Thales’in Kuyusu - Bir damla sudaki dünya - 1
|
Cornell Üniversitesi 1999 yazında aşkın gerçekte bir uyuşturucu olduğunu gösterme amacını güden bir araştırma yayınladı. Daha kesin bir şekilde söylersek, aşk, kan dolaşımında, bizim delice aşık olmak dediğimiz durumu yaratan bir dopamin, pheiletilamin ve oksitosin kokteylidir. Araştırma iddia ediyor ki, aşk, kimyasalolarak üretilmiş bir delilik durumudur. Bu hastalık, vücut söz konusu maddelere bağışıklık kazanana, yani, genellikle birini bulana, çocuk yapana ve çocuğun ilk bebeklik dönemi bitene kadar sürmektedir. Teori, terbiyesizce değilse bile kuşkulu görünmektedir. Aşk, bizim için bir insanın başına gelebilecek en önemli şeydir ve aşık olma durumunu damarımıza verecek bir şırınganın içine değil,yüksek bir kaidenin üstüne yerleştirilmelidir. Corneli Üniversitesi’nin sonuçları “indirgemecilik” ilkesine dayanmaktadır; indirgemecilik, eşyanın bileşenlerine indirgenerek veya karmaşık ve geniş ölçekli süreçlerin daha basit olanlar aracılığıyla anlaşılabileceği düşüncesidir. Bugün ya da yarın araştırma sonuçları yanlışlanabilir, fakat doğru olduğu ortaya çıksa bile, yanılsamalarımızın indirgemeci düşünme tarafından yok edilmesinin ilk örneği olmayacaktır. İndirgemeciliğe başka bir örnek, bademcik iltihaplarına vücudu işgal eden bazı bakterilerin sebep olduğu ve hastalığı tedavi etmenin en iyi yolunun mikroplara uygun antibiyotikler vermek olduğu inancıdır.
Her ne kadar birçok Batılı ,doktor tarafından tavsiye edilmese de, alternatif bir yaklaşım, hastalığı belki bireyin bütün sistemindeki bir dengesizliğin sebep olduğu bir illet olarak görmektir. Bu tür “bü tüncü” bir yaklaşım, etkili olup olmayacağı önceden bilinmeyen birçok farklı tedavi yöntemi önerebilir. Sıhhat bozukluğunun yaygın bir örnek olduğu vakalarda, duruma bütüncü bir bakış en makul olandır veya en azından indirgemeci yaklaşıma iyi bir ek tedavidir. Örneğin basit kalp rahatsızlıkları, bazen hastaya ilaç vererek değil, fakat hastanın sigarayı bırakması, kolesterol alımını azaltması veya düzenli egzersiz yapması sonucunda tedavi edilmektedir. Bu nasihatler bile, vücudun kimyası ve psikolojisi hakkındaki indirgemeci sorgulamanın bir ürünüdür. Bilime sağladığı katkılara rağmen, indirgemecilik bugün sevilmeyen bir kavramdır. Bazılarımız evreni anlamaya çalışırken onu kirlettiğimizi düşünmektedir.
Tanrı’nın kutsal güzelliğiyle yarattığı dünyayı her yere soktuğumuz mikroskoplarımızla soruşturuyor ve onu barbar insan dillerine yayıyoruz. Yeni genetik bilimlerini yedeğine alan bir bilim adamı bir gülün özünü bitkinin genomu vasıtasıyla çözmüş olduğunu iddia edebilir. Ona hemen, bilime “parçalayarak öldüren” katil diye nitelemesiyle meşhur Willam Blake’in veya bir bilim adamının bahçesinin, tarhlara çiçek açması için dikilmiş bilimsel etiketlerden oluştuğunu söyleyen bir on dokuzuncu yüzyıl estetikçisi olan Walter Pater’in sözleriyle yanıt verilir. indirgemecilikten elimizi eteğimizi böyle şiddetli tepkiler vererek çekmiyor olsak da, birçoğumuz içgüdüsel olarak onun kaba basitleştirmelerle uğraştığını veya ‘doğayı bizim seviyemize’ indirgeyerek işlediğini düşünürüz. Fakat bizim seviyemiz elimizdeki tek seviyedir ve illa da kötü olmak zorunda değildir. Amerikalı Fizikçi Richrad Feynman, bir bilim adamı olarak, hem bir çiçeğin estetik güzelliği ni takdir edip hem de onun biyokimyasal yapısına hayret edebileceğini işaret ederek, yeteneklerimiz konusunda aşırı mütevazı olmamız gerektiğini söylüyor. Ne var ki öte yandan insan deneyimini sekse indirgeyen Freud ile ekonomiye indirgeyen Marks örneğinde olduğu gibi hatalar da var. indirgeme bir araçtır ve yanlış kullanılabilir; fakat onun bize uzayda seyahat etmeyi ve insan Genomu Projesini getirdiğini unutmayalım. İlk indirgemeci filozof ve ayrıca her açıdan ilk Batı filozofu İ.Ö. 636 yılı civarında Küçük Asya’da (bugünkü Türkiye’de) Miletus’ta doğan Thales’tir.
Thales, milattan önce altıncı ve yedinci asırlarda yaşayan ve bir yöneticiler, yasa koyucular ve danışmalar olarak bilgelikte nam salmış Yedi Bilge’den biriydi. Şiarları Delphi’deki Apollan Tapınağı’nın duvarlarına kazınmıştır. Antik dünyanın mozaiklerinde “Kendini Bil”, “Aşırılığa Kaçma” gibi ifadeleri n yanında uzun sakallı, yaşlı insanlar olarak resmedilmişlerdir. Thales diğer kültürlerden bilgi toplamak için Mısır ve Babil gibi yerlere seyahat etmiştir. Memleketine dönüp mevcut bilgiye katkıda bulunmak istediğinde Yunanlılar onu bilimin, matematiğin ve felsefenin kurucusu olarak selamladılar. Ünün bir kısmı yüz elli yıl sonra tarihçi Herodotus tarafından anlatılan bir efsaneden gelmektedir. Thales, Doğu’da öğrendiği astronomi bilgisini kullanarak (veya başka otoritelere göre şanslı bir tahminde bulunarak) İ.Ö. 585 yılında bir Güneş tutulması olacağını başarılı bir şekilde önceden bilmiştir. O gün Mede ve Lidya savaş yapmak için birbirlerine doğru yürüyorlardı. Güneş’in tutulmasını Tanrıların bir uyarısı olarak yorumladılar ve düşmanlıklarına bir son vererek barış imzaladılar.
Modern astronomlar Güneş tutulmasının 28 Mayıs’ta gerçekleşmiş olması gerektiğini ileri sürüyorlar. Bu, yarım bırakılan savaşın antik dünyada kesin tarihini bildiğimiz tek olay olduğu anlamına gelir. Platon (İ.Ö. 428-347) Thales’in bir gün yıldızları inceleyerek yürürken kuyuya düşüşüne dair bir hikaye anlatır. Güzel bir hizmetçi kız filozofun çığlıklarını duyup kuyudan çıkmasına yardım etmiştir; fakat Thales’in “yıldızları incelerken bastığı yeri görmeyen” bir adam olduğunu söyleyerek alayetmeyi de ihmal etmemiştir. Thales her zaman aval aval gökyüzüne bakarak dolaşan bir adam olmadığı için, bu hikayede sanırım ona haksızlık yapılıyor. Örneğin, İonya’nın Yunan kent-devletlerini genişlemeci düşmanları Lidya’dan kurtulmanın tek yolu olarak siyasi bir birlik kurmak için ikna etmeye çalışmıştır. Yetkililer onu dinlemese de, aradan geçen bir asır onun nasihatinin çok yerinde olduğunu kanıtlamıştır. Aristoteles (İ.Ö. 384-322) Thales’in yoksulluğu yüzünden ayıplandığını anlatır, bu ona felsefenin hiç kimseye bir faydası olmadığına kanıt olarak gösterilmiştir. Thales, yanıt olarak kehanet gücünü kullanarak ertesi yılın zeytin hasadının bol olacağını söyler.
