Jaspers Felsefesinde Hakikat, İletişim ve Siyaset Arasındaki İlişkiler
|
Dr. H. Haluk ERDEM
Jaspers’de “hakikat”, “iletişim” ve “siyaset” arasındaki ilişkiler temelini, onun felsefe ve siyaset arasında gördüğü bağlantıda bulmaktadır. 0nun için felsefe ve siyaset arasında bir uçurum söz konusu değildir. Onda, hakikat ve iletişimle bağlantısında ortaya çıkan “akla inanç” aynı zamanda “siyasete inanç”tır. Akla inanç bir ütopya değil, insandan umudu kesmeyen filozofun inancıdır (Aron 1986: 75). Jaspers felsefesinde hakikat, iletişim ve siyaset arasındaki ilişkiler, kısmen onun ilk dönem yapıtlarına yansımış olsa da Nazi döneminin yıkıcı etkilerinden sonraki dönemde bu ilişkiler daha açık ve sık bir biçimde dile getirilir olmuştur. Onun siyaset görüşünün temelinde yer alan hakikat ve iletişim kavramları birbirinden ayrılamazlar. Birinin eksik dile getirilmesi, Jaspers felsefesinin bütünlüğünün ortadan kalkması anlamına gelmektedir; çünkü onun felsefesi bu ilişkilerin ortak noktası olan insandır; onda asıl hakikat “varoluşsal hakikat”tir ve bu kişiyle ilgisinde düşünülür. Bu hakikat kişinin kendisini kazanması ve gerçekleştirmesiyle ortaya çıkar. İnsanın kendisini gerçekleştirmesi sürecinde iletişimden hareket edilir.
Varoluşsal özgürlüğü içinde insan bir toplumda yaşamaktadır. Kendisi olmaya çabalayan kişi, toplumu oluşturan diğer kişilerle özgürce iletişimde bulunur. Siyaset, “varoluşsal hakikat”ini gerçekleştirmiş özgür bireylerin onurlarının korunmasının koşullarını ve olanaklarını oluşturmaktadır. Söz konusu olan artık yalnızca kişilerle ilgisinde “varoluşsal özgürlük” değil “politik özgürlük”tür. “Politik özgürlük”, iletişimle kendi olma bilincini kazanmış bireylerin “varoluşsal özgürlük”lerinin güvencesidir. Görüldüğü gibi, hakikat, iletişim ve politika asla birbirlerinden ayrılmayan kavramlardır. Jaspers, eserlerinde bu ilişkileri her zaman gündeme getirmiş ve tartışmıştır. O hakikat, iletişim ve siyaset arasındaki ilişkileri, insan olma, akıl, “dünya felsefesi idesi” ve “evrensel iletişim” kavramlarına taşımıştır.
Siyaset ve İletişim İlişkisi
Gündelik yaşamımızda iletişim ve siyasetin birbirleriyle ilişkili kavramlar oldukları pek düşünülmez. ‘Siyaset’ denince ilk akla gelen egemenlik, iktidar, baskı grupları, düzen, hukuk, yasa, özgürlük, barış, savaş, başkaldırı ya da devrim olmuştur. İletişimse siyasetle ilgisinde hemen hemen hiçbir anlam ifade etmeyen bir kavram görünümündedir. İletişim denilince genellikle düşünülen de “iletişim modelleri”, “enformasyon ve haberlerin değiş-tokuşu”, “iletişim araştırmaları”dır; bunlar da dil-bilimin ve enformasyon kuramlarının kavramlarıdır. Böyle anlaşıldığında iletişim, siyaset ile ilişkili bir kavram gibi görünmemektedir.
Jaspers düşüncesinde “iletişim” bunlardan tümüyle farklı bir anlamda kullanılmaktadır. İletişimin siyasetle olan bağlantısı ise “özgürlük” kavramı aracılığıyla kurulmaktadır. Jaspers’de özgürlük, “hakikatteki ortaklığı” talep eder (Böversen 1989: 42). “Hakikatteki ortaklık”tan Jaspers şunları anlamaktadır:
“Bu ortaklık, gizliliği içinde etkisini kaybetmeyen aksine kendini kamuya göstermesi gereken yaratıcı ve sınayıcı düşüncenin iletişimini talep eder. Bunun için de hakikat üzerinde temellenen politik güç, sınırlandırılmayan kamusal tartışma ister. Eğer hakikat meydana gelecekse vazgeçilmez biricik yol budur”(Jaspers 1951d: 294).
Başka bir yerde, Jaspers iletişimin “politik özgürlük” için oynadığı yaşamsal önemi şöyle dile getirmektedir:
“(...) İnsan yalnızca diğer insanlarla birlikte özgür olabileceğinden, kendini soyutlayan, iletişim olmayan özgürlüğü tanımamalıdır (Jaspers 1951e: 287).
Jaspers iletişimsizliğin Nazi döneminde yarattığı yıkımı yaşamıştır. Propagandayla kişilerarası iletişim kesilmiş, insanlardan yalnızca itaat edilmesi istenmiştir (Glover 2003: 499-506). Yaklaşık olarak 40 milyon insan Nazi döneminin totaliter sonuçlarından dolayı hayatını kaybetmiş, ardından dünyayı bloklara ayıran “soğuk savaş” dönemine girilmiştir (Dülffer 1999: 7-8). Glover İnsanlık Yirminci Yüzyılın Ahlaki Tarihi adlı yapıtında Nazizm’in insancıl bir dünyanın tam karşısında olduğunu ifade ederek, o dönemde yaşananları kısaca şöyle anlatır:
“Yahudi karşıtı Nazi politikası, aşama aşama uygulandı. İşlerinden atıldılar. Dükkanları boykot edildi ve saldırıya uğradı. Çirkin propagandalarla damgalandılar ve üzerine sarı bir yıldız işlenen kıyafetler giymeye mecbur edildiler. Toplumdan ayrıldılar. Bir araya toplanıp son derece zalim şartlar altında sürüldüler. Hayal bile edilemeyecek dehşet kamplarına konuldular. Ve milyonlarcası, mekanize bir sanayi haline getirilmiş bir ölüm şekliyle —erkek, kadın ve çocuk- sistematik bir biçimde katledildiler” (Glover 2003: 483).
Bütün bu olumsuz sonuçlar Jaspers’i “politik özgürlük” kavramı üzerinde ısrarla durmasına neden olmuştur. O, “politik özgürlük” kavramıyla gösterdiği gibi, özgürlüğün asıl anlamını, toplumsal özgürlükle kazanılacağını, yani herkes özgürse özgür olunabileceğini belirtir (Jaspers 1951: 350, 362). Onun özgürlük için sözünü ettiği iletişim, “derin ve samimi” olan bir iletişimdir (Jaspers 1951: 360). Özgürlüğün toplumsal özgürlük olması ve “samimi-derin iletişimi” gerektirmesi birbirlerinden ayrılamaz. Ayrılmazlığı Jaspers şu sözleriyle bize aktarır: “Özgürlük bu ikisini de talep eder: İnsansal iletişimin derinliğinde kendisi olan bireyin varolması ve toplumsal bakışın ve istemenin oluşum biçimleri sayesinde kamunun özgürlüğünde farkına varılan bir çaba olması” (Jaspers 1957: 196).
Jaspers, insanın özgürlüğünü “sahip olunan”, “tamamlanmış” bir özgürlük olarak düşünmediğinden, insanın toplumsallığı ile özgür oluşu devamlı bir “devinim” halindedir. Özgürlük, insanların birlikte konuşabilmesi ve birlikte varolması demek olduğundan (Jaspers 1957: 198), siyasetin kamu alanında en temel ödevinin iletişimi sağlamak olduğu açıktır. Jaspers düşüncesinde iletişim sayesinde gerçekleşen “varoluşsal özgürlük”, politik özgürlüğün koşulu olarak karşımıza çıkmaktadır. Felsefi ve politik özgürlüğün “kökeninde” varoluşun olanağının kavranmasına “çağrı” yer almaktadır (Hofmann 1969: 32).
Jaspers’in iletişim felsefesinde ileri sürdüğü iletişim biçimleri, onun siyaset görüşünde nasıl bir rol oynamaktadır? Çalışmamızın üçüncü bölümünde de irdelediğimiz gibi, Jaspers temelde iki farklı iletişim biçiminden söz etmektedir: “Varolmanın iletişimi” ve “varoluşun iletişimi”. Varolmanın iletişiminin öznitelikleri, belirli ilgi ortaklığı, anlama yetisi olarak bağlantı kurma (genel bilincin iletişimi), idenin ortaklığı içinde bulunmadır (Tinin iletişimi).
Bütün bu iletişim biçimlerinin yetersizliğini deneyimleyen kişi, “asıl iletişim” olan “varoluşun iletişimi”ne adım atar. Böylelikle bu iletişim sayesinde kişi, kendi varlığını kavrar. Jaspers’de felsefe yapışın hareket noktası da olan iletişim, “insan olmanın evrensel koşulu”nu oluşturmaktadır (Jaspers 1935: 74). Jaspers’in siyaset görüşünde merkeze aldığı iletişim biçimi de “varoluşun iletişimi”dir.
Siyasetin insanlara birlikte varolma zeminini sağlaması, “varoluşsal iletişim”le ortaya çıkan insan değerlerinin taşınması anlamına gelir. Varoluşla sıkı sıkıya bağlı olan akıl, politikanın başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Jaspers’in akılla ilgisinde gerçekleşebilir gördüğü özgürlüğü, önce “bireyin özgürlüğü” ile başlatıp ona ”cumhuriyetçi hükümet” biçiminde toplumsallık özelliği kazandırması ve yabancı devletlerin baskısına karşı kendisini savunacak hale getirmesiyle (Jaspers 1965: 175), siyasetin iletişimle olan ayrılmaz bağı ortaya çıkmaktadır. Bu bağ onun totalitarizm eleştirisinde de açıkça ortaya konmaktadır. Totaliter durumun iletişim için nasıl engel oluşturduğu, yarattığı terör ve parti anlayışında kendini göstermektedir.
Raymond Aron totaliter durumun, siyaseti tek parti tekeline aldığı ve terörü doğurduğu saptamalarında Jaspers’le hem fikirdir (Aron 1976: 284-285).
Özgürlük birlikte varolan insanların birbirlerine karşı açık olmalarıyla sağlanabileceğinden, özgürlük için verilecek çabanın kökeninde iletişim yatmaktadır. İletişim, aklın özsel niteliği olduğundan, akıl sahibi varlıkların yan yana geldikleri ve konuşabildikleri bir toplumsal zemin yaratılmış olmaktadır. Fahrenbach, “Karl Jaspers’in Eserinde Çağın Analizi, Siyaset ve Akıl Felsefesi” başlıklı yazısında, politik alandaki “politika üstü” olarak gördüğü değerlerde, siyasetin amaç ve ölçütleri dediği değerlerden, “insan hakları”, “özgürlük”, “adalet”, “eşitlik” ve “dayanışma”dan bahseder. Bu değerleri akıl, politika üstü işlevinin, eleştirel, ayırtedici, sınırlandırıcı ve bağlayan- açık tutan öznitelikleri sayesinde, politik gerçeklik alanında, onların pragmatik ve araçlar hale getirilmesine karşı korumaktadır (Fahrenbach1989: 167, 170). Akıl, daha öncede göstermeye çalıştığımız gibi, bu işlevini kendisinin özniteliği olan iletişimden almaktadır. İletişimin ayrılmaz biçim de bağlı olduğu kavram ise hakikattir.
Hakikat ve iletişim ilişkisi
“Felsefem Üzerine” başlıklı yazısında Jaspers, felsefe yapışının dinamikleri olarak üç temel sorudan söz eder: “Bilimlerle neyi bilebiliriz?”, “En derin iletişimi nasıl gerçekleştirebiliriz?” ve “Hakikate nasıl ulaşabiliriz?” (Jaspers 1951: 344). Bu üç sorununun kesiştiği iki temel kavram vardır: Hakikat ve iletişim. Kant’ın ileri sürdüğü dört temel sorudan hareket eden Jaspers, böylelikle felsefe yapışının da sınırlarını böylelikle çizmiş olmaktadır. İnsanın, bilimin sınırlarını fark ederek, kişilerle iletişimi deneyimlemesi, onu hakikat sorgulamasına götürecektir. Hakikat, bu alanda bilimlerin söylediğinden daha fazla bir anlam ifade etmektedir. İletişim, insanın varlık tarzlarında farklı biçimlerde ortaya çıkan hakikat türlerinin hareket noktasını oluşturmaktadır. Jaspers düşüncesinde iletişim olmadan hakikat biçimleri de kendisini gösteremez. Bilimin sınırlarında hissedilebilen “varoluşsal hakikat”, iletişimin de “asıl iletişim” olmasının zeminini sağlamaktadır. Böylelikle Jaspers’in varlık sorununu araştırırken açıkladığı çepeçevre kaplayan türlerinin hakikatleri, iletişimle açığa çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında iletişimin hakikatle ilk ilişkisi, varlık sorunu çerçevesinde dile getirilmektedir. Jaspers’in iletişimin hakikatle ilgisinin kurulduğu yerin onun “insan nedir?” sorusuna aradığı yanıtta olduğunu dile getirmek yanlış olmaz; çünkü Jaspers’de iletişimle ilişkisinde “hakikat nedir?” sorgulaması “insan nedir?” sorgulamasının bir sonucu olarak ortaya çıkmak İnsan olmaya çağrıda bulunmak doğrudan doğruya iletişime çağrıda bulunmaktır (Salamun 1968: 261).
“Dünya felsefesi idesi” ve “evrensel iletişim”
3 Mart 1969 tarihinde Basel Martinkirsche’de Hans Saner tarafından yüksek sesle okunan, Jaspers’in kendisi tarafından kaleme alınan Nekrolog, onun geç dönem felsefi çabası olan “gelecek bir dünya felsefesi idesi”ni belirtmesi açısından önem taşımaktadır.
“Basel’da, Avrupa geleneğinde, özgürlüğü içinde konuk olarak bir mültecinin huzur bulması, ona sunulan en son armağan oldu. Bu yıllardaki bütün enerjisini kendisi tamamlayamadığı, bilmeden çok hissederek, çabalayarak, kendinin kılmayarak felsefi çabasına harcadı, o Avrupa felsefesinin sonundan hareket ederek gelecek olan bir dünya felsefesinin yolunu bulmak çağının ödevine katılmak istiyordu” (Saner 2000: 66-67).
Jaspers’in Nekrolog yazısında yer alan “Avrupa felsefesinin sonundan hareket ederek gelecek olan bir dünya felsefesinin yolunu bulmak” ifadesi dikkat çekmektedir. Bu ifadeden ne anlaşılmaktadır? “Dünya felsefesi idesinin” hakikat ve iletişimle olan ilişkisi nedir? Jaspers, Felsefi Otobiyografi adlı uzun yazısında, felsefenin dünya tarihi çalışmasını planlarken 1930’lu yıllarda Çin felsefesiyle ilgilendiğini, felsefe tarihi konferanslarında Hint ve Çin felsefesini de içine alarak Eskiçağ Yunan felsefesinden çağdaş felsefeye kadar metinler okuduğunu yazar. Bu yıllarda geliştirdiği “felsefi mantık” yanında felsefenin dünya tarihi projesine de adım atar (Jaspers 1958c: 385). Felsefi mantığın en geniş perspektifli iletişimsel özniteliği olan akıl ile ilişkisi, Jaspers’i bütün bir insanlık tarihi içindeki filozofları içine alacak bir dünya tarihi projesi geliştirmesine kaynaklık etmiştir de denilebilir. Jaspers felsefenin dünya tarihiyle projelendirdiği “dünya felsefesi idesi”ni yazısının başka bir yerinde etkili bir metaforik ifadeyle şöyle dile getirmektedir: “Biz Avrupa felsefenin akşam kızıllığından, dünya felsefesinin şafağına yoldayız” (Jaspers 1958c: 386).
Jaspers’de “hakikat”, “iletişim” ve “siyaset” arasındaki ilişkiler temelini, onun felsefe ve siyaset arasında gördüğü bağlantıda bulmaktadır. 0nun için felsefe ve siyaset arasında bir uçurum söz konusu değildir. Onda, hakikat ve iletişimle bağlantısında ortaya çıkan “akla inanç” aynı zamanda “siyasete inanç”tır. Akla inanç bir ütopya değil, insandan umudu kesmeyen filozofun inancıdır (Aron 1986: 75). Jaspers felsefesinde hakikat, iletişim ve siyaset arasındaki ilişkiler, kısmen onun ilk dönem yapıtlarına yansımış olsa da Nazi döneminin yıkıcı etkilerinden sonraki dönemde bu ilişkiler daha açık ve sık bir biçimde dile getirilir olmuştur. Onun siyaset görüşünün temelinde yer alan hakikat ve iletişim kavramları birbirinden ayrılamazlar. Birinin eksik dile getirilmesi, Jaspers felsefesinin bütünlüğünün ortadan kalkması anlamına gelmektedir; çünkü onun felsefesi bu ilişkilerin ortak noktası olan insandır; onda asıl hakikat “varoluşsal hakikat”tir ve bu kişiyle ilgisinde düşünülür. Bu hakikat kişinin kendisini kazanması ve gerçekleştirmesiyle ortaya çıkar. İnsanın kendisini gerçekleştirmesi sürecinde iletişimden hareket edilir.
Varoluşsal özgürlüğü içinde insan bir toplumda yaşamaktadır. Kendisi olmaya çabalayan kişi, toplumu oluşturan diğer kişilerle özgürce iletişimde bulunur. Siyaset, “varoluşsal hakikat”ini gerçekleştirmiş özgür bireylerin onurlarının korunmasının koşullarını ve olanaklarını oluşturmaktadır. Söz konusu olan artık yalnızca kişilerle ilgisinde “varoluşsal özgürlük” değil “politik özgürlük”tür. “Politik özgürlük”, iletişimle kendi olma bilincini kazanmış bireylerin “varoluşsal özgürlük”lerinin güvencesidir. Görüldüğü gibi, hakikat, iletişim ve politika asla birbirlerinden ayrılmayan kavramlardır. Jaspers, eserlerinde bu ilişkileri her zaman gündeme getirmiş ve tartışmıştır. O hakikat, iletişim ve siyaset arasındaki ilişkileri, insan olma, akıl, “dünya felsefesi idesi” ve “evrensel iletişim” kavramlarına taşımıştır.
Siyaset ve İletişim İlişkisi
Gündelik yaşamımızda iletişim ve siyasetin birbirleriyle ilişkili kavramlar oldukları pek düşünülmez. ‘Siyaset’ denince ilk akla gelen egemenlik, iktidar, baskı grupları, düzen, hukuk, yasa, özgürlük, barış, savaş, başkaldırı ya da devrim olmuştur. İletişimse siyasetle ilgisinde hemen hemen hiçbir anlam ifade etmeyen bir kavram görünümündedir. İletişim denilince genellikle düşünülen de “iletişim modelleri”, “enformasyon ve haberlerin değiş-tokuşu”, “iletişim araştırmaları”dır; bunlar da dil-bilimin ve enformasyon kuramlarının kavramlarıdır. Böyle anlaşıldığında iletişim, siyaset ile ilişkili bir kavram gibi görünmemektedir.
Jaspers düşüncesinde “iletişim” bunlardan tümüyle farklı bir anlamda kullanılmaktadır. İletişimin siyasetle olan bağlantısı ise “özgürlük” kavramı aracılığıyla kurulmaktadır. Jaspers’de özgürlük, “hakikatteki ortaklığı” talep eder (Böversen 1989: 42). “Hakikatteki ortaklık”tan Jaspers şunları anlamaktadır:
“Bu ortaklık, gizliliği içinde etkisini kaybetmeyen aksine kendini kamuya göstermesi gereken yaratıcı ve sınayıcı düşüncenin iletişimini talep eder. Bunun için de hakikat üzerinde temellenen politik güç, sınırlandırılmayan kamusal tartışma ister. Eğer hakikat meydana gelecekse vazgeçilmez biricik yol budur”(Jaspers 1951d: 294).
Başka bir yerde, Jaspers iletişimin “politik özgürlük” için oynadığı yaşamsal önemi şöyle dile getirmektedir:
“(...) İnsan yalnızca diğer insanlarla birlikte özgür olabileceğinden, kendini soyutlayan, iletişim olmayan özgürlüğü tanımamalıdır (Jaspers 1951e: 287).
Jaspers iletişimsizliğin Nazi döneminde yarattığı yıkımı yaşamıştır. Propagandayla kişilerarası iletişim kesilmiş, insanlardan yalnızca itaat edilmesi istenmiştir (Glover 2003: 499-506). Yaklaşık olarak 40 milyon insan Nazi döneminin totaliter sonuçlarından dolayı hayatını kaybetmiş, ardından dünyayı bloklara ayıran “soğuk savaş” dönemine girilmiştir (Dülffer 1999: 7-8). Glover İnsanlık Yirminci Yüzyılın Ahlaki Tarihi adlı yapıtında Nazizm’in insancıl bir dünyanın tam karşısında olduğunu ifade ederek, o dönemde yaşananları kısaca şöyle anlatır:
“Yahudi karşıtı Nazi politikası, aşama aşama uygulandı. İşlerinden atıldılar. Dükkanları boykot edildi ve saldırıya uğradı. Çirkin propagandalarla damgalandılar ve üzerine sarı bir yıldız işlenen kıyafetler giymeye mecbur edildiler. Toplumdan ayrıldılar. Bir araya toplanıp son derece zalim şartlar altında sürüldüler. Hayal bile edilemeyecek dehşet kamplarına konuldular. Ve milyonlarcası, mekanize bir sanayi haline getirilmiş bir ölüm şekliyle —erkek, kadın ve çocuk- sistematik bir biçimde katledildiler” (Glover 2003: 483).
Bütün bu olumsuz sonuçlar Jaspers’i “politik özgürlük” kavramı üzerinde ısrarla durmasına neden olmuştur. O, “politik özgürlük” kavramıyla gösterdiği gibi, özgürlüğün asıl anlamını, toplumsal özgürlükle kazanılacağını, yani herkes özgürse özgür olunabileceğini belirtir (Jaspers 1951: 350, 362). Onun özgürlük için sözünü ettiği iletişim, “derin ve samimi” olan bir iletişimdir (Jaspers 1951: 360). Özgürlüğün toplumsal özgürlük olması ve “samimi-derin iletişimi” gerektirmesi birbirlerinden ayrılamaz. Ayrılmazlığı Jaspers şu sözleriyle bize aktarır: “Özgürlük bu ikisini de talep eder: İnsansal iletişimin derinliğinde kendisi olan bireyin varolması ve toplumsal bakışın ve istemenin oluşum biçimleri sayesinde kamunun özgürlüğünde farkına varılan bir çaba olması” (Jaspers 1957: 196).
Jaspers, insanın özgürlüğünü “sahip olunan”, “tamamlanmış” bir özgürlük olarak düşünmediğinden, insanın toplumsallığı ile özgür oluşu devamlı bir “devinim” halindedir. Özgürlük, insanların birlikte konuşabilmesi ve birlikte varolması demek olduğundan (Jaspers 1957: 198), siyasetin kamu alanında en temel ödevinin iletişimi sağlamak olduğu açıktır. Jaspers düşüncesinde iletişim sayesinde gerçekleşen “varoluşsal özgürlük”, politik özgürlüğün koşulu olarak karşımıza çıkmaktadır. Felsefi ve politik özgürlüğün “kökeninde” varoluşun olanağının kavranmasına “çağrı” yer almaktadır (Hofmann 1969: 32).
Jaspers’in iletişim felsefesinde ileri sürdüğü iletişim biçimleri, onun siyaset görüşünde nasıl bir rol oynamaktadır? Çalışmamızın üçüncü bölümünde de irdelediğimiz gibi, Jaspers temelde iki farklı iletişim biçiminden söz etmektedir: “Varolmanın iletişimi” ve “varoluşun iletişimi”. Varolmanın iletişiminin öznitelikleri, belirli ilgi ortaklığı, anlama yetisi olarak bağlantı kurma (genel bilincin iletişimi), idenin ortaklığı içinde bulunmadır (Tinin iletişimi).
Bütün bu iletişim biçimlerinin yetersizliğini deneyimleyen kişi, “asıl iletişim” olan “varoluşun iletişimi”ne adım atar. Böylelikle bu iletişim sayesinde kişi, kendi varlığını kavrar. Jaspers’de felsefe yapışın hareket noktası da olan iletişim, “insan olmanın evrensel koşulu”nu oluşturmaktadır (Jaspers 1935: 74). Jaspers’in siyaset görüşünde merkeze aldığı iletişim biçimi de “varoluşun iletişimi”dir.
Siyasetin insanlara birlikte varolma zeminini sağlaması, “varoluşsal iletişim”le ortaya çıkan insan değerlerinin taşınması anlamına gelir. Varoluşla sıkı sıkıya bağlı olan akıl, politikanın başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Jaspers’in akılla ilgisinde gerçekleşebilir gördüğü özgürlüğü, önce “bireyin özgürlüğü” ile başlatıp ona ”cumhuriyetçi hükümet” biçiminde toplumsallık özelliği kazandırması ve yabancı devletlerin baskısına karşı kendisini savunacak hale getirmesiyle (Jaspers 1965: 175), siyasetin iletişimle olan ayrılmaz bağı ortaya çıkmaktadır. Bu bağ onun totalitarizm eleştirisinde de açıkça ortaya konmaktadır. Totaliter durumun iletişim için nasıl engel oluşturduğu, yarattığı terör ve parti anlayışında kendini göstermektedir.
Raymond Aron totaliter durumun, siyaseti tek parti tekeline aldığı ve terörü doğurduğu saptamalarında Jaspers’le hem fikirdir (Aron 1976: 284-285).
Özgürlük birlikte varolan insanların birbirlerine karşı açık olmalarıyla sağlanabileceğinden, özgürlük için verilecek çabanın kökeninde iletişim yatmaktadır. İletişim, aklın özsel niteliği olduğundan, akıl sahibi varlıkların yan yana geldikleri ve konuşabildikleri bir toplumsal zemin yaratılmış olmaktadır. Fahrenbach, “Karl Jaspers’in Eserinde Çağın Analizi, Siyaset ve Akıl Felsefesi” başlıklı yazısında, politik alandaki “politika üstü” olarak gördüğü değerlerde, siyasetin amaç ve ölçütleri dediği değerlerden, “insan hakları”, “özgürlük”, “adalet”, “eşitlik” ve “dayanışma”dan bahseder. Bu değerleri akıl, politika üstü işlevinin, eleştirel, ayırtedici, sınırlandırıcı ve bağlayan- açık tutan öznitelikleri sayesinde, politik gerçeklik alanında, onların pragmatik ve araçlar hale getirilmesine karşı korumaktadır (Fahrenbach1989: 167, 170). Akıl, daha öncede göstermeye çalıştığımız gibi, bu işlevini kendisinin özniteliği olan iletişimden almaktadır. İletişimin ayrılmaz biçim de bağlı olduğu kavram ise hakikattir.
Hakikat ve iletişim ilişkisi
“Felsefem Üzerine” başlıklı yazısında Jaspers, felsefe yapışının dinamikleri olarak üç temel sorudan söz eder: “Bilimlerle neyi bilebiliriz?”, “En derin iletişimi nasıl gerçekleştirebiliriz?” ve “Hakikate nasıl ulaşabiliriz?” (Jaspers 1951: 344). Bu üç sorununun kesiştiği iki temel kavram vardır: Hakikat ve iletişim. Kant’ın ileri sürdüğü dört temel sorudan hareket eden Jaspers, böylelikle felsefe yapışının da sınırlarını böylelikle çizmiş olmaktadır. İnsanın, bilimin sınırlarını fark ederek, kişilerle iletişimi deneyimlemesi, onu hakikat sorgulamasına götürecektir. Hakikat, bu alanda bilimlerin söylediğinden daha fazla bir anlam ifade etmektedir. İletişim, insanın varlık tarzlarında farklı biçimlerde ortaya çıkan hakikat türlerinin hareket noktasını oluşturmaktadır. Jaspers düşüncesinde iletişim olmadan hakikat biçimleri de kendisini gösteremez. Bilimin sınırlarında hissedilebilen “varoluşsal hakikat”, iletişimin de “asıl iletişim” olmasının zeminini sağlamaktadır. Böylelikle Jaspers’in varlık sorununu araştırırken açıkladığı çepeçevre kaplayan türlerinin hakikatleri, iletişimle açığa çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında iletişimin hakikatle ilk ilişkisi, varlık sorunu çerçevesinde dile getirilmektedir. Jaspers’in iletişimin hakikatle ilgisinin kurulduğu yerin onun “insan nedir?” sorusuna aradığı yanıtta olduğunu dile getirmek yanlış olmaz; çünkü Jaspers’de iletişimle ilişkisinde “hakikat nedir?” sorgulaması “insan nedir?” sorgulamasının bir sonucu olarak ortaya çıkmak İnsan olmaya çağrıda bulunmak doğrudan doğruya iletişime çağrıda bulunmaktır (Salamun 1968: 261).
“Dünya felsefesi idesi” ve “evrensel iletişim”
3 Mart 1969 tarihinde Basel Martinkirsche’de Hans Saner tarafından yüksek sesle okunan, Jaspers’in kendisi tarafından kaleme alınan Nekrolog, onun geç dönem felsefi çabası olan “gelecek bir dünya felsefesi idesi”ni belirtmesi açısından önem taşımaktadır.
“Basel’da, Avrupa geleneğinde, özgürlüğü içinde konuk olarak bir mültecinin huzur bulması, ona sunulan en son armağan oldu. Bu yıllardaki bütün enerjisini kendisi tamamlayamadığı, bilmeden çok hissederek, çabalayarak, kendinin kılmayarak felsefi çabasına harcadı, o Avrupa felsefesinin sonundan hareket ederek gelecek olan bir dünya felsefesinin yolunu bulmak çağının ödevine katılmak istiyordu” (Saner 2000: 66-67).
Jaspers’in Nekrolog yazısında yer alan “Avrupa felsefesinin sonundan hareket ederek gelecek olan bir dünya felsefesinin yolunu bulmak” ifadesi dikkat çekmektedir. Bu ifadeden ne anlaşılmaktadır? “Dünya felsefesi idesinin” hakikat ve iletişimle olan ilişkisi nedir? Jaspers, Felsefi Otobiyografi adlı uzun yazısında, felsefenin dünya tarihi çalışmasını planlarken 1930’lu yıllarda Çin felsefesiyle ilgilendiğini, felsefe tarihi konferanslarında Hint ve Çin felsefesini de içine alarak Eskiçağ Yunan felsefesinden çağdaş felsefeye kadar metinler okuduğunu yazar. Bu yıllarda geliştirdiği “felsefi mantık” yanında felsefenin dünya tarihi projesine de adım atar (Jaspers 1958c: 385). Felsefi mantığın en geniş perspektifli iletişimsel özniteliği olan akıl ile ilişkisi, Jaspers’i bütün bir insanlık tarihi içindeki filozofları içine alacak bir dünya tarihi projesi geliştirmesine kaynaklık etmiştir de denilebilir. Jaspers felsefenin dünya tarihiyle projelendirdiği “dünya felsefesi idesi”ni yazısının başka bir yerinde etkili bir metaforik ifadeyle şöyle dile getirmektedir: “Biz Avrupa felsefenin akşam kızıllığından, dünya felsefesinin şafağına yoldayız” (Jaspers 1958c: 386).