Feminist Teori



Josephine Donovan

Feminizm, erkeklere kamusal alanın sorumluluğunu verirken, kadınları ev işlerinde ücretsiz çalışmaya -feministlerin deyimiyle köleliğe- mahkum eden erkek-egemen toplumsal işbölümünün sorgulanmasıdır. “Feminist Teori” ile Josephine Donovan, aydınlama çağı liberal feministlerinden günümüz post-modernist feministlerine kadar ortaya konulan tüm yaklaşımları, teorsiyenlerinin kendi ağızlarından alıntılarla açıklamaya çalışıyor. Bunu yaparken de Josephine Donovan’ın tüm bu geleneğin, yapıtaşlarını ve ideolojik düşünceler kadar güçlü söylemlerini ihmal etmeksizin üst düzey bir kitap yarattığını belirtmemiz gerek.

Aydınlanma çağının güçlü filozofu J.J.Rousseau “Emile” isimli eserinde, kadınlar için “Biz onlarsız yaşayabiliriz, onlarsa bunu yapamazlar” derken, erkek-egemen söyleminin belki de farkında değildi. Feminist düşünce İngiliz bir çiftçi ailesinin kızı olan Mary Wollstonecraft tarafından ileri sürülen fikirlerle yeşermeye başlıyor. Kitapta liberal feministler kategorisinde yer verilen Mary Wollstonecraft ve ardıllarının öyküsü oldukça açıklayıcı işlenmiş. Donovan’a göre, liberal feminizmin kamusal alanla ilgili çözümlemeleri her ne kadar çağdaş da olsa, liberal feministlerin özel alanla ilgili sorunlarda oldukça eksik kaldıkları bir gerçek. Oy kullanma hakkı ya da eşit işe eşit ücret üzerine yoğunlaşan liberal feministler “ev yaşamı ve aile kurumu üzerinde” yetersiz sayılabilecek taleplerde bulunmuşlardır. Harekete, yalnızca birtakım hakları talep etme olarak bakmayan “kültürel feministler”se öncelikle, erkeklerden farklı ruhsal ve fizyolojik yapıya sahip olduklarını kabul ediyorlar, liberal isteklere katılıyorlar ancak “kadın olma”nın farklılığı ve zaman zaman da daha ayrıcalıklı olduğunu savunuyorlar. Kültürel feministler erkelerden farklı olduklarının kabulünü istiyorlar, fakat onlarla her şekilde eşit oldukları üzerinde de vurgu yapıyorlar.

20. yüzyılın “ikinci kuşak” feminist hareketleri, feminizmin taleplerinin ancak devrimci toplumsal değişimlerle gerçekleşebileceğini ileri sürüyorlar. Donovan’a göre Marksist feminizm, Engels’in deyimiyle kadını sömürülen, işçi sınıfı erkeğini ise burjuvazi olarak görmektedir. Donovan Marksist feministlerden yaptığı alıntılar sonucunda “Kadının evde çalışması ve annelik rolü, parasal değişim alanının dışında olduğu ve parayla ölçülemediği için, sevgi, değerli kabul edilse bile, sadece güçsüz bir alan olarak görüldüğü için değer kaybeder” saptamasında bulunmaktadır.

Chodorow, Harding, Zaretsky gibi Marksist feministlerden örneklem seçen Donovan daha sonra, radikal, Freud’cu, varoluşcu feminist hareketleri de aynı titizlikle incelemiş. Ünlü düşünür Sartre ve birlikte yaşadığı, feminist tarihin ünlü ismi Simone de Beauvoir, modern kültürde “Kadının erkeğe göre tanımlandığını ve ayırt edildiğini, erkeğin esas, kadının rastlantısal olduğunu, yani erkeğin özne (belirleyen) kadının ise ‘öteki’ olduğunu”, bunun değişmesinin kadının kurtuluşu için şart olduğunu belirtirken, varoluşçu feminizm akımını da başlatıyorlardı.

Radikal Feminizm sayfalarında ise gerçek aşk, evlilik kurumu, doğum, çocuk bakma sorunu gibi durumlar ve kadınların yapısal olarak daha üstün oldukları ancak, varolan kültürde bunun açığa çıkamadığına dair radikal görüşlere ait örnekler veriliyor. Radikal feministlerin, doğumun bile artık erkek işi olması gerektiği, çünkü kadınların üzerine atılan bu yükün, onları ezmenin bir aracı haline geldiğini öne sürmeleri ve buna benzer birçok “talep” ilgi çekici.

Donovan, bütün bu titiz incelemelerinin sonunda, 1980’ler sonrasında yaratılan post-modern feminist ahlakı da inceleyerek kitabını tamamlamış. Feminizmin bütün akımlarını anlaşılabilir kılan bu kitap belki de, kadın erkek olsun bütün okurlarına, aslında nasıl bir dünyada yaşadıklarının ayırdına bir başka açıdan daha varmalarını sağlayabilecek niteliklere ve yazım gücüne sahip. Bence oldukça başarılı bir çalışma.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP