Kavram Olarak Güzelliğin Belirlenmesi

a) Xenophon

Grek felsefesinde güzel üzerine ilk ciddi düşünme ile Xenophon'da karşılaşıyoruz diyebiliriz. Gerçi, daha Herakleitos'da, Empedokles'de ve Pythagorasçılıkta güzellik üzerine ileri sürülmüş bazı düşünceler yok değil. Ama, ne var ki, onlarda güzel, henüz bir felsefi kavram olarak belirlenip ortaya konmuyor. Böyle bir kavram olarak güzeli ele alıp onu temellendirmek isteyen, onu iyi kavramı ile karşılaştıran, henüz pek yavan ve basit bir şekilde de olsa, Xenophon olmuştur diyebiliriz. Güzelin ne olduğu sorusunu Xenophon, "Sokrates Hatıraları" adlı eserinde şöyle ortaya koyuyor: "Bir keresinde Aristippos Sokrates'e güzel bir şey tanıyıp tanımadığını sorar.

"Sokrates: Pek çok.

Aristippos: Bütün güzel şeyler birbirine benzer mi?

Sokrates: Bazısı birbirine hiç benzemez.

Aristippos: Gü­zel olana benzemedikten sonra bir şey nasıl güzel olabilir?

Sokrates: Bu oluyor. Güzel koşan bir insana güzel güreşen bir insan benzemez; bir kalkan güzel'dir: çünkü korur; ama, o, tesirli ve hızlı gitmesi bakımından "güzel" olan bir mızrağa hiçbir şekilde benzemez.

Aristippos: Sen bana, benim sana iyi bir şey bilip bilmediğini soruyormuşum gibi cevap veriyorsun.

Sokrates: İyi ve güzel arasında bir fark olduğunu mu sanıyorsun? Aynı şeyin hem iyi hem de gü­zel olduğunu bilmiyor musun? İlkin erdem bir bakıma iyi bir bakı­ma güzel değil midir? Bundan başka insanlar aynı tarzda ve aynı yönden güzel ve iyi diye adlandırılmazlar mı? İnsan bedeni aynı görüş noktasından hem güzel ve hem de iyi olarak görünür. Kısacası: Güzel ve iyi; aynı ilgi içinde ereğini doğru olarak gerçekleştiren şeydir.

Aristippos: O halde bir çöp sepeti güzel bir şey midir?

Sokrates: Eğer yapacağı iş için maksada uygunsa, bu böyledir. Eğer altın bir kalkan yapacağı iş için maksada uygun değilse, çirkindir.

Aristippos: Bununla sen aynı objenin aynı zamanda hem güzel hem de çirkin olabileceğini mi söylüyorsun?

Sokrates: Şüphesiz ve aynı zamanda da iyi ve kötü olabileceğini. Zira, çoğu açlık için iyi olan, beden ateşi için kötüdür. Ateş için iyi olan açlık için kötüdür. Yine koşu içih "güzel" olan, güreş için çirkindir ve güreş için "güzel" olan koşu için çirkindir.Zira, bir şeye elverişli olan her şey iyi ve güzeldir, bir şeye elverişli olmayan her şey de kötü ve Çirkindir".


Görüldüğü gibi, burada güzel, bir kavram olarak düşünülüyor ve bir yandan onun bir tanımı araştırılırken, öte yandan da onun iyi kavramı ile olan yakın ilgisi tespit edilmek isteniyor. Xenophon'a göre, güzel kavramı belirli bir tanımda anlamını elde eder: Güzel, maksada uygun olma, elverişli olmadır. Ama, öte yandan maksada uygun olma, elverişli olma aynı zamanda iyi kavramının da tanımı değil midir? Buna göre, güzel ve iyi aynı tanım ile belirlendiğine göre, güzel ve iyi de aynı şey olacaktır.

Xenophon'un bu sözlerinden çıkan sonuç şu oluyor: Güzel, ilkin bir kavramdır ve bir kavram olarak da belli bir tanımda anlamını elde eder. İkinci olarak: Güzel ve iyi derin bir bağla birbirine bağlıdır, hatta ikisi aynı şeydir. Güzel ve iyinin bu ontik bağlılığı, Platon'dan da geçerek bütün Grek felsefesinde etkili olacak bir dü­şünceyi gösterir: Kalokagathia (güzel-iyi).

b) Platon

Grek felsefesi doruk çizgisine Platon metafizik'inde ulaşır ve Platon felsefesiyle Grek metafizik çağı da başlamış olur. Platon öncesı felsefesinin temel konusu ilkin tabiat (physis), sonra insan (anthropos) olmuştur. Oysa, Platon ile birlikte felsefenin ana ilgisi genel olarak varlığa (to'on) yönelir. Platon, varlık problemini bir idea'lar felsefesi yönünde geliştirerek, bir idea'lar metafizik'ine ula­şır. Felsefenin konusu da artık ne yalnız tabiattır ne de yalnız insandır; ama felsefe, varlığın kendisini araştıran bir temel bilim haline yükselir. Bu varlık bütünlüğü içinde, tabiat, tabiat dışı varlık, ethik, politik, estetik varlık da yer alır. Diyebiliriz ki güzel idea'sı metafizik'inin de ilk Platon ile başlamış olması lazım gelir. Bu, ger­çekte de böyle olmuştur. Platon öncesi felsefesi için "Ti esti to kalan?" (güzel nedir?) sorusu düşünülemez, çünkü, Platon öncesi felsefesi bu soruyu sorabilecek metafizik olgusundan yoksun bulunuyordu. Oysa ki, bir güzellik felsefesinin ve bir güzellik metafizik'inin kuruluşu, ancak böyle bir sorunun ortaya atılabilmesine bağlı idi ve böyle bir güzellik felsefesi ancak böyle bir soru ile başlayabilirdi. Antikite'de böyle bir soruyu temel bir felsefe sorusu olarak ancak Platon ilk defa sorabilirdi. Gerçekten de estetik tarihi içinde bu "güzel nedir?" sorusunu enine boyuna felsefi bir soru olarak ilk araştıran, bu ünlü Grek filozofu olmuştur. Yalnız ne var ki, Platon birkaç düşünce çağı yaşamıştır; ve yaşadığı her bir düşünce dönemi içinde, bu soruyu birbirinden farklı biçimlerde çözümlemiştir. Çünkü 'güzellik sorusu' Platon'a bütün hayatı boyunca yoldaşlık eden bir ana soru olmuştur. Bunun için Platon, yaşadığı her düşünme döneminde bu soruyu yeni baştan ele alır, onunla hesaplaşır ve onu her seferinde yeniden yorumlar. Bunun belli bir nedeni vardır: Platon felsefesi için güzel (to kalan), substantiel bir şeydir. Güzelliğin böyle substantiel bir şey olarak anlaşılması, Platon'un felsefe sisteminin de genel olarak bir estetik karaktere bü­ rünmesini sağlamıştır. Bu estetik karakterli felsefe sistemi, bundan ötürü yüzyıllar boyunca gelmiş geçmiş insan kuşaklarını, zihni olduğu kadar estetik bakımdan da eğitmiştir. Bundan ötürü Platon'a haklı olarak "estetik'in babası" ünvanı verilmiştir.

Platon felsefesi, genel olarak, üç bölüm, üç devir içinde gelişir. Birinci devir, bu, Platon'un gençlik devri olup, bu devirde filozofumuz, hocası Sokrates'in derin etkisi altındadır. Bu devre bundan ötürü sokratik devir denir. Bu devrin ve bu devirde yazılan sokratik dialogların özelliği, onların kavram etrafında dönmeleridir. Ger­çi bu devirde araştırılan şey, idea'dır, ama idea, henüz lojik belirlemenin dışına çıkıp ontolojik bir karakter almamıştır. Bu gençlik devrinde Platon, erdemin, cesaretin, güzelin ne olduğunu araştırır, ama bu araştırmalar henüz mantık alanında bulunur. Bu devirde Platon ele aldığı problemlerin tanımlarını, lojik kavramlarını elde etmek ister. İkinci devrinde, olgunluk devrinde, Platon, lojik alanını aşarak ontolojik alana geçer. Bu devirde de araştırma yine idea etrafında döner; ama ne var ki, olgunluk çağının idea'sı kavram yanını yitirerek, bir lojik kavram olmaktan çıkarak, ontolojik, substantiel bir varlık, hakiki varlık (ontos on) bir töz (ousia) haline yükselir. İdea, artık bir kavram değil, oluş (genesis) dünyasında kar­şılaştığımız tek tek nesnelerin, şeylerin substantiel birer prototypus'udur. Böyle birer töz olan idea'lar oluş ve duyulur dünyaya (kosmos-aisthetos) karşı, intellegib (zihni) ve subsiantiel bir dünyayı (kosmos noetos) meydana getirirler.

Son devir, yaşlılık devridir. Bu devirde Platon, idea'lar teorisini tehlikeye düşürecek bir şekilde pythagorasçılık'ın etkisi altına girer. İdea, idea'lar metafizik'indeki substantielite'sini yitirir; şimdi daha çok sayı ve ölçü olarak anlaşılmaya başlar.

Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, geçtiği bu üç devrin her birinde güzel (to kalon), Platon'unun ana problemlerinin arasında yer alır. Ne var ki, bu üç devrin her birinde Platon'un güzel'i yorumlaması, idea'nın genel gelişmesine uyarak değişir. Bunun için sokratik devirdeki güzel yorumlaması ile, idea'lar metafizik'inin kurulmuş olduğu devirdeki güzel yorumlaması ve pythagorasçılığın etkili oldu­ğu devirdeki güzel yorumlaması birbirinden farklıdır. O halde, Platon'da güzellik felsefesini araştıracak bir çalışmanın zorunlu olarak Platon'da idea'nın gelişme sürecini izlemesi gerekir. Biz de burada aynı gidişi izleyeceğiz. Şu halde ilk sorumuz kendiliğinden ortaya çıkıyor: Güzel, Platon'da kavram olarak nasıl belirlenir? Bu soruyu belli bir dialog'u ele alarak araştırmak istiyoruz. Bu dialog, Büyük Hippias'tır. Çünkü, "Ti esd to kalan" sorusunu kendine araştırma konusu olarak alan ve güzel'i bir kavram halinde tanımlama denemesine girişen ilk eser budur. Nasıl sokratik devrin öteki dialoglarından Lysis dostluğun, Eµthyphron dindarlığın, Kharmides ölçülülüğün (sofrosyne), Lakhes cesaretin ne olduğunu araştırıyor, bunların tanımını (horismos, definitio) yaparak kavramlarını (idea) elde etmek istiyorsa, aynı şekilde Büyük Hippias dialogu da güzel'in (to kalon) ne olduğunu belirlemek, güzel'in tanımını yaparak, güzel'in kavramını elde etmek ister. Dialog'da konuşanlar Sokrates ile sofist Hippias'tır. Sokrates, kendine özgü yöntemiyle güzelin ne olduğu sorusunu ortaya atar. Bir sofist olan (ve bir sofist olduğu için de nominalist ve individüalist olan) Hippias, Sokrates'in bu sorusunu çok yavan bulur ve karşılık olarak da ona tek tek nesneleri güzel diye gösterir. Örneğin, "bir güzel kız, ger­çek bir güzelliktir". Ancak, Sokrates, güzel bir kızın güzel şeylerden biri olabileceğini, ama güzelliğin kendisi (idea) olamayacağını söyleyerek Hippias'ın vermiş olduğu tanımı çürütrnesinden sonra "benim sorum, güzelin ne olduğuna, onun kavramına, bütün tek tek güzel şeylerin güzelliklerini, ona katılmakla aldıkları şeye yö­nelik" diyerek, güzel nedir? sorusuna yeni bir cevap vermesini Hippias'tan ister. Bunun üzerine Hippias, ikinci bir tanıma başvurur: "Her şeyi güzelleştiren altındır" der. Ama, bu tanım da birinci tanımdan daha değişik bir tanım değil. Çünkü, Sokrates güzel kavramının tanımını istediği halde, sofist Hippias, tekil olan bir şeyi kavram diye gösteriyor. Yani Sokrates güzelliğin kendini (kalakath auta) sorduğu halde, Hippias, ona güzel olan şeylerden birini, (pros ti kalan) göstermekle cevap veriyor. Çünkü, bir nominalist ve individüalist olan Hippias, bir realist olan Sokrates'in aslında neyi kastettiğini anlamıyor.

Bunun üzerine Hippias, bir iki tanım denemesine daha girişir. Örneğin, güzel "uygunluktur (prepon)" der. Bu tanım, bundan önceki iki tanıma göre, güzelin kavramına daha çok yaklaşmış bir tanım karakteri gösteriyor. Ama, Sokrates, bu tanımı, bir önceki tanımla ilgi içine koyarak çürütür. Şöyle ki: içinde zerzevat kaynatılan bir çömleğe uygun olan kaşık tahta kaşıktır, çömleği kırabilecek olan altın kaşık değil. Çömleğe uygun olan tahta kaşık olduğuna göre, güzel olan o halde altın kaşık değil, fakat tahta ka­şıktır. Bu ise, Hippias'ın yukarda vermiş olduğu tanımla çelişiktir.

Bu kez Hippias garip bir tanım denemesine girer ve bu tanımla da, kendisine gösterilen erekten büsbütün uzaklaşır. "Her ölümlü varlık için en güzel şey, sağlıklı ve zengin olmak, herkesten saygı görmek, ölen ana, babasına güzel bir cenaze töreni yaptıktan sonra, yaşlanmak ve ölünce de kenqi çocukları tarafından yine güzel bir merasimle gömülmektir" der. Böyle bir tanım, hiçbir şekilde istenen tanıma uygun değildir. Nitekim Sokrates, ölümsüz varlıklar olduğu için, Tanrılar gibi, böyle bir tanımın Tanrı güzelliğini ifade edemeyeceğini söylemkle bu tanımı çürütür. Bundan sonra Sokrates, kendi bazı tanım denemelerine girişir. Bundan önceki tanımı, "güzel, uygunluktur" diyen tanımı ele alır ve soruyu şu şekle sokar: Acaba uygunluğun kendisine katıldığı bir şey güzel mi görünür, yoksa gerçekten güzel midir? Yani uygunluk, görünüşle mi ilgilidir, yoksa özle mi? Hippias'a göre, uygunluk bir şeyin güzel olmasını değil de, güzel görünmesini sağlar.

Böyle bir düşünceden Sokrates, şu zorunlu çıkarımı yapar: Eğer uygunluk bir nesneyi güzel kılan bir ilke değil de, onu güzel gösteren bir prensip ise, o zaman uygunluğun kendiliğinden güzel (auto to kalan) ile ilgisi olmayacaktır. Bunun üzerine Hippias, uygunluğun güzelliğin hem görünüşünü hem de kendisini belirlediğini söylüyor.

Bu durum karşısında Sokrates, problemi şöyle bir soru ile tamamlar: Gerçekten güzel olan şeyler güzel görünüyor mu? Davranışlarımızda, törelerimizde gerçekten güzel olan şeyler her zaman ve herkes için böyle görünmüyorlar. Eğer güzellik uygunluk olsa idi ve aynı zamanda güzelin güzel görünmesini de sağlamış bulunsa idi, durum böyle olmayacaktı. O halde: "Uygunluk her şeye gerçek gü­zelliği veriyorsa, aranılan güzellik odur; ama, güzellik görünüşünü veren o değildir, Eğer güzellik görünüşünü sağlıyorsa, aranılan gü­zellik o değildir". Görüldüğü gibi, Sokrates problemi bir dilemma içine sokuyor. Hippias, ikinci yolu kabul ediyor, yani uygunluğun güzel görünüşü sağladığını. Böyle bir halde de, her ne kadar dilemma'dan kurtulunuyor 'gibi görünüyorsa da aslında, güzel olanın kendisi (kala kath auta), yine tanımın dışında kalıyor.

Yukarda verilmiş olan son tanımın da başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, yeni bir güzel tanımı aranır. Acaba güzel "kullanışlı (kresimon) ve faydalı (ofelimon) olmasın?" Şimdi, güzel kullanışlı ve faydalı olanla tanımlanmak istenince, bunun zorunlu ve tutarlı sonuçları neler olabilir? Faydalı, iyi bir şey meydana getiren şeydir. Faydalı, güzel olduğuna göre, güzel, iyinin nedeni olmalıdır. Neden ve etki ise, hiçbir zaman aynı değildir, tıpkı baba ile oğul gibi. O halde güzel, iyi olamayacak, iyi de güzel olamayacaktır. Böyle bir şey ise, saçmadır, çünkü güzel ile iyi aynıdır (kalokagathia). O halde bu tanım da güzeli belirleyemiyor.

Bu tanım da başarısızlığa uğradıktan sonra, Sokrates, bir baş­ka tanıma geçer. "Güzel, bize, işitme ve görme duyuları yoluyla haz (hetho) veren şey değil midir?" Bu tanımın da mantıksal sonuçları araştırılır. Bu iki haz çeşidi en zararsızı olup, aynı zamanda güzel sanatlar da onlarla ilgilidir. Ama güzel bulduğumuz başka şeyler de vardır. Ve bunları bize bu iki duyu sağlamaz. "Güzel töreler ve kanunlar" gibi. Öte yandan "öteki duyular bize haz vermez mi?" Ancak, yine Platon'a göre, görme ve işitme ile ilgili hazlar, ötekilerden daha üstündür. Ama bu iki duyum da birbirinden farklıdır, bununla birlikte doğurdukları haz, aynı hazdır. Peki bu nasıl oluyor?

Bu iki duyum arasında ortak bir hazdan başka bir yan yoktur. Eğer güzelliğin nedeni, bu ortak özellik olsaydı, görme ve işitmeden doğan hazların bir arada güzel olmaları, ama ayrı ayrı güzel olmamaları gerekecekti. Tek başına işitme duyusuna dayanan müzik, tek başına görme duyusuna dayanan resim güzel olamayacaktı. Oysa, bunlar ayrı ayrı da güzeldirler. Güzel için öyle bir özellik bulmalı­dır ki, bu özellik güzelle tam olarak örtüşebilsin. Bu güzellik, ancak faydalı (ophelimon) olabilir. Kullanışlı, faydalı, o halde güzel olan şeydir. Ama bu tanım yukarda çürütüldüğüne göre, güzel yine tanımlanamadan kalıyor.

Ve böylece Büyük Hippias dialogu da, sokratik dialogların ortak kaderine uyarak, belli bir sonuca ulaşamadan son buluyor. "Güzel, güçtür' diyor Platon.

Şimdi Büyük Hippias dialogunun problemimiz yönünden taşıdığı anlamı sorabiliriz. Büyük Hippias dialogu, her şeyden önce gü­zelliğin tanımına, onun kavramına ulaşmak istiyor. Onda bu yönden yapılmış çeşitli belirleme denemeleriyle karşılaşıyoruz. Ama bu denemelerden hiçbiri belli bir başarıya erişemiyor. Dış görünüşü bakımından dialog'un herhangi bir başarıya ulaştığı söylenemez. Ama, bir başka açıdan baktığımız zaman, onun önemli bir başarıya eriştiğini görürüz. Şimdi bu başarı hangi yöndendir ve hangi noktalarda bulunur? İlkin, bu dialogda ilk defa olarak güzel, başlı başına bir obje olarak alınıp işleniyor. Yalnız bu nokta bile, problemimiz yönünden bir dönüm noktasını gösterir. Platon'dan önce, gü­zelliği sistematik olarak enine boyuna araştıran bir felsefe çalışmasına rastlamıyoruz. Güzelliğin, daha çok bir edebiyat motiv'i olarak kullanıldığını görüyoruz. Gerçi, daha önce gördüğümüz gibi, Xenophon'da güzellik ile ilgili bazı tanımlar öne sürülüyor. Ama, bunlar sistematik olarak geliştirilmiyor. Oysa Platon güzelliği, ilk defa bir felsefe objesi olarak görüyor ve bir dialog boyunca onunla hesaplaşıyor. Ancak Platon'dan sonradır ki, güzel, felsefi bir obje olarak düşünülmeye başlamış ve bu yüzyıllar boyunca, çağımıza gelinceye kadar sürüp gitmiştir. Bu sürecin, yani güzellik felsefesi sürecinin başında ise, Platon ve onun Büyük Hippias dialogu bulunur, diyebiliriz.

İkinci olarak, Büyük Hippias dialog'unun problemimiz yönünden belli bir sonuca varamamış olmasına rağmen, güzellik bakımından bir düaliteyi belirlemiş olması bile, başlı başına bir başarı de­ğeri taşır. Bu ikilik, kendiliğinden-güzel (kala katlı auta) ile tek tek güzel şeylerin (pros ti kala) gösterdiği ikiliktir. Bir yanda bir güzel idea'sı, kavramı, öte yanda tek tek güzel olan şeyler var. Bu düalite, bir bakıma önemlidir. Çünkü, daha sonra, Platon'un Symposion dialoğunda olduğu gibi, buradan iki estetik yonunun imkanı doğar. Güzelliğin kendisine dayanan bir absolutist (mutlak­çı) güzellik estetik'i veya metafizik'i, öte yandan da tek tek güzel şeylerden kalkan bir relativist (göreli) güzellik felsefesi. Gerçi bu iki yön Büyük Hippias dialoğunda tam olarak ifade edilmemiştir. Aslında, güzellik problemini ilk ele alan bir eserden böyle sistemli bir araştırma özelliği beklemeye de pek hakkımız yok ama ayrıca dialog, bu düalist estetik'in tohumlarını da içinde saklıyor.

Son olarak bir başka noktayı da, Platon'un güzel ve iyi kavramları arasında bulduğu aynılıkta tespit edebiliriz. Gerçi yalnız Platon değil, bütün Grek düşünmesi iyi ve güzel arasında özce bir uygunluk bulur. Güzel ve iyi aynıdır. Güzel olmayan iyi ve iyi olmayan güzel düşünülemez, böyle bir şey saçmadır, absürdtür. Platon da bu genel eğilime uyarak, güzel hakkında vermiş olduğu "uygunluk" tanımında, bu tanımı çürütürken, doğrudan doğruya iyi ve güzelin aynılaştırılması kanıtına dayanır. Diyebiliriz ki, güzel-iyi (kalokagathia), ilk belirli somutlaşmasını Büyük Hippias dialoğunda ve işaret edilen passage'de elde ediyor. Ama, asıl gelişmesine Platon'un Politeia (Devlet) dialoğunda kavuşur. Kalo-kagathia düşüncesi, bütün Platon sonrası felsefesinden geçerek özellikle on sekizinci yüzyıl estetik'ine etki yapar, bir yandan Shaftesbury, öte yandan Goethe üzerine.

Kısacası, Büyük Hippias, problemimize belli bir çözüm imkanı sağlamamış olmasına rağmen, ortaya koymuş olduğu estetik temeller sebebiyle kendinden sonra gelecek estetiklere çalışma yönleri hazırlamıştır. Bu yönlerden belli bir tanesi güzelliğin "auto to kalon" olarak, substantiel olarak belirlenmesi, daha Platon felsefesi çerçevesinde Symposion (Şölen) dialoğunda kendi biçimini elde eder.

Kaynak: İsmail Tunalı - Grek Estetiği






  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP