Descartes
|
İskenderiye mektebi 2 dünyanın buluştuğu bir kültür ocağıydı, Doğu ve Greko-Latin medeniyeti.
Sonra Avrupa için hayli uzun süren karanlık bir devir. Kıta değiştiren düşünce ve İslâm mücahitlerinin eline geçen meşale...
İbn Haldun'la Doğu Rönesansı biter, Asya karanlığa gömülür. Meşale Asya'dan Avrupa'ya geçer tekrar. Bazan düşünce ırmağı kumların altına gömülüverir, sonra berrak ve gür yeniden çıkar.
Rönesans, Thierry'nin dediği gibi 12. yüzyılda başlar. Düşünce belli bir tarih seyri içinde gelişir, onu sosyal realiteden almak, sfenks haline sokmaktır.
Ortaçağ Avrupa'nın kuruluş devri. Matbaa ve pusulanın icadı, kâğıt. Küçük zannedilen, ama tarihin iplerini elinde bulunduran birçok fetihler. Ortaçağ hiyerarşiye dayanır. Saint-Thomas d'Aquin bir mertebeler dizisi yapar. Zirvede Tanrı var, Eflâtun'un zirvesinde iyilik vardı. Feodal bir cemiyet, derebeyleriyle rahiplerin Avrupası. Tek istihsal vasıtası kılıç.
Kölelik yerini toprak köleliğine terkeder, köyler doğar ve yavaş yavaş dünkü toprak köleleri şehir communaute (cemaat)'lerini kurarlar.
Ziraat ve endüstri ile meşgul olan thiers etat (üçüncü sınıf) doğar. 13. yüzyıl feodal dünyanın kemal çağı. Zirveye varan her cemiyet çökmeye yüz tutar.
Köylü mütevekkildir, ahmaktır, batıl inançları vardır ve tarihin dışındadır.
İstihsal vasıtaları yenilenmedikçe köy hep aynıdır. Ve bu vasıtaları kendi kendine değiştiremez.
Ticaret başka. Speculation hem ticaret, hem düşünce mânâsına gelir.
Düşüncenin beşiği şehirdedir. Düşüncenin, yani felsefenin. Komünler, şehirler derebeylerinin baskısından kurtulduktan sonra yeni bir devir başlar.
Toprağı alın teri ile sulayan insanlar derebeyleri tarafından sömürülmektedir. Artık piramidin temeli olan büyük halk tabakası, bu bir avuç insanın kendini istismarına izin vermez.
Kilisenin telkinlerine karşı şüphe başlar, zaten tüccarlar meslek icabı şüphecidirler.
Kepler, Galileo çıkmış, tabiat ilimleri almış yürümüştür, ama felsefî düşünce henüz emeklemektedir.
Rönesansla ferdiyetçilik başlar. İnsan o zamana kadar communaute'nin içinde erimiştir.
Dante, Michel Ange, Machiavelli, Vico, Vinci.. ya tiers etat'nın, ya aristokrat bir burjuvazinin çocukları.
Çağdaşlarıyla gönlü arasında uçurum açılan ilk burjuva Montaigne'dir. Şüpheden bile şüphe eden bir şüphe. Que sais-je? (Ne biliyorum?). Hiçbir şeye, hattâ cehaletine bile inanmaz. Bir parça A. Gide. Hiçbir şeye karar vermeyen, düşünceden düşünceye atlayan bir fikir adamı.
Rabelais daha halk, daha kavganın içinde. Montaigne, Fransız ihtilâlinden sonraki burjuvadır, Rabelais, ihtilâli yapan halk.
İkisi de birer hazırlayıcı.
Gerçekte Avrupa medeniyetinin ilk manifesto'su Descartes'in "Usûl Hakkındaki Risâle"sidir. (Bizde 1895,1938 ve Vekâletin 2. baskısı "Konuşma" diye yanlış çevrilmiştir.) "Usûl Hakkındaki Risâle" liberal burjuvazinin beyannâmesidir.
Kiliseyi çatırdatan en büyük düşünce tacidarları, meselâ Descartes, meselâ Voltaire Cizvitler'in talebesiydi. Kitaplar Descartes'in kanma bilmeyen merakını doyurmamışlardı. İnsanları tanımak, ülkeler gezmek istiyordu. Bunun için asker oldu. Hayat kitabını okudu. 10 Kasım 1619'da Tuna kıyısında "poele"in içindedir. Hayatının dönüm noktası o gece.
Düşünce tehlikelerle doludur. Tanrı'nın kudretine ortak olmak arzusudur kiliseye göre.
Descartes memnu bölgeye girdiğini sanır ve kendini Tanrı'ya nasıl affettireceğini düşünür bütün gece.
Tezadlar içinde bir zekâ, ama çağının tezadları bunlar. Descartes maskeli filozoftur.
Emerson, "Fikir adamı egoist olmak mecburiyetindedir," der. "Kalabalık alışkanlıklarını bozanı, kendisinden ileriyi göreni sevmez" der.
Descartes askerlikten fildişi kuleye çekilir. Düşünür ve yazar. 1633'de Galilee'nin akıbeti onu büsbütün korkutur. Öyle ki eserini yakar.
Descartes tedbirlidir, korkak değil. Rabelais "Ben hakikat âşığıyım," der, "ama darağacına kadar" diye ilâve eder.
Descartes İsveç'te, kraliçe Kristine'in misafiri iken 54 yaşında öldü. Uçuk benizli, hasta bir adamdı. Çok uyurdu. Şaşı kadınlara ve hizmetçilere zaafı vardı. Freud'den önce kendi psikanalizini yapmıştır. İlk sevgilisi şehlâ imiş, ondan şehlâ kadınlardan hoşlanırmış.
Descartes, Fransız burjuvazisinin kendini bulduğu insan.
"Usûl Hakkında" şöyle başlar "Akıl, en iyi bölüşülmüş olan nimettir. Aklın eşitliğini haykırmak, insanların eşitliğini haykırmaktır." Bu cümlede bütün demokrasi var.
Pascal'ın dediği gibi, insan düşünen bir saz. Tabiatın en zayıf yaratığı, ama düşünebiliyor.
Descartes'ın getirdiği büyük yenilik, teori ile pratiği birleştirmesidir (Praxis ile logos). Matematik bir oyundu, Descartes onu bütün ilimlerin metodu yapar.
Cebri geometriye tatbik ederek analitik geometriyi ve mekanik fiziği kurar. Tabiat ilimlerine matematiği sokar. Virgilius çağdaşlarının eserlerinden parçalar alır, eserine kormuş. Söylemişler: "Evet" demiş, "onlara böyle bir şeref bahşettim. İncileri gübre arasından çıkardım".
Descartes Tanrı'nın varlığını şöyle ispatlar: "Şüphe ediyorum. Şüphe etmek mükemmel olmamak. Mükemmel olmadığını bilmek, ancak mükemmel olduğuna inandığım bir varlığın bana bu mükemmeliyet fikrini vermiş olmasına inanmaktır".
Doğu, gönülün, aşkın, hayâlin vatanıdır, Batı, aklın, tekniğin, realitenin vatanı.
Descartes rasyonalist ve idealist felsefenin ilk büyük temsilcisi.
Felsefe bir ferdin eseri, dünya görüşü bir devrin. Kartezyanizm bir felsefe, rasyonalizm bir dünya görüşü. Marksizm bir felsefedir, diyalektik materyalizm bir dünya görüşü.
Kaynak: Cemil Meriç - Sosyoloji Notları
Sonra Avrupa için hayli uzun süren karanlık bir devir. Kıta değiştiren düşünce ve İslâm mücahitlerinin eline geçen meşale...
İbn Haldun'la Doğu Rönesansı biter, Asya karanlığa gömülür. Meşale Asya'dan Avrupa'ya geçer tekrar. Bazan düşünce ırmağı kumların altına gömülüverir, sonra berrak ve gür yeniden çıkar.
Rönesans, Thierry'nin dediği gibi 12. yüzyılda başlar. Düşünce belli bir tarih seyri içinde gelişir, onu sosyal realiteden almak, sfenks haline sokmaktır.
Ortaçağ Avrupa'nın kuruluş devri. Matbaa ve pusulanın icadı, kâğıt. Küçük zannedilen, ama tarihin iplerini elinde bulunduran birçok fetihler. Ortaçağ hiyerarşiye dayanır. Saint-Thomas d'Aquin bir mertebeler dizisi yapar. Zirvede Tanrı var, Eflâtun'un zirvesinde iyilik vardı. Feodal bir cemiyet, derebeyleriyle rahiplerin Avrupası. Tek istihsal vasıtası kılıç.
Kölelik yerini toprak köleliğine terkeder, köyler doğar ve yavaş yavaş dünkü toprak köleleri şehir communaute (cemaat)'lerini kurarlar.
Ziraat ve endüstri ile meşgul olan thiers etat (üçüncü sınıf) doğar. 13. yüzyıl feodal dünyanın kemal çağı. Zirveye varan her cemiyet çökmeye yüz tutar.
Köylü mütevekkildir, ahmaktır, batıl inançları vardır ve tarihin dışındadır.
İstihsal vasıtaları yenilenmedikçe köy hep aynıdır. Ve bu vasıtaları kendi kendine değiştiremez.
Ticaret başka. Speculation hem ticaret, hem düşünce mânâsına gelir.
Düşüncenin beşiği şehirdedir. Düşüncenin, yani felsefenin. Komünler, şehirler derebeylerinin baskısından kurtulduktan sonra yeni bir devir başlar.
Toprağı alın teri ile sulayan insanlar derebeyleri tarafından sömürülmektedir. Artık piramidin temeli olan büyük halk tabakası, bu bir avuç insanın kendini istismarına izin vermez.
Kilisenin telkinlerine karşı şüphe başlar, zaten tüccarlar meslek icabı şüphecidirler.
Kepler, Galileo çıkmış, tabiat ilimleri almış yürümüştür, ama felsefî düşünce henüz emeklemektedir.
Rönesansla ferdiyetçilik başlar. İnsan o zamana kadar communaute'nin içinde erimiştir.
Dante, Michel Ange, Machiavelli, Vico, Vinci.. ya tiers etat'nın, ya aristokrat bir burjuvazinin çocukları.
Çağdaşlarıyla gönlü arasında uçurum açılan ilk burjuva Montaigne'dir. Şüpheden bile şüphe eden bir şüphe. Que sais-je? (Ne biliyorum?). Hiçbir şeye, hattâ cehaletine bile inanmaz. Bir parça A. Gide. Hiçbir şeye karar vermeyen, düşünceden düşünceye atlayan bir fikir adamı.
Rabelais daha halk, daha kavganın içinde. Montaigne, Fransız ihtilâlinden sonraki burjuvadır, Rabelais, ihtilâli yapan halk.
İkisi de birer hazırlayıcı.
Gerçekte Avrupa medeniyetinin ilk manifesto'su Descartes'in "Usûl Hakkındaki Risâle"sidir. (Bizde 1895,1938 ve Vekâletin 2. baskısı "Konuşma" diye yanlış çevrilmiştir.) "Usûl Hakkındaki Risâle" liberal burjuvazinin beyannâmesidir.
Kiliseyi çatırdatan en büyük düşünce tacidarları, meselâ Descartes, meselâ Voltaire Cizvitler'in talebesiydi. Kitaplar Descartes'in kanma bilmeyen merakını doyurmamışlardı. İnsanları tanımak, ülkeler gezmek istiyordu. Bunun için asker oldu. Hayat kitabını okudu. 10 Kasım 1619'da Tuna kıyısında "poele"in içindedir. Hayatının dönüm noktası o gece.
Düşünce tehlikelerle doludur. Tanrı'nın kudretine ortak olmak arzusudur kiliseye göre.
Descartes memnu bölgeye girdiğini sanır ve kendini Tanrı'ya nasıl affettireceğini düşünür bütün gece.
Tezadlar içinde bir zekâ, ama çağının tezadları bunlar. Descartes maskeli filozoftur.
Emerson, "Fikir adamı egoist olmak mecburiyetindedir," der. "Kalabalık alışkanlıklarını bozanı, kendisinden ileriyi göreni sevmez" der.
Descartes askerlikten fildişi kuleye çekilir. Düşünür ve yazar. 1633'de Galilee'nin akıbeti onu büsbütün korkutur. Öyle ki eserini yakar.
Descartes tedbirlidir, korkak değil. Rabelais "Ben hakikat âşığıyım," der, "ama darağacına kadar" diye ilâve eder.
Descartes İsveç'te, kraliçe Kristine'in misafiri iken 54 yaşında öldü. Uçuk benizli, hasta bir adamdı. Çok uyurdu. Şaşı kadınlara ve hizmetçilere zaafı vardı. Freud'den önce kendi psikanalizini yapmıştır. İlk sevgilisi şehlâ imiş, ondan şehlâ kadınlardan hoşlanırmış.
Descartes, Fransız burjuvazisinin kendini bulduğu insan.
"Usûl Hakkında" şöyle başlar "Akıl, en iyi bölüşülmüş olan nimettir. Aklın eşitliğini haykırmak, insanların eşitliğini haykırmaktır." Bu cümlede bütün demokrasi var.
Pascal'ın dediği gibi, insan düşünen bir saz. Tabiatın en zayıf yaratığı, ama düşünebiliyor.
Descartes'ın getirdiği büyük yenilik, teori ile pratiği birleştirmesidir (Praxis ile logos). Matematik bir oyundu, Descartes onu bütün ilimlerin metodu yapar.
Cebri geometriye tatbik ederek analitik geometriyi ve mekanik fiziği kurar. Tabiat ilimlerine matematiği sokar. Virgilius çağdaşlarının eserlerinden parçalar alır, eserine kormuş. Söylemişler: "Evet" demiş, "onlara böyle bir şeref bahşettim. İncileri gübre arasından çıkardım".
Descartes Tanrı'nın varlığını şöyle ispatlar: "Şüphe ediyorum. Şüphe etmek mükemmel olmamak. Mükemmel olmadığını bilmek, ancak mükemmel olduğuna inandığım bir varlığın bana bu mükemmeliyet fikrini vermiş olmasına inanmaktır".
Doğu, gönülün, aşkın, hayâlin vatanıdır, Batı, aklın, tekniğin, realitenin vatanı.
Descartes rasyonalist ve idealist felsefenin ilk büyük temsilcisi.
Felsefe bir ferdin eseri, dünya görüşü bir devrin. Kartezyanizm bir felsefe, rasyonalizm bir dünya görüşü. Marksizm bir felsefedir, diyalektik materyalizm bir dünya görüşü.
Kaynak: Cemil Meriç - Sosyoloji Notları