental süreçler ile belirli beyin süreçleri arasında bir ayniyet olduğunu iddia eder ancak bu ayniyet mantıksal anlamda değildir. Bu teoriyi savunanlar, epifenomenalistlerin aksine mental süreçlerin fiziksel süreçlerle etkileştiklerini kabul eder ve bu süreçlerin basit olarak fiziksel süreçlerin özellikle de beyin süreçlerinin özel türleri olarak görürler. Popper'e göre ayniyet teorisi Dünya l'i fiziksel ve mental iki bölüme ayırmaktadır:
Dünya 1 = Dünya 1 (mental) Dünya i (fiziksel)
Dünya 1f ile Dünya 1m aynı Dünyanın parçaları olunca da onların etkileşiminde problem olmaz. Çünkü onlar fiziğin kurallarına göre hareket etmektedirler. Bundan başka bu teoriyi destekleyenler aynı zamanda mental süreçlerin yani Dünya 2'nin gerçekliğini de kabul etmiş olurlar. Çünkü Dünya 1m=Dünya 2'dir.
Popper, ayniyet teorisini beden-zihin ilişkisindeki en uyumlu teori olarak görmekle birlikte onu eksik bulmakta ve aksaklıklarını şöyle sıralamaktadır:
(1) Dünya lm, Dünya lf'de açığa çıkmadan önce yoktur.
(2) Ayniyet kavramının bazı zorlukları vardır. Bu nedenle terkedilip "çok yakın çağrışım" (very elose association) ile değiştirilebilir.
Şu ana kadar yazılanlar hakkında şunu ifade edebiliriz ki, Popper beden-zihin problemini iki alt probleme indirgemektedir. Bunların ilki şuurun durumları ile fizyolojik durumlar arasındaki oldukça yakın ilişki iken ikincisi selfin ortaya çıkışı ile onun beden ile olan ilişkisidir.
Problemlerden ikincisinin, yani selfin ortaya çıkışı probleminin, yalnızca dile ve Dünya 3'ün objelerine sahip olmakla çözülebileceğine inanan Popper, self şuurunun hayatın temel özelliği olduğunu ifade etmektedir.
Birinci problemin yani beden-zihin probleminin çözümü ise ancak etkileşimcilik ile mümkündür ve fizyolojik durumlar ile şuurun durumları birbirleriy le etkileşirler.
Öte yandan Popper'in etkileşimciliğini destekleyen bir başka etkileşimci John C. Eceles, problemin Popper tarafından yapılan felsefi temellendirmesine ilaveten bilimsel bir temellendirmeyc girişmiştir. Kendisi bir beyinbilimci (brainscientist) olan Eceles, kendi-şuurundaki zihin ile beyin etkileşimini ortaya koyan yeni bir teori geliştirmektedir. Madde dünyası ile şuurun durumları arasındaki katı bilimsel problemleri kaldıracağına inanılan bu teori, Popper'in 3 Dünya hipotezine dayanmaktadır. Zira kendi-şuurundaki zihnin gelişiminin oldukça ilginç bir açıklamasını yapan Popper'in 3 Dünya hipotezi bu teorinin geliştirilmesinde oldukça etkili olmuştur.
Eceles'e göre her selfin kendi-şuuru ndaki zihin dünyasının yani Dünya 2'sinin, Dünya 3 ile ilişkili olarak geliştirilebileceğini iddia eden bu hipoteze göre, kendi-şuurundaki zihin, bağımsız bir mahiyet olarak, baskın beyin yarıküresinin irtibatlı (liaison) bölgelerinin modüllerindeki aktif merkezlerden, ilgi ve dikkati ile uyumlu olanları seçip birleştirir. Böylece kendi-şuurundaki zihnin nöral olaylar üzerindeki yorum ve kontrol yetkisinin de Dünya 1 ile Dünya 2 arasındaki iki yönlü etkileşim nedeniyle gerçekleştirildiği ileri sürülür.
Şimdi bunu detaylandıracak olursak, öncelikle kendi-şuurundaki zihin ile beyin arasındaki ilişkiye bakmamız gerekecektir.