Sonra da Miletus’taki bütün zeytin basmaklarını satın almış (muhtemelen birinden borç alarak) ve hasat umduğu gibi Çıkınca büyük bir servet yapmıştır. Thales yetmiş sekiz yaşında atletik bir karşılaşma izlerken güneş çarpmasından ölmüştür. Mezarında şunlar yazar: “İşte bu dar mezarda Thales yatar; fakat bilgelikteki ünü göklere sığmaz.” Thales’in herhangi bir kitap yazdığına dair hiçbir işaret yoktur, fakat belli ki fikirlerini başkasına aktaranların onları kendilerine atfetmek yerine ona atfederlerse bunun kendine yeteceğini söylemiştir. Onun inancını, yani evrenin sudan yapılmış olduğu inancını hesaba katarsak, aramızdan kim olsa bunu seve seve yapardı. “Su,” diye ileri sürmüştür Thales, “bütün diğer maddelerin oluştuğu maddedir. Madde sıkışmış su, hava buharlaşmış sudur. Bütün yeryüzü, ” diye ileri sürmüştür, ” dev bir gölün üzerinde yüzen büyük bir disktir ve onun üzerindeki dalgalar ile dalgacıklar depremlere sebep olur.” Aristoteles’e göre Thales’in bu düşüncesi suyun, dünyadaki bütün hayat biçimlerine özsel olduğu gözleminden gelmiştir. Suyun katı, sıvı ve buhar hali olduğunu düşünürsek, Thales’in kuramı akıllıca bir deneme gibi görünmektedir. Her ne kadar hatalı olsa da, bu fikir tarihte kayıtlı ilk bilimsel hipotezdir, Thales büyük bir indirgemede bulunuyordu. İster metaller, ister dağlar, ister gazlar, isterse insanlar olsun dünyadaki bütün nesnelerin özellikleri tek bir nesnenin özelliklerine indirgenebilir. Yani eğer şeyleri yeterince öğütürseniz, yeterince küçük parçalar ayırır ve yeterince yakından incelerseniz, onların ne demir, ne taş ne de et olduğunu, fakat sudan ibaret olduğunu görürsünüz.
Bir insanın bir şeyi kendi öizellikleri içinde ele almak yerine başka bir şeyin özellikleriyle ele alması ilk bakışta tuhaf gelebilir, fakat indirgemecilik bu şekilde işler. Eğer dünyayı anlamak istiyorsak, o zaman bu şeyleri anlayabileceğimiz terimlerle ifade etmeliyiz. Bir şeyi indirgemek, onu daha anlaşılır bir dille anlatmak gibidir. indirgemeden sonra bir olgu, bileşenleri bir sistemi anlamaya göre daha kolayolduğu için daha az karanlıktır ve daha kolay sindirilir. Bununla birlikte asıl amaç basitleştirmeyse, bugüne ait indirgemelerin birçoğu başarısızlık olarak kabul edilmelidir. Bildiğimiz üzere, Thales suyun dünyanın çeşitli görünümlerini nasıl biçimlendirdiğinin en ince ayrıntısına girmese de, en azından su yakından tanıdığımız bir maddedir. Oysa modern atom teorisinin matematiği ancak uygun eğitimi almış bir avuç insanın anlayabileceği bir şeydir. indirgeme şeyleri anlaşılabilir bir seviyeye indirse de, bu herkes için daha anlaşılır olduğu anlamına gelmemektedir. Birçok kişinin anlayabildiği öyle sık bir şekilde yalnızca birkaç kişinin anlayabildiğiyle yer değiştirmiştir ki, indirgemecilik bir güvensizlik oluşturmaya neredeyse mahkumdur.
Her ne kadar birçok Batılı ,doktor tarafından tavsiye edilmese de, alternatif bir yaklaşım, hastalığı belki bireyin bütün sistemindeki bir dengesizliğin sebep olduğu bir illet olarak görmektir. Bu tür “bü tüncü” bir yaklaşım, etkili olup olmayacağı önceden bilinmeyen birçok farklı tedavi yöntemi önerebilir. Sıhhat bozukluğunun yaygın bir örnek olduğu vakalarda, duruma bütüncü bir bakış en makul olandır veya en azından indirgemeci yaklaşıma iyi bir ek tedavidir. Örneğin basit kalp rahatsızlıkları, bazen hastaya ilaç vererek değil, fakat hastanın sigarayı bırakması, kolesterol alımını azaltması veya düzenli egzersiz yapması sonucunda tedavi edilmektedir. Bu nasihatler bile, vücudun kimyası ve psikolojisi hakkındaki indirgemeci sorgulamanın bir ürünüdür. Bilime sağladığı katkılara rağmen, indirgemecilik bugün sevilmeyen bir kavramdır. Bazılarımız evreni anlamaya çalışırken onu kirlettiğimizi düşünmektedir.
Tanrı’nın kutsal güzelliğiyle yarattığı dünyayı her yere soktuğumuz mikroskoplarımızla soruşturuyor ve onu barbar insan dillerine yayıyoruz. Yeni genetik bilimlerini yedeğine alan bir bilim adamı bir gülün özünü bitkinin genomu vasıtasıyla çözmüş olduğunu iddia edebilir. Ona hemen, bilime “parçalayarak öldüren” katil diye nitelemesiyle meşhur Willam Blake’in veya bir bilim adamının bahçesinin, tarhlara çiçek açması için dikilmiş bilimsel etiketlerden oluştuğunu söyleyen bir on dokuzuncu yüzyıl estetikçisi olan Walter Pater’in sözleriyle yanıt verilir. indirgemecilikten elimizi eteğimizi böyle şiddetli tepkiler vererek çekmiyor olsak da, birçoğumuz içgüdüsel olarak onun kaba basitleştirmelerle uğraştığını veya ‘doğayı bizim seviyemize’ indirgeyerek işlediğini düşünürüz. Fakat bizim seviyemiz elimizdeki tek seviyedir ve illa da kötü olmak zorunda değildir. Amerikalı Fizikçi Richrad Feynman, bir bilim adamı olarak, hem bir çiçeğin estetik güzelliği ni takdir edip hem de onun biyokimyasal yapısına hayret edebileceğini işaret ederek, yeteneklerimiz konusunda aşırı mütevazı olmamız gerektiğini söylüyor. Ne var ki öte yandan insan deneyimini sekse indirgeyen Freud ile ekonomiye indirgeyen Marks örneğinde olduğu gibi hatalar da var. indirgeme bir araçtır ve yanlış kullanılabilir; fakat onun bize uzayda seyahat etmeyi ve insan Genomu Projesini getirdiğini unutmayalım. İlk indirgemeci filozof ve ayrıca her açıdan ilk Batı filozofu İ.Ö. 636 yılı civarında Küçük Asya’da (bugünkü Türkiye’de) Miletus’ta doğan Thales’tir.
Thales, milattan önce altıncı ve yedinci asırlarda yaşayan ve bir yöneticiler, yasa koyucular ve danışmalar olarak bilgelikte nam salmış Yedi Bilge’den biriydi. Şiarları Delphi’deki Apollan Tapınağı’nın duvarlarına kazınmıştır. Antik dünyanın mozaiklerinde “Kendini Bil”, “Aşırılığa Kaçma” gibi ifadeleri n yanında uzun sakallı, yaşlı insanlar olarak resmedilmişlerdir. Thales diğer kültürlerden bilgi toplamak için Mısır ve Babil gibi yerlere seyahat etmiştir. Memleketine dönüp mevcut bilgiye katkıda bulunmak istediğinde Yunanlılar onu bilimin, matematiğin ve felsefenin kurucusu olarak selamladılar. Ünün bir kısmı yüz elli yıl sonra tarihçi Herodotus tarafından anlatılan bir efsaneden gelmektedir. Thales, Doğu’da öğrendiği astronomi bilgisini kullanarak (veya başka otoritelere göre şanslı bir tahminde bulunarak) İ.Ö. 585 yılında bir Güneş tutulması olacağını başarılı bir şekilde önceden bilmiştir. O gün Mede ve Lidya savaş yapmak için birbirlerine doğru yürüyorlardı. Güneş’in tutulmasını Tanrıların bir uyarısı olarak yorumladılar ve düşmanlıklarına bir son vererek barış imzaladılar.
Modern astronomlar Güneş tutulmasının 28 Mayıs’ta gerçekleşmiş olması gerektiğini ileri sürüyorlar. Bu, yarım bırakılan savaşın antik dünyada kesin tarihini bildiğimiz tek olay olduğu anlamına gelir. Platon (İ.Ö. 428-347) Thales’in bir gün yıldızları inceleyerek yürürken kuyuya düşüşüne dair bir hikaye anlatır. Güzel bir hizmetçi kız filozofun çığlıklarını duyup kuyudan çıkmasına yardım etmiştir; fakat Thales’in “yıldızları incelerken bastığı yeri görmeyen” bir adam olduğunu söyleyerek alayetmeyi de ihmal etmemiştir. Thales her zaman aval aval gökyüzüne bakarak dolaşan bir adam olmadığı için, bu hikayede sanırım ona haksızlık yapılıyor. Örneğin, İonya’nın Yunan kent-devletlerini genişlemeci düşmanları Lidya’dan kurtulmanın tek yolu olarak siyasi bir birlik kurmak için ikna etmeye çalışmıştır. Yetkililer onu dinlemese de, aradan geçen bir asır onun nasihatinin çok yerinde olduğunu kanıtlamıştır. Aristoteles (İ.Ö. 384-322) Thales’in yoksulluğu yüzünden ayıplandığını anlatır, bu ona felsefenin hiç kimseye bir faydası olmadığına kanıt olarak gösterilmiştir. Thales, yanıt olarak kehanet gücünü kullanarak ertesi yılın zeytin hasadının bol olacağını söyler.
Sonra da Miletus’taki bütün zeytin basmaklarını satın almış (muhtemelen birinden borç alarak) ve hasat umduğu gibi Çıkınca büyük bir servet yapmıştır. Thales yetmiş sekiz yaşında atletik bir karşılaşma izlerken güneş çarpmasından ölmüştür. Mezarında şunlar yazar: “İşte bu dar mezarda Thales yatar; fakat bilgelikteki ünü göklere sığmaz.” Thales’in herhangi bir kitap yazdığına dair hiçbir işaret yoktur, fakat belli ki fikirlerini başkasına aktaranların onları kendilerine atfetmek yerine ona atfederlerse bunun kendine yeteceğini söylemiştir. Onun inancını, yani evrenin sudan yapılmış olduğu inancını hesaba katarsak, aramızdan kim olsa bunu seve seve yapardı. “Su,” diye ileri sürmüştür Thales, “bütün diğer maddelerin oluştuğu maddedir. Madde sıkışmış su, hava buharlaşmış sudur. Bütün yeryüzü, ” diye ileri sürmüştür, ” dev bir gölün üzerinde yüzen büyük bir disktir ve onun üzerindeki dalgalar ile dalgacıklar depremlere sebep olur.” Aristoteles’e göre Thales’in bu düşüncesi suyun, dünyadaki bütün hayat biçimlerine özsel olduğu gözleminden gelmiştir. Suyun katı, sıvı ve buhar hali olduğunu düşünürsek, Thales’in kuramı akıllıca bir deneme gibi görünmektedir. Her ne kadar hatalı olsa da, bu fikir tarihte kayıtlı ilk bilimsel hipotezdir, Thales büyük bir indirgemede bulunuyordu. İster metaller, ister dağlar, ister gazlar, isterse insanlar olsun dünyadaki bütün nesnelerin özellikleri tek bir nesnenin özelliklerine indirgenebilir. Yani eğer şeyleri yeterince öğütürseniz, yeterince küçük parçalar ayırır ve yeterince yakından incelerseniz, onların ne demir, ne taş ne de et olduğunu, fakat sudan ibaret olduğunu görürsünüz.
Bir insanın bir şeyi kendi öizellikleri içinde ele almak yerine başka bir şeyin özellikleriyle ele alması ilk bakışta tuhaf gelebilir, fakat indirgemecilik bu şekilde işler. Eğer dünyayı anlamak istiyorsak, o zaman bu şeyleri anlayabileceğimiz terimlerle ifade etmeliyiz. Bir şeyi indirgemek, onu daha anlaşılır bir dille anlatmak gibidir. indirgemeden sonra bir olgu, bileşenleri bir sistemi anlamaya göre daha kolayolduğu için daha az karanlıktır ve daha kolay sindirilir. Bununla birlikte asıl amaç basitleştirmeyse, bugüne ait indirgemelerin birçoğu başarısızlık olarak kabul edilmelidir. Bildiğimiz üzere, Thales suyun dünyanın çeşitli görünümlerini nasıl biçimlendirdiğinin en ince ayrıntısına girmese de, en azından su yakından tanıdığımız bir maddedir. Oysa modern atom teorisinin matematiği ancak uygun eğitimi almış bir avuç insanın anlayabileceği bir şeydir. indirgeme şeyleri anlaşılabilir bir seviyeye indirse de, bu herkes için daha anlaşılır olduğu anlamına gelmemektedir. Birçok kişinin anlayabildiği öyle sık bir şekilde yalnızca birkaç kişinin anlayabildiğiyle yer değiştirmiştir ki, indirgemecilik bir güvensizlik oluşturmaya neredeyse mahkumdur.