OSMANLI DÜNYASI'NDA MANTIK BİLİMİ ve EĞİTİMİ - 2

Osmanlı medreselerinde okutulan mantık kitaplan önemli bir kısmı ile Osmanlı Öncesi dönemin son devrelerine aittir. Al-Ebheri (öl. 1264)'nin İsağucı 'si, al-Kazvini al-Kâtibi (ö!.1253)'nin al-Semsiyyesi, al-Urmevi (öl.l283)'nin Metalıu'l-Envar'ı bunun en güzel örnekleridir. Ancak Osmanlı döneminde de ilk devrelerde, hususiyle Fatih devrine kadar daha ciddi olmakla birlikte orijinal telifler ortaya koyulmuştur. Bunlardan özellikle Bursa'da yaşamış ve Mısır'da tahsil yapmış olan Molla Fenari (öl.1350)'nin Risale-i Esiriyye 'si (Ebheri'ye Şarh) ile Gelenbevi (öl.l791)'nin Burhan'ı kayda değer. Ayrıca Hızır Bey (öl.1458)'in, Hocâzade (öl.l487)'nih Hayâli (öl.l470)'nin, Taşköprüzâde Ahmet Efendi (öl. 1553) ve Yanyalı Es'ad Efendi (öl.l730)'nin Mantık konularında çalışmalar yaptıklarını hatırlamak bir kadirşinaslıktır. Şunu da belirtelim ki bugün bilinen eserlerin sayısı zamandaş olarak Batıdakilerden çok fazla olsa da, asrının en büyük mantıkçısı olarak kabul edilen Gelenbevi İsmail Efendi bir tarafa bırakılacak olursa, XV. Yüzyıldan itibaren Tanzimat'a (1839) kadar Osmanlı Dünyası'nda, münferit şerh ve haşiyelerin dışında orijinal telifler görmek pek mümkün olmadığı gibi, bu dönemde XVI. yüzyıldan itibaren hızla gelişen Avrupa'daki bilim ve Mantık anlayışından izlere rastlamak da mümkün olmamıştır. Nitekim, Kâtip Çelebi de daha XVII. yüzyılda Mizan al-Hakk'md& bu gerçeğe işaret etmektedir. Esasen, Medresede XIII. yüzyıldan itibaren Mantık eğitiminin elif-bası olan Ebheri'nin İsağuci'si ve daha ileri seviyede bilgiler veren Semerkandi 'nin Kıstas'ı ile XVIII. yüzyılın en önemli telifi olarak bilinen Gelenbevi'nin Burhan'ının muhtevasına kısaca bakılacak olursa görülecektir ki, XVIII. yüzyıl Türk aydını, mantık konularmda ne biliyorsa, XIII. Yüzyıl Türk aydını da aynı şeyi bilmektedir.

Şöyle ki, Ebheri 'nin İsağuci 'si Mantık'in bütün konularını şamil, gereği kadar kısa bir eserdir. Mantıkçılar yanında en fazla rağbet kazanan, yine aynı derecede mühim şerhlere, haşiyelere ve tertiplere konu olan başlıca mantık kitaplarmdandır. Tanzimat dönemi mantık anlayışımızda dahi etkili olmuştur. İddia edildiği gibi Ebherî'nin bu kitabı, Aristoteles 'in Kategorile'rine bir giriş ve sadece Beş TümePi anlatan Porphyrios'un İsagoji'smm bir muhtasarı, bir adaptasyonu değildir. Tertip ve muhtevaları incelendiğinde açıkça görülmektedir ki, söz konusu iki eser arasında bir benzerlik yoktur. Bize göre Ebherî'nin bu eserini Porphyrios 'un İsagoji 'sinden ziyade, İbn Sina 'nın İsağuci Min Uyun al-Hikme adlı eseri ile karşılaştırmak gerekir. Zira İbn Sina'nın bu eseri de Ebherî'ninki gibi mantığın bütün konularını ihtiva etmektedir. Bununla beraber Ebherî'nin eseri, İbn Sina'nın eserinin de bir kopyası değildir. Mesela İbn Sina'nın eserinde, Aristoteles'm on kategorisine yer verilmekte, bunlar kısaca tanımlanmaktadır, al-Ebherî ise kategorilere eserinde hiç yer vermemiştir. Önermeler konusu da her iki eserde farklı olarak incelenmektedir. Meselâ, İbn Sina, Modal Önermelere yer verip Vacip, Mümkin ve Mümteni diye üç cihetin (modun) olduğunu belirtirken al-Ebherî, Modal Önermelere de yer vermemiştir. Tabiî bu farklılık Kıyas bölümünde de sürmektedir. Zira İbn Sina, adı geçen eserinde Yüklemli-İktiranh Kıyasları üç şekil olarak ele alıp bu şekillerin sonuç veren modlarını ayrı ayrı incelerken, al-Ebherî, söz konusu kıyasların dört şeklinden bahsetmekte ve yalnız birinci şeklin sonuç veren dört modunu zikretmektedir. İbn Sina kısa da olsa İstikra (Tümevarım) ve Temsil'e (Analojiye) yer verirken, al-Ebherî, bunları da ihmâl etmiştir. Bu kısa mukayese dahi, bu iki eserden daha sonra olan al-Ebherî'ninkinin, İbn Sina'nın eserinin aynı olmadığını ortaya koyar, sanıyoruz.

Semerkandi'nin eserine gelince; Kıstas da öğretim maksadıyla yazılmış olmasına rağmen, mantığa yeni başlayanlara ilk bilgileri veren bir eser olmaktan ziyade, ileri seviyede olanlara hitap etmektedir. Bizzat müellifi tarafından şarh edilmesi de bunu gösterir.

Muhtevası bakımından,. Aristoteles 'ci anlayışa bağlı olarak, İslâm Kültür Dünyası'nda Fârâbî ve İbn Sina tarafından kurulan mantık geleneğinin içindedir ve o güne kadar üzerinde durulan bütün mantık konularını içermektedir. Zaten müellif de bunu açıkça söylemektedir. Fârâbî, İbn Sina, Ebherî, Razı, Gazzalî, Ebu'l-Berekât al-Bağdadî... vb. Kıstas'ın belli başlı kaynaklarıdır. İslâm Kültür Dünyası'nda mantığın gelişmesini tamamladığı bir dönemden sonra yazılmış olması, eseri muhteva bakımından zengin kılmıştır. Bu nedenledir ki, daha sonraki birçok eserin kaynağı olmuştur.

Kıstas bir Mukaddime ve iki Makaleden meydana gelmektedir. Mukaddimede, mantığın mahiyeti ve ona olan ihtiyaçla, mantığın konusu üzerinde durulmaktadır. Birinci makale Tasavvurat, ikinci makale ise Tasdikat 'a ayrılmıştır.

Semerkandî, birinci makaleyi fasıl, ikinci makaleyi de bob adım verdiği alt başlıklara bölmüştür. İkinci makalede bablar ayrıca fasıllara bölünmektedir. Birinci makalede, sözlerin delâleti, müfret (tek basma) ve mürekkep (bileşik) söz ve bunların kısımları, külli (tümel), cüz'î (tikel) kavramlar ve bunlara ait çeşitli hükümler, mahiyet, zatî (özsel) ve arazî (ilintisel) kavramlar, Beş Tümel ve tasawurattn maksadı dediği Tanım ve çeşitlerine taalluk eden meseleler üzerinde durulmaktadır.

İkinci makalede ise önermeler, Önermelerin yapısı, hükümleri, Ma 'dûle ve Muhassala Önermeler, Modal Önermeler, Tenakuz, Düz ve Ters Döndürme, Şartlı önermeler ve bunların yapılan, kısımları, Kıyas, tanımı, çeşitleri, İktiranlı Kıyaslar, Şartlı Kıyaslar ve bunlara ilişkin problemler ortaya koyulmaktadır. İkinci makalenin son bölümünde ise al-Bahs ve'l-Munazara başlığı altında, çeşitli ilimlerin (dinî ilimler dahil) araştırma metotlarından bahsedilmektedir.

Gelenbevî İsmail Efendi'nin Burhan'ına gelince, bu da pedagojik maksatla telif olunan bir eserdir. Bu eserinde Gelenbevî mantığı beş ana bölümde mütalaa ederken Sözlerin (lafızların) araştırılması ile Delalet konularını, mantığa bir mukaddime olarak görmüştür. Kavramların araştırılıp incelenmesi ise, başlı başına bir bölüm olarak bunlardan ayrılmıştır. O, bab adını verdiği bu bölümleri fasıllara, fasılları da daha küçük bölümler olan sınıflara ayırmaktadır. Birinci bab (bölüm), kendi ifadesiyle, tasavvurların mebde leri olan KAVRAMLARA, ikinci bab tasavvurların maksatları olan TANIMA ayrılmıştır. Üçüncü bab, tasdiklerin mebde'leri olan ÖNERMELERE, dördüncü bab ise tasdiklerin maksatları olan AKLÎ DELİLLERİN YAPISINA (KIYASA) has kılınmıştır. Beşinci baba gelince, bu da kendi arasında yine beşe ayrılan BEŞ SANATA bırakılmıştır. Böylece Klâsik Mantık'ın dokuz bölümü tamamlanmaktadır.

Eğitim dili Arapça olan klâsik medrese eğitiminde, Mantık ders kitaplarının son halkasını oluşturduğu ve dolayısıyla, dönemine kadar ulaşan bütün te'lif ve şerhlerdeki tekrarları ve ince tetkikleri topladığı için, genelde İslâm, özelde Osmanlı Mantığını adeta kodifıye eden bu eserin muhtevasından seçtiğimiz birkaç örnekle de, burada, Gelenbevî'nin şahsında Osmanlı Dünyası 'nda Mantık müfredatının nasıl ele alındığına kısaca değinmekte yarar görmekteyiz.

Gelenbevî, Tümel Kavramları birinci ve ikinci Ma'küller diye ikiye ayırmaktadır. Mantığın konusu olan ikinci ma 'külleri, Mcmtikî, Tabiî ve Aklî diye de üç grupta toplamaktadır. Bu ayırıma Kavzvinî, Razı, Teftezânî...gibi mantıkçılarda da rastlıyoruz. Buna karşılık Gelenbevî, tümellerin kesinlikle dış alemde var olmadığını ileri sürerken, Tabiî Tümeller (Külliyy-i Tabiî)'in hariçte varlığım iddia eden Kazvinî'den ayrılmaktadır. (Bkz:Burhan, s.6; Şemsiyye, s. 10-11).

O, İslâm Mantık geleneğine uygun olarak Özsel Tümeller (Külliy-i Zâti)'i Cins, Tür ve Ayırım'a; İlintisel Tümeller (Külliyy-i Arazî)'i, Hassa ve Umumî İlinti'ye ayırırken, Ehberî ve Kavzi'ninin bu konuda en güzel tasnifi yaptıklarını söylemekte ve kendisi de Kavzinî gibi önce Tür'ü daha sonra da Cins'i tanımlamaktadır. Halbuki, Teftezânî ve diğerlerinde Tür, beş tümelin ikincisi olarak ele alınmaktadır. (Bkz: Burhan, s.5 vd., Şarh-i İsağuci, s.24, Teftezânî, Tehzîp, s.3).

Tanım diğer İslâm Mantıkçılarında olduğu gibi, el-Kavl el Şârih başlığı altında incelenmektedir. Gelenbevî, bu ifadenin, tanımın bütün çeşitlerini içerdiğini söyleyerek, bu başlık altında tanımın her çeşidini inceler. O, bu konuda, bir mahiyetin özsel tümellerinin bütünü ile hassasından meydana gelen tanımı, Tam Özsel Tanım'dan (Hadd-i Tam'dan) daha mükemmel bir Tam İlintisel Tanım (Resm-i tam) olarak kabul eder. Zira burada Hassa 'nın ilâvesi, tavzihten başka bir şey değildir. Umumî Araz (Genel İlinti) ile tanımı kabul etmeyen müteahhirin mantıkçıların görüşüne karşılık, yalnız Hassa veya Hassa ile Umumî İlinti'nin meydana gelen tanımın Eksik İlintisel Tanım (Resm-i Nakıs) olacağını kabul eder.

Nitekim, Teftezânî de Resm-i Nakıs 'ta Umumî İlinti 'nin kullanılmasını uygun bulmaktadır. Gelenbevî, mütekaddimin mantıkçıların görüşüne uyarak, basit mahiyetlerin Resm-i Nakıs ile tanımlanabileceği görüşündedir. O, tikellerin tammlanamayacağı hususunda da müteahhirinin görüşünü tercih etmiştir. (Bkz: Hâşiye-i Burhan, s.70) Nitekim, önermenin parçalarının (cüz'lerinin) dört olduğunu söylerken de, yine müteahhirin mantıkçıların görüşündedir.

Gelenbevî'nin Burhan'ında Modal Önermeler (Müveccehât) önemli bir yer işgal eder. O, mantığın en zor mevzuu olarak nitelendirildiği bu konu ile ilgili olarak müstakil bir eser de yazmıştır ki, bu İmkân Risalesi 'dir. Modal önermeler bahsinde Fârâbî ve İbn Sina 'dan farklı olarak dört modalité kabul edip, müteahhirin mantıkçıların görüşünü benimser. Konuya getirdiği esneklik ve izah tarzı bakımından ise benzerlerinden farklıdır. On dört basit ve Sekiz bileşik modal önermeden bahsettikten sonra, mantıkçıların üzerinde durmadığı daha birçok modal önermenin de mümkün olduğunu savunur.

Hemen bütün mantıkçıların yaptığı gibi, Gelenbevî de Burhan'ın büyük bir kısmını Aklî Delillere (özellikle Kıyas'a) ayırmaktadır. Mantığın ulaştığı en son gaye olarak nitelendirdiği Kıyas 'ı bütün teferruatıyla incelemektedir. O, bu konuda, sonuçları çok açık olmaları bakımından İstisnah Kıyasların. İktiranlı Kıyaslardan önce zikredilmesi gerektiği görüşünü savunur. İktiranlı Kıyasları Müteâref ve "Gayr-ı Müteâref diye ikiye ayırıp, Gayr-i Müteâref iktiranlı Kıyasın dört şekilden izahını yapmasına gelince, bu kendine has bir açıklama olarak kalmaktadır. Kıyasların modalités! konusunda ise yeni bir şey getirmemektedir.
1 | 2 | 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP