Siyaset Felsefesi

Siyaset Nedir?

İnsanlık talihinde ne kadar geriye gidersek gidelim, insanların ilk ortaya çıkakları andan itibaren toplum halinde yaşadıklarını makul bir varsayım olarak alabiliriz. Başka deyişle, toplum-öncesi bir durum, filozofların, toplumbilimcilerin, siyaset kuramcıları­nın yalnızca toplumu anlamak, açıklamak ve temellendirmek için baş vurdukları zihinsel bir kurgudan fazla bir değere sahip değil gibi görünmektedir. O halde insanların aile, klan, kabile gibi kü­çük toplumsal örgütlenmeler içinde de olsa her zaman bir toplumda veya toplulukta ve başka insanlarla toplumsal ilişkiler içinde yaşamış olduklarını farz etmek doğru olacaktır.

İnasanın toplum içinde başka insanlarla ilişkisi şüphesiz ahlak dediğimiz bir kurumun varlığını gerektirmiştir. İnsanlar her zaman belli bir topluluk veya toplum içinde ve ahlak kuralları denen kurallar tarafından yönlendirilmiş veya yönetilmiş olarak yaşamışlardır. Ancak tarihin nispeten ileri dönemlerinde insanlar, deyim yerindeyse, doğal ahlakî toplumdan yeni bir toplum biçimine, hukuki-siyasal topluma geçmişlerdir. Hukuki-siyasal toplum derken kastettiğimiz, bir toplumun üyelerinin belli bir egemen gücün yönetimi altında birbirleriyle aynı zamanda hukuki ilişkilere girdikleri, bu egemen güç tarafından çıkarılan yasalara uymak suretiyle yaşadıkları toplum biçimidir.

İşte insanların bir egemen gücün, yani devletin yönetimi altında ve bu egemen güç, yani devlet tarafından konulan kurallar, yani hukuk ve yasalar düzenine uygun olarak yaşama tarzlarından doğan olayları siyasal olaylar olarak tanımlayabiliriz. Siyaset felsefesini de şimdilik basit olarak aynı politik otoriteye, aynı yasaya itaat eden insanların meydana getirdiği siyasal toplulu­ğu konu alan felsefi bir inceleme dalı olarak adlandırabiliriz.

Siyaset Felsefesi ve Etik

Ahlakın, genel olarak, insanın başka insanlarla olan ilişkilerinden meydana gelen bir alan olduğunu söylemekte bir mahzur yoktur. Ahlak denen bu alanın ve bu alan içinde birbirleriyle karşılaşan insanların ilişkilerinin, yani ahlakî ilişkilerin iki türlü ele alınabileceğini biliyoruz. Bu ilişkiler;

A) Önce herhangi bir değerlendirme veya yargılamadan ba­ğımsız olarak tarihte ve toplumlarda fiilen ortaya çıktıkları bi­çimde tasvirî (descriptive) ve açıklayıcı (explicative) bir araştırmanın konusu edilebilirler. Bu araştırmada insanların hangi ahlaklara veya ahlakî kurallara göre, nasıl ve niçin yaşadıkları olgusal-empirik bir şekilde ele alınır. Buna ahlakî adet veya geleneklerin empirik-bilimsel bir incelemesi diyebiliriz. Böyle bir incelemede aynı zamanda tarihte çeşitli zamanlarda ve farklı toplumlarda insanlann kendilerine uygun olarak yaşadıkları ahlakî kuralların, adet ve geleneklerin hangi şartlar altında ve neden dolayı ortaya çıktıkları da soruşturma konusu edilebilir.

B) Ancak öte yandan toplumda hüküm süren ahlakî adetler, gelenekler, kurallar, inançların, insanlar arasındaki mevcut ahlakî ilişkilerin, temele alınan ahlakî bir iyiden, felsefi bir doğrudan, değerden hareketle eleştirilmesi, yargılanması, tek kelime ile değerlendirilmesini amaçlayan başka bir etkinliğin de mümkün ve var olduğunu biliyoruz. Buna daha önce işaret edildiği üzere etik veya ahlak felsefesi demekteyiz. Ahlak felsefesinin mevcut ahlak geleneklerini, ahlak kurallarını, ahlakî inançları anlamak ve açıklamaktan çok yargılamak ve değerlendirmek isteyen bakış açısından ve olanda, var olanda olması, var olması gerekeni gerçekleştirmek isteyen amacından hareketl insanlara birtakım doğru ahlakî önerilerde bulunmayı hedefleyen bir etkinlik olduğunu da biliyoruz.

Şimdi ahlak alanı ve kurumu ile ilgili yaptığımız bu ayrımı daha da geçerli olarak siyaset alanı ve kurumu için de yapabiliriz. Yani insanlar arasındaki farklı ahlaki ilişkilerden farklı bir ilişki tarzı olduğunu söyleyebileceğimiz siyasi ilişkiler ve bu ilişkilerin yaratmış olduğu yine ahlakî kurum, olgu ve süreçlerden farklı olan siyasi kurumlar, olgular ve süreçler, hem bilimsel, hem felsefi bir İncelemenin konusu yapılabilirler. Daha başka bir deyişle devlet, hükümeder gibi siyası kurumların, egemenlik, hukuk gibi siyasi olguların, krallık, teokrasi, demokrasi gibi siyasi rejimlerin vb. tarihte hangi zamanlarda, hangi toplumlarda hangi biçimlerde, hangi faktörlerin etkisi altında fiilen, nasıl ortaya çıktıkları ve nasıl iş gördükleri tasvirî, empirik, olgusal, kısaca bilimsel bir incelemenin konusu yapılabileceği gibi bütün bunlar iyi bir siyasal kurum, doğru bir siyasal rejim, adil bir hukuk sistemi, kısaca insan doğasına uygun ve insanı mudu etmesi mümkün olan iyi bir Siyasal yaşama biçiminin nasıl olması gerektiği yönünde sorular soran Felsefi-değersel bir soruşturmaya da konu edilebilirler. Birinci tür araştırmayı siyaset bilimi, siyaset sosyolojisi, pozitif hukuk bilimi, siyaset kuramı gibi bilimsel disiplinlerin üstlenmesine karşılık ikinci tür inceleme, tahmin edilebileceği gibi siyaset felsefesinin özgün ilgi alanını oluşturmaktadır.

O halde genel olarak siyaset felsefesi, ahlak felsefesine benzer; hatta bazılarına göre o ahlak felsefesinin bir dalıdır. Eğer ahlak felsefesini ‘insan için genel olarak iyi hayatın ne olduğu’nu araştıran ve buna bağlı olarak ‘insanların nasıl yaşaması ve davranması gerektiği’ni belirlemeye çalışan bir disiplin olarak tanımlıyorsak, siyaset felsefesinin de aradığı şeyin bundan farklı olmadığına işaret ettik. Yalnız o bu soruyu daha özel olarak ‘İnsan için siyasal iyi nedir ve insanın bu siyasal iyiyi gerçekleştirmek için ne yapması gerekir? şeklinde sormaktadır Bu, siyasete ahlak açı­sından bakılması ve onun ahlak açısından değerlendirilmesidir.

Bu görüş açısını savunanların başına Aristoteles’i yerleştirebiliriz. Aristoteles politika ve ethiğin aynı amaç peşinde koştuklarını ileri sürer. Bu amaç, insan için mümkün olan iyi hayatı, iyiyi gerçekleştirmektir. Ancak politikanın aradığı iyi, son tahlilde insanın, birey insanın birey insan olarak iyisi ve mutluluğudur. Toplumun veya devletin bunun dışında insanı, birey insanı aşan kendine özgü bir iyisi veya mutluluğu söz konusu değildir. Site, toplum veya devlet ancak bu iyinin sağlanması için doğal ve zorunlu bir araçtır. O halde politika temelde bir ahlaktır ve öyle görülmelidir. Buna paralel olarak siyaset felsefesi de daha genel ve asli olan ahlak felsefesinin bir alt dalı olarak kabul edilebilir.

öte yandan ahlakı siyasetin, dolayısıyla ahlak felsefesini siyaset felsefesinin bir parçası, alt dalı olarak da görmek mümkündür. Bu görüşü savunanların başında ise Platon ve İslam dünyasında Farabi bulunur, öte yandan Aristoteles’te bu görüş yönünde de bazı şeyler vardır.

Bu bakış açısına göre insan hayatı, şüphesiz iyi bir insan hayatı ancak iyi bir siyasal-toplumsal örgütlenme içinde mümkündür. Erdemli bir toplum, erdemli bir siyasal yönetim, adil bir hukuk düzeni olmazsa insanın salt olarak bireysel varlığını veya varlığının devamını sağlamak mümkün olabilir. Ama insanın kendisi İçin yaratılmış veya varlığa getirilmiş olduğu iyisini gerçekleştirmesi düşünülemez. "İnsan, doğası itibariyle medeni bir hayvandır” ve ‘Kent için iyi olanı elde etmek ve korumak, birey için iyi olanı elde etmeden daha önemli ve amaca daha uygundur. Burada tırnak içinde verdiğimiz son cümleler de Aristoteles’e aittir.

Hangi bakış açısı benimsenirse benimsensin, siyasetin ahlakla, siyaset felsefesinin de ahlak felsefesiyle sıkı ilişkiler içinde olduğu görülmektedir. Bunun kaynağında her ikisinin de insani iyi ve mutluluk sorunu ile, iyi yaşama sorunu ile ilgili konuları ele almaları ve bu ele aldıkları konulara -bireysel davranışlar-siyasal kurumlar salt açıklayıcı ve betimleyici bir tarzda yanaşmakla yetinmeyip, onlar hakkında değer yargılarında bulunmaları olgusu yatmaktadır.

Kaynak: Ahmet Arslan - Felsefeye Giriş




  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP