FİLOZOFLARDAN KISA METİNLER - 3
|
Devlet ve Demokrasi
- JACQÜES MARİTAİN
Fransız Devrimi, kendi içinde bir bütün olarak ele alınan devlet kavramını korumuştur ama bu kavramı, kraldan, yanlışlıkla politik kitle ile özdeşleştirilen ulusa geçirmiştir; bu şekilde ulus, politik kitle ve devlet aynılaşmışlardır. Ve egemenlik kavramı da (doğal veya doğuştan ve aşkın üst bir güçle yabancılaştınlamayan hukuk olarak) korunmuş ama kraldan ulusa aktanlmıştır....
Böylece, modem zamanlarda devletin despot veya mutlakiyetçi kavramı, totaliter
ve kutsallaştınlmış devletin peygamberi Hegel'in varoluşunu bekleyerek demokratik doktrinin içine kötü bir rastlantı sonucu sokulmuş ve demokrasinin kuramcıları tarafından çoğunlukla kabul edilmiştir.... İnsanlık tarihinde yürürlüğe konan bu devlet kavramı, demokrasileri, içsel politik yaşamlarında ve özellikle uluslararası yaşamda kabul edilemez çelişkilere zorlamışın. Çünkü bu kavram aslında, demokrasinin gerçek ilkelerinin bir parçası değildir, ne gerçek düşüncesine, ne de gerçek felsefesine ait değildir. Bireyci veya liberal demokrasinin hükümranlığı sırasında, bir mutlak haline getirilen devlet, halkın yerine geçme ve böylece bir ölçüde halkı politik yaşamın dışında bırakma eğilimini göstermiştir; aynı zamanda uluslar arasında XIX. yüzyılı kanştıran savaşları kışkırtma kapasitesini de göstermiştir.
Bununla birlikte, Napoleon döneminden sonra, devletin mutlaklaştırılmasının bu sürecinin en kötü etkileri, o sırada geçerli olan demokratik felsefe ve politik pratikler tarafından önlenmiştir. Bir mutlak haline dönüşen devlet gerçek yüzünü göstermiştir. Çağımız, Alman Nazizmi ile ırkın devletsel totalitarizmini, İtalyan Faşizmi ile Ulus totalitarizmini, Rus Komünizmi ile ekonomik topluluğun totalitarizmini gözlemlemek ayrıcalığına sahip olmuştur.
Üzerinde durulması gereken nokta şudur: bugünkü demokrasiler için en ivedi çaba, toplumsal adaleti geliştirmek, dünya ekonomik organizasyonunu iyileştirmek ve demokrasilerin kendilerini dışarının totaliter tehditlerine ve dünyadaki totaliter yayılıma karşı korumaktır.... O halde, modern uygarlığın insan için, politik, sosyal, ahlaksal ve hatta entelektüel ve bilimsel gelişmesinde gitgide daha zorunlu hale getirdiği, sadece üst düzenlemenin bu organ, zekanın ve bilimin olduğu gibi insanın özgürlükleri için bir tehdit olmayacaktır.