SİSTEM BİLİMİ OLARAK FELSEFE - 3

Mantıkçı pozitivistler ve pozitivist felsefe etkisinde kalan diğer bazı düşünürler ise, bilim adını sadece deney ve gözlem yönteminin kullanılabileceği tabiat bilimleri gibi disiplinlere hasretmek istemişlerdir. Felsefeyi de bu anlamda bağımsız bir disiplin olarak algılayan mantıkçı pozitivistler, felsefenin konusunu, bilimsel önermelerin mantıksal analizi olarak görmüşlerdir. Halbuki yukarıda belirttiğimiz gibi, disiplin, belli bir konuda yapılan ve henüz genel kabul görmüş bir "ad" alamayan yöntemsel çalışmaların tümüne verilen isimdir. Diğer bir deyişle, henüz bilimlesmemis konu ve yöntem dahilinde yapılan biligisel araştırmalara "disiplin"denir. Halbuki felsefe, bu disiplinleşme aşamasına ulaşmış ve "felsefe" adını da alarak bu aşamayı da aşma sürecine girmiştir. Mantıkçı Pozitivistlerin, felsefe anlayışının giderek gözden düşmesinin sebebi de budur.

Hegel'in ise, kurduğu sistem aşırı soyutluk hatasına düşerek aynı akıbete uğramıştır. İşte hem Hegel, hem de mantıkçı pozitivistler maalesef bu çabalarında başarılı olamamışlardır. Bunun önemli diğer bir sebebi de, bütün filozofların veya bir çok filozofların genel hatları ile kabul görebilecekleri bir felsefe tanımını, getirmemiş olmalarıdır. O halde Hegel' i de örnek alarak genel kabul görebilecek bir felsefe anlayışı geliştirebilir miyiz? Şimdi konuyu bu soru çerçevesinde özetlemeye çalışalım.

İnsan aklının herhangi bir soruyu algılama biçimi ve bu soruya verdiği veya verebileceği cevap tamamen oluşturduğu bu dünya görüşüne göre düzenlenir. Bu bakımdan da dünya görüşünün bir sistem haline getirilmesi, başlı başına bir bilimin işidir ve bu bilim de "felsefe"dir. O halde yukarıda bahsettiğimiz insan aklını ilgilendiren sorulara, açık, seçik ve sistemli olarak verilen cevaplar bütünlüğü "açık zihniyet" yani "açık dünya görüşü"dür. Ancak bunu daha belirgin ifade edebilmek ve diğer dünya görüşünden ayırdetmek için "sistem" olarak adlandıracağız. O halde en açık zihniyetler, sistemlerdir. Bir örnek vermek gerekirse, İbni Sina'nın, Kant'ın, Hegel'in ve Whitehead'in felsefelerini sistem için örnek olarak verebiliriz. Bütün bu sistemler, aslında filozoflarının dünya görüşlerinin sistemli olarak ifade edilmiş şekilleridir.

Sistem kurma işi, bilimsel bir çaba olup, "felsefe" olarak bilinen bilimin konusudur. Felsefe tarihini inceleyince, filozofların çabalarının genellikle ya sistem kurma ya da sistem kurmaya yönelik sorunları ele alma olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Zira sistem, açık-seçik ve adım adım (deductive) düzenlice geliştirildiği için soyut ve kavramsaldır. Dolayısıyla, "açık-seçik" derken, herkesin anlayabileceği bir dille ifade edilmiş olma özelliğini kasdetmiyoruz. Bu durumda felsefi olarak açık-seçik bir şekilde verilmiş bir cevabı herkes anlayamaz. Öyle ise, felsefî anlamda açık-seçik olarak ifade edilmiş bir zihniyet derken, sistemli bir kavramsal ifade anlaşılmalıdır. Bundan da her sistemin ille de felsefi sistem olması gerektiği sonucunu çıkarmamalıyız. Mesela Kur'an'ın ortaya koyduğu düşünce bütünlüğü de bir sistemdir. Çünkü Kur'an içerisinde dünya görüşünü oluşturan sorulara, açık ve net cevaplar vardır. Ancak bu cevaplar, sistemli bir bütün teşkil etmemektedir. Fakat Kur'an'ın oluşturduğu fikir bütünlüğü bir açık zihniyettir. Bu açık zihniyet, bir Müslüman tarafından sistemleştirilebilir; böyle bir durumda Kur'an'ın dünya görüşü, felsefi bir sistem halini alır. O halde bir çok türden kapalı zihniyetler olduğu gibi bir kaç türlü sistem de vardır.

Burada geliştirdiğimiz zihniyet kuramı çerçevesinde sistemlerin, bilimsel bilgiye dahil olduğunu söyleyebiliriz. Zihniyetlerin ise, bilginin toplumsal düzeye çıktığı düzlem olduğunu ileri sürmek istiyoruz . Zira sistemler, genellikle zihniyetleri etkileri altında tular ve onları şekillendirirler. Bu şekillendirme neticesinde toplumun fertlerinin çoğunluğunda aşağı yukarı genel hatları ile aynı olan bir tek zihniyet oluşur. Böylece toplumda genel geçerlilik kazanan sadece bir dünya görüşü olur ki, buna "toplumsal zihniyet" diyebiliriz. Toplumsal zihniyet, bir toplumun çoğunluğa hakim olan dünya görüşüdür; yoksa bir toplumda her zaman birden fazla zihniyetler, yani dünya görüşleri vardır. Bunlar arasında bir etkileşim olabilir; ancak bunların hepsi toplumsal zihniyetin, değişen oranlarda etkisi altındadırlar. İşte toplumda genel geçirliliği olmayıp belli şahıs veya grupların kabullendikleri diğer dünya görüşlerine "ferdi zihniyet" diyeceğiz. Burada zihniyetler ve zihniyetler arası ilişkiden bahsetmek niyetinde değiliz; daha ziyade göstermek istediğimiz, bilginin toplumsal düzeyde zihniyet olarak çıkması ile kazandığı toplumsal bağlamdır .

Burada özetlemeye çalıştığımız, görüşe Jaspers şu sözleri ile işaret etmektedir: "Bir felsefenin değeri, günlük düşünceye ve hayata çevrildiği ve uygulandığı zaman ortaya çıktığı etki kadardır" .

O halde felsefenin, tarihini de göz önünde tutarsak felsefede, devamlı bir şekilde şu iki konudan birinin veya her ikisinin birden istisnasız her filozof tarafından işlendiğini görmekteyiz:

1- Sistem kurma,
2- Sistemle ilgili sorunlara çözüm arama.

Bizce bu çabalar felsefeninin bir disiplin olarak "sistem kurma bilimi" olduğunu açıkça göstermektedir. Demek ki, felsefenin sistem kurma veya bununla ilgili sorunlar konusunu oluşturmakta ve belli bir yöntemi bulunmaktadır. Bu açıdan felsefede bir çok kuramların ve bu çerçevede oluşmuş bir bilgi birikiminin de bulunduğunu gözlemleyenileceğimize göre, felsefenin bir bilim olduğunu savunabiliriz. Sonuç olarak da felsefeyi bir sistem bilimi olarak tanımlayabiliriz.
1 | 2 | 3

2 Yorumlar

MAHİR KANIK
20 Kasım 2010 17:55  

Bilim ve felsefe ilişkisini ve bilimin nereye oturtulması gerektiğini çok akıcı bir dille anlatmış yazar. Çok güzel bir makale. Teşekkür ederim.

14 Şubat 2018 05:54  

Teşekkürler memnun oldum. Bir öğrencim dikkatimi bu yoruma çekti.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP