Soru 48 : Şüphe sonunda vardığımız ilk, apaçık ve kesin bilgi nedir?
|
Descartes, çevremizde, çeşitli biçimlerde ve yapılarda, çeşitli özellikleri olan nesneler gördüğümüzü söyler. İlk bakışta, bu nesneler nasıl görünüyorlarsa öyleymiş gibi gelirler insana; onların mevcut olduklarına inanmışızdır. Ama meseleye daha yakından bakınca şüphelenmememiz kabil değildir. Bu nesneleri bize tanıtan duyularımızdır; onlar hakkında, görerek, elleyerek, tadarak, işiterek, koku yoluyla bilgi ediniriz. Ama duyuların, her zaman sağlam bilgiler vermediklerini, bizi aldattıklarını da biliriz. Bir şeyi gördüğümü sanırım, ama kimi zaman o şeyin, aslında, gördüğümü sandığım şey olmadığını fark ederim. Duyular bizi arasıra aldattıklarına göre, belki de her zaman aldatmaktadırlar. Aldatmadıklarından emin olamayız, öyleyse, dışımızdaki nesneler dünyası, belki de sadece bir hayalden ve kuruntudan ibarettir; herhangi bir gerçekliği yoktur. Çevremizde gördüğümüz insanların da kendimiz gibi duyan ve düşünen yaratıklar olduklarını kabul etmişizdir; ama bunların ruhtan yoksun, bir çeşit makina olması ihtimali vardır. Onların canlı ve ruhlu varlıklar olduğundan emin olamayız; sadece öyle olduklarını «sanırız». Rüyalarda, kendimizin bir yere gittiğini, şu ya da bu işi yaptığını görüyoruz. Ne var ki, uyandığımız zaman, bunun bir kuruntudan ileri geçmediğini, bir aldanış olduğunu farkediyoruz. Ama belki de bütün hayatım bir rüyadan ibarettir; belki, tıpkı rüyada olduğu gibi bütün hayatım boyunca bir yanılma içindeyim; demek ki kendi varlığımdan da emin olamam. Tanrının bizi yanılttığını da düşünebiliriz; matematik bilgilerin kesinliğinden bile emin olamayız.
öyleyse geriye ne kalmaktadır? Geriye kalan ve artık kendisinden şüphe edemeyeceğim kesin bilgi, bu şüphe edişimin kendisinden çıkmaktadır. Şüphe ettiğim sürece, kendisinden artık şüphe edemeyeceğim şey «şüphe etmekte oluşum» dur. Ama şüphe etmek düşünmek demektir. Öyleyse düşünme'den şüphe edemem; önün yani düşüncemin varlığını bir kesinlik ve apaçıklık olarak kabul etmem gerekir. Düşündüğüme göre, düşünen bir varlık olarak mevcut olmam gerekir. Düşündüğüm halde mevcut olmamam imkânsızdır. Bundan ötürü «Düşünüyorum, öyle ise varım» sonucuna ulaşmış olurum. Bu kesin bilgi, Descartes felsefesinin temelidir. Filozof bu kesin ve apaçık ilkeden hareket ederek, tanrının ve dışdünyanın var olduğu sonucuna varır; böylece çeşitli varlık alanlarını incelemeye devam ederek felsefesini kurar. Descartes, duyulardan ve deneylerden değil, düşünceden, bilinçten işe başlamaktadır; hakikatleri akıl ve düşünce yoluyla ortaya koymaktadır. Bundan ötürü Descartes, ampirik değil rasyonalist (akılcı) bir filozoftur; ayrıca insan düşüncesinin sağlam bilgilere; mutlak hakikatlere ulaşabileceğine inanır; bundan ötürü de şüpheci: değil, felsefî anlamda «dogmatik» bir filozoftur.
öyleyse geriye ne kalmaktadır? Geriye kalan ve artık kendisinden şüphe edemeyeceğim kesin bilgi, bu şüphe edişimin kendisinden çıkmaktadır. Şüphe ettiğim sürece, kendisinden artık şüphe edemeyeceğim şey «şüphe etmekte oluşum» dur. Ama şüphe etmek düşünmek demektir. Öyleyse düşünme'den şüphe edemem; önün yani düşüncemin varlığını bir kesinlik ve apaçıklık olarak kabul etmem gerekir. Düşündüğüme göre, düşünen bir varlık olarak mevcut olmam gerekir. Düşündüğüm halde mevcut olmamam imkânsızdır. Bundan ötürü «Düşünüyorum, öyle ise varım» sonucuna ulaşmış olurum. Bu kesin bilgi, Descartes felsefesinin temelidir. Filozof bu kesin ve apaçık ilkeden hareket ederek, tanrının ve dışdünyanın var olduğu sonucuna varır; böylece çeşitli varlık alanlarını incelemeye devam ederek felsefesini kurar. Descartes, duyulardan ve deneylerden değil, düşünceden, bilinçten işe başlamaktadır; hakikatleri akıl ve düşünce yoluyla ortaya koymaktadır. Bundan ötürü Descartes, ampirik değil rasyonalist (akılcı) bir filozoftur; ayrıca insan düşüncesinin sağlam bilgilere; mutlak hakikatlere ulaşabileceğine inanır; bundan ötürü de şüpheci: değil, felsefî anlamda «dogmatik» bir filozoftur.