BEDEN-ZİHİN ETKİLEŞİMİ VE POPPER İLE ECCLES - 1
|
Nurten GÖKALP
Bedenlerimiz ve zihinlerimiz arasındaki ilişki ve özellikle de beyin yapıları, süreçleri ile mentalolaylar arasındaki bağıntı problemi oldukça zordur. O düşünce tarihi içinde değişik şekillerde ele alınmıştır. Beden-zihin ilişkisini bilimin sonuçlarını kullanarak temellendirmeye çalışan Karl Raimund Popper bunu 3 Dünya görüşü ile bağlantılandırarak yapmaktadır. O'na göre yapılması gereken şey, madde ve zihnin ne olduğunu araştırmaktan çok, beden ile zihin arasında varolduğuna inandığı "etkileşim" (interaction)in nasıl gerçekleştiğini ortaya koymaya çalışmaktır.
Fizikte kaydedilen gelişmeler sonucu etkisini yitiren cevher ya da öz düşüncesi yerini yavaş yavaş materyalizme bırakınca, materyalizm, yalnızca fizikte değil, biyolojide de büyük bir etkiye sahip olmuştur. Canlıların maddi bedenler olarak görülmesi sonucu da tüm maddi bedenler gibi onlar da fiziksel mahiyetler dünyasına dayandırılmışlardır.
Popper'e göre fiziksel dünyanın mahiyetlerinin kendi aralarında ve bu arada da maddi bedenler ile etkileştiğini ve bunların gerçek olduğunu kabul ederiz. Ayrıca fiziksel objeler ve durumların ötesinde mental durumların olduğunu ve bu durumların bedenimiz ile etkileştiğini de kabul ederiz. Burada diş ağrısı Popper tarafından hem fiziksel hem de mental durumların varlığını ortaya koyan iyi bir örnek olarak görülmektedir.
Gerek mental gerekse fizikselolayların gerçekliğini reddeden filozoflar olduğu gibi, mentalolayların gerçek olduğunu kabul etmekle birlikte, onların fiziksel durumlar dünyası ilc etkileştiğini inkar eden filozoflar da olduğunu belirten Popper, bu problemin bizi doğrudan beden-zihin problemine yönlendirdiğini ifade etmektedir. O'na göre bu problemin en makul çözümü fıziksel ve mental durumların etkileştiğini iddia eden etkileşimcilik teorisidir. Bu da bizi beden-zihin probleminin, beyin-zihin problemi olarak tasvirine doğru yönlendirmektedir ki, böyle düşünenlerden biri olan Eccles beden-zihin problemini beyin ile zihin arasındaki irtibat (liaison) problemi olarak tasvir etmektedir.
Bu problemin 3 Dünya görüşü ile daha açık bir şekle geleceğini ileri süren Popper, fıziksel mahiyetlerin alemi olan fıziksel dünyayı Dünya 1, mental durumların dünyası olup, şuur, psikolojik temayüller ve şuursuz durumları ihtiva eden dünyayı Dünya 2, ve düşüncenin muhtevasının dünyası olup insan zihninin ürünlerini kapsayan dünyayı Dünya 3 olarak adlandırınaktadır.
Yani Dünya 1, fıziksel objelerin dünyası, Dünya 2 sübjektif tecrübelerin dünyası, Dünya 3 ise insan zihninin ürünleri olmaktadır.
Popper'in düşüncesindeki Dünya 3 kavramı beden-zihin probleminde umut verici bir gelişme olarak görülmüş, onun ile nesnellik ve öznelliğin yanında insan yapısı ama özerk bir dünyanın bu ilişkideki yeri ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
"Ben, Dünya 3 ile hikayeler, mitier, aletler, bilimsel teoriler, bilimsel problemler, sosyal kurumlar ve sanat çalışmaları gibi insan zihninin ürünlerinin dünyasını kastediyorum. Dünya 3'ün objeleri fertler tarafından planlanmış bir üretimin sonucu olmamakla birlikte kendi ürettiklerimizdir." diyen Popper, pekçok Dünya 3 objesinin maddi formda olabilceğini ve bu yönü ile hem Dünya 1'de hem de Dünya 3'de yer alabileceğini belirtir. Omeğin heykel, resim ve kitap gibi ürünler hem fiziksel bir obje olarak Dünya 1'e, hem de insan zihninin ürünü olarak muhtevaları insan zihninde yer aldığı için Dünya 3'e aittirler.
Popper'in tezi insan zihninin Dünya 3'ün objelerini daima dolaysız olmasa bile dolaylı olarak kavradığı ve sahip olduğu şeklindedir. Aslında Dünya 3'ün zihni objelerine nasıl sahip olduğumuz probleminin oldukça eski olduğunu belirten Popper, benzer düşüncenin Platon'da da görülebileceğini ifade eder.
Görünüşler alemi (Popper'de Dünya 1) ile ideler alemini (Popper'de Dünya 3) birbirinden ayıran Platon, buna ilave olarak "ruh durumlarından" (states of soul) bahseder ki, bu da Popper'de Dünya 2'ye karşılık olarak gösterilebilir. Popper'e göre bu durumda Platonizm, beden-zihin dualizminin ötesine gitmekte ve üçlü bir bölünüm öngörmektedir. Ancak değişmeyen, sınırsız veya ezeli olan Platon 'un idelere ilahi kaynaklıdır. Buna karşılık Dünya 3'ün objeleri insan zihninin ürünüdür. Ayrıca ideler doğuştan gelirken Dünya 3'ün objeleri aktif bir süreç sonucunda kazanılır. Bu bir tür öğrenme olup doğal bir öğrenme değil, kültürel ve sosyal bir öğrenmedir. Fiziksel ve sosyal çevrelerimizde aktif bir problem çözücü olan bizler, konuşmayı, okumayı, bilim ve sanata değer vermeyi öğreniriz.
Dünya 3 düşüncesi ile beden-zihin problemine ışık tutacağını iddia eden Popper, bununla ilgili olarak üç argüman ileri sürmektedir:
(1) Dünya 3'ün objeleri soyuttur ama hiçbiri daha az gerçek değildir. Onlar Dünya 1'i değiştirmek için güçlü aletlerdir.
(2) Dünya 3'ün objeleri Dünya iLeyalnızca insan aracılığıyla etki eder. Dolayısıyla Dünya 2 ve Dünya 3 birbirleri ile etkileşirler.
(3) Bundan başka biz hem Dünya 3'ün objelerinin hem de Dünya 2'nin süreçlerinin gerçek olduğunu kabul etmek zorundayız.
Dikkat edilirse bu argümanlardan ilki kabul edilebilir gibi gözükmektedir. İkincisi ise kısmen birincisine dayanmaktadır. Şayet biz 3 Dünyanın etkileşimini ve gerçekliğini kabul edersek bu durumda Dünya 2 ile Dünya 3 arasındaki etkileşim, bizim Dünya 1 ile Dünya 2 arasındaki etkileşimi yani beden-zihin probleminin bir kısmını anlamamıza yardımcı olur.
Popper'e göre üçüncü argüman ise, beden-zihin problemini insanın dilinin durumu ile bağlantılandırmaktadır. Zira bir dili öğrenme kapasitesi, insanın genetik yapısı ile ilgilidir. Buna karşın bir dilin gerçekten öğrenilmesi doğuştan getirilen şuursuz ihtiyaçlar ve motifler tarafından etkilenmekte olsa da, genler tarafından düzenlenen doğal bir süreç değildir. O kültürel bir süreçtir ve Dünya 3 tarafından düzenlenmektedir.
Böylece dilin öğrenilmesi doğal ayıklama ile geliştirilen ve genetik temayüllere dayanan bir süreç olduğu kadar kültürel gelişime de dayanan şuurlu bir öğrenme süreci olmaktadır. Bu durum da Popper'in Dünya 3 ile Dünya 1 arasındaki etkileşim fikrini ve Dünya 2'nin varlığını destekler bir durumdur.
O halde diyebiliriz ki, çocuk kısmen kendi başarılarının bizzat da Dünya 3'ün bir ürünüdür. Aynı şekilde onun selfi (Kavramın Türkçe'de tam karşılığı bulunamadığından olduğu gibi kullanılmıştır.), şahsiyeti, diğer selfler ve çevresindeki diğer objelerle etkileşimi sonucunda ortaya çıkar ve bunların tümü de, konuşmanın kazanılmasından, özellikle de bebeğin vücudunun parçalarını ve şahıs zaminn kullanmayı öğrenmesinden derinden etkilenir. çünkü O'na göre ünlü Kartezyen argümanı "Düşünüyorum o halde varım" ile hem dil hem de zamir kullanma yeteneği önceden farzedilmektedir.
Bundan başka bu noktada incelenmesi gereken bir başka husus da self ya da şahsiyet ile Dünya 3'ün bağıntısıdır.
Popper, hiçbirimizin selfler olarak doğmadığını ancak self olduğumuzu öğrenmek zorunda olduğumuzu belirtir. Bu öğrenme süreci, Dünya I, Dünya 2 ve özellikle de Dünya 3 hakkındaki öğrenmelerimizle gerçekleşir. Selfin self hakkında bilgi toplaması gözlemle değil, self olarak self hakkında teoriler geliştirerek olur.
O, self şuurunun diğer şahıslar arasında geliştiğini iddia eder ve kişinin kendi şuuruna başkalarının şuur aynalarındaki yansımalarına bakarak varılabileceğini belirtir. Bu süreç daha sonraki dönemlerde dile dayanır. Ancak yalnızca algı ve dil bir şahıs olmak için yeterli olmayıp diğer şahısların Dünya 2'lere ile de yakın ilişki kurmak gereklidir.
Popper göre "Yeni doğmuş bir bebek self midir?" sorusuna verilebilecek cevap, onun self olmadan önce beden-zihin birliği olduğudur. Dolayısıyla zaman olarak bakıldığında çocuğun bedeninin zihninden önce olduğuna da hükmedilebilir. Çünkü zihin daha sonraki bir başarıdır. Öte yandan self şuurunun biyolojik düşünceyi aştığını ileri süren Popper yalnızca insanın kendi üzerinde düşünme yeteneğine sahip olduğunu ve yalnızca insanın her organizmanın sahip olduğu programın şuurlu bir parçası olduğunu belirtir.
Bizler selfler, beşeri varlıklar olarak sınırsız insan zihninin ürünü olan Dünya 3'ün ürünleriyiz ve ona dayanmaktayız. Selfi belirleyen tüm tecrübelenmiz birbirleri ile sıkı sıkıya ilişkili olup yalnızca geçmiş tecrübelerle değil aynı zamanda değişen eylem programı, beklentilerimiz ve teorilerimiz ile de ilişkilidir. Ve bunların tümü de Dünya 3'e dayanmaktadır. Ancak şu da belirtilmelidir ki, Dünya 3'ün özellikleri ve ilişkileri Dünya 2'nin objelerine indirgenemediği gibi, beyin halleri ve süreçlerine de indirgenemez. Bunun aksini iddia etmek Dünyaların birbirlerine ingirgenebileceğini ve bir yerde materyalizmi kabul etmektir. Dünyaların ve özellikle de Dünya 3'ün özerkliğini savunan Popper için bu imkansızdır. Buna bağlı olarak o, materyalist görüşlere karşı fikirlerini ve eleştirilerini onları dört gruba ayırarak yapmaktadır:
Birinci grupta radikal materyalizm veya fizikalizm veya radikal davranışçılık yer almaktadır. Şuurlu ve mental süreçlerin varalmadığını iddia eden bu görüşün kendi içinde tutarlı olduğunu söyleyen Papper, "Benim radikal materyalizme eleştirim üç noktadadır: Ilki bu görüşün şuurun varlığını inkar ederek kozmolojiyi basitleştirmesi, ikincisi radikal materyalizmi bilimselolarak görenlerin doğal bilimlerin yanlış anlamaları ve sonuncu ise bu görüşün yanlışlığının deney ile de gösterildiğidir.
Radikal materyalistlerin Dünya 2 nin objelerini beynin süreçleri ile değiştirmesinin mümkün olamayacağını belirten Popper, bunun Penfield tarafından yapılan deneylerin sonuçlarında da açıkça görüldüğünü belirtir. Penfield 1955'de gerçekleştirdiği deneylerde hastaların beyinlerinin belirli bölgelerinin, yerleştirilen elektrodlarla uyarıldığında görsel ve işitsel tecrübelerini oldukça canlı olarak yeniden yaşadıklarını tespit etmiştir. Popper'e göre bu materyalistlerin inkar ettikleri şuurun varlığının bir kanıtı olmakta ve şuurlu ve sübjektif tecrübelerin varlığını açıkça ortaya koymaktadır.
Materyalist görüşlerin ikinci olan panpsişizm, mental süreçlerin ve özellikle de şuurlu süreçlerin varlığını kabul etmekle birlikte fizikalizmin temel prensibi olan Dünya 1'in kapalılığı (closedness) da kabul etmektedir. Maddenin içinde şuur veya ruh benzeri bir nitelik olduğuna ve madde ile zihnin paralel hareket ettiğine inanılır. Popper'e göre Leibniz de dahil pekçok panpsişist, psikolojik veya mental süreçlerin, maddi veya fiziksel süreçlerle pararel hareket edip birbirleriyle etkileşmediklerine inanır ve böylece de mental (Dünya 2) süreçler yalnızca mental süreçlere, fiziksel süreçler (Dünya 1) yalnızca diğer fiziksel süreçlere etki ederler. Sonuçta da Dünya 1 kapalı ve kendi kendine yeter olarak görülür. Psikolojizmi metafiziksel bakış açısından materyalizmden çok spiritualizme yakın gören Popper'in bu yaklaşıma karşı üç argümanı vardır:
Bedenlerimiz ve zihinlerimiz arasındaki ilişki ve özellikle de beyin yapıları, süreçleri ile mentalolaylar arasındaki bağıntı problemi oldukça zordur. O düşünce tarihi içinde değişik şekillerde ele alınmıştır. Beden-zihin ilişkisini bilimin sonuçlarını kullanarak temellendirmeye çalışan Karl Raimund Popper bunu 3 Dünya görüşü ile bağlantılandırarak yapmaktadır. O'na göre yapılması gereken şey, madde ve zihnin ne olduğunu araştırmaktan çok, beden ile zihin arasında varolduğuna inandığı "etkileşim" (interaction)in nasıl gerçekleştiğini ortaya koymaya çalışmaktır.
Fizikte kaydedilen gelişmeler sonucu etkisini yitiren cevher ya da öz düşüncesi yerini yavaş yavaş materyalizme bırakınca, materyalizm, yalnızca fizikte değil, biyolojide de büyük bir etkiye sahip olmuştur. Canlıların maddi bedenler olarak görülmesi sonucu da tüm maddi bedenler gibi onlar da fiziksel mahiyetler dünyasına dayandırılmışlardır.
Popper'e göre fiziksel dünyanın mahiyetlerinin kendi aralarında ve bu arada da maddi bedenler ile etkileştiğini ve bunların gerçek olduğunu kabul ederiz. Ayrıca fiziksel objeler ve durumların ötesinde mental durumların olduğunu ve bu durumların bedenimiz ile etkileştiğini de kabul ederiz. Burada diş ağrısı Popper tarafından hem fiziksel hem de mental durumların varlığını ortaya koyan iyi bir örnek olarak görülmektedir.
Gerek mental gerekse fizikselolayların gerçekliğini reddeden filozoflar olduğu gibi, mentalolayların gerçek olduğunu kabul etmekle birlikte, onların fiziksel durumlar dünyası ilc etkileştiğini inkar eden filozoflar da olduğunu belirten Popper, bu problemin bizi doğrudan beden-zihin problemine yönlendirdiğini ifade etmektedir. O'na göre bu problemin en makul çözümü fıziksel ve mental durumların etkileştiğini iddia eden etkileşimcilik teorisidir. Bu da bizi beden-zihin probleminin, beyin-zihin problemi olarak tasvirine doğru yönlendirmektedir ki, böyle düşünenlerden biri olan Eccles beden-zihin problemini beyin ile zihin arasındaki irtibat (liaison) problemi olarak tasvir etmektedir.
Bu problemin 3 Dünya görüşü ile daha açık bir şekle geleceğini ileri süren Popper, fıziksel mahiyetlerin alemi olan fıziksel dünyayı Dünya 1, mental durumların dünyası olup, şuur, psikolojik temayüller ve şuursuz durumları ihtiva eden dünyayı Dünya 2, ve düşüncenin muhtevasının dünyası olup insan zihninin ürünlerini kapsayan dünyayı Dünya 3 olarak adlandırınaktadır.
Yani Dünya 1, fıziksel objelerin dünyası, Dünya 2 sübjektif tecrübelerin dünyası, Dünya 3 ise insan zihninin ürünleri olmaktadır.
Popper'in düşüncesindeki Dünya 3 kavramı beden-zihin probleminde umut verici bir gelişme olarak görülmüş, onun ile nesnellik ve öznelliğin yanında insan yapısı ama özerk bir dünyanın bu ilişkideki yeri ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
"Ben, Dünya 3 ile hikayeler, mitier, aletler, bilimsel teoriler, bilimsel problemler, sosyal kurumlar ve sanat çalışmaları gibi insan zihninin ürünlerinin dünyasını kastediyorum. Dünya 3'ün objeleri fertler tarafından planlanmış bir üretimin sonucu olmamakla birlikte kendi ürettiklerimizdir." diyen Popper, pekçok Dünya 3 objesinin maddi formda olabilceğini ve bu yönü ile hem Dünya 1'de hem de Dünya 3'de yer alabileceğini belirtir. Omeğin heykel, resim ve kitap gibi ürünler hem fiziksel bir obje olarak Dünya 1'e, hem de insan zihninin ürünü olarak muhtevaları insan zihninde yer aldığı için Dünya 3'e aittirler.
Popper'in tezi insan zihninin Dünya 3'ün objelerini daima dolaysız olmasa bile dolaylı olarak kavradığı ve sahip olduğu şeklindedir. Aslında Dünya 3'ün zihni objelerine nasıl sahip olduğumuz probleminin oldukça eski olduğunu belirten Popper, benzer düşüncenin Platon'da da görülebileceğini ifade eder.
Görünüşler alemi (Popper'de Dünya 1) ile ideler alemini (Popper'de Dünya 3) birbirinden ayıran Platon, buna ilave olarak "ruh durumlarından" (states of soul) bahseder ki, bu da Popper'de Dünya 2'ye karşılık olarak gösterilebilir. Popper'e göre bu durumda Platonizm, beden-zihin dualizminin ötesine gitmekte ve üçlü bir bölünüm öngörmektedir. Ancak değişmeyen, sınırsız veya ezeli olan Platon 'un idelere ilahi kaynaklıdır. Buna karşılık Dünya 3'ün objeleri insan zihninin ürünüdür. Ayrıca ideler doğuştan gelirken Dünya 3'ün objeleri aktif bir süreç sonucunda kazanılır. Bu bir tür öğrenme olup doğal bir öğrenme değil, kültürel ve sosyal bir öğrenmedir. Fiziksel ve sosyal çevrelerimizde aktif bir problem çözücü olan bizler, konuşmayı, okumayı, bilim ve sanata değer vermeyi öğreniriz.
Dünya 3 düşüncesi ile beden-zihin problemine ışık tutacağını iddia eden Popper, bununla ilgili olarak üç argüman ileri sürmektedir:
(1) Dünya 3'ün objeleri soyuttur ama hiçbiri daha az gerçek değildir. Onlar Dünya 1'i değiştirmek için güçlü aletlerdir.
(2) Dünya 3'ün objeleri Dünya iLeyalnızca insan aracılığıyla etki eder. Dolayısıyla Dünya 2 ve Dünya 3 birbirleri ile etkileşirler.
(3) Bundan başka biz hem Dünya 3'ün objelerinin hem de Dünya 2'nin süreçlerinin gerçek olduğunu kabul etmek zorundayız.
Dikkat edilirse bu argümanlardan ilki kabul edilebilir gibi gözükmektedir. İkincisi ise kısmen birincisine dayanmaktadır. Şayet biz 3 Dünyanın etkileşimini ve gerçekliğini kabul edersek bu durumda Dünya 2 ile Dünya 3 arasındaki etkileşim, bizim Dünya 1 ile Dünya 2 arasındaki etkileşimi yani beden-zihin probleminin bir kısmını anlamamıza yardımcı olur.
Popper'e göre üçüncü argüman ise, beden-zihin problemini insanın dilinin durumu ile bağlantılandırmaktadır. Zira bir dili öğrenme kapasitesi, insanın genetik yapısı ile ilgilidir. Buna karşın bir dilin gerçekten öğrenilmesi doğuştan getirilen şuursuz ihtiyaçlar ve motifler tarafından etkilenmekte olsa da, genler tarafından düzenlenen doğal bir süreç değildir. O kültürel bir süreçtir ve Dünya 3 tarafından düzenlenmektedir.
Böylece dilin öğrenilmesi doğal ayıklama ile geliştirilen ve genetik temayüllere dayanan bir süreç olduğu kadar kültürel gelişime de dayanan şuurlu bir öğrenme süreci olmaktadır. Bu durum da Popper'in Dünya 3 ile Dünya 1 arasındaki etkileşim fikrini ve Dünya 2'nin varlığını destekler bir durumdur.
O halde diyebiliriz ki, çocuk kısmen kendi başarılarının bizzat da Dünya 3'ün bir ürünüdür. Aynı şekilde onun selfi (Kavramın Türkçe'de tam karşılığı bulunamadığından olduğu gibi kullanılmıştır.), şahsiyeti, diğer selfler ve çevresindeki diğer objelerle etkileşimi sonucunda ortaya çıkar ve bunların tümü de, konuşmanın kazanılmasından, özellikle de bebeğin vücudunun parçalarını ve şahıs zaminn kullanmayı öğrenmesinden derinden etkilenir. çünkü O'na göre ünlü Kartezyen argümanı "Düşünüyorum o halde varım" ile hem dil hem de zamir kullanma yeteneği önceden farzedilmektedir.
Bundan başka bu noktada incelenmesi gereken bir başka husus da self ya da şahsiyet ile Dünya 3'ün bağıntısıdır.
Popper, hiçbirimizin selfler olarak doğmadığını ancak self olduğumuzu öğrenmek zorunda olduğumuzu belirtir. Bu öğrenme süreci, Dünya I, Dünya 2 ve özellikle de Dünya 3 hakkındaki öğrenmelerimizle gerçekleşir. Selfin self hakkında bilgi toplaması gözlemle değil, self olarak self hakkında teoriler geliştirerek olur.
O, self şuurunun diğer şahıslar arasında geliştiğini iddia eder ve kişinin kendi şuuruna başkalarının şuur aynalarındaki yansımalarına bakarak varılabileceğini belirtir. Bu süreç daha sonraki dönemlerde dile dayanır. Ancak yalnızca algı ve dil bir şahıs olmak için yeterli olmayıp diğer şahısların Dünya 2'lere ile de yakın ilişki kurmak gereklidir.
Popper göre "Yeni doğmuş bir bebek self midir?" sorusuna verilebilecek cevap, onun self olmadan önce beden-zihin birliği olduğudur. Dolayısıyla zaman olarak bakıldığında çocuğun bedeninin zihninden önce olduğuna da hükmedilebilir. Çünkü zihin daha sonraki bir başarıdır. Öte yandan self şuurunun biyolojik düşünceyi aştığını ileri süren Popper yalnızca insanın kendi üzerinde düşünme yeteneğine sahip olduğunu ve yalnızca insanın her organizmanın sahip olduğu programın şuurlu bir parçası olduğunu belirtir.
Bizler selfler, beşeri varlıklar olarak sınırsız insan zihninin ürünü olan Dünya 3'ün ürünleriyiz ve ona dayanmaktayız. Selfi belirleyen tüm tecrübelenmiz birbirleri ile sıkı sıkıya ilişkili olup yalnızca geçmiş tecrübelerle değil aynı zamanda değişen eylem programı, beklentilerimiz ve teorilerimiz ile de ilişkilidir. Ve bunların tümü de Dünya 3'e dayanmaktadır. Ancak şu da belirtilmelidir ki, Dünya 3'ün özellikleri ve ilişkileri Dünya 2'nin objelerine indirgenemediği gibi, beyin halleri ve süreçlerine de indirgenemez. Bunun aksini iddia etmek Dünyaların birbirlerine ingirgenebileceğini ve bir yerde materyalizmi kabul etmektir. Dünyaların ve özellikle de Dünya 3'ün özerkliğini savunan Popper için bu imkansızdır. Buna bağlı olarak o, materyalist görüşlere karşı fikirlerini ve eleştirilerini onları dört gruba ayırarak yapmaktadır:
Birinci grupta radikal materyalizm veya fizikalizm veya radikal davranışçılık yer almaktadır. Şuurlu ve mental süreçlerin varalmadığını iddia eden bu görüşün kendi içinde tutarlı olduğunu söyleyen Papper, "Benim radikal materyalizme eleştirim üç noktadadır: Ilki bu görüşün şuurun varlığını inkar ederek kozmolojiyi basitleştirmesi, ikincisi radikal materyalizmi bilimselolarak görenlerin doğal bilimlerin yanlış anlamaları ve sonuncu ise bu görüşün yanlışlığının deney ile de gösterildiğidir.
Radikal materyalistlerin Dünya 2 nin objelerini beynin süreçleri ile değiştirmesinin mümkün olamayacağını belirten Popper, bunun Penfield tarafından yapılan deneylerin sonuçlarında da açıkça görüldüğünü belirtir. Penfield 1955'de gerçekleştirdiği deneylerde hastaların beyinlerinin belirli bölgelerinin, yerleştirilen elektrodlarla uyarıldığında görsel ve işitsel tecrübelerini oldukça canlı olarak yeniden yaşadıklarını tespit etmiştir. Popper'e göre bu materyalistlerin inkar ettikleri şuurun varlığının bir kanıtı olmakta ve şuurlu ve sübjektif tecrübelerin varlığını açıkça ortaya koymaktadır.
Materyalist görüşlerin ikinci olan panpsişizm, mental süreçlerin ve özellikle de şuurlu süreçlerin varlığını kabul etmekle birlikte fizikalizmin temel prensibi olan Dünya 1'in kapalılığı (closedness) da kabul etmektedir. Maddenin içinde şuur veya ruh benzeri bir nitelik olduğuna ve madde ile zihnin paralel hareket ettiğine inanılır. Popper'e göre Leibniz de dahil pekçok panpsişist, psikolojik veya mental süreçlerin, maddi veya fiziksel süreçlerle pararel hareket edip birbirleriyle etkileşmediklerine inanır ve böylece de mental (Dünya 2) süreçler yalnızca mental süreçlere, fiziksel süreçler (Dünya 1) yalnızca diğer fiziksel süreçlere etki ederler. Sonuçta da Dünya 1 kapalı ve kendi kendine yeter olarak görülür. Psikolojizmi metafiziksel bakış açısından materyalizmden çok spiritualizme yakın gören Popper'in bu yaklaşıma karşı üç argümanı vardır: