DEMOKRASİNİN EPİSTEMOLOJİK DAYANAĞI

Prof. Dr. Necati ÖNER

Toplumu yönetim şekilleri ilkçağdan beri düşünürlerin üzerinde durduğu bir konudur. Eflaturi bunları sistematik olarak belirleyip irdeleyen ilk filozoftur. Kendi ideal devlet şeklinin dışmdakileri yanlış devlet şekilleri sayar. Demokrasi de bunlar arasındadır. Eflatunun demokrasiyi yanlış bir devlet şekli saymasının sebebi, kendi dönemindeki Atina demokrasisinde halk meclisine demagogların hakimiyeti ile durmadan değişen kanaatlerden Atina'nın büyük zarar görmesi idi. Bilindiği gibi. Eflatun'un sonradan vazgeçtiği ideal devleti bir şehir devleti için düşünülmüş bir ütopya idi; uygulama alanı bulamadı.

Tarih içinde medeniyetlerin gelişmesi ile Eflatun'un yanlış devlet şekli dediği demokrasi insan tabiatına er uygun bir yönetim tarzı olarak uygulama alanını genişletmiştir. Demokrasi anlayışları zamanla değişse de ana teması aynı kalmıştır; bu da halkın egemenliğidir. Lügatlarda demokrasi genellikle şöyle ifade edilir:

"Egemenliğin vatandaşların birisine veya birkaçına değil tümüne ait olan politik rejimdir."

Bu tanım demokrasinin temelinde şu kavramın bulunduğunu ifade eder: özgürlük ve eşitlik.

Egemenlik iradi faaliyetlerle ortaya çıktığından egemen olabilmek için özgür olmak gerekir. Diğer taraftan, vatandaşların bütünü dikkate alındığından, vatandaşlar arasındaki eşitlik bahis konusu olur. İşte demokrasinin felsefi temeli deyince bu iki konu ele almır. însan hür müdür? İnsanlar eşit midir? Bu sorular felsefe sorularıdır. Her iki konuda filozofların asırlar boyu tartıştığı konular içerisindedir.

Bu konuşmamda adı geçen konuları ele almayacağım. Demokrasinin başka felsefi temelleri de vardır. Ben sorunu epistemolojik açıdan ele alıp açıklama yapmağa çalışacağım.

Kanaatimce demokrasinin en sağlam dayanağı onun epistemolojik temelidir.

Yönetim bilinçli bir eylemdir. Belli kuralların uygulanmasıdır. Demokrasi bir yönetim şekli olduğundan, o da toplumu yönetmek için ,uygulanan kuralların ortaya çıkardığı, toplumun bir yaşama halidir. Bu hal eylemler sonucu ortaya çıktığına göre,onun temeli eylemin nasıl ortaya çıktığını açıklamakla anlaşılabilir.

Bilinçli eylemi ortaya çıkaran irade olduğundan, her bilinçli eylem bir bilgiye dayanır. Bir bilgiye dayanmayan iradi fiil mümkün değildir. Bu sebeple her bilinçli eylemin değerlendirilmesi onun oluşunu sağlayan bilginin değerlendirilmesi ile olur.

Bilgi kavramlar birikiminden ibarettir. Başka bir ifade ile her hangi bir şeyin bilgisini edinmek o şeyin kavramını oluşturmaktır.

Her hangi bir alanda eyleme geçmek o alanla ilgili kavramların etkisi ile olur. Kavramlar varolanlar hakkındaki anlamlardır.

İradi eyleme geçmeden önce düşünüp taşınma safhası vardır. Farklı seçenekler karşısında düşünüp taşınarak karar verilir ve eylem bu karar doğrultusunda olur. Düşünüp taşınma kavramlar arasında bağ kurmak,sonuçlar çıkarmaktır. Bu yolda kullanılan kavramların sayısı çoksa da, eylemi yönlendiren anahtar veya temel diye adlandırabileceğimiz kavramlar vardır ve sayılan azdır. îşte eylemi gerçekleştiren düşünceyi yönlendiren bu kavramların niteliği eylemdeki sonucun değerini tayin eder.

Bu arada kavram hakkında kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Kavram herhangi bir şeyin zihindeki tasavvurudur. Her kavramın bir seçikliği vardır bir de açıklığı. Bir kavramın seçikliği o kavramın başka kavramlardan ayıran niteliklerin belirginliğidir. Başka ifade ile bir kavramın delalet ettiği varolanın çerçevesinin ifadesidir. At kavramını kuş kavramından; özgürlük kavramını adalet kavramından ayıran onların seçildikleridir. Kavramlar sözle ifade edildiğinden, her kelime, temsil ettiği kavramın seçildiğini gösterir.

Bir kavramın açıklığı ise o kavramın içeriğidir. Başka ifade ile o kavramın temsil ettiği varolan hakkındaki bilgiler ve kanaatlardır.

Bir konu üzerinde yapılan tartışmada aynı kelimeler, aynı mantık kullanıldığı halde ortaya bir anlaşmazlık çıkıyorsa,tartışmaya katılanlarda, kullanılan kelimelerin temsil ettiği kavramın açıklığında farklılık olduğu içindir.

Bir varolanın kavramının seçikliği bireylerde aynıdır. Fakat açıklığı aynı olmaz. Bu farklılık fertlerin bilgi edinmedeki alış gücünün, duygularının, inançlarının ve ön bilgilerinin farklılığından kaynaklanır. Dışandan,ister doğrudan ister dolaylı olsun zihne gelen bilgi, bir fotoğraf makinesi gibi aynen kaydedilmez; Yukarıda belirttiğim bireyin özelliklerinin oluşturduğu bir ortamda kazanılır. Bu bakımdan bir kavramın açıklığının fertlerde farklı oluşu insan tabiatı gereğidir. Yani doğal bir haldir. O halde bilgide çokçuluk (plüralizme) kaçınılmaz bir haldir.

Fertlerin gerek sözde ve gerek eylemde birlik sağlamaları, kullandıkları kavramların açıklıklarında birlik sağlamalarına bağlıdır.

Kavramların açıklıklarında birlik sağlamak her konuda mümkün olmaz. Maddi dünya ile ilgili kavramların açıklıklarında birlik sağlamak mümkündür. Çünkü oluşturulan bilgilerin doğrulanması yapılabilir. Akıl doğrulananı kendiliğinden kabul eder. Tabiat bilimlerinin inceledikleri konularda bir kavramın içeriğinin, deney yolu ile tespit ve doğrulanması ile genel geçer bir nitelik kazanır. Bunlarda bile kavram içeriğinin ilgili varolanı aynen aksettirdiği söylenemez. Yani insan için mutlak bir bilgi sahibi olması düşünülemez.

Maddi dünya ile ilgili kavramlann içeriğinde anlaşma sağlanıldığı için ,bu bilgilere dayalı eylemlerde birlik sağlanır. Köprü yaparken,makine yaparken hep aynı fizik kanunlarına göre hareket edilir.

İnsanın manevi dünyası ile ilgili ,yani insanlar arası ilişkiler ,değerler bahis konusu olunca durum değişir- Sosyal bilimlerin uğraştığı konularda deneyim yolu ile ispat mümkün olmadığından, bu konularla ilgili kavramlann içerikleri üzerinde bireyler arasında birlik sağlamak güçtür. Bu aleme çokluk hakimdir. Bu konularda bireyler arasında farklılığın bulunması hem insanın doğasından hem de konunun doğasından kaynaklanır. Bu yüzden toplumsal hayatla ilgili eylemlerin dayandığı kavramların açıklığında çokluk hakimdir. Yani bir konu üzerinde farklı fikirler vardır. Bu alanda tek doğru yoktur. Kelimelerden doğruluk,güzellik ,başka bir ifade ile itibari olur. İşte bu gerçek demokrasinin en uygun yönetim şekli olduğu düşüncesinin dayanağıdır.

Toplumla ilgüi eylemleri yönlendiren kavram anlamlarının çokluğu bireylerin bir arada yaşamalarını güçleştirir.

İnsanların bir arada yaşama mecburiyeti de insan doğasının icabıdır. Toplum dışı insan hayatı ancak hayali zamanlarda görülmektedir. Müşterek hayatın sağlıklı yaşaması için toplumun bütününü ilgilendiren eylemlerde ,eylemi yönlendiren kavramların farklı anlamlarının birinin kabulünde zaruret vardır. Aksi halde o topluma düzensizlik, anarşi hakim olur. Bu da müşterek hayatı mümkün kılmaz.

Çokluk içerisinden birini seçip esas almak iki yolla olur: Birincisi bu kabulü dayatma ile,zorla gerçekleştirmektir. Böyle bir kabullenme insan tabiatına aykırıdır. Zor karşısında birey hürriyetsizliğini duyar ve böyle bir sıkıntı onu hayatinin her safhasında başansız kılar. Başanlı insan hür insandır. Toplum yönetimi ile ilgili kavramların çok farklı anlamlanndan bir tanesini bir ferdin veya bir grubun tayini ile bunu mutlak doğru gibi kabullenerek, uygulama alanına koyup farklı anlamları yok saymak totaliter rejimlerin baş vurduğu bir yoldur. Böyle bir anlayış hem insan tabiatına hem de kullanılan kavramlann delalet ettikleri varlık dünyasına aykındır.

İkinci kabul yolu anlaşma ile konsensüs ile gerçekleştirmektir. Bu bir rıza gösterme, gönüllü kabullenmedir. Bu tutum karşısında birey dayatmanın doğurduğu hürriyetsizlik halini yaşamaz. Demokraside takip edilen yol bu yoldur. Böyle bir tutum toplumsal hayatla ilgili kavramların anlam çokluğu bilincine varmakla sağlanır. Bu bilinçle insan, bir kavram için üzerinde konsensüs sağlanan anlamdan farklı anlamların da bulunduğu, onlann yok edilemeyeceği; farklı anlayışların hoşgörü ile karşılanması gerektiği kanaatine vanr. Böyle bir hal kolay kazanılacak bir hal değildir. Toplumun belli bir kültür seviyesine erişmesini gerekli kılar. Bu sebeple az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde demokrasi uygulamalan sıkıntılı olmaktadır.

Yönetimle ilgili kavramların farklı açıklıklarından birisi hangi yolla tespit edilir. Yani gönüllü kabul nasıl sağlanır? Bu yol temsili demokrasilerde takip edilen bir yoldur. Bir toplumun bütün fertlerinin bir araya gelerek konsensüs sağlamalan mümkün olmadığından onların seçtiklerinin oluşturacağı meclis o toplumu temsil eder.

Onun yaptığı kanunlarla tek anlam tespit edilir,ve ona uyulur. Çok anlamlılık karsısında siyasi partiler, ve bu çokluk karşısında birisi üzerinde uzlaşma sağlayan meclis bu sebeple demokrasinin zorunlu şartlandır.

Bir toplumda doğal olarak bulunan farklı inanç, farklı düşünce ve farklı yetenekteki fertlerin bir arada yaşamasının sağlayan, dirlik ve düzeni kuran en önemli otorite devlettir. Demokraside devlete yön veren, çalışmasını sağlayan kanunları halkın seçtiklerinden oluşan meclis yapar. Kanunlar insan hürriyetlerini hem şuurlar hem korur. Bu sınırlar çoğunluğun arzu ettiği ölçüde olur. Çoğunluğun egemenliği azınlığın aleyhine işleyemez. Aksi tutum tabi düzene aykırı olur. Bu tabi düzen, sosyal hayatla ilgili kavramların itibari olduğu, anlam çokluğu sebebiyle hiçbir anlamın mutlak olmayacağıdır. Bu durum azınlıkta olan fikir veya fikirlerin çoğunluğun konsensüsle kabullenilen kadar değer taşıyabileceği gerçeğini telkin eder. Bu durumda dikkat edilecek bir husus vardır. O da yönetimi yönlendiren temel kavramların hangi anlamlarında konsensüs sağlandığının kanunlarda tanımla belirlenme zorunluluğudur. Aksi halde kullanılan kelimeden farklı farklı anlamlar olacak,bu da bir taraftan birbirini anlamayan insanların tatsız çatışmalarını ortaya çıkanr,diğer taraftan kasdedilen anlamın ne olduğu bilinmezse farklı anfama sahip olanlar bilmeyerek kanunsuzluk durumuna düşerler.

İnsanın doğasına en uygun yönetim şekli olduğunu belirtmeğe çalıştığım demokrasinin büyük kitlelerce benimsenmesi kolay olmamaktadır. Yalnız kanunlarla bir ülkeye demokrasi yerleştirilemez. Gerek kanunları uygulayanların ve gerek bu kanunlara uyma durumunda olanların zihniyetlerinin demokrasinin gerçekleşmesine imkan tanıyacak bir tarzda olması icabeder. Böyle bir zihniyeti hakim kılacak olan o toplumun kültürüdür. Bu milli kültüründe benim ortak kültür (insana has) diye adlandırdığım, bazılarının entelektüel kültür dedikleri kısmıdır. Ortak kültürün bu işlevi yapan unsurları felsefe ve bilimdir.

Ortak kültürün seviyesi bir ülkede yükseldikçe o topluma hakim olan dünya görüşü, varolanı yani olay ve olguları değerlendirmede daha gerçekçi olmayı temin edecek bir hal ahr. Böyle bir tutumun en belirgin belirtisi bütüncül bir görüşe ve tolerans (hoşgörü) duygusuna sahip obuadır. Demokrasinin sağlıklı işlemesinde ön şart niteliğinde olan bireylerdeki tolerans duygusunun oluşması;insan dünyasında çokluğun hakim olduğu, insanın mutlak bilgi sahibi olamayacağı, toplumsal hayatla ilgili doğruların itibari nitelik taşıdığı gerçeğini görecek kültür seviyesine erişmeye bağlıdır.

Ortak veya entellektüel kültürün gelişmesi ve toplumda yaygınlaşmasında örgün öğretimin rolü başta gelir. Bu sebeple eğitim sistemi demokrasinin gerçekleşmesinde önemli bir etkendir. Vatandaşların demokratik bir zihniyete sahip olabilmeleri için eğitim sistemine bütüncül bir görüş hakim olmalıdır. Olay ve olgulara tek açıdan bakan bir görüşün hakim olduğu sistemler demokrasi için gerekli olan kültürü kazandıramazlar.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP