ATOMCU FELSEFE - 2
|
Demokritos ve Leukippos felsefelerini üç konu üzerine dayandırmışlardır. Bunlardan ikisi Elea felsefesinden, diğeri ise Pisagorcu felsefeden gelmektedir.
1) Boşluğun varlığı
2) Varlığın çokluğu
3) Uzlaşım kuvveti
Bu sisteme göre, doluluk kadar da boşluk, varlık kadar da yokluk, vardır. ‘Mademki deney bize eşyanın doğduğunu, bozulduğunu, değişip hareket ettiğini gösteriyor, öyle ise eşyanın derinliğinde çokluk ve hareketin var olduğuna inanmak lazımdır.’ Buradan yola çıkarak hareket varsa boşluk da vardır denilebilir. Leukippos boşluğu 3 deneyle ispatlar:
1) İçi külle doldurulmuş bir vazoya, ihtiva ettiği boşluklara eşit miktarda su sığdırılabilir.
2) Bazı cisimler, basınca elverişlidir.
3) Canlı varlıkların bedenine sürekli besinler girmektedir.
Demokritos ise atomun varlığını şöyle ispatlar. Bir cisim istenildiği kadar bölündüğü zaman, ondan ya birşey kalır ya da kalmaz. Eğer hiç bir şey kalmazsa cisimler, hiçten birleşmiş olurlar ki, bu, varlığın yokluktan türemesi demektir, ve bu saçmadır. Eğer son bölümde birşey kalıyorsa, onun tabiatı ya uzamlı ve ya uzamsız olacaktır, uzamsız ise, demin reddedilen sonuca ulaşılır ki, bu saçmadır; zira nasıl olur da uzamsız cisimler, gerçekten uzamlı olan cisimleri verebilir? Bu açıklanamaz. Eğer uzamlı iseler, madde sonsuz bir suretle bölünemez demektir. İşte bu unsurlara veya uzamlı maddelere atom denir.
Atomların iki temel özelliği uzam ve katılıktır. Bu özellikler duyularla kavranabilir değildir, onları ancak akılla kavrayabiliriz. Atomların bunlardan başka bir de şekilleri vardır. Onlar sonsuz çeşitliliktedir ancak bu çeşitlilik bir tür çeşitliliği değil biçim çeşitliliğidir. Bütün bu maddi özelliklere rağmen atomların ağırlıkları yoktur. Bu da Demokritos’un önemli bir çelişkisidir.
Atomculuğun Pisagorculuk’tan devraldığı sorun, üçüncü sorun yani uzlaşım kuvvetinin sonuçları ile ilgilidir. Atomculara göre oluş ve bozuluşun tek nedeni atomların biraraya gelmeleri ve dağılmalarıdır. Cisimlerin türlülüğü, atomların şekillerinde varolan çeşitlilikten, konum ve sıralarındaki başkalıktan meydana gelir. Bu sıranın bozulması maddenin bozulmasına neden olur. Bugünün kavramları ile açıklarsak örneğin CO 2 bizim için zararsızken CO zararlıdır.
Demokritos ve Leukippos’un atom görüşlerini madde madde özetlersek:
1) Atomlar sonsuz sayıdadır ve sonsuz çeşitliliktedir.
2) Çokluğun kaynağı atomların büyüklük, şekil ve bağdaşmalarından (koordinasyon) doğar. Atomlar arasında nitelik farkı yoktur. Atomların iç hareketleri yoktur. Onlar birbirlerine ancak çarpım ve basınçla bir etki yaparlar.
3) Hiçbir şey yoktan varolmaz ve yine hiçbir şey yokolmaz.
4) Atomlar bölünemezler çünkü sonsuz küçüklüktedirler.
5) Atomlar doludurlar, onların içine bir başka şey sokulamaz.
6) Atomların renk, tad, koku gibi nitelikleri yoktur. Bu konu bilgi teorisi kapsamında açıklanacaktır.
7) Demokritos’ta determinizm vardır. Buna göre, atomların belli bir andaki konumları, hızları ve onların hangi yönde hareket ettikleri bilinirse, gelecekte nelerin olacağı tam bir kesinlik ve dakiklikle bilinebilir. Yüzyıllar sonra belirsizlik ilkesi atomaltında durumun böyle olmadığını gösterdi.
8) Atomları hareket ettiren ne dışsal ne içsel bir kuvvet vardır. Atomların hareketi bir ‘gereksinim’ sonucuydu. Bu gereksinim dış şartlara bağlı olmayan içten gelen bir gereksinimdi.
9) Atomlar, sonsuz uzayda dalgalanırlar. Bu hareket ebedi olduğundan sebebini ve anlamını araştırmak yersizdir.
10)Dünyalar(alemler) sayısızdır. Çünkü atomlar da uzay gibi sonsuzdur. Bu dünyaların süreleri de sınırlanmamıştır.
Demokritos’un atom teorisini Hindistan’dan aldığı yönünde iddialar vardır. Konuyla ilgili birçok araştırmacı bu iddiaların gerçekçi olmadığını söyler. Gerçi o dönemde Hindistan’da da bir atom teorisi vardır fakat bu teori Demokritos’unkinden çok Yunanlılar’ın 4 element teorisine benzer. Hint biliminde Caynacılar’ın (MÖ 6.yy’da Hindistan’da Mahavira’nın kurduğu din ve felsefe okulu) ve Budistler’in savunduğu bu teoriye göre doğada 4 element bir de ilahi öz vardır. Bu teori daha sonra batı düşüncesinde atom düşüncesinin başına gelenin aksine geliştirilerek, Hint biliminde yüzyıllarca hakimiyetini korumuştur.
Yunan atomculuğunun doğu kaynaklı olabileceğini söyleyenler şunu da hesaba katmalıdırlar; Demokritos ve Leukippos’un düşünceleri köksüz, birdenbire ortaya çıkmış düşünceler değildi. Bu düşünce Thales ile 6. yy’da Milet’te başlayan daha sonra Elea’da, Atina’da devam eden felsefi düşünme geleneğinin Abdera’daki temsilcilsidir.
Atom teorisi esas olarak bir metafizikti ve bugünün atom teorisinden temelde bir yöntem farklılığıyla ayrılıyordu. Bugünkü teori spekülasyon yerine dikkatli gözlemlere ve kimyasal analizlere dayanır. Ancak bölünemeyen ve maddenin yapıtaşı olan bir atom kavramının modern bilime de kaynaklık ettiği söylenebilir. Şimdi de atom kavramının 19.yy’da tekrar hatırlanıp nasıl bir gelişme gösterdiğine bakalım.
Modern Atom Teorisi:
1803-> Demokritos ve Leukippos’un ortaya attığı atom kavramını 19.yy’ın başlarında bir dokumacının oğlu olan ve Manchester’deki Nonconformist New College’in profesörlerinden John Dalton(1766 – 1844) yeniden gündeme getirdi. Dalton’un atom teorisi 3 maddeden oluşur:
1) Her element atom adı verilen çok küçük ve bölünemeyen taneciklerden oluşmuştur. Atomlar kimyasal tepkimelerde oluşamazlar ve bölünemezler.
2) Bir elementin bütün atomlarının kütlesi ağırlığı ve diğer özellikleri aynıdır. Fakat bir elementin atomları diğer bütün elementlerin atomlarından farklıdır.
3) Kimyasal bir bileşik iki yada daha çok sayıda elementin basit bir sayısal oranda birleşmesiyle oluşur. Örneğin:
A + B -> AB ve A + 2B -> AB2
Ayrıca Dalton 20 kadar elementin (hidrojen, azot, karbon, oksijen, fosfor, sülfür, magnezyum ...) bağıl ağırlıklarını da hesaplayarak yayınladı. Böylece Yunan düşüncesinden Hristiyanlığa geçen 4 element kuramı tamamen yıkılmış oldu. Daha önceden birçok bilim insanının katkısıyla toprağın, suyun, havanın ve ateşin element olmadığı zaten ispatlanmıştı. Dalton yeni bir element tanımı yaparak bu eski element kavramını tamamen tarihe gömdü.
1897 -> Bu tarihte İngiliz bilim insanı John Joseph Thomson (1856-1940) bilinen en hafif atomdan daha hafif parçacıkların olduğunu gözlemledi. Bunlara ‘korpüskül’ adını verdi. Biz bugün bu parçacıklara ‘elektron’ diyoruz.
1911 -> Bu tarihte Thomson’un öğrencisi Ernest Rutherford (1871-1937) altın plakaya çarpan pozitif yüklü alfa tanecikleri ile ilgili deneylere dayanarak yeni bir atom modeli ortaya attı. Buna göre atom kütlesinin büyük bölümü artadaki çekirdekte yoğunlaşmıştır ve elektronlar bu çekirdeğin çevresinde dönerler.
1912 -> Rutherford’un kendi atom modelini ortaya atmasından bir yıl sonra 1912’de Danimarkalı fizik bilgini Niels Bohr (1885-1962) kendi atom modelini ortaya attı. Buna göre pozitif yüklü bir çekirdek ve bunun etrafında elektronlar var fakat bu elektronlar belli yörüngelerde dönmekteydiler. Bu yörüngeler elektronun enerjisine göre belirlenebilir.
1927 -> Atom teorileri 1912’den sonra da çeşitlenmesi, eski teorilerin geliştirilmesi devam etti. Bugün de gelişim bütün hızıyla sürmektedir. Fakat bunların içinde en önemlisi Werner Carl Heisenberg’in (1901-1976) belirsizlik ilkesini ortaya atmasıdır. Bu ilkenin önemi onun fizikte olduğu kadar dünya görüşlerinde de bir devrim yaratmasıdır. Bu ilkeye göre bir atom altı taneciğin momenti biliniyorsa, taneciğin durumuna uygun bir belirsizliğin de bulunması gerekir.
Atomcu Düşüncenin Etkileri:
Atomcu düşünce Epiküros(MÖ 341-370) ve Lucretius(MÖ 94-51) aracılığıyla Gassendi (1592-
1655) ve Bacon(1561-1626)’a geçmiş ve modern doğa biliminin doğuşunda yardımı olmuştur. Epiküros’un felsefesi Demokritos’un felsefesinden 4 noktayla ayrılır:
1) Epiküros’ta atomların ağırlıkları vardır.
2) Atomların farklı büyüklük ve şekillerde oldukları düşüncesini bölünebilirliğe götüreceği için Epiküros reddeder.
3) Epiküros Demokritos’taki determinizme karşı çıkar. Ona göre atomlar aşağıya düşerlerken, yollarından sapabilirler bu da determinizme aykırıdır.
4) Yine 3. maddedeki nedenlerden koşullardan dolayı doğada rastlantı da vardır.
Gassendi, Epiküros’un görüşlerini 17. yy’da gündeme getirmiştir. Atomculuğu destekleyen Gassendi, farklı bir maddeci anlayışla tanrı var olduğunu fakat onun varlığının da maddi olduğunu söyler. Buna göre doğa ve tanrı, mekanik ve matematiksel (Gassendi aynı zamanda matematikçidir) olarak açıklanabilirler.
Fizikten ereksel(amaç) nedenleri atan Bacon’a göre, Demokritos’un felsefesi bu anlamda Platon ve Aristoteles’in felsefesinden daha doğru ve sağlam bir felsefedir. Bacon’da maddeci ve mekanist bir bakış açısını savunmuştur.
Evren(kozmos) Kuramı:
Demokritos’a göre evrenin bir yaratıcısı yoktur bu yüzden de evren zaman bakımından sınırsız, töz bakımından ise değişmezdir. Şimdi meydana gelen şeylerin hiçbir başlangıcı yoktur, genellikle sonsuz zamandan beri ‘zorunluluk’ içinde düpedüz herşey, olmuş olan,olmakta olan ve olacak olan, önceden bulunur. Herşey yani atomlar yaratılmadığından zorunlu olarak hiçbir şeyin yaratılmadığı söylenebilir.
Leukippos ile Demokritos çokluk bakımından sonsuz kozmosların sonsuz boşluk içinde çokluk bakımından sonsuz atomların bir araya gelmesiyle kurulduklarını ileri sürüyorlar. Bir Demokritos öğrencisine göre : (Aristoteles aktarıyor) Sonsuzluk içinde yalnız bir kozmos bulunduğunu kabul etmek, büyük bir tarlada yalnız bir tek başağın büyüdüğünü söylemek kadar saçmadır. Ayrıca yine aynı kaynağa göre kozmosların aralıkları eşit değil, bazı yerde daha çok, bazı yerde daha azdır, kozmosların birtakımı büyümekteler, birtakımı olgunlaşmışlar, başka birtakımı ise göçmekteler, burada meydana geliyorken, başka bir yerde yok oluyorlar. Yok olmaları birbirleri ile çarpışmaları yüzündendir.
Demokritos’a göre dünyalar şöyle meydana geliyor: Sınırsızlık içinde şekil bakımından çeşitli tek tek atom cinsleri büyük boşluğa düşüyorlar, hep birlikte bir tek kasırga meydan getiriyorlar, bu kasırga ile birbirlerine çarpıyorlar ve çeşitli şekillerde çepeçevre dönüyorlarken benzerler ayrılıp biraraya geliyorlar. Çoklukları yüzünden bir ölçüde dönemedikleri için inceler kalburdan geçmiş gibi dış boşluğu gidiyorlar; ötekiler birarada kalıp, birbirleriyle örülerek hep birlikte hareket ediyor ve küre biçiminde bir sistem meydana getiriyorlar. Buradan da anlaşılacağı üzere Demokritos’un evren görüşü, mutlak anlamda determinist bir evren görüşüdür. Başka bir deyişle, onun görüşüne göre evrenin belli bir andaki hali evrenin bundan bir önceki halinin zorunlu sonucu olarak ortaya çıkar.
Ruh Kuramı:
Demokritos’a göre ruh da doğadaki diğer atomlardan ayrı tinsel bir kuvvet değildir. O şöyle söyler: ‘Ruh, ince, pürüzsüz, parlak, yuvarlak ve ateş atomlarına benzeyen bir atomdur. Bunlar herşeyden daha fazla hareketlidirler; ve her cisme sokulabilen bu hareketlerden hayati olaylar doğar.’ Buradan şu sonuç çıkar: ruh maddeden ayrı değil, maddeyle beraberdir. Dolayısıyla ruh evreni düzenleyen bir kuvvet değil maddenin bir türüdür. Bu tür ateşli atomlardan meydana gelir. Bedende ruh atomları diğer atomların arasına girerler. Yani diğer türlerden iki atomun arasına bir ruh atomu girer. Bu çok hareketli ruh atomlarının bedenden uçup gitme tehlikesi vardır. Buna solunum engel olur. Soluk alıp vererek bedenimize sıcak hava desteği sağlandığı gibi bedenimizden sıcak havanın uçup gitmesi de engellenir. Bu direnme hareketi durduğu zaman canlı ölür. Demek ki ruh da madde gibi ölümle birlikte yok olur. Demokritos’un bu düşünceleri adeta solunumun oksijen gereksinimiyle ilgili olduğunu sezdiğini akla getirir.
Demokritos’a göre ruh atomları bütün evrene yayılmıştır, mekanik prensiplere göre hareket ederler ve bütün evrende yaşamı meydana getirirler. Ona göre düşünce de bir harekettir ve onun da kaynağı ruh atomlarıdır. Yine tüm ruh durumlarının bedende durakları vardır. Düşünce beyinde, öfke kalpte, istek ise karaciğerdedir. (öfkelenince kalbi sıkışıyor olabilir) Ayrıca düşünür tutarlı bir biçimde bitki ve hayvanlarda da ruh olduğunu öne sürer.
Bilgi Kuramı:
Demokritos bilgi kuramı bakımından bir yönüyle empirist yani deneyci, diğer bir yönüyle de rasyonalist yani akılcı olarak nitelendirilebilir. Empiristtir çünkü bilgi kaynağımızın duyumlarımız olduğunu söyler, fakat aynı zamanda rasyonalisttir çünkü atom bilgisinin yalnız akılla kavranabileceğini savunur. Ancak materyalist düşünürümüzün bu akılla kavramanın duyumlarımızın yetersizliği nedenine bağlaması gerekir aksi takdirde Demokritos’un tam materyalistliği tehlikeye girer. Teknolojinin gelişip bizim sonsuz küçük denilen parçacıkları görebileceğimizi düşünememiş dahi olsa böyle bir soruya hayır cevabı veremez.
Demokritos’a göre duyumların kaynağı dokunmadır. Bu dokunma iki atomun birbirine
dokunmasıdır. Bu etki çarpım etkisidir. Buna göre tüm cisimler idol ya da izolon adı verilen ve kendilerine benzeyen atomlar yayarlar. Bu atomların duyu organlarının atomlarına çarpmasıyla duyumlar meydana gelir. Renk, koku, tad gibi duyumlarda atomların çarpışmasından meydana gelir. Sıcak, yuvarlak atomların; beyaz, göz için cilalı atomların; siyah ise pürüzlü atomların yayılmasıyla duyulur. Ekşi tadın kaynağı ise köşeli atomlardır.
Aristoteles atomcu bilgi teorisini şöyle eleştirir: Demokritos ve duyusal algılar üzerine konuşan doğa filozoflarının çoğu pek yersiz bir şey yapıyorlar; çünkü bütün algılanmış şeyleri dokunulmuş şey yapıyorlar. Bu böyle olduğu takdirde öteki duyulardan herbirinin yoklama duyusu olacağı açıktır.
Demokritos cisimlerin ağırlığını, hafifliğini, yumuşaklığını ve sertliğini atom şekillerinin büyüklüğü ve küçüklüğüyle ve bu atom şekillerinin duruşunun gevşekliği yahut sıkışıklığıyla, soğukluğu sıcaklığı ve bütün öteki duyu algılarını ise vücuda sokulan atomların çeşitli şekilleriyle açıklar. Böylelikle birinci sıradan, yani sertlik, ağırlık gibi, nesnelerin kendilerinde bulunan niteliklerle renk ve lezzet gibi ikinci sıradan nitelikler diye bir ayrım İngiliz empiristi John Locke (1632- 1704)’dan önce yapılmış oluyor.
Bilindiği üzere Locke nesnelerin nitelikleriyle ilgili; birincil ve ikincil nitelikler olmak üzere bir ayrım yapar. Buna göre; hareket, sessizlik, büyüklük, şekil, katılık, sayı, yapı gibi nitelikler, madde ya da varlığın birincil nitelikleridir. Bu nitelikler maddenin kendisinde varolur, yani onlar, varoluşları için bilince ve insan zihnine bağlı değillerdir. Buna karşın ikincil nitelikler, renk, ses, koku gibi duyumlanan niteliklerdir ve onlara, bizde, maddede varolan birincil niteliklerin neden olduğuna inanılır. Bu niteliklerin varoluşları, zihnin bilme, duyumlama ya da algılama faaliyetine bağlıdır.
Demokritos’un bilgi teorisine göre insan bilgisi iki bölümlüdür. Birinci bölüm karanlık bölümdür. Karanlık bölümü görme, duyma, tadma, koklama gibi duyu bilgileri oluşturur. Bu bilgiler görecelidir. İkinci olan aydınlık bölümü ise akıl ve sezgi yoluyla elde edilen bilgiler oluştuturur. Bu tür bilgilerin doğruluğu göreceli değildir.
Düşünür bilginin karanlık tarafının, küçüğü göremediği, işitemediği, koklayamadığı, dokunma ile algılayamadığı zaman tersine olarak daha inceye yöneleceğini söyler. (araştırmanın yönelmesi gereken yön atom bilgisidir) Bu yönüyle atom Platon’un idealarına benzer ve tek gerçek bilgi olarak nitelendirilir. Çünkü Demokritos’a göre aslında renk, tatlı, acı yoktur sadece atomlar ve boşluk vardır. Bunlar yanılsamalardır. Buna rağmen düşünür, duyumların önemini şu sözüyle anlatır: “Zavallı akıl, kanıtlarını bizden alarak bizleri yere vurmak mı istiyorsun? Yere vurmak senin için yere yıkılma olacak.” Buradan şu sonuç çıkar, akıl ne kadar üstün olursa olsun duyumlara muhtaçtır.
Demokritos akıl yürütmeyi duyumun üstüne koymasını şöyle açıklar. Cisimlerin yaydığı idoller duyu organlarına ulaşıncaya kadar o kadar bozulurlar ki biz onların ancak değişken hayallerini görebiliriz. Evrenin iki ebedi ilkesi atom ve boşluk ancak akıl ile kavranabilir. Bütün bunlara rağmen doğru bilgi konusunda ne kadar şüpheci olduğunu Demokritos’un şu sözlerinden anlıyoruz:
-‘Hiçbir doğru şey yoktur, veya eğer doğru varsa onu biz bilmiyoruz.’
–‘ Ne üzerine olursa olsun doğruyu tanımak bizim için imkansızdır. Doğru bir uçurumun derinliğindedir.’
– ‘Bazı şeyleri bilip bilmediğimiz de, veya en tam bir bilgisisizlik içinde yaşayıp yaşamadığımızı da bilemeyiz. Hatta bazı şeyler var mı, yoksa hiçbir şey yok mu olduğunu da bilemeyiz.’
1) Boşluğun varlığı
2) Varlığın çokluğu
3) Uzlaşım kuvveti
Bu sisteme göre, doluluk kadar da boşluk, varlık kadar da yokluk, vardır. ‘Mademki deney bize eşyanın doğduğunu, bozulduğunu, değişip hareket ettiğini gösteriyor, öyle ise eşyanın derinliğinde çokluk ve hareketin var olduğuna inanmak lazımdır.’ Buradan yola çıkarak hareket varsa boşluk da vardır denilebilir. Leukippos boşluğu 3 deneyle ispatlar:
1) İçi külle doldurulmuş bir vazoya, ihtiva ettiği boşluklara eşit miktarda su sığdırılabilir.
2) Bazı cisimler, basınca elverişlidir.
3) Canlı varlıkların bedenine sürekli besinler girmektedir.
Demokritos ise atomun varlığını şöyle ispatlar. Bir cisim istenildiği kadar bölündüğü zaman, ondan ya birşey kalır ya da kalmaz. Eğer hiç bir şey kalmazsa cisimler, hiçten birleşmiş olurlar ki, bu, varlığın yokluktan türemesi demektir, ve bu saçmadır. Eğer son bölümde birşey kalıyorsa, onun tabiatı ya uzamlı ve ya uzamsız olacaktır, uzamsız ise, demin reddedilen sonuca ulaşılır ki, bu saçmadır; zira nasıl olur da uzamsız cisimler, gerçekten uzamlı olan cisimleri verebilir? Bu açıklanamaz. Eğer uzamlı iseler, madde sonsuz bir suretle bölünemez demektir. İşte bu unsurlara veya uzamlı maddelere atom denir.
Atomların iki temel özelliği uzam ve katılıktır. Bu özellikler duyularla kavranabilir değildir, onları ancak akılla kavrayabiliriz. Atomların bunlardan başka bir de şekilleri vardır. Onlar sonsuz çeşitliliktedir ancak bu çeşitlilik bir tür çeşitliliği değil biçim çeşitliliğidir. Bütün bu maddi özelliklere rağmen atomların ağırlıkları yoktur. Bu da Demokritos’un önemli bir çelişkisidir.
Atomculuğun Pisagorculuk’tan devraldığı sorun, üçüncü sorun yani uzlaşım kuvvetinin sonuçları ile ilgilidir. Atomculara göre oluş ve bozuluşun tek nedeni atomların biraraya gelmeleri ve dağılmalarıdır. Cisimlerin türlülüğü, atomların şekillerinde varolan çeşitlilikten, konum ve sıralarındaki başkalıktan meydana gelir. Bu sıranın bozulması maddenin bozulmasına neden olur. Bugünün kavramları ile açıklarsak örneğin CO 2 bizim için zararsızken CO zararlıdır.
Demokritos ve Leukippos’un atom görüşlerini madde madde özetlersek:
1) Atomlar sonsuz sayıdadır ve sonsuz çeşitliliktedir.
2) Çokluğun kaynağı atomların büyüklük, şekil ve bağdaşmalarından (koordinasyon) doğar. Atomlar arasında nitelik farkı yoktur. Atomların iç hareketleri yoktur. Onlar birbirlerine ancak çarpım ve basınçla bir etki yaparlar.
3) Hiçbir şey yoktan varolmaz ve yine hiçbir şey yokolmaz.
4) Atomlar bölünemezler çünkü sonsuz küçüklüktedirler.
5) Atomlar doludurlar, onların içine bir başka şey sokulamaz.
6) Atomların renk, tad, koku gibi nitelikleri yoktur. Bu konu bilgi teorisi kapsamında açıklanacaktır.
7) Demokritos’ta determinizm vardır. Buna göre, atomların belli bir andaki konumları, hızları ve onların hangi yönde hareket ettikleri bilinirse, gelecekte nelerin olacağı tam bir kesinlik ve dakiklikle bilinebilir. Yüzyıllar sonra belirsizlik ilkesi atomaltında durumun böyle olmadığını gösterdi.
8) Atomları hareket ettiren ne dışsal ne içsel bir kuvvet vardır. Atomların hareketi bir ‘gereksinim’ sonucuydu. Bu gereksinim dış şartlara bağlı olmayan içten gelen bir gereksinimdi.
9) Atomlar, sonsuz uzayda dalgalanırlar. Bu hareket ebedi olduğundan sebebini ve anlamını araştırmak yersizdir.
10)Dünyalar(alemler) sayısızdır. Çünkü atomlar da uzay gibi sonsuzdur. Bu dünyaların süreleri de sınırlanmamıştır.
Demokritos’un atom teorisini Hindistan’dan aldığı yönünde iddialar vardır. Konuyla ilgili birçok araştırmacı bu iddiaların gerçekçi olmadığını söyler. Gerçi o dönemde Hindistan’da da bir atom teorisi vardır fakat bu teori Demokritos’unkinden çok Yunanlılar’ın 4 element teorisine benzer. Hint biliminde Caynacılar’ın (MÖ 6.yy’da Hindistan’da Mahavira’nın kurduğu din ve felsefe okulu) ve Budistler’in savunduğu bu teoriye göre doğada 4 element bir de ilahi öz vardır. Bu teori daha sonra batı düşüncesinde atom düşüncesinin başına gelenin aksine geliştirilerek, Hint biliminde yüzyıllarca hakimiyetini korumuştur.
Yunan atomculuğunun doğu kaynaklı olabileceğini söyleyenler şunu da hesaba katmalıdırlar; Demokritos ve Leukippos’un düşünceleri köksüz, birdenbire ortaya çıkmış düşünceler değildi. Bu düşünce Thales ile 6. yy’da Milet’te başlayan daha sonra Elea’da, Atina’da devam eden felsefi düşünme geleneğinin Abdera’daki temsilcilsidir.
Atom teorisi esas olarak bir metafizikti ve bugünün atom teorisinden temelde bir yöntem farklılığıyla ayrılıyordu. Bugünkü teori spekülasyon yerine dikkatli gözlemlere ve kimyasal analizlere dayanır. Ancak bölünemeyen ve maddenin yapıtaşı olan bir atom kavramının modern bilime de kaynaklık ettiği söylenebilir. Şimdi de atom kavramının 19.yy’da tekrar hatırlanıp nasıl bir gelişme gösterdiğine bakalım.
Modern Atom Teorisi:
1803-> Demokritos ve Leukippos’un ortaya attığı atom kavramını 19.yy’ın başlarında bir dokumacının oğlu olan ve Manchester’deki Nonconformist New College’in profesörlerinden John Dalton(1766 – 1844) yeniden gündeme getirdi. Dalton’un atom teorisi 3 maddeden oluşur:
1) Her element atom adı verilen çok küçük ve bölünemeyen taneciklerden oluşmuştur. Atomlar kimyasal tepkimelerde oluşamazlar ve bölünemezler.
2) Bir elementin bütün atomlarının kütlesi ağırlığı ve diğer özellikleri aynıdır. Fakat bir elementin atomları diğer bütün elementlerin atomlarından farklıdır.
3) Kimyasal bir bileşik iki yada daha çok sayıda elementin basit bir sayısal oranda birleşmesiyle oluşur. Örneğin:
A + B -> AB ve A + 2B -> AB2
Ayrıca Dalton 20 kadar elementin (hidrojen, azot, karbon, oksijen, fosfor, sülfür, magnezyum ...) bağıl ağırlıklarını da hesaplayarak yayınladı. Böylece Yunan düşüncesinden Hristiyanlığa geçen 4 element kuramı tamamen yıkılmış oldu. Daha önceden birçok bilim insanının katkısıyla toprağın, suyun, havanın ve ateşin element olmadığı zaten ispatlanmıştı. Dalton yeni bir element tanımı yaparak bu eski element kavramını tamamen tarihe gömdü.
1897 -> Bu tarihte İngiliz bilim insanı John Joseph Thomson (1856-1940) bilinen en hafif atomdan daha hafif parçacıkların olduğunu gözlemledi. Bunlara ‘korpüskül’ adını verdi. Biz bugün bu parçacıklara ‘elektron’ diyoruz.
1911 -> Bu tarihte Thomson’un öğrencisi Ernest Rutherford (1871-1937) altın plakaya çarpan pozitif yüklü alfa tanecikleri ile ilgili deneylere dayanarak yeni bir atom modeli ortaya attı. Buna göre atom kütlesinin büyük bölümü artadaki çekirdekte yoğunlaşmıştır ve elektronlar bu çekirdeğin çevresinde dönerler.
1912 -> Rutherford’un kendi atom modelini ortaya atmasından bir yıl sonra 1912’de Danimarkalı fizik bilgini Niels Bohr (1885-1962) kendi atom modelini ortaya attı. Buna göre pozitif yüklü bir çekirdek ve bunun etrafında elektronlar var fakat bu elektronlar belli yörüngelerde dönmekteydiler. Bu yörüngeler elektronun enerjisine göre belirlenebilir.
1927 -> Atom teorileri 1912’den sonra da çeşitlenmesi, eski teorilerin geliştirilmesi devam etti. Bugün de gelişim bütün hızıyla sürmektedir. Fakat bunların içinde en önemlisi Werner Carl Heisenberg’in (1901-1976) belirsizlik ilkesini ortaya atmasıdır. Bu ilkenin önemi onun fizikte olduğu kadar dünya görüşlerinde de bir devrim yaratmasıdır. Bu ilkeye göre bir atom altı taneciğin momenti biliniyorsa, taneciğin durumuna uygun bir belirsizliğin de bulunması gerekir.
Atomcu Düşüncenin Etkileri:
Atomcu düşünce Epiküros(MÖ 341-370) ve Lucretius(MÖ 94-51) aracılığıyla Gassendi (1592-
1655) ve Bacon(1561-1626)’a geçmiş ve modern doğa biliminin doğuşunda yardımı olmuştur. Epiküros’un felsefesi Demokritos’un felsefesinden 4 noktayla ayrılır:
1) Epiküros’ta atomların ağırlıkları vardır.
2) Atomların farklı büyüklük ve şekillerde oldukları düşüncesini bölünebilirliğe götüreceği için Epiküros reddeder.
3) Epiküros Demokritos’taki determinizme karşı çıkar. Ona göre atomlar aşağıya düşerlerken, yollarından sapabilirler bu da determinizme aykırıdır.
4) Yine 3. maddedeki nedenlerden koşullardan dolayı doğada rastlantı da vardır.
Gassendi, Epiküros’un görüşlerini 17. yy’da gündeme getirmiştir. Atomculuğu destekleyen Gassendi, farklı bir maddeci anlayışla tanrı var olduğunu fakat onun varlığının da maddi olduğunu söyler. Buna göre doğa ve tanrı, mekanik ve matematiksel (Gassendi aynı zamanda matematikçidir) olarak açıklanabilirler.
Fizikten ereksel(amaç) nedenleri atan Bacon’a göre, Demokritos’un felsefesi bu anlamda Platon ve Aristoteles’in felsefesinden daha doğru ve sağlam bir felsefedir. Bacon’da maddeci ve mekanist bir bakış açısını savunmuştur.
Evren(kozmos) Kuramı:
Demokritos’a göre evrenin bir yaratıcısı yoktur bu yüzden de evren zaman bakımından sınırsız, töz bakımından ise değişmezdir. Şimdi meydana gelen şeylerin hiçbir başlangıcı yoktur, genellikle sonsuz zamandan beri ‘zorunluluk’ içinde düpedüz herşey, olmuş olan,olmakta olan ve olacak olan, önceden bulunur. Herşey yani atomlar yaratılmadığından zorunlu olarak hiçbir şeyin yaratılmadığı söylenebilir.
Leukippos ile Demokritos çokluk bakımından sonsuz kozmosların sonsuz boşluk içinde çokluk bakımından sonsuz atomların bir araya gelmesiyle kurulduklarını ileri sürüyorlar. Bir Demokritos öğrencisine göre : (Aristoteles aktarıyor) Sonsuzluk içinde yalnız bir kozmos bulunduğunu kabul etmek, büyük bir tarlada yalnız bir tek başağın büyüdüğünü söylemek kadar saçmadır. Ayrıca yine aynı kaynağa göre kozmosların aralıkları eşit değil, bazı yerde daha çok, bazı yerde daha azdır, kozmosların birtakımı büyümekteler, birtakımı olgunlaşmışlar, başka birtakımı ise göçmekteler, burada meydana geliyorken, başka bir yerde yok oluyorlar. Yok olmaları birbirleri ile çarpışmaları yüzündendir.
Demokritos’a göre dünyalar şöyle meydana geliyor: Sınırsızlık içinde şekil bakımından çeşitli tek tek atom cinsleri büyük boşluğa düşüyorlar, hep birlikte bir tek kasırga meydan getiriyorlar, bu kasırga ile birbirlerine çarpıyorlar ve çeşitli şekillerde çepeçevre dönüyorlarken benzerler ayrılıp biraraya geliyorlar. Çoklukları yüzünden bir ölçüde dönemedikleri için inceler kalburdan geçmiş gibi dış boşluğu gidiyorlar; ötekiler birarada kalıp, birbirleriyle örülerek hep birlikte hareket ediyor ve küre biçiminde bir sistem meydana getiriyorlar. Buradan da anlaşılacağı üzere Demokritos’un evren görüşü, mutlak anlamda determinist bir evren görüşüdür. Başka bir deyişle, onun görüşüne göre evrenin belli bir andaki hali evrenin bundan bir önceki halinin zorunlu sonucu olarak ortaya çıkar.
Ruh Kuramı:
Demokritos’a göre ruh da doğadaki diğer atomlardan ayrı tinsel bir kuvvet değildir. O şöyle söyler: ‘Ruh, ince, pürüzsüz, parlak, yuvarlak ve ateş atomlarına benzeyen bir atomdur. Bunlar herşeyden daha fazla hareketlidirler; ve her cisme sokulabilen bu hareketlerden hayati olaylar doğar.’ Buradan şu sonuç çıkar: ruh maddeden ayrı değil, maddeyle beraberdir. Dolayısıyla ruh evreni düzenleyen bir kuvvet değil maddenin bir türüdür. Bu tür ateşli atomlardan meydana gelir. Bedende ruh atomları diğer atomların arasına girerler. Yani diğer türlerden iki atomun arasına bir ruh atomu girer. Bu çok hareketli ruh atomlarının bedenden uçup gitme tehlikesi vardır. Buna solunum engel olur. Soluk alıp vererek bedenimize sıcak hava desteği sağlandığı gibi bedenimizden sıcak havanın uçup gitmesi de engellenir. Bu direnme hareketi durduğu zaman canlı ölür. Demek ki ruh da madde gibi ölümle birlikte yok olur. Demokritos’un bu düşünceleri adeta solunumun oksijen gereksinimiyle ilgili olduğunu sezdiğini akla getirir.
Demokritos’a göre ruh atomları bütün evrene yayılmıştır, mekanik prensiplere göre hareket ederler ve bütün evrende yaşamı meydana getirirler. Ona göre düşünce de bir harekettir ve onun da kaynağı ruh atomlarıdır. Yine tüm ruh durumlarının bedende durakları vardır. Düşünce beyinde, öfke kalpte, istek ise karaciğerdedir. (öfkelenince kalbi sıkışıyor olabilir) Ayrıca düşünür tutarlı bir biçimde bitki ve hayvanlarda da ruh olduğunu öne sürer.
Bilgi Kuramı:
Demokritos bilgi kuramı bakımından bir yönüyle empirist yani deneyci, diğer bir yönüyle de rasyonalist yani akılcı olarak nitelendirilebilir. Empiristtir çünkü bilgi kaynağımızın duyumlarımız olduğunu söyler, fakat aynı zamanda rasyonalisttir çünkü atom bilgisinin yalnız akılla kavranabileceğini savunur. Ancak materyalist düşünürümüzün bu akılla kavramanın duyumlarımızın yetersizliği nedenine bağlaması gerekir aksi takdirde Demokritos’un tam materyalistliği tehlikeye girer. Teknolojinin gelişip bizim sonsuz küçük denilen parçacıkları görebileceğimizi düşünememiş dahi olsa böyle bir soruya hayır cevabı veremez.
Demokritos’a göre duyumların kaynağı dokunmadır. Bu dokunma iki atomun birbirine
dokunmasıdır. Bu etki çarpım etkisidir. Buna göre tüm cisimler idol ya da izolon adı verilen ve kendilerine benzeyen atomlar yayarlar. Bu atomların duyu organlarının atomlarına çarpmasıyla duyumlar meydana gelir. Renk, koku, tad gibi duyumlarda atomların çarpışmasından meydana gelir. Sıcak, yuvarlak atomların; beyaz, göz için cilalı atomların; siyah ise pürüzlü atomların yayılmasıyla duyulur. Ekşi tadın kaynağı ise köşeli atomlardır.
Aristoteles atomcu bilgi teorisini şöyle eleştirir: Demokritos ve duyusal algılar üzerine konuşan doğa filozoflarının çoğu pek yersiz bir şey yapıyorlar; çünkü bütün algılanmış şeyleri dokunulmuş şey yapıyorlar. Bu böyle olduğu takdirde öteki duyulardan herbirinin yoklama duyusu olacağı açıktır.
Demokritos cisimlerin ağırlığını, hafifliğini, yumuşaklığını ve sertliğini atom şekillerinin büyüklüğü ve küçüklüğüyle ve bu atom şekillerinin duruşunun gevşekliği yahut sıkışıklığıyla, soğukluğu sıcaklığı ve bütün öteki duyu algılarını ise vücuda sokulan atomların çeşitli şekilleriyle açıklar. Böylelikle birinci sıradan, yani sertlik, ağırlık gibi, nesnelerin kendilerinde bulunan niteliklerle renk ve lezzet gibi ikinci sıradan nitelikler diye bir ayrım İngiliz empiristi John Locke (1632- 1704)’dan önce yapılmış oluyor.
Bilindiği üzere Locke nesnelerin nitelikleriyle ilgili; birincil ve ikincil nitelikler olmak üzere bir ayrım yapar. Buna göre; hareket, sessizlik, büyüklük, şekil, katılık, sayı, yapı gibi nitelikler, madde ya da varlığın birincil nitelikleridir. Bu nitelikler maddenin kendisinde varolur, yani onlar, varoluşları için bilince ve insan zihnine bağlı değillerdir. Buna karşın ikincil nitelikler, renk, ses, koku gibi duyumlanan niteliklerdir ve onlara, bizde, maddede varolan birincil niteliklerin neden olduğuna inanılır. Bu niteliklerin varoluşları, zihnin bilme, duyumlama ya da algılama faaliyetine bağlıdır.
Demokritos’un bilgi teorisine göre insan bilgisi iki bölümlüdür. Birinci bölüm karanlık bölümdür. Karanlık bölümü görme, duyma, tadma, koklama gibi duyu bilgileri oluşturur. Bu bilgiler görecelidir. İkinci olan aydınlık bölümü ise akıl ve sezgi yoluyla elde edilen bilgiler oluştuturur. Bu tür bilgilerin doğruluğu göreceli değildir.
Düşünür bilginin karanlık tarafının, küçüğü göremediği, işitemediği, koklayamadığı, dokunma ile algılayamadığı zaman tersine olarak daha inceye yöneleceğini söyler. (araştırmanın yönelmesi gereken yön atom bilgisidir) Bu yönüyle atom Platon’un idealarına benzer ve tek gerçek bilgi olarak nitelendirilir. Çünkü Demokritos’a göre aslında renk, tatlı, acı yoktur sadece atomlar ve boşluk vardır. Bunlar yanılsamalardır. Buna rağmen düşünür, duyumların önemini şu sözüyle anlatır: “Zavallı akıl, kanıtlarını bizden alarak bizleri yere vurmak mı istiyorsun? Yere vurmak senin için yere yıkılma olacak.” Buradan şu sonuç çıkar, akıl ne kadar üstün olursa olsun duyumlara muhtaçtır.
Demokritos akıl yürütmeyi duyumun üstüne koymasını şöyle açıklar. Cisimlerin yaydığı idoller duyu organlarına ulaşıncaya kadar o kadar bozulurlar ki biz onların ancak değişken hayallerini görebiliriz. Evrenin iki ebedi ilkesi atom ve boşluk ancak akıl ile kavranabilir. Bütün bunlara rağmen doğru bilgi konusunda ne kadar şüpheci olduğunu Demokritos’un şu sözlerinden anlıyoruz:
-‘Hiçbir doğru şey yoktur, veya eğer doğru varsa onu biz bilmiyoruz.’
–‘ Ne üzerine olursa olsun doğruyu tanımak bizim için imkansızdır. Doğru bir uçurumun derinliğindedir.’
– ‘Bazı şeyleri bilip bilmediğimiz de, veya en tam bir bilgisisizlik içinde yaşayıp yaşamadığımızı da bilemeyiz. Hatta bazı şeyler var mı, yoksa hiçbir şey yok mu olduğunu da bilemeyiz.’