Heidegger'in Düşüncesinde Ölüm - 2

Öleceğim, dünya içinde bildik bir olay değil, benim kendi varlığımın bir imkânıdır. Onu bir yolun ucundaki zamanla erişeceğim bir nokta olarak da görmemeliyim. Böyle düşünürsem ölümü hala kendi dışımda belli bir uzaklıkta tutuyorum demektir. Benim her an ölebileceğim nokta aynı zamanda benim şimdiki imkânımdır. Hem de imkânların en kişisel en mahrem olanıdır. Çünkü ölüm benim şahsen katlanmam ve tecrübe etmem gerekendir. Kimse benim yerime ölemez. İnsan bütün kederleri, hatta sevdiklerinin ölümünü bile aşabilir ancak kendi ölümünü aşamaz.

Ölüm” Dasein’ın “son”udur, o bununla bir “bütün” haline gelir. Fakat Dasein’ın bu sınırına ulaşmak aynı zamanda Dasein’ın kaybı demektir. Artık-olmayan-Dasein’a geçiş Dasein’ın bu geçişi tecrübe etmesini ve tecrübe ettikten sonra onu “anlamasını” imkânsız hale getirir. Başkalarının ölümünün tecrübesi vardır ve önce bu fenomen tarif edilir. Fakat değerlendirme konusu yapılan sorun, yani her zaman benim kendi ölümüm anlamına gelen Dasein’ın “son”u olarak ölüm için başkalarının ölümü fenomeni anlamsızdır. Her ne kadar birçok Dasein toplumun etkinlikleri içinde başka birisinin yerini alabilirse de daha önce de bahsettiğimiz gibi hiç kimse bir başkasını kendi ölümünden kurtaramaz. Ölüm yeri doldurulamayandır. Dasein var olduğu sürece her zaman ve özsel olarak, olacağı şeyin bir “henüz değil”idir; ve ölmüş olan başkaları “bundan böyle” “orada” değillerdir, ki bu da “son”una erişildiğinde Dasein’ın asli bir özelliğidir (Brock, 2008: 109-110). Hiç kimse bir başkasından onun ölümünü uzaklaştıramaz. Biri bir başkası için ölüme gidebilirse de bu her zaman kendini başkası için kurban etmek demektir. Ama yine o ölen kişi herkes gibi kendi ölümünü yaşar. Ölüm, özü gereği her durumda benim ölümümdür. Ölümün bana aitliğini hiç kimse değiştiremez. Ölüm Dasein’ın yazgısıdır.

Dasein’ın sonlanması fenomenine bizim ilk nesnel yaklaşımımız başkalarının ölümü yoluyla olur. Çünkü varlık her zaman, ötekilerle birlikte varlık olduğu için biz varoluşumuz boyunca sayısız anlarda, tam deyimiyle bir ölüm tecrübesi ediniriz. Ölmüş olan bizim dünyamızı terk etmiş ve geride bırakmıştır. Ölüm hiç kuşkusuz bir yitiştir, ama daha çok geride kalanların deneyimledikleri gibi bir yitiştir. Ölüm, ölen için bir deneyim olduğu gibi, ‘ölen başkası, ben değilim’ gibi bir deneyim de geride kalanların yaşadığı bir deneyimdir. Şu ya da bu, yakın ya da uzaktan biri ölür. Tanıdık olmayanlar her gün ve her saat ölmektedirler. Ölüm ile dünya-içinde yer alan tanıdık bir olay olarak karşılaşılır. Böyle olarak ölüm her gün karşılaşılan olağan bir durumu ifade eder. İnsan bu olay için daha şimdiden bir yorumlama yolunu bulmuştur: kişi sonunda günü gelince ölür, ama şimdilik bunun kendisiyle bir ilgisi yoktur. ‘Kişi ölür’ demek bir bakıma ölümün ulaştığı şeyin “insan” olduğu sanısını yayar. Bu insan hiç kimsedir. Ölüm hiç kuşkusuz Dasein’a ulaşan, ama özellikle hiç kimseye ait olmayan bir olanak olarak görülür. Gün gelir kişinin kendisi de ölür, ama şimdilik değil. Hiç kimse insanın öleceğinden kuşku duymaz. Ama hiç kimse de ölümü şu an için kendine yakıştırmaz. Hep bir kaçış halindedir.

Ölümün önünden gizleyici kaçınma gündelikliğe öylesine dik başlı bir yolda egemen olur ki, birbiri-ile birlikte-varlıkta “yakınlar” sık sık “ölmekte olanı” ölümden kaçacağına ve çok geçmeden yine tasalı dünyasının dinginleştirilmiş gündelikliğine geri döneceğine inandırırlar. Böyle “esirgeme” “ölmekte olanı” bu yolla “avutmayı” amaçlar. Ona kendi en öz, ilişkisiz varlık-olanağını bütünüyle örtülü tutmada yardım etmekle, onu oradaki varlığa geri getirecektir. Bu yolda İnsan ölüm üzerine sürekli bir dinginleşme sağlar. Oysa dinginleşme temelde yalnızca “ölmekte olan” için değil, ama eşit ölçüde onu “avutanlar” için de geçerlidir (Heidegger, 2004: 364).

Heidegger’e göre, ancak ölümümü üzerime alarak sahih bir varoluş mümkün olur benim için. Ölüm meleğinin kanatları dokunduğunda, kalabalık arasında kimliksiz, kişiliksiz, toplumsal biri olmaktan kurtulur, kendim olmak için özgür olurum. Korkutucu, dehşete düşürücü de olsa, bu ölümü kendi üzerimize almamız aynı zamanda özgürleştiricidir de. Bu daha önce bahsettiğimiz gibi bizi günlük hayatımızı yutmakla tehdit eden bir sürü lüzumsuz, önemsiz kaygının köleliğinden kurtarır ve böylelikle bizi, sayesinde hayatımızı kişisel ve anlamlı biçimde bize ait hale getirebileceğimiz asli tasarılara açık kılar (Barret, 2008: 62). Ölümden korkmak yerine ölüm gerçeğiyle yüzleşmek bize benlik yolunu açar ve bizi ölüme doğru özgürleştirir. Ölüm, bizi en önemli sorulardan kaçışımızla, gündelik yaşamın değersiz şeyleri içinde kaybolup gidişimizle yüz yüze gelmeye zorlar.

Ölüm hakkında düşünme kamunun gözünde daha şimdiden Dasein’ın korkakça bir korkusu ve güvensizliği ve dünyadan kaçışın karanlık bir yolu sayılır. İnsan ölüm önünde kaygı için yürekliliğe izin vermez. İnsanın kamusal yorumlanmışlığının egemenliği ölüme doğru tutumu belirleyecek ruhsal durumun hangisi olacağına daha şimdiden karar vermiştir. İnsan bu kaygıyı yaklaşmak üzere olan bir olay önündeki bir korkuya çevirmekle tasalanır. Bunun dışında korku olarak ikircimli kılınan kaygı bir zayıflık olarak sergilenir ki, özgüvenli bir Dasein onu tanıyor olamaz. İnsanın sessiz buyruğuna göre uygun olan şey birinin ölmesi gibi bir görgül olguya karşı ilgisiz dinginliktir. Böyle üstün bir ilgisizliğin geliştirilmesi Dasein’ı kendi en öz, ilişkisiz olabilmesi’ne yabancılaştırır (Heidegger, 2004: 364-365).

Dasein’ın özgürlük ya da düşmüşlük, sahici olma ya da olmama imkânları, insan varoluşunun zamansallığını da yansıtır (West, 1998: 144-145). İnsanın sınırlı bir varlık oluşu kendisini esas itibariyle zamanda açığa vurur. Heidegger’e göre insan kendisiyle mesafesi olan bir varlıktır: O sürekli olarak kendisinin ötesinde bulunur, varoluşu her an geleceğe doğru açılır. İnsan olmuş bitmiş bir varlık değil, zaman içinde açılan bir olanaktır. Gelecek “henüz” değil, geçmiş “artık” değildir; ve bu iki menfilik onun varoluşuna nüfuz eder. Bunlar onun zamansal açılımı içinde sınırlılığıdırlar (Barret, 2008: 64). Heidegger’e göre biz zamanı öleceğimizi bilmemiz sayesinde biliriz. Ölümlülüğümüze dair bu kavrayış olmasaydı, zaman sadece ilerlemesini hesapladığımız bir saat
hareketinden, yani insani anlamdan yoksun bir hareketten ibaret olurdu. İnsan zamanda nehirde sürüklenen bir cisim gibi sürükleniyor değildir. Tersine zaman onun içindedir. Onun varoluşu baştan sona, içten dışa zamanla sınırlıdır.

Her zaman ‘doğum ile ölüm arasında’ var olduğumuz ölçüde, varlığımız zaman içerisine bir ‘yayılma’dır. ‘Doğumdan itibaren’ var olmaktayızdır ve her zaman “ölüme-doğru-varlık” anlamında zaten doğumdan itibaren ölmekteyizdir. Böylece zamansal geçmiş ve gelecek ufuklarına şimdi de her zaman açığızdır. Ölüm beklemek zorunda olduğumuz bir şey değildir: O zaten şimdiki varoluşumuzun ‘içinde durur’, ve burada ve şimdi varlığımızda zaten her zaman içerilir (Malpas ve Solomon, 2006: 180-181). Ölüm ile Dasein tamamlanmıştır diyemeyiz. Tersine, nasıl ki Dasein var olduğu sürece sürekli olarak daha kendi henüz olmamışlığı ise, bir o kadar da her zaman daha şimdiden kendi sonudur. Ölüm Dasein’ın var olur olmaz üstlendiği bir olma yoludur. Yani yaşama gelir gelmez ölecek kadar yaşlıyızdır aslında.



Kaynakça

BARRET, William, (2008). Heidegger, Heidegger:Toplu Bakış, Çev: Ahmet AYDOĞAN, İstanbul: Say Yay.

BOLLNOW, Otto Friedrich, (2004). Varoluş Felsefesi, Çev: Medeni BEYAZTAŞ, İstanbul: Efkâr Yay.

BROCK, Werner, (2008). Heidegger, Bir Yaklaşım Denemesi, Çev: Ahmet AYDOĞAN, İstanbul: Say Yay.

COHEN, Richard A., (2006). “Levinas: thinking least about death-contra Heidegger”, International Journal for Philosophy of Religion, 2006, 60:21–39.

HEIDEGGER, Martin, (2003). Metafizik Nedir, Çev: Mazhar Şevket İpşiroğlu-Suut Kemal Yetkin, İstanbul: Kaknüs Yay.

HEIDEGGER, Martin, (2004). Varlık ve Zaman, Çev: Aziz YARDIMLI, İstanbul: İdea Yay.

HÜBSCHER, Arthur, (1980). Çağdaş Filozoflar, Çev: İsmail TUNALI, İstanbul: Tur Yay.

MACLNTYRE, Alasdair, (2001). Varoluşçuluk, Çev: Hakkı HÜNLER, İstanbul: Paradigma Yay.

MAGILL, Frank, (1971). Egzistansiyalist Felsefenin Beş Klasiği, Çev: Vahap MUTAL, İstanbul: Hareket Yay.

Malpas-Solomon, (2006). Ölüm ve Felsefe, Çev: Nur KÜÇÜK, İstanbul: İthaki Yay.

Pöggeler/Allemann, (1994). Heidegger Üzerine İki Yazı, Çev: Doğan ÖZLEM, Ankara: Gündoğan Yay.

STEINER, George, (1996). Heidegger, Çev: Süleyman KALKAN, Konya: Vadi Yay.

WEST, David, (1998). Kıta Avrupası Felsefesine Giriş, Çev: Ahmet CEVİZCİ, İstanbul: Paradigma Yay.

1 - 2

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP