Felsefe, metafizik ve bilim
|
Felsefe tabiat hakkında toplu bir görüşün araştırılması, evrensel bir açıklama denemesidir, aynı zamanda, hem bilimlerin özeti ve tamamlanması, hem genel bilimdir ve, büyük kardeşleri din ve şiir gibi, tam anlamıyle bilimden farklı, insan dehasının görünüşleri dizisi arasında ayrı bir dal oluşturan bir uzmanlık şubesidir.
Belli olay gruplarını konu olarak alan ve bunların nedenlerini gözlemek, kendilerine göre meydana geldikleri kanunları ifade etmek amacını güden bilimlerden farklı olarak, felsefe, âlemi bütün olarak açıklamak evrensel olay veya fenomeni anlatmak için, bu grupların ve onların özel kanunlarının üstüne yükselen insan zihninin çabasıdır, başka bir deyişle, o, bütün bilimlerin temelinde bulunan şu soruya cevap vermek ister niçin bu âlem vardır ve nasıl oluyor da olduğu gibidir? Ve bunun öbür yüzü gibi olan şu somya cevap vermeye çalışır, neyi bilebilirim ve bilim nasıl meydana geliyor? Varlık ve onun örttüğü sır, bilgi, onun şartları, metotları: felsefe araştırmalarının çift konusu işte budur.(1)
Fakat felsefenin kendine özgü bir konusu ve ayrı bir alanı olması, onu en sıkı bir bağla pozitif bilime bağlı olmaktan çıkarmaz; öte yandan bilim de, zarar görmeksizin, bu bağı koparamaz. Felsefe, metotlarını ve sistemlerinin ilk maddesini bilimden ve özellikle psikolojiden ve psikolojiye bağlı olan bilimlerden alır. Felsefe olmasa, bilimler, birliği olmayan bir küme, cansız bir bedendirler, bilimler olmasa, felsefe bedensiz bir ruh kalır ve şiirden ve şiirin rüyalarından hiçbir suretle ayırt edilemez. Bilim, felsefenin temeli ve onun kumaşı gibidir, bilim, Aristoteles’in dilini kullanmak gerekirse, kuvve halinde (en puissance) felsefedir, diğer taraftan felsefe fiil halinde (en acte) bilimdir, bilginin en yüksek fonksiyonu, bilimsel zihniyetin ve onun her şeyi birliğe götürmek istiyen tabiî eğiliminin en yüksek tatmin şeklidir.
Öz ve çıkarları gereği birbirlerine yakından bağlı olan felsefe ve bilim, başlangıçlarında ve kaderlerinde de gene böyle birbirlerine bağlıdırlar. Nedenleri ayırt etmek -rerum cognoscere causas-ve onları bir ilk nedenin birliğine indirgemek hususunda çok güçlü bir içgüdünün sürüklediği insan zihni, fizikte, matematikte, ahlâkta basit birkaç hakikat elde eder etmez, onların sentezini yapmaya, bunlardan evrensel teoriler, ontolojik ve kozmolojik sistemler meydana getirmeye, yani felsefe, metafizik yapmaya savaşır. Varlık hakkındaki bilgisizliğine gerek hayal gücü ile, gerek çocukluğun ve dehanın, hakikati tahmin eden, ama aramıyan o harikulade içgüdüsüyle çare bulur. Eskilerin felsefesinin apriorist, idealist ve fantastik karakteri buradan, fakat eşsiz büyüklüğü de gene buradan geliyor. Pozitif bilgi toplamı arttıkça, bilimsel çalışma bölündükçe ve bu sayede geliştikçe, felsefe şiirden daha çok ayrılır, metotları güç kazanır, bilimler genişledikleri ölçüde felsefe teorileri sağlamlaşır. Her bilimsel hareket bir felsefî hareketi meydana getirir, her yeni felsefe bilim için bir güç kaynağı olur. Eğer Ortaçağda bu bağlılık kopmuş görünüyorsa, çatışma sadece görünüştedir, bilime karşı düşmanlık veya ilgisizlik varsa, bu, Okul’un (lTEcole) resmî felsefesinden gelmektedir; yoksa bu, hiçbir vakit bağımsız Hıristiyan, Yahudi ve Arap filozoflarında yoktur. XIX. yüzyılda da, Roger Bacon ve Verulam'ın devirlerinde olduğu gibi, bilimle belli bir felsefe arasında aykırılık olabilir. Gerçek bilim ve gerçek felsefe her zaman tamamıyle uyuşmuşlardır ve rekabet gibi gelen görünüşler arkasında, onların anlaşmalar bugün olabildiği kadar tamdır.
Avrupa felsefesini yaratmış olmak şerefi îonia'lı Yunanlılar'a aittir (2); NeoLatin'ler ve Cermen’ler ona yeni gelişmelerini vermiş olmak şerefini kazanmışlardır.
Böylece, taslağım, çizdiğimiz tarihte, Ortaçağla (geçit devri) hem birbirinden ayrılan, hem birbirine bağlanan iki büyük devir ortaya çıkıyor.
A. Yunan felsefesi de iki devrede gelişmektedir; bu iki devre yukarıda sözünü ettiğimiz temel sorunlara tekabül eder ve aralarında gerek metot, gerek araştırma konulan bakımından ayrılık vardır: biri kendiliğinden yaratma (creation spontanee), diğeri şüpheci düşünce ve tekrar devri; biri metafiziğe, matematiğe, senteze, diğeri eleştiriye, analize ve bilimin hayata uygulanmasına ayrılmıştır.
1. Birincisine hâkim olan sorun, eşyanın başlangıcı (İriliğine) sorunudur: oluş (le devenir). Bunun ayırdedici vasfı, îonialılar'da materyalist, İtalya filozoflarında spiritüalist olan Doria zihniyetinin etkilediği bir panteizmin bulunmasıdır. Meydana getirdiği sistemler, geleceğin bütün doktrinlerinin, özellikle yeni bilimsel düşüncenin iki kutbu olan monist ve atomist hipotezlerin tohumunu içlerinde saklamaktadır. — Bu devre Thales'ten Protagoras ve Sokrates'e, yahut Î.Ö. 600'den 440’a kadar uzanmaktadır.
2. Eleştirici düşünce çağı Protagorasin panton metron anthropos (insan her şeyin ölçüsüdür) sözüyle başlıyor; bundan, Ksenophanes, Zenon, Herakleitos tarafından sezilmiş olan şu esaslı hakikat çıkıyor: fenomenin meydana gelişinde insan zihni işe karışmaktadır. Tabiat sorunlarıyle ruh sorunları; kozmoloji'ye ait sorulara, mantık ve eleştiri soruları; eşyanın özü hakkındaki düşüncelere, hakikatin ölçüsü ve varlığın amacına ait araştırmalar katılıyor. Yunan felsefesi, derinlik bakımından Platon’da, alanının genişliği bakımından Aristoteles ve İskenderiye biliminde gelişmesinin en yüksek derecesine vanyor.
B. Kuzey ırklarının istilâlarıyle bilimsel-ilerlemelerin durması, düşüncenin durması sonucunu doğurdu. Yakacak şey kalmadığından, felsefî zihniyetin meşalesi sönüyor. On yüzyıllık sürekli bir çalışmayı, önce derin bir uyku olan, sonra geçmişi tekrarhyan (Platon ve Aristoteles) ve geleceği hazırlıyan başka bir on yüzyıl kovalıyor.
Tarihin mantığı, Ortaçağda, bu geçit devrinden öncesine ve sonrasına oranla daha az belli olmakla beraber, gene de burada Attike felsefesininkilere paralel iki devre görülür: birincisi Platoncu, realist, geçmişe dönüktür (Augustinus'tan Anselmus'a kadar); İkincisi peripatetisyen'dir, nominalist'tir, geleceği içinde saklamaktadır.
C. Yeni felsefe, XV. yüzyıldaki bilimsel ve edebî uyanmadan doğuyor. Bunun tarihi de, Yunan düşüncesininki gibi:
1. Bir yayılma ve ontolojik sentez devresi (Bruno, Descartes, Spinoza, Leibniz), ve,
2. Bir eleştirici düşünce ve analiz devresi (insan zihni hakkındaki denemeler, Locke, Hume, Kant ve onu izleyenler) gösterir. Avrupa felsefe tarihinin üç büyük devrinde görülen paralellik, insan zihninin birbirini kovalıyan gelişmelerini yöneten kanunların aynı olmasından ileri gelmektedir.
NOTLAR:
(1) Bu soruların birincisine karşılık olmak itibariyle felsefe, spekülatif düşünce, metafizik, ontoloji (varlık teorisi) adlarını alır. İkincisiyle uğraşınca, transandantal felsefe, eleştirel (cridque) felsefe, nooloji (düşünce teorisi), yani mantık, yahut varlık veya düşünülen şeyden ayrı olarak işleyişinde alınan düşünce teorisi, ve bilgi teorisi, yahut varlıkla ilişkisi içinde ele alınan düşünce ve onun araştırma metotlarının teorisi olur. Metafizik düşüncelerden vazgeçerek matematik ve deneysel bilimlerin sentezi olmakla yetindiği vakit felsefe, positif felsefe veya positivizm adlarını alır. Postivizm sadece sistemler arasında daima çelişme bulunduğunu gösteren tarihî olaya dayanabilir, yani sade deneyden gelen bir temele sahip olabilir, yahut insan zihninin akıl tarafından yapılan bir analizine dayanabilir. Birinci halde şüphecilik (scepticisme), ikinci halde eleştiricilik (criticisme) adını alır. Şüpheciliğe zıt olarak dogmatizm vardır, bu meslek insan zihni için eşyanın ve onun ilk nedeninin objektif bir bilgisinin mümkün olduğuna, her türlü düşünceden önce veya usavurma sonucunda inanır. Akılcılık bu bilgiye a priori düşünce ile varılacağını iddia eder; deneycilik (empirisme) müşahede ve endüksiyon veya a posteriori düşünceden başka metot kabul etmez. Saf (püre) veya a priori spekülasyon, düşüncede her türlü varlıktan önce ve yüksek olan ilk olayı gören idealizm’in tercih ettiği metottur, ampirizm, aksine olarak, düşüncenin, neden veya ilk olay olmak şöyle dursun, bunun daha önce bulunan bir varlıktan geldiği fikrine dayanır ve onda bulunan malzemenin başka herhangi bir kaynaktan gelmeyip (idealizm'in doğuştan [inne] fikir veya aksiomları, mistisizm'in iç duyu veya dinî hissi vb...), ona duyular tarafından verildiğini söyler (sansüalizm).
Eğer ilk nedenin etkisi, teleolojik veya bir gaye gözeterek meydana gelen faaliyete zıt olarak, bilinçsiz ve iradesiz gibi düşünülürse, realizm, materyalizm ve mekanizm olur. Öbür yandan, ilk nedeni bir şahıs haline getirerek, onda yalnız meydana gelen bir fikir değil, fakat eşyanın üstünde duran (süpranatüralizm, transandans), ve onlan serbest iradesine göre (teizm) veya değişmez kanunlar vasıtasıyle (deizm) idare eden bir varlık olarak gördüğü vakit idealizm, spiritüalizm olur: Bu, panteizm'e, natüralizm'e, monizme zıt olarak, ruh ve madde, yaradan ve tabiat düalizm'idir. Panteizm, natüralizm veya monizm, neden fikrini cevher kavramına benzeterek, ilk nedeni, eşyanın bizzat cevheri (Tanrının âlemin içinde olması - immanence de Dieu) ve onun tavırlarının bütününü (l'emsemble de ses modes) veya olayları, evreni, canlı bir birlik (monizm), bizzat tabiatın sonucu olan kanunlara göre kendi kendini yöneten bir ve aynı toplu varlık (natüralizm) sayar. Monizm ya mutlak ya da çokparçalıdır, birincisi âlemin cevherini (substance cosmique) mutlak bir birlik gibi, İkincisi birbirine indirgenemeyen birliklerden oluşmuş sayar; bu sonuncusu bu birlikleri sonsuz küçük yer kaplamalar (Ğtendues) [atomlar] veya tamamıyie mekânda bulunmıyan kuvvet merkezleri {dynamid veya monadlar) gibi düşündüğüne göre, atomizm veya dinamizm adım alır. —Bellibaşlı örneklerini şimdi saydığımız sistemlerin doğması ve birbirini izlemesi, çözümünü vermek istedikleri sorunların sıra ile meydana çıkması ve değişmesi, tarafların veya okulların kavgaları arasında âlem hakkındaki görüşün ilerlemesi: işte kısaca felsefe tarihi budur.
(2) Bununla Yunan felsefesinin mutlak ve tam orijinalliğini söylemek istemiyoruz. Onun gelişmesi üzerinde Doğu'nun yaptığı etkiden şüphe etmek kabil değildir. Mısır'la temasa girmeden, yani onlara memleketini açan Psammetik devrinden önce, Yunanlılarda tam anlamıyile felsefe izine rastlanamaz. Bundan başka, Yunan felsefesinin babaları hep tornalıdırlar, Küçük Asya'dandır ki felsefe önce İtalya’ya ve oldukça geç bir devirde Atina'ya, yani asıl Yunanistan'a getirilmiştir. Fakat bizim için kesin ve esaslı olan şey, îonia felsefesinde, ve daha ilk adımlarında, cesareti, nispeten korkak olan Attike felsefesiyle tezat oluşturan ve çok uzun bir zihnî gelişmeyi gerektiren fikirler bulmamızdır. Mısır ve Gildan biliminin etkisi —ki buna Hcrodotos da tanıklık etmektedir—, Arap okullarının Ortaçağda Hıristiyan düşüncesinin gelişmesi üzerindeki etkisine benzetilebilir. Bu etki, Gladisch (Die Religlon und die Philosophie in ihrer yveltgeschichtlichen Enîwicktung) ve Roeth (Geschichie der ahendldndischen Philosophie) tarafından büyütülmüş ve Zeller (Die Philosophie der Griechen, c. I,'çev. Boutroux) tarafından haksız olarak inkâr edilmiştir. Olağanüstü derecede zengin ve doktrinlerinde Yunan felsefesine son derece benziyen Hint felsefesine gelince, bu Yunan felsefesini sadece dolaylı bir şekilde etkileyebilmiş ve Avrupa ancak XIX. yüzyılda Colebrooke ve onu izleyenler sayesinde, onun etkisini hissetmiştir.
Kaynak: Alfred Weber - Felsefe Tarihi
Belli olay gruplarını konu olarak alan ve bunların nedenlerini gözlemek, kendilerine göre meydana geldikleri kanunları ifade etmek amacını güden bilimlerden farklı olarak, felsefe, âlemi bütün olarak açıklamak evrensel olay veya fenomeni anlatmak için, bu grupların ve onların özel kanunlarının üstüne yükselen insan zihninin çabasıdır, başka bir deyişle, o, bütün bilimlerin temelinde bulunan şu soruya cevap vermek ister niçin bu âlem vardır ve nasıl oluyor da olduğu gibidir? Ve bunun öbür yüzü gibi olan şu somya cevap vermeye çalışır, neyi bilebilirim ve bilim nasıl meydana geliyor? Varlık ve onun örttüğü sır, bilgi, onun şartları, metotları: felsefe araştırmalarının çift konusu işte budur.(1)
Fakat felsefenin kendine özgü bir konusu ve ayrı bir alanı olması, onu en sıkı bir bağla pozitif bilime bağlı olmaktan çıkarmaz; öte yandan bilim de, zarar görmeksizin, bu bağı koparamaz. Felsefe, metotlarını ve sistemlerinin ilk maddesini bilimden ve özellikle psikolojiden ve psikolojiye bağlı olan bilimlerden alır. Felsefe olmasa, bilimler, birliği olmayan bir küme, cansız bir bedendirler, bilimler olmasa, felsefe bedensiz bir ruh kalır ve şiirden ve şiirin rüyalarından hiçbir suretle ayırt edilemez. Bilim, felsefenin temeli ve onun kumaşı gibidir, bilim, Aristoteles’in dilini kullanmak gerekirse, kuvve halinde (en puissance) felsefedir, diğer taraftan felsefe fiil halinde (en acte) bilimdir, bilginin en yüksek fonksiyonu, bilimsel zihniyetin ve onun her şeyi birliğe götürmek istiyen tabiî eğiliminin en yüksek tatmin şeklidir.
Öz ve çıkarları gereği birbirlerine yakından bağlı olan felsefe ve bilim, başlangıçlarında ve kaderlerinde de gene böyle birbirlerine bağlıdırlar. Nedenleri ayırt etmek -rerum cognoscere causas-ve onları bir ilk nedenin birliğine indirgemek hususunda çok güçlü bir içgüdünün sürüklediği insan zihni, fizikte, matematikte, ahlâkta basit birkaç hakikat elde eder etmez, onların sentezini yapmaya, bunlardan evrensel teoriler, ontolojik ve kozmolojik sistemler meydana getirmeye, yani felsefe, metafizik yapmaya savaşır. Varlık hakkındaki bilgisizliğine gerek hayal gücü ile, gerek çocukluğun ve dehanın, hakikati tahmin eden, ama aramıyan o harikulade içgüdüsüyle çare bulur. Eskilerin felsefesinin apriorist, idealist ve fantastik karakteri buradan, fakat eşsiz büyüklüğü de gene buradan geliyor. Pozitif bilgi toplamı arttıkça, bilimsel çalışma bölündükçe ve bu sayede geliştikçe, felsefe şiirden daha çok ayrılır, metotları güç kazanır, bilimler genişledikleri ölçüde felsefe teorileri sağlamlaşır. Her bilimsel hareket bir felsefî hareketi meydana getirir, her yeni felsefe bilim için bir güç kaynağı olur. Eğer Ortaçağda bu bağlılık kopmuş görünüyorsa, çatışma sadece görünüştedir, bilime karşı düşmanlık veya ilgisizlik varsa, bu, Okul’un (lTEcole) resmî felsefesinden gelmektedir; yoksa bu, hiçbir vakit bağımsız Hıristiyan, Yahudi ve Arap filozoflarında yoktur. XIX. yüzyılda da, Roger Bacon ve Verulam'ın devirlerinde olduğu gibi, bilimle belli bir felsefe arasında aykırılık olabilir. Gerçek bilim ve gerçek felsefe her zaman tamamıyle uyuşmuşlardır ve rekabet gibi gelen görünüşler arkasında, onların anlaşmalar bugün olabildiği kadar tamdır.
Avrupa felsefesini yaratmış olmak şerefi îonia'lı Yunanlılar'a aittir (2); NeoLatin'ler ve Cermen’ler ona yeni gelişmelerini vermiş olmak şerefini kazanmışlardır.
Böylece, taslağım, çizdiğimiz tarihte, Ortaçağla (geçit devri) hem birbirinden ayrılan, hem birbirine bağlanan iki büyük devir ortaya çıkıyor.
A. Yunan felsefesi de iki devrede gelişmektedir; bu iki devre yukarıda sözünü ettiğimiz temel sorunlara tekabül eder ve aralarında gerek metot, gerek araştırma konulan bakımından ayrılık vardır: biri kendiliğinden yaratma (creation spontanee), diğeri şüpheci düşünce ve tekrar devri; biri metafiziğe, matematiğe, senteze, diğeri eleştiriye, analize ve bilimin hayata uygulanmasına ayrılmıştır.
1. Birincisine hâkim olan sorun, eşyanın başlangıcı (İriliğine) sorunudur: oluş (le devenir). Bunun ayırdedici vasfı, îonialılar'da materyalist, İtalya filozoflarında spiritüalist olan Doria zihniyetinin etkilediği bir panteizmin bulunmasıdır. Meydana getirdiği sistemler, geleceğin bütün doktrinlerinin, özellikle yeni bilimsel düşüncenin iki kutbu olan monist ve atomist hipotezlerin tohumunu içlerinde saklamaktadır. — Bu devre Thales'ten Protagoras ve Sokrates'e, yahut Î.Ö. 600'den 440’a kadar uzanmaktadır.
2. Eleştirici düşünce çağı Protagorasin panton metron anthropos (insan her şeyin ölçüsüdür) sözüyle başlıyor; bundan, Ksenophanes, Zenon, Herakleitos tarafından sezilmiş olan şu esaslı hakikat çıkıyor: fenomenin meydana gelişinde insan zihni işe karışmaktadır. Tabiat sorunlarıyle ruh sorunları; kozmoloji'ye ait sorulara, mantık ve eleştiri soruları; eşyanın özü hakkındaki düşüncelere, hakikatin ölçüsü ve varlığın amacına ait araştırmalar katılıyor. Yunan felsefesi, derinlik bakımından Platon’da, alanının genişliği bakımından Aristoteles ve İskenderiye biliminde gelişmesinin en yüksek derecesine vanyor.
B. Kuzey ırklarının istilâlarıyle bilimsel-ilerlemelerin durması, düşüncenin durması sonucunu doğurdu. Yakacak şey kalmadığından, felsefî zihniyetin meşalesi sönüyor. On yüzyıllık sürekli bir çalışmayı, önce derin bir uyku olan, sonra geçmişi tekrarhyan (Platon ve Aristoteles) ve geleceği hazırlıyan başka bir on yüzyıl kovalıyor.
Tarihin mantığı, Ortaçağda, bu geçit devrinden öncesine ve sonrasına oranla daha az belli olmakla beraber, gene de burada Attike felsefesininkilere paralel iki devre görülür: birincisi Platoncu, realist, geçmişe dönüktür (Augustinus'tan Anselmus'a kadar); İkincisi peripatetisyen'dir, nominalist'tir, geleceği içinde saklamaktadır.
C. Yeni felsefe, XV. yüzyıldaki bilimsel ve edebî uyanmadan doğuyor. Bunun tarihi de, Yunan düşüncesininki gibi:
1. Bir yayılma ve ontolojik sentez devresi (Bruno, Descartes, Spinoza, Leibniz), ve,
2. Bir eleştirici düşünce ve analiz devresi (insan zihni hakkındaki denemeler, Locke, Hume, Kant ve onu izleyenler) gösterir. Avrupa felsefe tarihinin üç büyük devrinde görülen paralellik, insan zihninin birbirini kovalıyan gelişmelerini yöneten kanunların aynı olmasından ileri gelmektedir.
NOTLAR:
(1) Bu soruların birincisine karşılık olmak itibariyle felsefe, spekülatif düşünce, metafizik, ontoloji (varlık teorisi) adlarını alır. İkincisiyle uğraşınca, transandantal felsefe, eleştirel (cridque) felsefe, nooloji (düşünce teorisi), yani mantık, yahut varlık veya düşünülen şeyden ayrı olarak işleyişinde alınan düşünce teorisi, ve bilgi teorisi, yahut varlıkla ilişkisi içinde ele alınan düşünce ve onun araştırma metotlarının teorisi olur. Metafizik düşüncelerden vazgeçerek matematik ve deneysel bilimlerin sentezi olmakla yetindiği vakit felsefe, positif felsefe veya positivizm adlarını alır. Postivizm sadece sistemler arasında daima çelişme bulunduğunu gösteren tarihî olaya dayanabilir, yani sade deneyden gelen bir temele sahip olabilir, yahut insan zihninin akıl tarafından yapılan bir analizine dayanabilir. Birinci halde şüphecilik (scepticisme), ikinci halde eleştiricilik (criticisme) adını alır. Şüpheciliğe zıt olarak dogmatizm vardır, bu meslek insan zihni için eşyanın ve onun ilk nedeninin objektif bir bilgisinin mümkün olduğuna, her türlü düşünceden önce veya usavurma sonucunda inanır. Akılcılık bu bilgiye a priori düşünce ile varılacağını iddia eder; deneycilik (empirisme) müşahede ve endüksiyon veya a posteriori düşünceden başka metot kabul etmez. Saf (püre) veya a priori spekülasyon, düşüncede her türlü varlıktan önce ve yüksek olan ilk olayı gören idealizm’in tercih ettiği metottur, ampirizm, aksine olarak, düşüncenin, neden veya ilk olay olmak şöyle dursun, bunun daha önce bulunan bir varlıktan geldiği fikrine dayanır ve onda bulunan malzemenin başka herhangi bir kaynaktan gelmeyip (idealizm'in doğuştan [inne] fikir veya aksiomları, mistisizm'in iç duyu veya dinî hissi vb...), ona duyular tarafından verildiğini söyler (sansüalizm).
Eğer ilk nedenin etkisi, teleolojik veya bir gaye gözeterek meydana gelen faaliyete zıt olarak, bilinçsiz ve iradesiz gibi düşünülürse, realizm, materyalizm ve mekanizm olur. Öbür yandan, ilk nedeni bir şahıs haline getirerek, onda yalnız meydana gelen bir fikir değil, fakat eşyanın üstünde duran (süpranatüralizm, transandans), ve onlan serbest iradesine göre (teizm) veya değişmez kanunlar vasıtasıyle (deizm) idare eden bir varlık olarak gördüğü vakit idealizm, spiritüalizm olur: Bu, panteizm'e, natüralizm'e, monizme zıt olarak, ruh ve madde, yaradan ve tabiat düalizm'idir. Panteizm, natüralizm veya monizm, neden fikrini cevher kavramına benzeterek, ilk nedeni, eşyanın bizzat cevheri (Tanrının âlemin içinde olması - immanence de Dieu) ve onun tavırlarının bütününü (l'emsemble de ses modes) veya olayları, evreni, canlı bir birlik (monizm), bizzat tabiatın sonucu olan kanunlara göre kendi kendini yöneten bir ve aynı toplu varlık (natüralizm) sayar. Monizm ya mutlak ya da çokparçalıdır, birincisi âlemin cevherini (substance cosmique) mutlak bir birlik gibi, İkincisi birbirine indirgenemeyen birliklerden oluşmuş sayar; bu sonuncusu bu birlikleri sonsuz küçük yer kaplamalar (Ğtendues) [atomlar] veya tamamıyie mekânda bulunmıyan kuvvet merkezleri {dynamid veya monadlar) gibi düşündüğüne göre, atomizm veya dinamizm adım alır. —Bellibaşlı örneklerini şimdi saydığımız sistemlerin doğması ve birbirini izlemesi, çözümünü vermek istedikleri sorunların sıra ile meydana çıkması ve değişmesi, tarafların veya okulların kavgaları arasında âlem hakkındaki görüşün ilerlemesi: işte kısaca felsefe tarihi budur.
(2) Bununla Yunan felsefesinin mutlak ve tam orijinalliğini söylemek istemiyoruz. Onun gelişmesi üzerinde Doğu'nun yaptığı etkiden şüphe etmek kabil değildir. Mısır'la temasa girmeden, yani onlara memleketini açan Psammetik devrinden önce, Yunanlılarda tam anlamıyile felsefe izine rastlanamaz. Bundan başka, Yunan felsefesinin babaları hep tornalıdırlar, Küçük Asya'dandır ki felsefe önce İtalya’ya ve oldukça geç bir devirde Atina'ya, yani asıl Yunanistan'a getirilmiştir. Fakat bizim için kesin ve esaslı olan şey, îonia felsefesinde, ve daha ilk adımlarında, cesareti, nispeten korkak olan Attike felsefesiyle tezat oluşturan ve çok uzun bir zihnî gelişmeyi gerektiren fikirler bulmamızdır. Mısır ve Gildan biliminin etkisi —ki buna Hcrodotos da tanıklık etmektedir—, Arap okullarının Ortaçağda Hıristiyan düşüncesinin gelişmesi üzerindeki etkisine benzetilebilir. Bu etki, Gladisch (Die Religlon und die Philosophie in ihrer yveltgeschichtlichen Enîwicktung) ve Roeth (Geschichie der ahendldndischen Philosophie) tarafından büyütülmüş ve Zeller (Die Philosophie der Griechen, c. I,'çev. Boutroux) tarafından haksız olarak inkâr edilmiştir. Olağanüstü derecede zengin ve doktrinlerinde Yunan felsefesine son derece benziyen Hint felsefesine gelince, bu Yunan felsefesini sadece dolaylı bir şekilde etkileyebilmiş ve Avrupa ancak XIX. yüzyılda Colebrooke ve onu izleyenler sayesinde, onun etkisini hissetmiştir.
Kaynak: Alfred Weber - Felsefe Tarihi