P L A T O N - DEVLET ADAMI - 8
|
8.BÖLÜM
GENÇ SOKRATES - Anlaşmaz olur muyuz?
YABANCI - Oysa yasanın, tıpkı kendinden emin kara cahil, buyurduğuna karşı kimseye ağız açtırmayan, şu ya da bu durum için daha iyi ve kendi buyruklarının önceden görmediği yeni bir durum karşısında bile bir soruya katlanamayan bir adam gibi, bu mutlak kuralı kurtarmaya uğraştığını görüyoruz.
GENÇ SOKRATES - Doğru söylüyorsun: yasa her birimize karşı gerçekten senin söylediğin gibi davranıyor.
YABANCI - Öyleyse her zaman mutlak kalanın hiçbir zaman mutlak olmayana uyması olanaksız değil midir?
GENÇ SOKRATES - Korkarım öyledir.
YABANCI - Yasa en doğru kural değilse niçin yasa çıkarmak zorunda bulunuyoruz? Nedenini bulmamız gerek.
GENÇ SOKRATES - Elbette.
YABANCI - Başka devletlerde olduğu gibi, sizde de sırf yarış düşüncesiyle koşu ya da başka oyunların düzenlendiği ortak spor gösterileri yok mudur?
GENÇ SOKRATES - Olmaz olur mu, hem de binbir türlüsü var.
YABANCI - Öyleyse, bu türlü gösterileri bilim kurallarına göre yöneten beden eğitimi öğretmenlerinin verdiği emirleri hatırlayalım.
GENÇ SOKRATES - Hangi emirleri?
YABANCI - O, tek durumların inceliklerine girerek, herkes için ayrı ayrı emirler vermez; yalnızca kaba taslak bir gözle bakarak genel olarak bedene yararlı emirler verir, durumların çokluğuyla kişilerin çokluğunu göz önüne alır.
GENÇ SOKRATES - Evet, öyle.
YABANCI - Böylece gerçekte, spor yapanların hepsinden aynı çabayı ister; koşuda, güreşte, başka bütün sporlarda hareketleri aynı zamanda başlatır, aynı zamanda durdurur.
GENÇ SOKRATES - Doğru.
YABANCI - O halde, yasa koyan için de aynı yargıya varabiliriz: O da, bütün sürü için verdiği emirlerde, uyruklarına doğruluk ve karşılıklı anlaşmaya dayalı ödevlerini buyururken, hiçbir zaman her kişiye ayrı ayrı uyan bir kural kullanamaz.
GENÇ SOKRATES - Herhalde öyle.
YABANCI - O daha çok durumların çokluğu ile kişilerin çokluğuna göre kurallar koyacaktır sanırım. Böylece, ister yazılı yasalar çıkarsın, ister yazısız yasaları kabul ederek ulusal geleneklere yasa gücü versin, gene hep, her biri için toptan bir yasa yapacaktır.
GENÇ SOKRATES - Doğru.
YABANCI - Evet, doğru. Çünkü Sokrates, yasayı koyan, her kişiye yapması gerekeni noktasına noktasına göstermek için, hayatının her anında her bir kişinin yanında nasıl bulunabilir? Bence krallık bilgisine gerçekten sahip bir kimse, bunu yapabildiği gün, artık bu sözde yasaları yazarak kendi eliyle kendine engel olmak zahmetinden kurtulacağı apaçık bir şeydir.
GENÇ SOKRATES - Hiç değilse söylediğimize göre kuşkusuz, yabancı.
YABANCI - Söyleyeceğimize göre daha da kuşkusuz, dostum.
GENÇ SOKRATES - Ne söyleyeceksin?
YABANCI - Şunu: Baktığı ya da yetiştirdiği kimselerden uzun zaman uzak kalacağını sandığı bir yolculuğa çıkmaya hazırlanan bir hekim ya da beden eğitimi öğretmeni, hastalarının ya da öğrencilerinin verdiği öğütleri akıllarında tutamayacağına inanarak, yazılı bir reçete ya da izlence bırakmak istemez mi?
GENÇ SOKRATES - Evet, ister.
YABANCI - Ama hekim umduğundan daha kısa süren bir yolculuktan sonra hastasının yanına döner de hastasını rüzgârların, mevsimlerin gidişinde beklenmedik başka bir değişme yüzünden daha iyi bir durumda bulursa, yazılı emirlerinin yerine başkalarını vermekten çekinir mi? Yoksa, kendisi başka bir reçete vermeyerek, hastalar da reçeteye karşı gelerek, -sanki yalnızca bu reçeteler hekimliğe ve sağlığa uygun, başka her davranış sağlığa ve hekimliğe aykırı imiş gibi- eski reçeteleri bozmaya hakkı olmadığında inat mı edecektir? Bilim ve sanatta böyle davranmak, yasa oluşturma tarzını büsbütün gülünç bir duruma sokmaz mı?
GENÇ SOKRATES - Sokmaz olur mu?
YABANCI - Ama, ayrı ayrı devletlerde, kendi yasa yapıcılarının yasaları altında yaşayan insan sürüleri için buyurulmuş, yazılı ya da yazısız bu türlü yasalar, doğru ve eğri üzerine olur da, sonra doğru ve eğriyi bilen yasa yapıcının kendisi, ya da onun yetkisine sahip biri yurduna dönerse, o zaman, ilk duyurduklarını değiştirmek ona yasak mı olacaktır? Böyle bir yasak, öteki durumdakinden daha gülünç olmaz mı?
GENÇ SOKRATES - Olmaz olur mu?
YABANCI - Birçoklarının bu konuda ne dediğini biliyor musun?
GENÇ SOKRATES - Hemen aklıma gelmiyor.
YABANCI - Oysa güzel ve düzgün bir söz etmişler. Diyorlar ki: Ataların yasalarından daha iyi yasalar biliyorsak, onları kendi yurdumuzda yurttaşlardan her birini ayrı ayrı inandırdıktan sonra koymaya hakkımız vardır, başka türlü olmaz.
GENÇ SOKRATES - Peki, hakları yok mu?
YABANCI - Belki. Ama, bir adam çıkar da, daha iyi yasaları, oylarını almadan zorla yurttaşlara kabul ettirmeye kalkarsa, böyle güç kullanmaya ne ad vereceğiz, söyler misin? Yok, dur! Daha önceki örneklerimize dönelim.
GENÇ SOKRATES - Ne demek istedin?
YABANCI - İşinin uzmanı bir hekim, çocuk olsun, yaşlı başlı bir erkek ya da kadın olsun, yazılı reçeteye bakmadan ve hastasını inandırmak için de uğraşmadan, daha iyi bir tedaviye zorlarsa, o zaman bu zorlamaya ne ad vereceğiz? Sanata karşı işlenmiş bir hata, zararlı bir yanılma adlarından başka bir ad verebilir miyiz? Zorlamanın kurbanı olanın da, hekim tarafından sağlığına zararlı ve sanata aykırı bir tedaviye zorlandığını söylemekten başka her şeyi söylemeye hakkımız olmayacak mı?
GENÇ SOKRATES - Söylediğin katışıksız gerçek.
YABANCI - Devlet sanatında da hata işleyene ne ad veriyoruz? Ona namussuz, kötü, yoldan sapmış demiyor muyuz?
GENÇ SOKRATES - Öyle diyoruz.
YABANCI - O halde, daha doğru, daha yararlı, daha güzel bir biçimde hareket etmek için yazılı ya da gelenekten gelen yasayı bozmaya zorlanan kimseler, bu zordan yakındıkları zaman, yakınmalarının gülünç olmasını istemiyorlarsa, duruma göre, zor kullananların, kurbanlarına karşı namussuzca, haksızca, kötü davrandığını söylemekten başka her şey söylemeye hakları olmayacak mı?
GENÇ SOKRATES - Pek doğru.
YABANCI - Ama zoru kullanan zenginse, zor doğrudur, yoksulsa yanlıştır mı demek gerekir? Yoksa, bir baş, ister yurttaşları sözle inandırmaya çalışsın ya da çalışmasın, ister zengin ya da yoksul olsun, isterse yazılı yasalara uysun ya da uymasın yararlı işler gördüğü zaman, bunda iyi ve bilge bir adamın uyruklarının işlerini görürken her zaman göz önünde tuttuğu, doğru bir yönetimin şaşmaz ölçüsünü mü görmek gerekir? Tıpkı bir kaptanın dikkatini hep gemi ve gemidekilere vererek, bir yasaya uymak şöyle dursun, tam tersine kendi bilgisini yasa bilerek kendisiyle birlikte yolcuları da kurtarması gibi; devletin dümenini bu ilkeye göre çevirebilen başlar da, sanatlarına yasadan üstün bir güç vererek, doğru hükümeti böylece gerçekleştirmeyecekler midir? Akıllı başların da, her fırsatta yurttaşlar arasında esinini akıl ve bilimden alan tam bir doğrulukla davranmak, yalnızca onları korumayı değil, olduklarından daha iyi kılmak için de çalışmayı gerektiren bu biricik ve büyük kuralı uyguladıkça yanılma tehlikesine düşmeden her şeyi yapabilecekleri doğru değil midir?
GENÇ SOKRATES - Son söylediğine bir diyecek yok.
YABANCI - Ama şuna da bir diyecek yok.
GENÇ SOKRATES - Neye?
YABANCI - Kim olursa olsun, büyük bir insan kitlesi, devleti akılla yönetebilmek için hiçbir zaman böyle bir bilime tamamıyla sahip olamayacaktır. Tam tersine, bu biricik doğru hükümeti ufak bir zümreden, birkaç kişiden, dahası tek bir kişiden beklemek gerekir; öteki hükümetlere de doğru hükümetin bazen iyi, bazen kötü taklitleri demeli.
GENÇ SOKRATES - Bununla ne demek istiyorsun? Doğrusu biraz önce de bu taklitten bir şey anlamadım.
YABANCI - Böyle bir sorunu ortaya attıktan sonra bu nokta üzerinde yapılan yanlışı gösterecek yerde, adamakıllı incelemeden bir yana bırakmak tehlikeli olurdu.
GENÇ SOKRATES - Hangi yanlışı?
YABANCI - Arayacağımız şudur: Öyle kolayca bilinir ve bulunur bir şey olmasa da yine yakalamaya çalışalım. Bizce tanımladığımız hükümetten başka doğru hükümet bulunmadığına göre; ötekilerin, yaşamak için yazılı yasalarını ondan almak, böylece en doğru olmasa da, bugün doğru bulunanı yapmak zorunda kaldıklarını görmüyor musun?
GENÇ SOKRATES - Neyi?
YABANCI - Devlette herhangi bir kimsenin yasalara karşı bir şey yapmaya kalkışmasını yasak etmek, kalkışacak olanı da ölüm cezasına çarptırmak ve en ağır işkencelere uğratmak zorunda kaldıklarını görmüyor musun? Biraz önce anlattığımız birinci ilke bir yana bırakılınca, bu ikinci olarak gelen en doğru, en güzel ilkedir. Şimdi anlatmamız gereken, ikinci sıraya koyduğumuz bu ilkenin nasıl yerleştiğidir, değil mi?
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.
YABANCI - Öyleyse yine kral olmak için yaratılmış başların betimlemesini yapmayı her istediğimizde gözümüzde canlanan hayallere dönelim.
GENÇ SOKRATES - Hangi hayaller onlar?
YABANCI - Gerçek kaptanla birçok adama bedel olan hekimlere dönelim. Bunları bir sahnedeymiş gibi tasarlayalım.
GENÇ SOKRATES - Nasıl bir sahne?
YABANCI - Şöyle: Hepimizin onlardan ne müthiş eziyetler çektiğimizi söylediğimizi varsayalım. Hekimlerden biri ya da öteki, içimizden birini kurtarmak istediği zaman, birincisi gibi ikincisi de onu kurtarıyor! ama ona şerefsizce davranmak istedikleri zaman da, onu dolandırarak ilaçların ancak ufak bir kısmını hastanın yararına kullandıkları ya da hiç de kullanmadıkları, geri kalanın hepsini kendi yakınları için kullandıkları gibi, gerçekten bir haraç olan paralar isteyerek ona kötü bakıyorlar; üstelik de son olarak hastanın akrabalarından ya da düşmanlarından para alarak zavallıyı öldürüyorlar. Kaptanlara gelince: Onlar da aynı türden binbir kötülük yapıyorlar; denize açıldıklarında sizi ıssız bir yerde bırakmak için bir numara çeviriyor, koca denizin ortasında yanlış hareketler yaparak sizi denize atıyor ve daha bir sürü hainlikler yapıyorlar. Şimdi bütün bunları söyledikten sonra aramızda konuşarak şöyle bir karar aldığımızı düşün: Bu iki sanatın, köleye ya da efendiye, kime olursa olsun, efendi olarak emretmesine artık izin vermeyeceğiz; ya bütün ulus, ya da yalnızca zenginler toplanarak, işten anlamayanlara, her sınıftan halka, gemicilik ve hekimlik üzerine düşünce söyletecek, hekimlik ilaçlarıyla araçlarını hastalarda nasıl kullanmamız gerektiğini, ister denizde gitmek, ister yolculuğun tehlikelerinden, rüzgâr ve deniz ya da korsan tehlikelerinden sakınmak, son olarak da uzun gemilerle uzun gemilere karşı deniz savaşına tutuşmak için gemilerle gemicilik araçlarını kullanmak gerektiği üzerine söz söyleteceğiz. Kalabalığın ister hekimler ya da kaptanların düşünceleriyle, ister işten anlamayan zavallıların düşüncesiyle olsun, bu konu üzerine verdiği kararları da taştan sütunlar ya da mermer levhalar üzerine yazacağız, ya da yazmadan onlara ulusal geleneklerin gücünü vereceğiz. Böylece bundan böyle bütün gelecek boyunca, denizcilikte olduğu kadar hekimlikte de onlara ayak uyduracağız.