İlk olarak, varolan ve tecrübe edilen herşey 3 Dünyadadır. Bu Dünyalar arasında etkileşim vardır. Zihin-beyin problemi yani Dünya 1 ile Dünya 2'nin ilişkisi özetle ve şematik olarak şöyledir:
(1) Duyu organları tarafından elde edilen girdiler yani dış duyu (Dünya 1'den)
(2) Düşünce, hafıza, niyet, duygu, hayal, rüya gibi çok çeşitli bilişsel tecrübelerin oluşturduğu iç duyu (Dünya 2 den)
(3) Dünya 2' nin merkezindeki self veya ego
Öte yandan, Eccles beyin ile kendi-şuurundaki zihin arasındaki etkileşim hipotezini şu delillere dayandırmaktadır:
(1) Kendi-şuurundaki zihnin tecrübelerinde bütüncül bir karakter vardır.
(2) Kendi-şuurundaki zihnin tecrübelerinin beyin bağlantısında, nöral olaylarla ilişkisi olduğu varsayılabilir.
(3) Nöralolaylarla kendi-şuurundaki zihnin tecrübeleri arasında zamansal bir ayrılık olabilir.
(4) Kendi-şuurundaki zihnin, beynin olayları üzerinde etkili bir şekilde hareket edebileceği ne dair sürekli bir tecrübe mevcuttur.
Burada dikkati çeken husus, hipotezde, şuurlu tecrübenin birliğinin, beyin yarıküresinin nöral mekanizması tarafından değil, kendi-şuurundaki zihin tarafından sağlandığının vurgulanmasıdır. Ayrıca tecrübenin birliği de nörofizyolojik bir sentezden değil, burada iddia edilen kendi-şuurundaki zihnin entegrasyon özelliğinden ileri gelmektedir.
"Biz burada ilk etapta kendi-şuuru ndaki zihnin, selfin şuurlu tecrübelerine ve aksiyona bu bütünlüğü vermek için geliştirildiğini iddia ediyoruz." diyen Eccles'e göre bu iddianın belirginleşmesi için beyin yanküresinin irtibatlı bölgeleri olduğunu hayal etmek zorundayız.
Öte yandan hipotezin temel özelliği, irtibatlı beynin nöral mekanizması üzerinde kendi-şuurundaki zihnin aktif rolü ve etkisi olduğudur. Çağdaş deneysel sonuçların bu etkinin zamansal ilişkilerine delil teşkil ettiğini belirten Eccles, Libet'in insan beyni üzerindeki çalışmalannda bunun açıkça görüldüğünü ifade eder.
Diyebiliriz ki, formüle ettiği dualist hipotezini bilimin sonuçları ile desteklemeye çalışan Eccles 'in düşüncesindeki temel unsur kendi-şuurundaki zihindir. Kendi-şuurundaki zihin ile beyin arasındaki varsayılan etkileşimin, beyin nöronlannın, modüller içindeki tertibine dayandığı, anatomik ve fizyolojik çalışmalarla gösterilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca kommisurotomi ameliyatlarının(Beyin yarı kürelerinin bağlantı yeri ameliyatları) sonucunda kendi-şuurundaki zihnin, yalnızca baskın beyin yarı küresi ilc irtibatlı olduğuna karar verilmiştir.
Öte yandan Eccles'e göre "Kendi-şuurundaki zihin nerededir?" sorusu prensipte cevapsızdır. Tıpkı sevgi, korku, kızgınlık gibi duygulann nerede olduğunun bilinemernesi ve onların yalnızca birer tecrübe olması gibi, kendi-şuurundaki zihnin de yeri bilinemez.
Görülüyor ki, Eccles'in formüle ettiği hipotez kendi şuurundaki zihne öncelik vermekte ve onun beyin olayları ile aktif olarak bağlantılı olduğunu iddia etmektedir. Yani bcden-zihin etkileşimini, beyin-zihin etkileşimi olarak ele almaktadır. Bunun için varlığını kabul ettiği ve bilimsel sonuçlarla desteklemeye çalıştığı kendi-şuurundaki zihnin (Dünya 2) baskın beyin yarı küresi ile irtibatlı olduğunu ve gelişiminin Dünya 1, Dünya 2 ve Dünya 3'ün etkileşimine bağlı olduğunu göstermeye çalışmaktadır.
O halde sonuç olarak diyebiliriz ki, gerek Popper gerekse Eccles beden-zihin probleminin etkileşim çözümüne dayandığına inanmaktadırlar. Popper bu durumu felsefi yönden temellendirmeye çalışırken 3 Dünya kuramına dayanmakta, Eccles ise 3 Dünya kuramını bilimsel verilerle destekleyerek, beyin-zihin etkileşimi hipotezini oluşturmaktadır.