ÇAĞLARA GÖRE YA DA FARKLİ METAFİZİK ANLAYIŞLARINA ÖRNEKLER - 1

Ahmet Cevizci

Bilindiği üzere, metafizik, felsefenin bilgi teorisiyle birlikte, iki temel disiplininden birini meydana getirir. Buna göre. dünyaya ya da varolanlara, bir bütün olarak gerçekliğe, varlığa ya da evrene ilişkin olarak genel, tutarlı ve kapsayıcı bir görüş formüle etmeye çalışan disiplin; belli bir varlık türüne, belli bir varlık şeklinde (nesne, şey, faaliyet olarak) ortaya çıkan varlığa ilişkin
değil de, genel olarak varlığa ya da varlık olmak bakımından varlığa ilişkin araştırma olarak metafizik, evrenin en kalıcı, genel ve sürekli yönlerini ve özelliklerini konu alır nihaî ve en yüksek gerçekliği, insan varlığına algıda sunulan yanıltıcı görünüşlerin gerisinde, kendinde ve kendi başına varolan gerçekliği araştırır.

Doğası gereği varolmak zorunda olanı ve olduğundan başka türlü olamayanı konu alan disipline karşılık gelen, ve tinsel ya da doğaüstü olan ve bilimin yöntemleriyle açıklanamayan varlık ya da varlıkları ele alan metafizik, ayrıca bilgi sistemlerimizin, neyin gerçek olduğu konusundaki iddialarında içerilen temel inanç ya da önkabulleri, bilgiyle ilgili çalışmalardan kaynaklanan problemleri sistematik bir biçimde araştırır ve doğaya ilişkin araştırmadan kaynaklanan varlık problemleriyle, dinden ve ahlâktan kaynaklanan problemleri çözmeye çalışır. Şu hâlde, metafizik, görünüş ve gerçeklik, birlik ve çokluk kategorilerinden yararlanarak, varlığı, varlığın nedenlerini ve varlıktaki değişmeyi açıklar, gerçekliğin neden oluştuğunu, varlığın temel bileşenlerinin ne olduğunu, var olmanın ne anlama geldiğini, varlıktaki değişmeyi ve varlığın nedenlerini araştmr. Metafizik bu çerçeve içinde, doğa üzürine olan bilginin bir sentezini yapar ve kendilerini duyulara sunan fenomenlerin gerisindeki insan zihninden bağımsız bir gerçekliği açığa çıkarma amacı güder.

Metafizik, birçok anlama gelmekle, farklı filozof ya da dönemlerde farklı anlamlan ya da anlayışları ifade etmekle, filozofların metafizik anlayışları büyük ölçüde farklılık göstermekle birlikte, onlar metafiziğin üç temel özelliği bulunduğu konusunda tam bir uvuşma içindedirler. Metafiziğin bu özelliklerinden birincisi, metafizikçinin her duaımda. dünyada neyin var olduğunu söylemeyi ya da şeylerin gerçek doğasını belirlemeyi amaçlaması, bu iş için de varoluş ve gerçeklik gibi kavramlarla meşgul olmasıdır. Metallzikçinin bu kavramlara yönelmesinde, şeylerin görünüşlerinin çoğu zaman onları yanlış gösterdiği, bundan dolayı görünüşün gerisindeki gerçekliğin ne olduğu belirlemenin zorunlu olduğu düşüncesi ve zihinlerin ya da sayıların bağımsız bir biçimde varolan varlıklar olup olmadığı konusunu ele aldığımız zaman, dünyada varolan farklı şey türlerinin ne olduğunu belirlemenin kaçınılmaz olduğu inancı etkili olmuştur.

İkinci olarak metafizik, en temel en geniş kapsamlı olan, araştırma alanına karşılık gelir. Temeldir, çünkü diğer araştırma türlerine konu olan varlık ya da şeylerin nihaî ve en yüksek doğalarını ele alır. Buna göre, matematiğin araştırmalarının sonuçlarıyla ilgili olarak bir karara varabilmek için, matematiksel nesnelerin ontolojik statüsününü ne olduğunu belirlemek gerekir ki, bu da metafizikçinin işidir. Metafizik en geniş kapsamlı araştırmadır, çünkü metafizikçinin ele aldığı sorular olarak, varoluş ve gerçeklikle, aktüel ve potansiyel varlıkla ve nihayet nedensellikle ilgili sorular, özel bilimlerin sınırlarını aşan ve tüm alanlar ve konular için geçerli olan sorular ve problemlerdir. Öte yandan, bilimlerin varlığı belirli yönleriyle, parçalayarak ele aldıkları yerde, metafizik dünyayı, varlığı bir bütün olarak ele alır. Ve vine aynı bağlamda, özel bilimlerin araştırmalarını hiçbir zaman sorgulamayıp, belirli kabul ve ön-dayanaklar altında gerçekleştirdikleri yerde, metafizik, eleştirel bir disiplin olarak, bilimlerin kabullerini ve ön- dayanaklarını sorgular. Üçüncü ve son olarak, metafiziğin önermelerinin, kendisine özgü bir kesinliğe sahip olduğu savunulur. Metafiziğin önermeleri kesinliklerini, kendilerinin aklın, söz konusu yeti en özgür ve en tam bir biçimde işlediği zaman, ortaya çıkan ürünleri olmalarından almaktadır. Metafizik sonuçlarına yalnızca aklın çabalarıyla ulaşan, başka hiçbir şeve değil de akla dayanan bir disiplindir.

Metafizik terimiyle ilgili bu kısa açıklamaların ardından, düşünce tarihindeki farklı metafizik türlerine örnek verecek olursak... Bu metafizik türlerinin başında İlkçağın ya da Aristoteles'in ontoloji olarak metafizik anlayışı gelmektedir. Buna göre, Aristoteles'te metafizik, evrende varolan bireysel varlıklara ilişkin araştırmadan farklı olarak, varlık olmak balonundan varlığa, varlıgın bizzat kendisine ilişkin bir araştırmadır. Ona göre, metafizik, varlığı parçalayan ve onu belli yönlerden ele alan özel bilimlerden farklı bir biçimde, varlığı bir bütün olarak ele alır ve varlığın ilk ilkelerini ve en yüksek nedenlerini araştırır. Onda metafizik, kendi konularını meydana getiren şey türlerinin nedenlerini ve ilk ilkelerini bulmaya çalışan özel bilimlerin tersine, var olan herşeyin ilk ilke ve nedenlerini araştıran, varolamamn ne anlama geldiğini göstermeye çalışan en genel ve temel bilimdir. Aristoteles'te metafizik, var olanı var olamak bakımından ele alan, var olan bir şey olmanın ne anlama geldiğini araştıran bilimdir. "Var olmak" onun gözünde, hakkında konuşulabilecek ve tam olarak tanımlanabilecek birşey olmaktır. Buna karşın, biyoloji alanındaki çalışmaları açısından, "var olmak" dinamik bir süreç, bir değişme süreci içinde olmak anlamına gelir. Şu hâlde, "var olmak" Aristoteles için, bir şey olmak anlamına gelir. Bundan dolayı, onda gerçekten var olan, Platon'da olduğu gibi tümeller değil de, bireylerdir, "şu" diye gösterdiğimiz belirli bir doğaya sahip olan varlıklardır. Onlar, Aristoteles'in mantıkla ilgili eserlerinde sözünü ettiği nicelik, nitelik, ilişki, yer gibi kategorilerin, temel nitelik ya da yüklemlerin kendilerine yüklenebildiği öznelerdir. İşte Aristoteles, kendisine tüm kategorilerin yüklendiği bu özneye "töz" adını verir.

Demek ki, Aristoteles'te var olmak belirli türden bir töz olmaktır. Töz aynı zamanda dinamik bir sürecin ürünü olarak ortaya çıkan bireysel varlık olarak da tanımlanır. Bu bakımdan ele alındığında, metafizik varlığı, yani var olan tözleri ve tözlerin nedenlerini, tözleri varlığa getiren süreçleri konu alıp araştıran, temel bilimdir. Aristoteles'in ontoloji olarak metafizik anlayışına göre, ilk ve temel anlamı içinde varlık, varlığın tüm diğer anlamlarının kendisine bağlı olduğu tözlerin varlığıdır, metafizik öncelikle töze, bir şeyin özsel doğasına ilişkin bir araştırmadır.

Bu bakış açısından, töz "bir özne hakkında tasdik edilemeyen, fakat başka herşeyin kendisi hakkında tasdik edildiği şeydir." Ya da, "bir töz sözcüğün tam ve kesin anlamı içinde, bireysel at ya da insan örneklerinde olduğu gibi, ne bir özneye yüklenebilir olan, ne de bir öznede mevcut olandır. "Aristoteles, bu çerçeve içinde, tözün somut birey olduğunu öne sürdükten başka, birinci dereceden tözün beş temel özelliğini sayar. Buna göre, töz özne, yüklem ve bir bağlaçtan oluşan basit bir önermede her zaman özne konumunda bulanan varlıktır, tözler herşeyin temelinde bulunan, başka herşeyin ya kendilerine şüklenebildiği ya da kendilerinde mevcut olduğu nesnelerdir. Buna göre, töz başka herşeyin mantıksal koşuludur.

İkinci olarak, tözler her zaman bireysel olan varlığa karşılık gelir. Üçüncü olarak. bir töz derece kabul etmez, onun daha az ya da daha çok töz olmasından söz edemezsiniz. Tözün dördüncü bir özelliği ise. onun değişme boyunca aynı kalmasından oluşur: o sayışa! bakımdan bir veya aynı kalabilmekle birlikte, karşıt nitelikleri alabilmeye ya da kabul edebilmeye uygun bir yapıdadır. O. kendi kendisiyle bir ve aynı kalan bir löz olarak, bir yandan kendi kendisiyle özdeş olmaya devam ederken, bir yandan da karşıt nitelikler alır. yanı değişme boyunca bir ve aynı kalır. Ve nihayet, tözün beşinci özelliği, onun bağımsız bir varoluşa sahip olmasından oluşudur. O bağımsız bir varoluşa sahip olup. başka herşeyin varlık koşulu olarak ortaya çıkar. Eğer tözler varolmasaydı, başka bir şeyin varolabilmcsı. Aristoteles'e göre olanaksız olacaktı.

O bu bağlamda, birincil tözlerle ikincil tözler arasında bir ayırım yapmıştır. Bunlardan birincil tözler, bir madde ve formdan meydana gelen, ve "şu" diye gösterdiğimiz bireysel, somut varlıklardır. Buna karşın, ikincil tözler, "bir özne hakkında tasdik edilen, fakat bir öznede mevcut olmayan" türler ve cinslerdir. Şu hâlde Aristoteles'in ontoloji olarak metafizik anlayışının en önemli soruları "Varlık nedir ?". "Töz nedir?" ve "Gerçeklik nedir?" türünden sorulardır. Yine Aristoteles'in söz konusu metafiziği, bir şeye ilişkin olarak, onun varolduğunu söylemenin ve varolmanın ne anlama geldiğini araştırır. Metafizik, bir şeyin değişme boyunca aynı kalan kimliğini korumak için hangi özelliklere sahip olmasına gerektiğine ilişkin araştırmadır.

Aristoteles'te metafizik, ayrıca duygusal olmayan, duyum yoluyla algılananıayan tözlere ilişkin bir araştırmadır. Öte yandan, onun ontoloji olarak metafizik anlayışına göre ne kadar töz ya da töz türü varsa, felsefenin o kadar dalı vardır w metafizikte doğru olanın, felsefenin diğer dallarında yanlış olabilmesi söz konusu değildir. Sözkonusu metafizik anlayışı, bundan başka bizim bugün bilim adını verdiğimiz disiplinler arasında mantıksal bir bağ bulunduğunu ortaya koyar. Bu nedenle Aristoteles'te metafizik, farklı bilgi türleri arasındaki ilişkilere, bu bilgi türlerinde kullanılan kavramların varolanlar için nasıl kullanılabildiğine ve onların ontolojik ve mantıksal statüsüne ilişkin bir araştırmadır. Ontoloji olarak metafizik anlayışı, bundan dolayı tümellerin mantıksal ve ontolojik statülerini, tikelle tümel ve tümelle tikel arasmdaki ilişkileri, birlik, enerji, değişme, form matematiksel nokta, geometrik form vb kavramları ele alır.

Aristoteles'in söz konusu metafizik anlayışının temellerinde iki kabul yer alır. Bu kabuller ise böyle bir metafiziğin ortaya koyduğu tezlerin mutlak ve değişmez olduğu insan varlıklarının varlığın bizzat kendisini anlayabildiği, varlığın kendisine nüfuz edebildiği kabulleridir.

İkinci metafizik türüne örnek. Ortaçağ felsefesinin, varolan herşeyin nedeni ya da kaynağı olan aşkın bir gerçekliğe ilişkin araştırma, varolanları varlık kaynağı olan Tanrı'yla ilişkisi içinde ele alma anlamında teoloji olarak metafiziği'dir. Ortaçağ felsefesi dini öğretileri temellendırme çabası sergileyen, dinle ilgili oian, dinden etkilenmiş olan bir felsefedir. Bu dönemde din, modern felsefe bilminin oynadığı rolü. çağımızda bilimin yerine getirdiği işlevi yerine getirmiştir. Tıpkı günümüzde, bir filozofun düşüncelerini oluştururken zorunlu olarak eldeki bilimsel bilgileri dikkate alması, ulaşılan bilimsel bilgi düzeyinin filozofun düşünceleri üzerinde önemli ve belirleyici bir etkisi olması gibi, Ortaçağ'da da filozof, felsefî düşüncelerini dinî dogmalarla uzlaştırma çabası içinde olmuştur. Bununla birlikte, Ortaçağ'da felsefeyle din arasında söz konusu olan bu ilişki, tek yanlı bir ilişki olmaktan uzaktır. Felsefi düşünce dinden, dinin doğmalarından etkilendiği gibi din de felsefi düşünceden yoğun bir biçimde etkilenmiştir. Buna göre, felsefe dine kurumsal bir çerçeve, felsefi bir temel sağlamıştır. İşte bu çerçeve içinde, Ortaçağ'da gelişen metafizik, ayrı. değişmez ve ezelî-ebedî bir varlığa ilişkin araştırmadır. İstisnasız tüm Ortaçağ filozofları, sitemlerinde Tanrı'dan yola çıkar ve önce Tanrı'nın varoluşunu kanıtlayarak, varlığı yaratan-yaratılmış olan ilişkisi çerçevesinde ele alır. Buna en iyi örnek, ünlü "beş yol"uyla, Aquinalı St.Thomas'tır. O, Tanrı'nın varoluşunu beş ayrı kanıtla ispat ettikten sonra, yaratıcı ve doğaüstü bir Tanrı dışındaki varlıkları ya da yaratılanları Aristotelesçi bir kavramsal çerçeveyle açıklama çabası verir.

1 | 2 | 3 | 4

1 Yorum

Adsız
6 Ağustos 2008 01:12  

cok usun bee..

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP