Tarihsel Bilgi

Mantık biliminin kurucusu Aristodur (m.ö. 384-322). Aristo'dan önce Elea okulu ve Sofistler mantık biliminin kurulması için hazırlık çalışmaları yapmışlardır. Bunların münakaşalarında dikkatin mantıklı düşünme üzerine çekildiğini görüyoruz. Fakat mantığı bir disiplin olarak kurma şerefi Aristoya aittir.

Aristo, Organon adı altında yazdığı altı kitapta mantık konularını incelemiştir. Altı kitap şunlardır; Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, ikinci Analitikler, Topikler, Sofistik Deliller. Aristo bu kitaplarda, kavramlar, hükümler, akılyürütmeler ve çeşitli isbat şekilleri üzerinde durur. Akılyürütmelerde ençok yeri kıyas'a verir. Kıyas, Aristo mantığının bel kemiğini teşkil eder.

Aristo'nun mantığı metafizikle sıkıdan sıkıya ilgilidir. Çünkü Aristo'ya göre zihnin kanunları aynı zamanda varlığın da kanunlarıdır. Aristo'dan sonra Stoacılar (bilhassa Chrysippe (277-204 civarı) mantık konulan ile uğraşmışlardır. Stoacılar mantığı metafizikten ayırmağa, onu şekil: ve dille ilgili bir bilim haline getirmeğe çalışmışlardır.

Gerek İslâm dünyasında gerek Batıda, Aristo'nun mantık anlayışı asırlar boyunca hakim olmuş Stoacıların fikirleri Aristo mantığı içerisinde erimiş, Aristo tek otorite olarak hüküm sürmüştür.

İslâm kültür dünyasında, mantık çalışmaları, Aristo'nun eserlerinin Arapçaya tercüme edilmesi ile başlamıştır. Mantık kitaplarının ilk tercümeleri, Huneyn b.İshak (Ö.M. 877), Ebu Bişr Matta (Ö.M. 938) dır. Tercümelelerle başlayan Aristo mantığına karşı ilgi gittikçe artmış, mantık kitaplar! defalarca tefsir ve şerhedilmişlerdir. Büyük İslâm mantıkçıları arasmda Fârâbî (870-950), İbni Sina (9801-037), Fahreddin Razi (Ö.M. 1209).. Seyyid Şerif (1340-1413) in adlarını sayabiliriz.

Miladî üçüncü asırda, Organon tefsircilerinden Ammonios Saccas-, Aristo'nun yukarıda saydığımız altı mantık kitabına,yine Aristo'nun yazdığı Retorik ve Poetik adlı eserleri de ilâve ediyor, hatta Porphyrios'un İsagoji'sin de bunlara ekliyordu. İslâm mantıkçıları da yukarıda zikredilen sekizi Aristo'nun birisi Porphyrios'un olan dokuz kitabı kabul etmiş, herbirini mantığın bir bölümü olarak telâkki etmişlerdir.

İslâm dünyasında asıl mantık çalışmaları Farabî ile başlar. "Farabî mantık konusunda çok sayıda eser vermiştir. Aristo'nun Organon adı altında toplanan mantık kitaplarını kısaltmak suretiyle toplu olarak ele aldığı gibi ayrı ayrı söz konusu ederek daha geniş özetler yapmış ve yine ciltler tutacak şekilde birer birer şerhetmiştir. Böylece mantık sanatının İslâm âleminde gerektiği kadar anlaşılmasında büyük hizmette bulunmuştur. Bu yüzden Aristo'dan sonra gelmek manasında "Muallimi sani" adını almıştı".

Farabî mantığı sekiz bölüme ayırıyordu. Bu bölümler önceden adlarını saydığımız Aristo'nun sekiz kitabına tekabül eder. Farabi'den sonra büyük İslâm mantıkçısı olan İbni Sina'yı görürüz. "İbni Sina, Porphyrios'un İsagoji adlı eserine de mantık kitapları arasında yer veriyordu". Bu suretle Farabî'de sekiz olan mantık kitaplarının sayısı dokuza çıkmış oluyor.

İbni Sina mantık anlayışında tamamiyle Aristo'cudur. Aristo'yu kuvvetle müdafaa etmiştir. Ayrıca Aristo'nun Yunan tefsircilerinin eserlerini de okumuş tanım nazariyesinde Eflatun, Calinus'tan da faydalanmış ,hüküm mantığında Stoacıların fikirlerine de yer vermiştir.

Daha sonra gelen İslâm mantıkçıları, Farabî ve İbni Sina geleneğini takip etmişlerdir. İbni Haldun'un beyanına göre1,İbni Sina'dan sonra yetişen mantıkcılar, yazdıkları mantık kitablarında bazı değişiklikler yaptılar. Tanım bahsini, burhan, kısmından çıkartıp beş tümel (külliyatı hams)e eklediler. Kategoriler kısmını ise mantığın konuları arasından çıkardılar. Burhan, Cedel, Hitabet, Şiir ve Safsata'dan ibaret olan beş kitabı da ihmal ederek bazıları bunlardan pek cüz'i surette bahsettiler. İbrahim Madkour'un kanaatına göre bu değişiklik bu yazarların değildir.

Gerçekte onlar İbni Sina'yı taklitten başka birşey yapmamışlardır.Esasını Aristo mantığının teşkil ettiği, Farabî ve İbni Sina geleneğine uygun olarak yazılıp, asırlar boyunca medreselerde okutulan eserler arasında en çok rağbet görüpte klasikleşenler: Esirüddin Mufaddal b. Ömer el-Kâtibi el- Kazvini (Ö.M. 1276) nin Risale el-Şemsiyye fi el-Kavaid el-Mantıkıyye'si Abdurrah-man el-Ahderi'nih 1553 de yazdığı el-Süllem el-Mü-nevrak adlı manzum eseri ile bizim medreselerde son zamana kadar okutulan Fenari (Ö.M. 1430) nin Şerh-i İsagoji adlı eseridir.

İslâm dünyasında mantık bilimi aleyhinde bazı fikirler de belirmiştir. İbni Salah (Ö.M. 1245) ve El-Nevevi (Ö.M. 1277) gibi hadisciler mantık ile uğraşmayı haram kıldılar. Ehli Sünnet bilginleri arasında mantık düşmanlığı o derece arttı ki şu söz darbımesel gibi kullanılmağa başladı: "kim mantıkla uğraşırsa zındık olur".

Mantığa karşı böyle menfi tavır alınmasını İbni Haldun Mukaddime'sinde şöyle açıklıyor: Mütekellimîn dini akideleri müdafaa için bazı deliller tesbit etmişlerdi. Mantığın delilleri ise mütekelliminin bu delillerini çürütüyordu. Ebu Hasan Eş'ari ile Ebu Bekir el-Bakillani ve Ebu İshak îsferayini "delilin butlanından medlulün da butlanı lâzım geleceği" kanaatında idiler. Bu kanaata göre, mantık, mütekelliminin delillerini çürütürken bu delilillerin müdafaa ettiği asıl dinî inançları da çürütmüş sayılırdı. Bunun için eski kelamcılar mantıkla meşgul olmayı men ve mantığı, cerh ve iptal edeceği delile göre, bid'at veya küfr addetmişlerdir. Fakat Gazzali ve Razi gibi düşünürler, delilin butlanından medlulün da butlanı lâzım geleceği iddiasını kabul etmediler. Mantığın bazı delilleri çürütmüş olmasına rağmen asıl dinî akaide zararlı olmadığını bildirmişlerdir'. "Gazzaliye kadar bir küfür addedilen mantık, sonra büyük bir rağbet görerek farz-ı kifaye hükmünde tutulmuştur.

Batıdaki mantık çalışmaları da Aristo'nun eserlerinin latinceye tercüme edilmesi ile başlar. İlk defa Boece (470-525) Aristo'dan Kategoriler ve Önermeler (Interpretation) ile Porphyrios'dan İsagoji'yi tercüme etti. Organon'un diğer bölümleri üzerinde incelemeler ancak XII. asrın yarısında başladı. Ortaçağ Avrupasında Aristo mantığının büyük temsilcileri olarak, Albert le Grand (1193-1280) Saint Thomas d'Aquin (1225-1274) Pierre d'Espagne (1226-1277) in adlarını sayabiliriz. Ortaçağ Avrupa düşüncesine Aristo hakimdi. Aristo'nun hakimiyeti fizik, metafizik ve mantıkta Rönesansa kadar devam etmiştir.

Aristo mantığı, ortaçağ bilimleri için bir metot olarak yeterli idi. Rönesansla başlayan tabiat bilimlerindeki gelişme karışında Aristo mantığının metot olarak yetersizliği ortaya çıktı. Aristo mantığının esasını kıyas teşkil ediyordu. Kıyas dedüksiyonun en mükemmel şeklidir. Bacon (1561-1626) ve Descartes (1596-1650) kıyasa karşı koydular. Onun yetersizliğini göstererek yeni metot yolları aradılar. Bacon, dedüksiyona karşı olarak tümevarım yolunu esas aldı. Fikirlerin bu yola yönelmesi, bilimlerin gerek genel ve gerek tek tek metotlarının tesbitine yol açtı.

İlk defa Petrus Ramus (1515-1572) mantığı bölümlere ayırırken, kavram, hüküm ve akılyürütmeden sonra bir dördüncü bölüm olarak metot bahsini eklemişti. Bacon ve Descartes'in metot meselelerine dikkati çekmelerinden sonra, bilimlerde metot meseleleri mantığın önemli bir bölümü haline gelmiştir. Mantığın bu dördüncü bölümü, ilk defa sistematik bir tarzda Port-Royal (1612-1694) mantığında işlenmiştir.

Yeniçağ felsefesinde ilimlerde metot meselelerinin öneminin artması bilhassa öğrenim amacı ile yazılan mantık kitaplarında, mantığın diğer bölümlerinin büyük ölçüde ihmale uğrayıp, yerlerini metot meselelerine terketmesine sebep olmuştur. Mantık adı altında bilim felsefesinin alanı içinde olan konular işlenmiş, bu durum günümüze kadar devam etmiştir.

Mantık kitaplarına metot bahsinin eklenmesi mantığın esasına birşey ilave etmemiş, onun bünyesinde bir değişiklik yapmamıştır. Çünkü bu bölümde ele alınan, bilimler sınıflaması, bilimlerin konuları, metotları, ilkeleri gibi meseleler mantıktan çok bilim felsefesini ilgilendirir.

Klasik mantığın konusunu teşkileden, kavram, önerme ve kıyas üzerinde yeniçağda, Aristo'dan farklı bazı yeni görüşler ileri sürülmüş ise de, yeni fikirler Aristo mantığında köklü bir değişme yapamamıştır. Mantığın gelişmesi başka bir istikamette olmuştur; bu da XIX. asrın ikinci yarısında başlayan sembolik mantık çalışmalarıdır. Bu mantığa, lojistik, yeni mantık, modern mantık adlari da verilir.

Modem mantığın ilk habercisi olarak Raymond Lulle (1235-1315) görülür. Lulle mantığı mekanik bir sanat olarak kabul ediyor, tamamen formel olma imkânını seziyordu. Lulle, Leibniz (1646-1716) üzerinde büyük bir etki yaptı. Lulle, mantığın formelliğini göstermek için bilmece gibi bir metoda baş vurmuştu. Bu yoldaki çalışmalar Leibniz'de daha açıklığa kavuştu. Leibniz bir taraftan Aristo mantığı üzerinde çalışmalar yaparken, diğer taraftan da yeni bir mantık kurma denemeleri yapmıştır. Leibniz, mantıkta akılyürütmenin, önermelerin muhtevalarından tamamen bağımsız bir şekilde işlemesini istiyordu; öyle ki akılyürütme kuralları hesap kuralları gibi olsun. Bu ise ancak yeni bir semboller sistemi icadet inekle olabilirdi. Bu sistemle ifade edilen önermelerle işlem yaparken onların muhtevaları üzerinde düşünülmemelidir. Leibniz bu sisteme "carakteristique üniverselle" diyor.

Asıl sembolik mantık çalışmaları De Morgan (1806-1876), bilhassa Boole (1815-1864) ve Stanley Jevons (1835-1882) la başlar. Bu İngiliz mantıkcılan, matematiği örnek alarak mantığı yeniden kurmaya yönelmişlerdi. Bunlar cebirin işlem ve işaretlerini mantığa tatbik ediyorlardı. Yani matematiği mantığa bir nevi temel yapmak istediler. Fakat mantık alanı matematikten daha geniş olduğu için mantığın bu yoldaki gelişmesi mümkün olmadı.

XIX. asrın sonlarına doğru cümleler teorisindeki paradokslar meselesi matematikçilerin dikkatini mantık üzerine çekti. "Bertrand Rusell (1872-1970) gösterdi ki bu paradoksların kökü derindedir. Paradokslardan kaçınmak için mantık araştırmalarına yönelmek gerekir. Paradokslar temelli bir mesele ortaya koyuyordu, bunları halletmeğe klasik mantık yetmezdi". Rusell, Frege ve Peano'nun çalışmalarına dayanıyordu. Rusell arkadaşı Whitehead ile 1910-1913 arasında yayınladıkları "Principia Mathematica adlı eser ile lojistik denen yeni mantık kuruldu. Blanche'nin belirttiği gibi, Matemaîka dan sonra asrın başlarında, yeni mantığın ikinci büyük eseri olarak Hilbert ve Bernays'ın birlikte yayınladıkları "Grundlagen der Mathematik" (1934-1939) görülür. İşte matematiği temellendirmek için kurulan bu yeni mantık; İngiliz mantıkçılarının teşebbüsünün aksine, başarı sağlamış ve yeni mantık çalışmaları bu yönde ve çeşitli yollarla gelişmiştir.

Rusell ve Hilbert mantığı iki hakikat değeri üzerine işlerken Lukasievvicz ile Post üç hakikat değerli mantıklar kurdular. Reichenbach ihtimaliyet mantığı kurdu.
Yeni mantık üzerinde çalışanların adlarını Boll ve Reinhart'ın eserine dayanarak şu gruplar içinde toplayabiliriz: Hilbert ve arkadaşları: (Beymann, von Neumann, Bernays, Ackermann), Viyana çevresi filozoftan (VVittgenstein, Reichenbach, Carnap, Dubis-lav...), Polonya Okulu (Chvvistek, Tarski, Lukasievvicz, Post.,.), Sezgiciler (Brouvver, Heyting...), Amerikan mantıkçıları (C. I. Lewis, Morris, Church, Quine...) ve farklı eyilimde olan bilim adamları (Frankel, Ramsay, Weyl, Gentzen, Herbrand, Goedel, N. Bourbaki ve Destouches; Enriquez, Gonseth...)

Şu hususa dikkat etmek gerekir ki yeni mantık çalışmaları ile ilgilenenler, metamatikcilerle fizikçilerdir. Çünkü matematiğin ve fiziğin birçok meseleleri yeni mantıkla ilgilidir. Bazı istishaları ile filozoflar mantığın bu yeni gelişmesi ile pek uğraşmamışlardır.

Klasik mantık, felsefenin bir kolu idi, mantık çalışmalarının bu yeni yönde gelişmesi ile, mantık, felsefeden ayrılmıştır. Bugün modern mantıkla uğraşanlar, filozoflardan çok matematikçiler ve fizikçilerdir.

2 Yorumlar

21 Mayıs 2008 04:21  

gerçekten güzel bir şey elinize sağlık---

Kaan
23 Nisan 2009 23:44  

Allah senden razı olsun...

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP