İNSANIN YAPISI
|
Bilmez insan hangi yöntemle yeniden düzene gireceğini: Yanılmış, ayrılmış gerçek yerinden, onu bir daha bulamayacak artık. Arar durur yerini dört bir yanda, yoğun bir karanlıkta, büsbütün tedirgin, büsbütün boşuna...
Biz, gerçek gücümüzden yola çıkarak erdemli bir düşünce sürmeyiz ileri, iki karşıt ağırlık arasında sıkıştığımız için, baskı altında duraksarız. Karşı yönlerden esen iki yel arasında dik durmaya çabalayışımız gibi iki ağırlıktan birini bırakır, ötekine doğru düşeriz.
Us ile tutkular arasında bir iç-savaşı vardır insanın: Yalnız us olaydı, tutkular olmayaydı. Yalnız tutkular olaydı, us olmayaydı. Oysa şimdi ikisi de var, kişi savaşsız edemez artık, biriyle savaşırken ötekiyle barış içinde bulunması gerekir:
İşte böyle bölünmüş insan, kendi kendiyle düşmüş çelişmeye.
İnsanın büyüklüğü (yüce gönüllülüğü): Büyük bir varsayımımız var insan tini üstüne, onun yenilmesine, ona saygı gösterilmemesine dayanamayız doğrusu: İşte bu saygıya dayanır insanın bütün mutluluğu.
Ağır basar, bütün mutsuzluklara karşı, kendini beğenmişlik, kaldırır onları ortadan. Az bulunur bir devdir o. apaçık görülen bir yanılsamadır. İnsan indirilmiş oturduğu yerden, tedirginlik içinde arar durur yerini (koltuğunu). Budur işte bütün insanların yaptığı. Bırakın bizi arayalım, belki bir bulan vardır onu...
Sav: Varlığımızı yerme bir ölümdür yokluk uğruna, varlığımıza karşı hınç duymadır.
Uğraşılar: Öyle büyük bir tadı vardır ki ün kazanmanın, hangi konu (nesne) ile bağlanırsa bağlansın sevilir, ölüm olsa bile...
Ün tutkusudur insanın büyük aşağılığı, insan toprak üzerinde ne denli çok durursa, sağlığını ne denli iyi korur, beğencine olağanüstü bir ilgi gösterirse, olgunluğunun da apaçık belirtisi olur bu durum ayrıca. Oysa insanlara saygı duymayan kimse kıvançsız demektir. İnsan usuna, yeryüzündeki gücü ölçüsünde, büyük bir değer biçmeyen, insan usunda yararlı bir yeri bulunmayan kimse de kıvançsız demektir. Us evrende en güzel varlıktır, onu kimse yolundan saptıramaz: İşte insan yüreğinin en söndürülmez bir niteliği de budur.
Haksızlık: Kendini beğenmişlikle yoksunluk birbirine bağlıdır, işte bu olağanüstü bir haksızlıktır.
Biz öylesine kendimizi beğenmişleriz ki yeterli sayıda olmasak bile, bütün dünyaca beğenilmek, bizden sonra geleceklerce de bilinmek isteriz. Gene öylesine yararsız kimseleriz ki çevremizi saran beş-altı kişinin saygısı bize kıvanç verir, aşın beğenç verir.
Düşüncelerimi bir yere yazarken yanıldığımı anlarım. Düşüncem güçsüzlüğümü anımsatır bana. Şu, bütün kısacık süreler içinde unuttuğumu, unuttuğum düşüncelerim gibi daha nicelerini öğretir bana. Benim de bütün direndiğim, yokluğumu öğrenmektir.
Biz olayları yalnız başka bir yönden değil, başka bir gözle de görürüz. Biz, onlardan, onları birbirinin özdeşi sayacak gibi uzağız.
İnsan ne melektir, ne hayvan; mutsuzluk melek olmak isteyeni hayvan yapar.
Bir uçuruma doğru kaygısızca koşuyoruz; sonra dönüyor, koştuğumuz uçurumu görmemek için engeller yapıyoruz.
Tanrıyı düşünmek istersek, bizi saptıran, başka bir nesneyi araştırmamıza, düşünmemize yönelten bir engel yok mu? İşte bize doğumumuzla gelen kötü yanımız budur.
Tanrıtanımazlık belli bir aşamaya değin güçlü bir anlayış yetisinin belirtimidir.
Kendini beğenmişliğimiz, tutkularımız, yanılmalarımız içinde doğal olarak bizi egemenliği altına almıştır. Ondan söz edilirken unutuveririz yaşamı da, barışı da.
Saçmalık: Oyun, av, başkalarını görmeye gidiş, bir de bitmeyen ün özlemi.
Yaşamdan aldığımız sevincin hoşluğu duygusu, bir de gerçek olmayan sevincin (barışın) saçmalığım bilmeyiş süreksizliğe götürür.
Neden sınırlıdır bilgim? Ya gövdemin kocamanlığı? Neden yüzyıl sürüp giderim de bin yıl sürüp gidemem? Doğa hangi neden yüzünden bana böyle ölçüp biçmeyi, bu sayıyı seçmeyi, başkalarını seçmemeyi verdi? Oysa sayıların sınırsızlığında bir neden yok da, öteki varlıkların daha önce seçilmesi için var mı?
Saçmalık- Sevginin nedenleri, etkileri: Kleopatra...
İnsanın saçmalığım, kökünden öğrenmek isteyen kimsenin sevginin de nedenlerini, etkilerini incelemesi gerekir. Onun ana nedeni bilmediğim bir nesne dir (Corneille), onun etkileri ise korkunçtur. Bu 'ne olduğunu bilmiyorum' öyle çetindir ki kimsenin gücü yetmez onu bilmeye, odur bütün yeryuvarlağını, ilhanları, orduları, bütün evreni kımıldatan.
Kleopatra'nın burnu: Daha kısa olaydı evrenin yüzü bambaşka olurdu.
Uçuşların gücü: Hep onlardır savaşları sürdüren anlayış gücümüzün önleyici girişimlerini engelleyen, gövdemizi yutanlar...
İnsanın alçalışı- Hayvanlara taparcasına boyun eğmek.
Ne çok varlıklar (krallıklar) vardır bilmediğimiz.
Bizi azıcık avutan, azıcık da saptırıyor.
Bir kimsenin yaşamak için yeterince olanağı bulunsaydı evinde oturmanın mutluluğuna varır, evini barkını bırakıp denize açılmaya, kale kuşatmaya gitmezdi...
Akıp gidiş- Ne korkunçtur elimizde bulunan bütün nesnelerin akıp gittiğini sezmek..
Eyüp ile Süleyman insan yoksulluğunu en iyi bilmiş, ondan en iyi söz etmişlerdir. Biri en mutlu, öteki en mutsuz. Biri sevincin boşluğunu, öteki acının gerçekliğini deneyle bilerek.
Kaynak:
BLAISE PASCAL - DÜŞÜNCELER
Çev: İsmet Zeki Eyüboğlu
Say Yayınları
İstanbul - 1996
Biz, gerçek gücümüzden yola çıkarak erdemli bir düşünce sürmeyiz ileri, iki karşıt ağırlık arasında sıkıştığımız için, baskı altında duraksarız. Karşı yönlerden esen iki yel arasında dik durmaya çabalayışımız gibi iki ağırlıktan birini bırakır, ötekine doğru düşeriz.
Us ile tutkular arasında bir iç-savaşı vardır insanın: Yalnız us olaydı, tutkular olmayaydı. Yalnız tutkular olaydı, us olmayaydı. Oysa şimdi ikisi de var, kişi savaşsız edemez artık, biriyle savaşırken ötekiyle barış içinde bulunması gerekir:
İşte böyle bölünmüş insan, kendi kendiyle düşmüş çelişmeye.
İnsanın büyüklüğü (yüce gönüllülüğü): Büyük bir varsayımımız var insan tini üstüne, onun yenilmesine, ona saygı gösterilmemesine dayanamayız doğrusu: İşte bu saygıya dayanır insanın bütün mutluluğu.
Ağır basar, bütün mutsuzluklara karşı, kendini beğenmişlik, kaldırır onları ortadan. Az bulunur bir devdir o. apaçık görülen bir yanılsamadır. İnsan indirilmiş oturduğu yerden, tedirginlik içinde arar durur yerini (koltuğunu). Budur işte bütün insanların yaptığı. Bırakın bizi arayalım, belki bir bulan vardır onu...
Sav: Varlığımızı yerme bir ölümdür yokluk uğruna, varlığımıza karşı hınç duymadır.
Uğraşılar: Öyle büyük bir tadı vardır ki ün kazanmanın, hangi konu (nesne) ile bağlanırsa bağlansın sevilir, ölüm olsa bile...
Ün tutkusudur insanın büyük aşağılığı, insan toprak üzerinde ne denli çok durursa, sağlığını ne denli iyi korur, beğencine olağanüstü bir ilgi gösterirse, olgunluğunun da apaçık belirtisi olur bu durum ayrıca. Oysa insanlara saygı duymayan kimse kıvançsız demektir. İnsan usuna, yeryüzündeki gücü ölçüsünde, büyük bir değer biçmeyen, insan usunda yararlı bir yeri bulunmayan kimse de kıvançsız demektir. Us evrende en güzel varlıktır, onu kimse yolundan saptıramaz: İşte insan yüreğinin en söndürülmez bir niteliği de budur.
Haksızlık: Kendini beğenmişlikle yoksunluk birbirine bağlıdır, işte bu olağanüstü bir haksızlıktır.
Biz öylesine kendimizi beğenmişleriz ki yeterli sayıda olmasak bile, bütün dünyaca beğenilmek, bizden sonra geleceklerce de bilinmek isteriz. Gene öylesine yararsız kimseleriz ki çevremizi saran beş-altı kişinin saygısı bize kıvanç verir, aşın beğenç verir.
Düşüncelerimi bir yere yazarken yanıldığımı anlarım. Düşüncem güçsüzlüğümü anımsatır bana. Şu, bütün kısacık süreler içinde unuttuğumu, unuttuğum düşüncelerim gibi daha nicelerini öğretir bana. Benim de bütün direndiğim, yokluğumu öğrenmektir.
Biz olayları yalnız başka bir yönden değil, başka bir gözle de görürüz. Biz, onlardan, onları birbirinin özdeşi sayacak gibi uzağız.
İnsan ne melektir, ne hayvan; mutsuzluk melek olmak isteyeni hayvan yapar.
Bir uçuruma doğru kaygısızca koşuyoruz; sonra dönüyor, koştuğumuz uçurumu görmemek için engeller yapıyoruz.
Tanrıyı düşünmek istersek, bizi saptıran, başka bir nesneyi araştırmamıza, düşünmemize yönelten bir engel yok mu? İşte bize doğumumuzla gelen kötü yanımız budur.
Tanrıtanımazlık belli bir aşamaya değin güçlü bir anlayış yetisinin belirtimidir.
Kendini beğenmişliğimiz, tutkularımız, yanılmalarımız içinde doğal olarak bizi egemenliği altına almıştır. Ondan söz edilirken unutuveririz yaşamı da, barışı da.
Saçmalık: Oyun, av, başkalarını görmeye gidiş, bir de bitmeyen ün özlemi.
Yaşamdan aldığımız sevincin hoşluğu duygusu, bir de gerçek olmayan sevincin (barışın) saçmalığım bilmeyiş süreksizliğe götürür.
Neden sınırlıdır bilgim? Ya gövdemin kocamanlığı? Neden yüzyıl sürüp giderim de bin yıl sürüp gidemem? Doğa hangi neden yüzünden bana böyle ölçüp biçmeyi, bu sayıyı seçmeyi, başkalarını seçmemeyi verdi? Oysa sayıların sınırsızlığında bir neden yok da, öteki varlıkların daha önce seçilmesi için var mı?
Saçmalık- Sevginin nedenleri, etkileri: Kleopatra...
İnsanın saçmalığım, kökünden öğrenmek isteyen kimsenin sevginin de nedenlerini, etkilerini incelemesi gerekir. Onun ana nedeni bilmediğim bir nesne dir (Corneille), onun etkileri ise korkunçtur. Bu 'ne olduğunu bilmiyorum' öyle çetindir ki kimsenin gücü yetmez onu bilmeye, odur bütün yeryuvarlağını, ilhanları, orduları, bütün evreni kımıldatan.
Kleopatra'nın burnu: Daha kısa olaydı evrenin yüzü bambaşka olurdu.
Uçuşların gücü: Hep onlardır savaşları sürdüren anlayış gücümüzün önleyici girişimlerini engelleyen, gövdemizi yutanlar...
İnsanın alçalışı- Hayvanlara taparcasına boyun eğmek.
Ne çok varlıklar (krallıklar) vardır bilmediğimiz.
Bizi azıcık avutan, azıcık da saptırıyor.
Bir kimsenin yaşamak için yeterince olanağı bulunsaydı evinde oturmanın mutluluğuna varır, evini barkını bırakıp denize açılmaya, kale kuşatmaya gitmezdi...
Akıp gidiş- Ne korkunçtur elimizde bulunan bütün nesnelerin akıp gittiğini sezmek..
Eyüp ile Süleyman insan yoksulluğunu en iyi bilmiş, ondan en iyi söz etmişlerdir. Biri en mutlu, öteki en mutsuz. Biri sevincin boşluğunu, öteki acının gerçekliğini deneyle bilerek.
Kaynak:
BLAISE PASCAL - DÜŞÜNCELER
Çev: İsmet Zeki Eyüboğlu
Say Yayınları
İstanbul - 1996