Felsefe Bağlamında Düşünmenin Serüveni - 2

Fakat akla bu denli önem veriş, salt aklın sınırları içinde kalarak, aklın yarattığı bazı düşünceleri, zaman zaman olup bitenlerden tüm bağını kopartırcasına ortaya koyma gibi sa­kıncaları da içinde barındırmış aşın bir idealizme, uç nokta­larda hep yoğunlaşan bir idealizme de felsefede yol açmış­tır.

Ortaçağın sonları ya da Renaissance'ın başlangıç noktala­rından yüzyılımız başına kadar felsefe yapmak hep düşünme­den, akıldan, bilgi elde etme yetisinden yola çıkılarak gerçek­leştirilecek bir etkinlik olarak görülmüştür. Geçen yüzyılın sonları ile yüzyılımızın başında dil-düşünme bağlamından ha­reketle felsefe yapmak ve tam da bu noktada felsefeye yeni şeyler yüklemek, felsefeye ilişkin tasarımlarda devrimsel dönüşümler gerçekleştirmek XX. yüzyıl filozoflarının yeni gün­demini oluşturmuştur.

Genellikle belli bir dönemin, yüzyılın, zaman kesitinin bi­lim adamlarının, filozoflarının, sanatçılarının, ortak konuları­nın, sorunlarının, dünya görüşlerinin olduğu ileri sürülür. An­cak ortak sorunlara karşın, bakış açılarının farklılığı, yöntem­sel farklılıkları düşünen insanları hep farklı sonuçlara da var­dırmaktadır. Örneğin, XLX. yüzyıl hep bilimlerin en yetkin, parlak dönemi olarak öne çıkarılırken kimi eleştirel kafalarca da, kimi filozoflarca da kıyasıya eleştirilmesi gereken bir olu­şum olarak gösterilmiştir. Her çağ, her dönem, her yüzyıl ça­ğına ilişkin etkin savlarının yanında karşı savlannı da birlikte getirmiştir. Francis Bacon'ın bilimsel düşünüşün öncelenmesi, öne çıkanlışı yönünde açtığı yol, bir yandan son sınırlarına kadar varırken ve artık felsefenin bile bir bilim gibi yapılması savları ortaya atılırken; öte yandan, bilime, bilimin yol gösteri­ciliğine karşı çıkışı içeren savlar da kendini göstermeye başla­mıştır. Batı ya da Avrupa merkezli yorumlama çabalarının ye­tersizliğinden dolayı yeni düşünme modelleri, paradigmalar bulma isteği ön plana çıkmıştır.

Bu türlü bir dönüşümde, hiç kuşkusuz bilimin uygulanma­sından başka bir şey olmayan tekniğin gelişmesinin büyük payı olmuştur. Bilindiği gibi çağımıza artık 'medya çağı', 'ileti­şim çağı' deniyor. Bilgi artık bir avuç seçkinin güç, iktidar ara­cı olmaktan çıkıyor gibi görünüyor. Ama bu çıkış sağlıklı mı, ussal (rasyonel) bir tutumla mı gerçekleşiyor bütün bunlar? Bir yandan insanlann yıkımını akılcılığın uç noktalarına ulaş­masında görenler olduğu gibi, öte yandan, aklın yeterince iyi yönde kullanılmamasından bütün bunların kaynaklandığını ileri sürenler de var. Bir yandan dünyada, insan toplulukla­rında yeni siyasal gelişmelerle aşın siyasal yapılanmaların, bloklaşmaların çözüldüğü görülüyor; ama öte yandan milli- ulusal ayrılıklar uğruna birçok "sıcak savaş" da yaşanıyor-Akıl, günümüzde iyice tahtından indirilmeye çalışılıyor, sorgu­lanıyor. İnanç dizgeleri, yerleşmiş, akılcı toplumsal kurumları zaman zaman sarsacak boyutta öne çıkıyor kimi toplumlarda ve artık kitle iletişim araçlarıyla herşey hem bir yandan he­men duyuluyor, herşeyden haberdar olunuyor ama öte yan­arı da bu duyuruluş, haberdar ediliş yine de bazı insanların kendi "düşünüş planları dahilinde" oluyor. Mutlaka "birilerinin bakış açısı" doğrultusunda herşey duyumsanıyor ve giderek belki olup bitenlere bakan ama olup bitenler arasındaki bağ­lantıları pek de kuramayan, hep güdülen insanların sayısı artı­yor. Büyük bir hızla yaşanan dönüşümlerde, teknolojinin de bilime hatta sanata egemen olmasıyla kuramsal düşünüş bi­çimlerinin işe yararlığı, gerekliliği tartışma düzlemine getirili­yor. Bu ortamda artık felsefeye gerek var mı türünden sorular bile sorulmaya başlanıyor.

Her türlü küreselleşmenin yanında, yumuşamaların yanın­da, aykırılaşmaların da egemen olduğu dikkatli kişilerin gö­zünden kaçmıyor aslında. Yoğun insan ilişkileri, tekniğin be­raberinde getirdiği sorunlar, dışdünya ya da eylem dünyamızda ne denli çok sorunun ortaya çıktığını hepimize gösteriyor. Yeni yeni boyutlarla, içeriklerle beliren "dünya problemleri karşısında felsefe" ne yapabilir? Ona düşen nedir? Filozof git­tikçe yoğunlaşan dünya problemleri karşısında etkinliğini gös­termelidir, gösterecektir. Bu, insanlığın her döneminde ger­çekleşmiş bir durumdur aslında. Felsefe her dönemde aklı, eleştiriyi, çok yönlü, irdeleyici düşünmeyi temsil etmiştir. Gü­nümüzde daha çok farkına varılan, "sorunlaştırılan" olaylar ağını anlamada salt bilim adamından çok filozofa iş düşmek­tedir.

1988 yılında Ankara'da Unesco'nun desteği ile Türkiye Fel­sefe Kurumu'nun düzenlediği "Dünya Problemleri Karşısında felsefe Uluslararası Semineri" toplandı. Dünyanın birçok ülkesinden gelen filozoflar konuyu tartıştılar. En başta "dünya Problemleri" deyince neyin anlaşılması gerektiği üzerinde duran. Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi'nin yaptığı belirlemeye göre '"Dünya Problemleri', çeşitli ülkelerde ve bir bütün olarak dünyada şu veya bu şekilde kurulmuş toplumsal (ve bu arada ekonomik) ilişki bütünlerinin ve siyasal ilişkileri düzenleme tarzının yaratmış olduğu olgulardır; ya da: çağca ulaştığınız felsefi değer bilgisiyle baktığımızda farkına varılan ve yeryü­zünde yaşayan birçok insana insan olarak olanaklarını ger­çekleştirebilmeye elverişsiz oldukları ya da bu geliştirmeyi imkansız kıldıkları için istenmeyen durumlardır. (Dünya Problemleri Karşısında Felsefe, Ankara 1988, s. 10). işte bütün bu durumlar, dünya problemleri, felsefece işlenmeyi, ele alınmayı bekliyorlar. Felsefe ne yapmalıdır? Kenyalı filozof H. Odera Oruka bakın ne diyor bu konuda: " felsefe, di­ğer şeyler yanında insanlık için ussal olarak özlenebilir olan bir yaşama ilişkin normlar sorusuyla ve bu yaşamı tehdit ede­bilecek tehlikelerle ilgilenmelidir. Bu soruyu yalnızca bilim adamları ve politikacıların elinde bırakmakla yetinemeyiz. Bi­lim adamları, çoğunlukla etik konuları ele almaya cesaret ede­meyecek kadar alçakgönüllüdürler. Politikacılar ise, genellik­le, insanlığa dair ince etik sorulara zaman ayıramayacak kadar pratikle meşguller." (a.g.y. Çeviren Zerrin Gösterişli Tandoğan, s. 46).

Felsefede oldukça soyut gibi görünen ama günümüzdeki yaygınlığı içinde büyük sorunlar içeren bilgisel sorunlar; özel­likle bilgilerin kullanımıyla ilgili sorunlar yanında, eylem ala­nına ilişkin, onların bilinmesine ilişkin sorunlar büyük önem taşımaktadır. İnsan haklan, insanların mutluluğu, insan-çevre ilişkileri, teknik-insan ilişkileri, birey-toplum; birey-siyasal yet­ke ilişkileri, son derece karmaşık bir biçimde karşımıza çıkı­yorlar. İşte, bunlar "sorunlaştırıldığında" birer problem alanı haline getirildiğinde, filozoflara çok iş düşecektir. Bir bakıma, filozoflar bu sorunları-felsefece ele alacak olan kişilerdir. Çağımızda, özellikle, günümüzde insanın yeniden büyük değer kazandığı da görülüyor. Aklın aydınlanma düşüncesince öne çıkarılmasına ilişkin tepkiler, son yıllardaki ortak deyişle post-modernist tutumlarda somutlaşıyor. Bir yandan insanlar ortak davranış, eylem kalıpları içine sıkıştırılmaya çalışılırken, bir yandan onların kendilerine özgür bir biçimde ifade edebilme şansına sahip oldukları izlenimi verdirilmeye çalışılıyor. Küre­selleşme, yeni bir kaosu, sarsılmayı, bitip tükenmeyecek sar­sıntıları da beraberinde getiriyor, bütün bu hızlı akışın (baş-döndürücü hız deniyor bilimin gelişmesi için) bilincine var­mada yardımcı olacak etkinlik felsefeden başka bir şey olma­yacaktır. Felsefe burada insanın bilincidir, bilincini, aklını ce­saretle kullanmasıdır. Günümüz insanının, Kant'ın yıllarca ön­ce Horatius'tan alarak söylediği gibi 'Sapere aude" deyişine kulak vermesi gerekiyor; insanı kurtaracak olan yine kendisi ve kendi aklı, akılcı eleştiri yeteneği ve yine akılcı duyarlığı olacaktır.

1 - 2

Kaynak: FELSEFEYİ ANLAMAK FELSEFE İLE ANLAMAK
KABALCI YAYINEVİ FELSEFE DİZİSİ İSTANBUL - 1995

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP