Siyaset felsefesi baglamında devlet, hükümet ve bürokrasi - 2
|
3) Örgütsel bakış açısı: Devleti, en geniş anlamıyla, bir hükümet aygıtı olarak tanımlayan, devlet ile sivil toplumu çok net bir biçimde birbirinden ayıran bu bakış açısına göre, devlet bürokrasi, askeriye, polis, mahkemeler, sosyal güvenlik sistemi gibi çeşitli hükümet kurumlarını kapsar. Böylesine merkezileşmiş bir yönetim sistemi olarak, onbeşinci ve onaltıncı yüzyılları Avrupa’sında kurulmaya başlayan modern devlet, köklerini bu bakış açısından almıştır denilebilir.
Bu çerçeve içerisinde, devletin beş temel özelliğinden söz edilebilir:
1) Devlet toplumsal bir yapıdaki bütün topluluk ve grupların üstünde mutlak bir güç olduğundan egemenlik ve iktidar sahibidir. Devletin bu özelliği en somut biçimde Hobbes’un Leviathan’ında görülür.
2) Devlet kurumları sivil toplum kurumlarının aksine, kamusal alanda yer alırlar ve kamu tarafından finanse edilirler. Aile, özel işletmeler, sendikalar vb. özel kurumlar bireysel çıkarları karşılamak amacını güderken, kamu kurumları kolektif kararlar almak ve uygulamakla yükümlüdürler.
3) Devletin kararları, zorunlu olarak değilse bile, genel olarak toplumun üyeleri için bağlayıcı kabul edildiğinden, devlet bir meşrulaştırma uygulamasıdır.
4) Devlet, otoritesi zor ile desteklendiğinden, kanunlarına itaati sağlama ve ihlal edenleri cezalandırma yetkisine sahip olduğundan, devlet bir hükmetme aracıdır.
5) Devlet ülke denilen sınırları belli bir coğrafya üzerindeki birliktir. Kendi ülkesi üzerinde kullanma hakkına sahip bulunduğu ve belirli bir coğrafya bağlamında tanımlanmış olan devletin söz konusu yetkileri, vatandaşı olsun ya da olmasın, ülkenin sınırları içerisinde yaşayan herkesi kapsamına alır.
Bir ülkeyi yönetenler toplum üzerinde iktidar uygularken, bunu hep devlet adına yaparlar; ancak devlet adına iktidar uygulayan yöneticiler ile devleti birbirinden ayırt etmek gerekir. Dolayısıyla, burada çok açık olarak devletin yanında hükümetin varlığından söz edilmesi kaçınılmaz görünüyor.
Devlet hem hükümetten hem de sivil toplumdan farklı bir örgütlenmedir. Gerçekten de, devlet insan ömrüyle ve zamanla sınırlı olmayan, dolayısıyla süreklilik içerisinde bulunan bir kurumdur. Bu sürekliliğin sağlanabilmesi için, daha başlangıçta, devletin varlığının onu yönetenlerin varlıklarına bağlı olmadığının bilinmesi gerekir. Modern siyaset felsefesiyle birlikte kurulmaya başladığı söylenebilecek olan modern hukukta, devletin tüzel kişiliği kavramı oluşturulurken, varılan sonuç şöyle dile getirilir: “Devleti meydana getiren insanlar değişebilir, devleti yönetenler değişebilir, hükümetler değişebilir, hatta rejimler değişebilir, fakat devlet kalır. Bütün bu değişmeler onun varlığını etkilemez; o süreklidir”. Toplumu yönetmek üzere, devlet içerisinde belirli bir süre için oluşturulmuş bir örgütün üyeleri olan ve iktidar üzerinde hiçbir öznel hak sahibi olmayan yöneticiler, devletin bir organı olarak kendilerine hukuk tarafından verilmiş olan yetkileri sadece kullanabilirler ki; bu anlayışın betimlediği devlet, modern siyaset felsefesinde, hukuk devleti olarak adlandırılır. “Hukuk devleti, her durum ve tecrübenin yasal güvenceye alınması, her şeyin hukuk formunda yapılması anlamına gelir” diyen Jaspers’e göre, “hukuk devletinde güven egemendir, güç devletinde
ise tamamen güvensizlik”.
Devlet düzeni söz konusu olduğunda düzeni kuranlar, otorite söz konusu olduğunda otoriteyi kullananlar, kanunlar söz konusu olduğunda kanunları yapanlar; düzeni kurmak, otoriteyi kullanmak, kanunları yapmak ve uygulamak yetkisine sahip olan insanlardır. Genelde, belirli siyasal tercihleri, ideolojik eğilimleri ve dünya görüşleri olan bu insanların devlet adına kuracakları düzenin, kullanacakları otoritenin, yapacakları kanunların, ilk planda, doğrudan doğruya toplumun bir kesimini gözetiyor gibi görünmesede, devletin içinde belirli bir süre için görev başına gelmiş olan hükümetin kendi siyasal ideolojisi ve görüşleri doğrultusunda hareket eden sosyal sınıfların öteki sosyal sınıflara göre daha fazla gözetileceği her zaman akla gelebilir.
Bu bağlamda, devlet ile hükümet arasında beş temel farklılıktan söz edilebilir:
1) Kamusal alandaki tüm kurumları ve toplumun tüm üyelerini kapsayan devlet, hükümetten daha geniştir, hükümet devletin bir parçasıdır.
2) Devlet sürekli olduğu halde, hükümetler gelip geçicidir.
3) Hükümet devlet otoritesinin işletilmesini sağlayan bir araçtır.
4) Devlet gayrişahsî bir otoriteyi icra ederken, belirli bir süre için iktidara gelmiş olan hükümet kendi politik anlayışını icra etmeye çalışır.
5) Devlet, teorik düzeyde, toplumun ortak çıkarını ve ortak iyisini, genel iradeyi temsil ederken, hükümet belirli bir dönem için iktidara gelmiş olanların partizan eğilimlerini temsil eder.
Bu çerçeve içerisinde, devletin beş temel özelliğinden söz edilebilir:
1) Devlet toplumsal bir yapıdaki bütün topluluk ve grupların üstünde mutlak bir güç olduğundan egemenlik ve iktidar sahibidir. Devletin bu özelliği en somut biçimde Hobbes’un Leviathan’ında görülür.
2) Devlet kurumları sivil toplum kurumlarının aksine, kamusal alanda yer alırlar ve kamu tarafından finanse edilirler. Aile, özel işletmeler, sendikalar vb. özel kurumlar bireysel çıkarları karşılamak amacını güderken, kamu kurumları kolektif kararlar almak ve uygulamakla yükümlüdürler.
3) Devletin kararları, zorunlu olarak değilse bile, genel olarak toplumun üyeleri için bağlayıcı kabul edildiğinden, devlet bir meşrulaştırma uygulamasıdır.
4) Devlet, otoritesi zor ile desteklendiğinden, kanunlarına itaati sağlama ve ihlal edenleri cezalandırma yetkisine sahip olduğundan, devlet bir hükmetme aracıdır.
5) Devlet ülke denilen sınırları belli bir coğrafya üzerindeki birliktir. Kendi ülkesi üzerinde kullanma hakkına sahip bulunduğu ve belirli bir coğrafya bağlamında tanımlanmış olan devletin söz konusu yetkileri, vatandaşı olsun ya da olmasın, ülkenin sınırları içerisinde yaşayan herkesi kapsamına alır.
Bir ülkeyi yönetenler toplum üzerinde iktidar uygularken, bunu hep devlet adına yaparlar; ancak devlet adına iktidar uygulayan yöneticiler ile devleti birbirinden ayırt etmek gerekir. Dolayısıyla, burada çok açık olarak devletin yanında hükümetin varlığından söz edilmesi kaçınılmaz görünüyor.
Devlet hem hükümetten hem de sivil toplumdan farklı bir örgütlenmedir. Gerçekten de, devlet insan ömrüyle ve zamanla sınırlı olmayan, dolayısıyla süreklilik içerisinde bulunan bir kurumdur. Bu sürekliliğin sağlanabilmesi için, daha başlangıçta, devletin varlığının onu yönetenlerin varlıklarına bağlı olmadığının bilinmesi gerekir. Modern siyaset felsefesiyle birlikte kurulmaya başladığı söylenebilecek olan modern hukukta, devletin tüzel kişiliği kavramı oluşturulurken, varılan sonuç şöyle dile getirilir: “Devleti meydana getiren insanlar değişebilir, devleti yönetenler değişebilir, hükümetler değişebilir, hatta rejimler değişebilir, fakat devlet kalır. Bütün bu değişmeler onun varlığını etkilemez; o süreklidir”. Toplumu yönetmek üzere, devlet içerisinde belirli bir süre için oluşturulmuş bir örgütün üyeleri olan ve iktidar üzerinde hiçbir öznel hak sahibi olmayan yöneticiler, devletin bir organı olarak kendilerine hukuk tarafından verilmiş olan yetkileri sadece kullanabilirler ki; bu anlayışın betimlediği devlet, modern siyaset felsefesinde, hukuk devleti olarak adlandırılır. “Hukuk devleti, her durum ve tecrübenin yasal güvenceye alınması, her şeyin hukuk formunda yapılması anlamına gelir” diyen Jaspers’e göre, “hukuk devletinde güven egemendir, güç devletinde
ise tamamen güvensizlik”.
Devlet düzeni söz konusu olduğunda düzeni kuranlar, otorite söz konusu olduğunda otoriteyi kullananlar, kanunlar söz konusu olduğunda kanunları yapanlar; düzeni kurmak, otoriteyi kullanmak, kanunları yapmak ve uygulamak yetkisine sahip olan insanlardır. Genelde, belirli siyasal tercihleri, ideolojik eğilimleri ve dünya görüşleri olan bu insanların devlet adına kuracakları düzenin, kullanacakları otoritenin, yapacakları kanunların, ilk planda, doğrudan doğruya toplumun bir kesimini gözetiyor gibi görünmesede, devletin içinde belirli bir süre için görev başına gelmiş olan hükümetin kendi siyasal ideolojisi ve görüşleri doğrultusunda hareket eden sosyal sınıfların öteki sosyal sınıflara göre daha fazla gözetileceği her zaman akla gelebilir.
Bu bağlamda, devlet ile hükümet arasında beş temel farklılıktan söz edilebilir:
1) Kamusal alandaki tüm kurumları ve toplumun tüm üyelerini kapsayan devlet, hükümetten daha geniştir, hükümet devletin bir parçasıdır.
2) Devlet sürekli olduğu halde, hükümetler gelip geçicidir.
3) Hükümet devlet otoritesinin işletilmesini sağlayan bir araçtır.
4) Devlet gayrişahsî bir otoriteyi icra ederken, belirli bir süre için iktidara gelmiş olan hükümet kendi politik anlayışını icra etmeye çalışır.
5) Devlet, teorik düzeyde, toplumun ortak çıkarını ve ortak iyisini, genel iradeyi temsil ederken, hükümet belirli bir dönem için iktidara gelmiş olanların partizan eğilimlerini temsil eder.