III. Gerçek kuramı olarak pragmatizm
|
Pragmatistlere göre önemli olan, sadece kanaatlerimizi nasıl edindiğimiz değil, aynı zamanda, edinilen kanaatlerin gerçek (true) olup olmadığıdır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, Peirce pragmatizmi temel olarak bir anlam kuramı olarak görmüştür; ancak bu, Peirce’in “gerçek” kavramı hakkında hiçbir düşüncesi olmadığı anlamına gelmez. Peirce, “Bilimi takip eden herkes araştırma süreçlerinin, hakkınca kullanıldığında, uygulanacakları her bir soru için tek bir kesin çözüm vereceğine tamamıyla ikna olmuşlardır,” diye düşünür ve bu nedenle gerçeği ve gerçekliği (gerçek olma durumunu – reality) şu şekilde tanımlar: “Gerçekten kastımız, araştıran herkes tarafından kabul edilmesi mukadder olan düşüncedir ve bu düşüncede temsil olunan nesne gerçekte varolandır” (Peirce, 1958a:132-133).
Popüler felsefe için yazan James ve Dewey gerçeği bir anlamda farklı bir şekilde tanımlamışlardır. James’e göre, bir kanaat veya düşüncenin gerçek olup olmaması, onun bizi bir deneyimimizden bir diğerine yönlendirmesindeki ya da yaşamımızdaki belirli bir sorunu çözmesindeki başarısıyla ölçülür. James şöyle der: “Bizim için neye inanmak daha iyi olur! Bu gerçeğin tanımı gibi geliyor bana” (James, 1975a: 42). Aynı şekilde Dewey için gerçek, sorunlu bir durumu sorunsuz bir durum haline getiren durumlarla ilgilidir (Morris, 1970: 64; Thayer, 1968:195, 199, 266; Crabb, 1989:71-72).
Bu tanımlar, Peirce’in nesnel James’in ise öznel bir gerçek anlayışı olduğu izlenimini vermektedir. Fakat, pragmatizmin evrimsel dünya (ontology) ile evrimsel bilgi edinim (epistemology) görüşünün önemi küçümsenemez. Bu görüş, Peirce ile James’in gerçeğe yaklaşımlarının bağdaştırılmasında önemli bir işlev üstlenir; Peirce herhangi bir anda öznel veya yanlış bir kanaat yoktur demediği gibi, James de gelecekte nesnel gerçeğin olamayacağını öne sürmemektedir. Aslında birçok yerde Peirce, deneyimleriyle ve çevresindeki değişimlerle çelişmediği sürece bireyin kanaatlerinden tatmin olacağını vurgulamıştır. Peirce “sadece inanmaya değil, aynı zamanda inandığımız şeye inanmaya inatla sımsıkı sarılırız,”
(Peirce, 1958b: 99) diye düşünür ve şu sonuca varır: “kesin bir kanaate ulaşır ulaşmaz, bu kanaat gerçek veya gerçekdışı olsun, tamamıyla tatmin oluruz” (Peirce, 1958b:100). Diğer taraftan, James için gerçek, Peirce’in savunduğu felsefi gerçeklik doğrultusunda, düşünce ve kanaat ile nesne arasındaki özel bir ilişki anlamına gelmektedir. James, “Düşüncelerimiz gerçek olan şeylerle örtüşmelidir;” (James, 1975a:101) diye yazar ve şöyle devam eder: “[gerçek,] bir düşünce ile bir gerçeklik, yani düşüncenin nesnesi, arasında aranmalıdır” (James, 1975b. James’in nesnel gerçek olabileceği düşüncesi şu cümlesinde de açıkça görülebilir: “sonradan hiçbir deneyimin değiştirmeyeceği kesin gerçek, bütün geçici gerçeklerimizin bir gün çakışacağını hayal ettiğimiz o ideal son bulma noktasıdır. Bununla beraber bugün, bugün elde edebileceğimiz gerçekle yaşamak ve bu gerçeğe yarın yanlış demeye hazır olmak zorundayız”(James, 1975a:106-107).
Böylece Peirce ve James gerçek konusunda benzer görüşlere sahiptir. Bu evrimsel veya dinamik gerçek anlayışı, hem kesinlikçilik (absolutism) hem de şüphecilik (skepticism) bilgi kuramlarına alternatif olarak görülebilir. Pragmatizm, düşünce ve kanaatler konusunda yanılmacı (fallibilistic) bir görüş benimsemiştir.
Pragmatizm araştırma sürecinde kesinliğe karşı olduğu gibi, şüphecilik kuramının ‘gerçeğe ve gerçek olana hiçbir zaman ulaşamayacağız, bunlara ulaşsak bile ulaşmış olduğumuzu bilemeyeceğiz’ yönündeki savlarını reddetmiştir. Moore’un belirttiği gibi, “pragmatist, kesinlikçi görüşü dogmatik gördüğü için reddeder. Kesinlikçilikte bir şey savunulur, fakat buna neden inanıldığı konusunda hiçbir neden gösterilmez. Şüpheci görüş [de pragmatist tarafından] reddedilir çünkü bu görüş akıl dışıdır. Araştırmaya kapalıdır....[Fakat] pragmatizme göre, kesin gerçek sadece gelecekte vardır; bu gerçeği bilebiliriz; [ve] onu yalnızca gelecekte bileceğimizi bilebiliriz” (Moore, 1961:180).
Bu dinamik gerçek anlayışına uygun olarak pragmatistler, kanaatlerin bilimsel yönteme tabi olmasını, yani deneyimlerle doğruluklarının kontrol edilmesini öne sürmüşlerdir. Örneğin James, kanaatlere göre hareket edildiğinde, eğer bu kanaatler bizi deneyimlerimizde başarıya götürürse, o zaman bu kanaatlerin gerçek olduğunu söylemek gerektiğini savunmuştur. James şöyle yazar: “bir görüşün gerçekliği, bu görüşün doğasındaki durağan bir özellik değildir. Görüş gerçek haline gelir, olaylar tarafından gerçek kılınır” (James, 1975a:97).
Popüler felsefe için yazan James ve Dewey gerçeği bir anlamda farklı bir şekilde tanımlamışlardır. James’e göre, bir kanaat veya düşüncenin gerçek olup olmaması, onun bizi bir deneyimimizden bir diğerine yönlendirmesindeki ya da yaşamımızdaki belirli bir sorunu çözmesindeki başarısıyla ölçülür. James şöyle der: “Bizim için neye inanmak daha iyi olur! Bu gerçeğin tanımı gibi geliyor bana” (James, 1975a: 42). Aynı şekilde Dewey için gerçek, sorunlu bir durumu sorunsuz bir durum haline getiren durumlarla ilgilidir (Morris, 1970: 64; Thayer, 1968:195, 199, 266; Crabb, 1989:71-72).
Bu tanımlar, Peirce’in nesnel James’in ise öznel bir gerçek anlayışı olduğu izlenimini vermektedir. Fakat, pragmatizmin evrimsel dünya (ontology) ile evrimsel bilgi edinim (epistemology) görüşünün önemi küçümsenemez. Bu görüş, Peirce ile James’in gerçeğe yaklaşımlarının bağdaştırılmasında önemli bir işlev üstlenir; Peirce herhangi bir anda öznel veya yanlış bir kanaat yoktur demediği gibi, James de gelecekte nesnel gerçeğin olamayacağını öne sürmemektedir. Aslında birçok yerde Peirce, deneyimleriyle ve çevresindeki değişimlerle çelişmediği sürece bireyin kanaatlerinden tatmin olacağını vurgulamıştır. Peirce “sadece inanmaya değil, aynı zamanda inandığımız şeye inanmaya inatla sımsıkı sarılırız,”
(Peirce, 1958b: 99) diye düşünür ve şu sonuca varır: “kesin bir kanaate ulaşır ulaşmaz, bu kanaat gerçek veya gerçekdışı olsun, tamamıyla tatmin oluruz” (Peirce, 1958b:100). Diğer taraftan, James için gerçek, Peirce’in savunduğu felsefi gerçeklik doğrultusunda, düşünce ve kanaat ile nesne arasındaki özel bir ilişki anlamına gelmektedir. James, “Düşüncelerimiz gerçek olan şeylerle örtüşmelidir;” (James, 1975a:101) diye yazar ve şöyle devam eder: “[gerçek,] bir düşünce ile bir gerçeklik, yani düşüncenin nesnesi, arasında aranmalıdır” (James, 1975b. James’in nesnel gerçek olabileceği düşüncesi şu cümlesinde de açıkça görülebilir: “sonradan hiçbir deneyimin değiştirmeyeceği kesin gerçek, bütün geçici gerçeklerimizin bir gün çakışacağını hayal ettiğimiz o ideal son bulma noktasıdır. Bununla beraber bugün, bugün elde edebileceğimiz gerçekle yaşamak ve bu gerçeğe yarın yanlış demeye hazır olmak zorundayız”(James, 1975a:106-107).
Böylece Peirce ve James gerçek konusunda benzer görüşlere sahiptir. Bu evrimsel veya dinamik gerçek anlayışı, hem kesinlikçilik (absolutism) hem de şüphecilik (skepticism) bilgi kuramlarına alternatif olarak görülebilir. Pragmatizm, düşünce ve kanaatler konusunda yanılmacı (fallibilistic) bir görüş benimsemiştir.
Pragmatizm araştırma sürecinde kesinliğe karşı olduğu gibi, şüphecilik kuramının ‘gerçeğe ve gerçek olana hiçbir zaman ulaşamayacağız, bunlara ulaşsak bile ulaşmış olduğumuzu bilemeyeceğiz’ yönündeki savlarını reddetmiştir. Moore’un belirttiği gibi, “pragmatist, kesinlikçi görüşü dogmatik gördüğü için reddeder. Kesinlikçilikte bir şey savunulur, fakat buna neden inanıldığı konusunda hiçbir neden gösterilmez. Şüpheci görüş [de pragmatist tarafından] reddedilir çünkü bu görüş akıl dışıdır. Araştırmaya kapalıdır....[Fakat] pragmatizme göre, kesin gerçek sadece gelecekte vardır; bu gerçeği bilebiliriz; [ve] onu yalnızca gelecekte bileceğimizi bilebiliriz” (Moore, 1961:180).
Bu dinamik gerçek anlayışına uygun olarak pragmatistler, kanaatlerin bilimsel yönteme tabi olmasını, yani deneyimlerle doğruluklarının kontrol edilmesini öne sürmüşlerdir. Örneğin James, kanaatlere göre hareket edildiğinde, eğer bu kanaatler bizi deneyimlerimizde başarıya götürürse, o zaman bu kanaatlerin gerçek olduğunu söylemek gerektiğini savunmuştur. James şöyle yazar: “bir görüşün gerçekliği, bu görüşün doğasındaki durağan bir özellik değildir. Görüş gerçek haline gelir, olaylar tarafından gerçek kılınır” (James, 1975a:97).