Metafizik Kavramı, anlamı ve içerigi üzerine - Bölüm A - 2

Genellikle metafizik sistemlerin merkezinde evrenin bütününe ilişkin bir sav bulunur. Sistemin tamamı bu sav ile uyumlu olacak biçimde kurulur. Bundan dolayı da bu savı dile getiren ifadelerin öznesi, varlık, evren, her şey gibi genele işaret eden bir kavram olmalıdır.

Eğer metafizik bir sistem böyle bir sav sunmaktan geri kalıyorsa evrenin bütünlüklü kavranışına ilişkin bir yanıtı olmadığını da kabul etmiş oluyor demektir.

‘Nasıl?’ sorusu, bir olgu hakkında sorulduğunda onun görünür özelliklerinin tasvirine yöneliktir. Doğa bilimleri, çoğu zaman bu türden soruları cevaplama gayretindedirler. ‘Nedir?’ sorusu, hakkında sorulduğu şeyin olgusal niteliklerine değil de doğrudan varlığına yönelik kökten bir soru olduğundan dolayı ‘Nasıl?’ sorusundan önce gelmektedir. Metafizik, ‘Nedir?’ ile sorulan sorularının cevaplanmasına yönelik ifadeler ortaya koymaktadır. Bu ifadeler, kabaca, ilgili oldukları şeyin ne olduğunu ortaya koyma amacındadır. Bir şeyin ne olduğu, onun varlığının özü ile, tabi olduğu en temel ilkeler ile ilişkilidir. ‘Nasıl?’ sorusu görünürdeki gerçekliğin tasvirine yönelik iken, ‘Nedir?’ sorusu bu görünür gerçekliğin ötesine uzanmaktadır. Bu soruya verilen yanıtlar, çoğu zaman hakkında oldukları şeyin başka türlü olabileceğini kabul etmeyen, köktenci yanıtlardır.

Metafizik ile doğa bilimi arasındaki köklü ayrılığın temelinde bulunan şeylerden biriside doğa bilimi önermelerinin olgusal olarak denetlenebilmeleri ile ilişkilidir. Doğa bilimlerinin öne sürmekte olduğu önermenin doğruluğunu net olarak ortaya koyma imkânı vardır; onlar doğru ya da yanlış olabilirler.

Metafiziğin bir bilgi olup olmadığı, metafizik hakkında en yoğun tartışmaların yapıldığı konulardan birisidir. Bir ifadenin ya da bir savın diyelim bilgi olmak bakımından bir değerinin olması için doğrulanmak ya da yanlışlanmak anlamında denetlenebiliyor olması gereklidir. Bu koşul, metafiziğin sunduğu savlar için de geçerlidir. Eğer metafiziğin bir bilgi türü olduğunu söylenecekse önce onun doğruluk değeri bakımından denetlenebilir olduğunun söylenebilmesi gerekir. Ne var ki metafizik sistemlerin sunduğu ana savların doğru ya da yanlış olduğunu söyleme şansımız yoktur. Bundan dolayı, felsefe tarihi boyunca, metafizik ifadelerin denetlenme yolu ile ilgili bir uzlaşıma varılamamış; kimi zaman sistemin ifadeleri arasındaki tutarlılık, kimi zaman belli bir anlayışa uygunluk, kimi zaman da belli bir zümre tarafından benimsenmiş olmak, denetlemek için seçilen kıstaslar olmuştur.

Felsefe tarihi boyunca bir yanda metafizik savların kendileri, diğer yanda da bu savların nasıl denetleneceği tartışılagelmiştir. Pek çok metafizik, kurduğu sistem ile birlikte bir denetleyici mekanizma da sunmuştur. Her bir sistem, kendi savlarını sağlama alacak mekanizmayı da beraberinde getirdiğinden, birbirinden çok farklı savlar öne sürseler de hangisinin gerçekten en doğrusu olduğu sorusu, güncelliğini hiç yitirmemiştir.

Metafizik terimi ilk olarak Aristoteles’in eserlerini derleyen Rodoslu Andronikus tarafından MÖ I. yüzyılda anılmıştır. Andronikus, Aristoteles’in eserlerini sıraya koyarken Fizik adlı eserinin sonuna koyduğu yazılara işaret etmek için ‘ta meta ta physika’ terimini kullanmıştır. Gerçekte Aristoteles, bugün bizim Metafizik ismiyle bildiğimiz eserin içeriğindeki konuları ilk felsefe diye adlandırmıştır.

Aristoteles, insanın edindiği bilgileri ediniliş biçimlerine göre değerlendirerek sınıflamaktadır. Buna göre insan için ilk olarak ve doğrudan edindiği bilgi, duyularından gelen bilgidir. Aristoteles bu türden bilmeyi, alt türden bilme olarak görmektedir. Bununla birlikte insan, duyulardan edindiklerinin ötesinde, daha ileri aşamalarda bilme yetisine sahiptir. Bunlardan ilki, hafızanın kullanımını gerektiren deney aşamasıdır. Deney ile edinilen bilgi, bireysellerin bilgisidir ve bu bir konuya ilişkin nedenleri bilmeksizin, o konu ile ilgili pratik kuralın edinilmesini sağlamaktadır. Deney bilgisinin üstünde sanat bilgisi bulunur. Sanat, tek tek şeylerin kavranışının değil, genele ilişkin olan bilgiyi sağlamaktadır. Sanat bilgisi, genel ilkelere dayanmaktadır ve o pratik kuralların bilgisidir. Böylelikle sanat bilgisi, deney bilgisine üstündür. Fakat bunların her ikisi de gerekli olan bilgilerdir. Bütün bu bilgilerin üzerinde, nedenlerin saf bilgisi olan bilim bulunmaktadır. Bilim, sanat gibi pratik amaçlara değil de yalnızca bilmek için bilmeye yönelir. Böylelikle bilim; en yüksek türden bilmedir ve sağladığı bilgi de en yüksek bilgidir. Biz bir şeyi nedenleri ile, ilk ilkeleri ile bildiğimizde tam anlamı ile bilebiliriz; bize bu türden bilgiyi sağlayan da bilgeliktir.

Greklerin episteme dediği bilim; ispata dayalı bilgi türüdür. Fakat ilk ilkelere ilişkin nihai bilgi, fiziki dünyadaki olaylar ile temellendirilebilir türden bir bilgi değildir. Onlar, temellendirilemiyor olduklarından dolayı ilke olarak anılırlar. Bunlar, dünyadaki her türden olup bitmenin ötesinde bulunan bilgiler oldukları için bu bilgilere erişmek bir tür sezgi gücü ile mümkün olabilir. İlk ilkelerin bilgisi bu yüzden epistemeye değil nousa dayandırılmaktadır. Bunlar, episteme ile birlikte en kapsayıcı, bilinmesi en güç şeylerin bilgisi olan bilgeliği oluştururlar. Bilgelik, yalnızca şeylerin nedenlerinin bilgisi ya da bilimi değil, aynı zamanda ilk ve en evrensel ilkelerin de bilgisidir. Bu bilginin nesneleri duyulardan en uzak olanlardır; çünkü bu nesneler en genel şeylerdir. Nesneleri en soyut ve en az karmaşık şeyler olduklarından bu, en kesin bilgidir.

Aristoteles, bilimleri poetikpratik ve teorik bilimler olmak üzere üç temel sınıfta değerlendirir. Aristoteles, poetik bilimleri poetika ve retorik; pratik bilimleri ise etik, politika ve ekonomi olarak belirlemektedir. Teorik bilimler ise matematik, fizik ve nihayetinde ilk ilkelerin bilgisi olan metafiziktir.

1 - 2 - 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP