Soru 86 : Diyalektik metodun özellikleri nelerdir?
|
Varolan nesnelerin hepsi birbirleri üzerinde etkide bulunur. Her şey bir biriyle ilinti halindedir ve birbirini etkilemektedir.Bundan ötürü, diyalektik metot, bir nesneyi tek başına ve soyutlayarak değil, öteki varlıklarla ilişkisi içinde,bir bütünün parçası olarak ele alır. Bu,diyalektik metodun «bütünsellik ilkesi» diye adlandırılır. Oysa eski felsefelerden çoğunun ortak metodu olan metafizik metod, incelediği nesneyi, soyutlayıp tek başına ele alır, onu hiç değişmiyormuş gibi görürdü. Bu bakımdan, metafizik metot, diyalektik metodun tam karşıtıdır.
Varlık sürekli olarak değişmek, bir halden bir başka hale geçmektir.Buna da diyalektiğin «değişme ilkesi» denir.
Ayrıca, nicelik değişmelerinin belli bir birikime ulaştıktan sonra bir nitelik değişikliği yarattığını da görüyoruz (suyun yüz dereceye kadar ısınınca buhar haline gelmesi gibi). Bu da, «niceliksel değişmelerin niteliksel değişmelere dönüşmesi ilkesi» dir.
Değişme daima karşıtlıkların çatışmasından doğar. Karşıtlıklar bir arada bulunur ve birbirlerine dönüşürler. Bütün değişmelerin temelinde bu karşıtlık ve çelişme vardır. Çelişme olmasaydı, varolan her şey nasılsa öyle kalırdı. Oysa, bir varlıkta, o varlığı hem kendisi hem de kendisinden başka bir şey olmaya yönelten kuvvetler vardır. Bu çelişen kuvvetler, varlığın sürekli olarak değişmesine yol açar. (Buna, diyalektiğin «çelişme ilkesi» diyoruz.) Varolan herhangi bir şey, kendi olumsuzlanmasını içinde taşır; ama bu olumsuzlanma da yeniden olumsuzlanarak, başlangıçta varolan şeyi daha yüksek bir düzeyde ve gelişmiş şekilde ortaya koyar. Bundan ötürü çelişme yoluyla gerçekleşen diyalektik değişme, karşıtların sürekli olarak birbirlerine dönüşmesi ve yeni bir varlığın ortaya çıkmaması demek değildir. Yani gelişme bir daire çizmemekte, helezon şeklinde yükselerek ve gelişerek ilerlemektedir. Meselâ toprağa atılan tohum, hem tohum olarak kalmak hem de bir bitki haline gelmek eğilimlerini içinde taşımaktadır (yani bir çelişmeyi içinde taşımaktadır). Tohum olumsuzlanarak bitki haline gelir. Ama bitki de gelişir ve ürününü vererek kendini ortadan kaldırır yani kendini olumsuzlar. Bitkinin bir başak verdiğini kabul edersek, bu başak bitkinin yani tohumun olumsuzlanması olan bitkinin yeniden olumsuzlamaya uğraması demektir. Ama başak kendisinden önceki iki kademeyi mutlak olarak ortadan kaldırmış değildir; başak (meyva), hem tohumu hem de yeni bitkileri içinde taşımaktadır. Demek ki «olumsuzlanmanın olumsuzlanması» bir gelişme, ilerleme ve zenginleşmeyi ortaya koymaktadır.
Marksist düşüncede çok önemli olan bu kavrama «aşma» da denir. «Aşma», varlığın yeni gerçekler yaratarak diyalektik bir biçimde ilerleyişidir. Meselâ toplum alanından bir örnek alalım: Toplumların en ilkel şekillerinde, mülkiyetin ortaklaşa (müşterek) halde bulunduğunu görüyoruz. Tarih boyunca, bu ortaklaşa mülkiyet, genellikle özel mülkiyete doğru gelişim göstermiş ve özel mülkiyete dönüşmüştür. Ama ortaya çıkan bu özel mülkiyet (meselâ kapitalizmde görüldüğü gibi) kendi olumsuzlanmasını içinde taşımıştır yani kendi karşıtını ortaya çıkarmıştır. Bu mülkiyet, topluca çalışan işçi sınıfının yarattığı bir gerçek olduğu halde bu mülkiyetin kendisi topluluk yani ortaklaşalık özelliği göstermemektedir. Bu mülkiyeti yaratan güçler (işçi sınıfı) aynı mülkiyetin (özel mülkiyetin),kendi tersine dönmesi yönünde etki yapmaktadır. Marx'a göre bu çelişmenin aşılması gereklidir yani işçi sınıfının özel olarak değilde topluca çalışarak ortaya koyduğu ürünün mülkiyet şekli de topluca yani kollektif (ortaklaşa) olmak zorundadır. Çelişmenin çözülmesi (aşılması) için mülkiyet biçiminin (özel mülkiyet), çalışma biçimine uygun hale dönüşmesi gerekmektedir. Ama bu üçüncü aşamada ortaya çıkacak olan ortaklaşa mülkiyet, Marx'a göre ilk başta gördüğümüz ilkel ortaklaşa mülkiyetin aynı olmayacaktır. Özel mülkiyetin de sağladığı bütün katkıları içinde taşıyan, yüksek düzeyde ve daha zenginleşmiş bir sosyalist ortaklaşa mülkiyet olacaktır. Demek ki burada ilkel ortaklaşa mülkiyet (tez-olumlama), özel mülkiyet (antitez-olumsuzlama) ve sosyalist ortaklaşa mülkiyet (sentez-olumsuzlamanın olumsuzlanması) şeklinde bir diyalektik ilerleme görüyoruz. Tabiat, tarih, toplum ve insanın dünyasındaki (bilimler, sanat, ahlâk, v.b.) bütün gelişmeler işte bu özellikleri taşıyarak gerçekleşmektedir. Marksizm, diyalektiğin bu gelişmesini tarih alanında da ayrıca ele alır. Marksizmin bu alanda ortaya koyduğu ilkeler, «tarihî maddecilik» in konusunu teşkil eder (Bk. G. Politzer, «Sosyalist Felsefenin Temel Prensipleri», C. Gün, Sosyal Yayınlar; H. Lefebvre, «Sosya¬list Dünya Görüşü», E. Aydınlık, Hür Yayınevi; Kuusinen, «Tarihî Materyalizm», K. S. Sel, Sosyal Yayınlar; Engöls, «Sosyalist Düşüncenin Gelişmesi», S. Hilâv, Sosyal Yayınlar).
Varlık sürekli olarak değişmek, bir halden bir başka hale geçmektir.Buna da diyalektiğin «değişme ilkesi» denir.
Ayrıca, nicelik değişmelerinin belli bir birikime ulaştıktan sonra bir nitelik değişikliği yarattığını da görüyoruz (suyun yüz dereceye kadar ısınınca buhar haline gelmesi gibi). Bu da, «niceliksel değişmelerin niteliksel değişmelere dönüşmesi ilkesi» dir.
Değişme daima karşıtlıkların çatışmasından doğar. Karşıtlıklar bir arada bulunur ve birbirlerine dönüşürler. Bütün değişmelerin temelinde bu karşıtlık ve çelişme vardır. Çelişme olmasaydı, varolan her şey nasılsa öyle kalırdı. Oysa, bir varlıkta, o varlığı hem kendisi hem de kendisinden başka bir şey olmaya yönelten kuvvetler vardır. Bu çelişen kuvvetler, varlığın sürekli olarak değişmesine yol açar. (Buna, diyalektiğin «çelişme ilkesi» diyoruz.) Varolan herhangi bir şey, kendi olumsuzlanmasını içinde taşır; ama bu olumsuzlanma da yeniden olumsuzlanarak, başlangıçta varolan şeyi daha yüksek bir düzeyde ve gelişmiş şekilde ortaya koyar. Bundan ötürü çelişme yoluyla gerçekleşen diyalektik değişme, karşıtların sürekli olarak birbirlerine dönüşmesi ve yeni bir varlığın ortaya çıkmaması demek değildir. Yani gelişme bir daire çizmemekte, helezon şeklinde yükselerek ve gelişerek ilerlemektedir. Meselâ toprağa atılan tohum, hem tohum olarak kalmak hem de bir bitki haline gelmek eğilimlerini içinde taşımaktadır (yani bir çelişmeyi içinde taşımaktadır). Tohum olumsuzlanarak bitki haline gelir. Ama bitki de gelişir ve ürününü vererek kendini ortadan kaldırır yani kendini olumsuzlar. Bitkinin bir başak verdiğini kabul edersek, bu başak bitkinin yani tohumun olumsuzlanması olan bitkinin yeniden olumsuzlamaya uğraması demektir. Ama başak kendisinden önceki iki kademeyi mutlak olarak ortadan kaldırmış değildir; başak (meyva), hem tohumu hem de yeni bitkileri içinde taşımaktadır. Demek ki «olumsuzlanmanın olumsuzlanması» bir gelişme, ilerleme ve zenginleşmeyi ortaya koymaktadır.
Marksist düşüncede çok önemli olan bu kavrama «aşma» da denir. «Aşma», varlığın yeni gerçekler yaratarak diyalektik bir biçimde ilerleyişidir. Meselâ toplum alanından bir örnek alalım: Toplumların en ilkel şekillerinde, mülkiyetin ortaklaşa (müşterek) halde bulunduğunu görüyoruz. Tarih boyunca, bu ortaklaşa mülkiyet, genellikle özel mülkiyete doğru gelişim göstermiş ve özel mülkiyete dönüşmüştür. Ama ortaya çıkan bu özel mülkiyet (meselâ kapitalizmde görüldüğü gibi) kendi olumsuzlanmasını içinde taşımıştır yani kendi karşıtını ortaya çıkarmıştır. Bu mülkiyet, topluca çalışan işçi sınıfının yarattığı bir gerçek olduğu halde bu mülkiyetin kendisi topluluk yani ortaklaşalık özelliği göstermemektedir. Bu mülkiyeti yaratan güçler (işçi sınıfı) aynı mülkiyetin (özel mülkiyetin),kendi tersine dönmesi yönünde etki yapmaktadır. Marx'a göre bu çelişmenin aşılması gereklidir yani işçi sınıfının özel olarak değilde topluca çalışarak ortaya koyduğu ürünün mülkiyet şekli de topluca yani kollektif (ortaklaşa) olmak zorundadır. Çelişmenin çözülmesi (aşılması) için mülkiyet biçiminin (özel mülkiyet), çalışma biçimine uygun hale dönüşmesi gerekmektedir. Ama bu üçüncü aşamada ortaya çıkacak olan ortaklaşa mülkiyet, Marx'a göre ilk başta gördüğümüz ilkel ortaklaşa mülkiyetin aynı olmayacaktır. Özel mülkiyetin de sağladığı bütün katkıları içinde taşıyan, yüksek düzeyde ve daha zenginleşmiş bir sosyalist ortaklaşa mülkiyet olacaktır. Demek ki burada ilkel ortaklaşa mülkiyet (tez-olumlama), özel mülkiyet (antitez-olumsuzlama) ve sosyalist ortaklaşa mülkiyet (sentez-olumsuzlamanın olumsuzlanması) şeklinde bir diyalektik ilerleme görüyoruz. Tabiat, tarih, toplum ve insanın dünyasındaki (bilimler, sanat, ahlâk, v.b.) bütün gelişmeler işte bu özellikleri taşıyarak gerçekleşmektedir. Marksizm, diyalektiğin bu gelişmesini tarih alanında da ayrıca ele alır. Marksizmin bu alanda ortaya koyduğu ilkeler, «tarihî maddecilik» in konusunu teşkil eder (Bk. G. Politzer, «Sosyalist Felsefenin Temel Prensipleri», C. Gün, Sosyal Yayınlar; H. Lefebvre, «Sosya¬list Dünya Görüşü», E. Aydınlık, Hür Yayınevi; Kuusinen, «Tarihî Materyalizm», K. S. Sel, Sosyal Yayınlar; Engöls, «Sosyalist Düşüncenin Gelişmesi», S. Hilâv, Sosyal Yayınlar).