JEAN-PAUL SARTRE'LA SÖYLEŞİ

SİMONE DE BEAUVOIR

Çeviren: Sema Rifat Güzelşen

S.de B. — Almanya'da felsefe ile ilgili çalışmalar yaparken Bulantı'yı (La Nauseee) ya yazmayı sürdürüyordunuz. Bu iki et­kinliği birlikte yürütüyordunuz.
J.P.S. — Benim için en önemlisi Bulantı'ydı.
S.de B — Ama yine de felsefe sizin için önemli olmalı ki Al­manya'ya gidip orada bir yıl yaşadınız. Size daha önce L'Etre et le Neant'i (Varlık ve Hiçlik) hangi nedenlerden dolayı yazmaya başladığınızı sorduğumda bana, «Savaş yıllarıydı» diye yanıt ver­ miştiniz.
J.P.S. — Evet.
S.de B. — Ama bu yeterli bir açıklama değil.
J.P.S. — Doğrusu, Varlık ve Hiçlik'le ilgili olarak birçok not almıştım. Varlık ve Hiçlik savaş sırasında Berlin'deyken tuttuğum notlardan oluştu; o yıllarda edimin altında gerekli metinler olma­dığı için her şeyi de kendim yarattım. Tutuklu olduğum sırada Almanların bana Heidegger'in yapıtlarını neden verdikleri anla­mam. Hâlâ da çözemedim bu sırrı.
S.de B. — Peki nasıl oldu?
J.P.S. — Tutukluyken bana «bir eksiğiniz var mı diye soran bir Alman subayına «Heidegger'in yapıtları» diye yanıt verdim.
S.de B. — Kimbilir, belki de Heidegger rejim tarafından iyi karşılandığı için.
J.P.S. — Belki. Ne olursa olsun, kitabı bana verdiler ya. Olduk­ça pahalı kalın bir kitaptı bu. Tuhaf şey doğrusu; çünkü pek öyle iyi davrandıkları yoktu.
S.de B. — Evet biliyorum. Anlaşılması biraz güç. Ama ne olur­sa olsun Heidegger'i okudunuz.
J.P.S. — Evet Heidegger'i tutuklular kampmdayken okudum. Aslında onu kendi yapıtlarından çok Husserl'i okuyarak anlamış­tım. Daha önce 36'da da biraz Heidegger okumuştum...
S.de B. — A, evet, bana da onun yazılarından uzun bölümler çevirttiğinizi iyi anımsıyorum. Yanılmıyorsam ben Rouen'deyken de bu konu üstüne tartışmıştık. Neyse Varlık ve Hiçlik, l'Imaginaire'de (İmgelemsel) yaptığınız buluşun doğrultusunda yer alı­yordu değil mi?
J.P.S. — Evet öyle, Bilincin hiçlik olduğunu ileri sürmüş­tüm.
S.de B. — Ama daha sonra, Varlık ve Hiçlik'i yazdığınız sı­radaki düşünce ve sezgiden artık uzaklaştığınızı söylüyordunuz.
J.P.S. — Evet ama yine de Saint Genet gibi felsefeyle bağ­lantısı olan kitaplar da yazdım.
S.de B. — Evet.
J.P.S. — Bu benim için büyük bir denemeydi. Doğrudan doğ­ruya felsefeyle ilgili olmasa da sürekli olarak felsefe kavramları­na başvuruyordum bu kitapta.
S.de B. — Evet.
J.P.S. — Bu açıdan bir felsefe yapıtı olduğunu söyleyebili­riz... Daha sonra Critique de la Raison Dialectique'i (Diyalektik Aklın Eleştirisi) yazarken aklıma bazı düşünceler geldi.
S.de B. — Demek ki bu düşünceler çeşitli koşulların bir ara­ya gelmesinden doğmuştu, çünkü Polonyalılar size...
J.P.S. — Polonyalılar bana, felsefe açısından nerede bulun­duğumu sormuşlardı.
S.de B. — Bu da Yöntem Sorunları'nm. (Question de Methode) doğmasına yol açtı.
J.P.S. — Evet Yöntem Sorunları'nm doğmasına yolaçtı. Bu­nu, Polonyalılar yayımladı. Ayrıca bu incelemeyi Les Temps Modernes okurlarının da görmesini istedim. Siz de bana aynı şeyi öğütlemiştiniz.
S.de B. — Evet.
J.P.S. — Ama elimdeki özgün metin pek iyi değildi. Bu ne­denle yeniden düzenleyerek yayımladım Les Temps Modernes'de.
S.de B. — Ama başka nedenler de yok muydu? 52 yılından beri Marksçılık üstüne yığınla şey okumaya başlamıştınız ve felse­fe de siyasal bir şey olmaya başlamıştı. Hem zaten Polonyalıların da size böyle bir soru yöneltmesi bir rastlant ı değildi.
J.P.S. — Evet, Marx'a göre felsefe ortadan kaldırılmalıdır. Ama ben başka türlü düşünüyordum. Bana göre felsefe, geleceğin uygarlığında yer alacaktı. Ama Marksçı felsefeden kaynaklandı­ğım da kesindi.
S.de B. — Bu konuda biraz daha açıklama yapmanızda yarar var; size Yöntem Sorunlan'nı yazmanızı söylediler. Peki niye kabul ettiniz?
J.P.S. — Çünkü felsefe açısından nerede bulunduğumu bil­mek istiyordum.
S.de B. — Marksçılıkla olan ilişkileriniz açısından mı?
J.P.S. — Yüzeysel olarak evet; ama özellikle de diyalektik açısından nerede bulunduğumu bilmek istiyordum. Çünkü bugün ne yazık ki elimde bulunmayan notlara bir göz atılmış olsaydı diyalektiğin yazdıklarım arasına nasıl sızdığı görülürdü.
S.de B. — Oysa Varlık ve Hiçlik'te hiç de diyalektik yoktu.
J.P.S. — Elbette. Varlık ve Hiçlik'in ardından diyalektik dü­şünceye geçtim.
S.de B. — Evet, Les Comnunistes et la paiz'yi (Komünistler ve Barış) yazdığınız sıralarda bir tarih felsefesi geliştirmeye ça­lışıyordunuz. Yöntem Sorunlan'nı doğuran biraz da bu oldu.
J.P.S. — Evet.
S.de B. — Peki. Yöntem Sorunları'ndan Diyalektik Aklın Eleştirisi'ne nasıl geçtiniz?
J.P.S. — Yöntem Sorunları, yalnızca yöntembilimle ilgilidir. Ama bu yapıtın gerisinde belirlemeye başladığım bir felsefe, bir felsefesel diyalektik yatmaktadır. Yöntem Sorunlan'nı bitirdik­ten birkaç ay sonra Diyalektik Aklın Eleştirisi'ni yazmaya koyul­dum.
S.de B. — Peki, yeni düşüncelerinizin olduğunu nasıl fark et­tiniz. Çünkü bana yıllarca şöyle demiştiniz: Bundan böyle bir baş­ka felsefe kitabı yazar mıyım pek bilmiyorum; artık yeni görüş­lerim yok.
J.P.S. — Öyle sanıyorum ki, size yeni görüşlerim yok artık, dediğimde bu görüşlerin bende bilinçlenmediğini belirtmek isti­yordum, yoksa bir takım şeyler vardı kafamda.
S.de B. — Bir takım şeyler oluşmaktaydı.
J.P.S. — Evet. Yöntem Sorunlan'nı yazınca düşüncelerim çarçabuk yerli yerine oturdu. Bu düşünceler üç dört yıl süreyle şu bildiğiniz defterlere tuttuğum notlardan kaynaklanıyordu.
S.de B. — 52 yılından beri tarih konusunda yığınla kitap okumuştunuz.
J.P.S. — Evet Diyalektik Aklın Eleştirisi adlı kitabımın şu hiçbir zaman yazılmayacak olan ikinci bölümünde...
S.de B. — Ama büyük bir bölümü yazılmış durumda...
J.P.S. — ...Tarihten söz etmem gerekiyordu.
S.de B.— Edebiyat ya da felsefeyle ilgili yazılar yazarken aynı biçimde mi çalışıyorsunuz?
J.P.S. — Felsefe yazıları yazarken müsvedde yapmam; oysa öbür konularda aynı metin için yedi sekiz müsvedde, aynı metin için yedi sekiz ayrı taslak yazdığım olur. Üç satır yazdıktan son­ra altına bir çizgi çeker, dördüncü satır için bir başka kağıda ge­çerim. Ama felsefe yazıları yazarken hiç de böyle olmaz. Bir ka­ğıt alır, düşüncelerimi yazmaya başlarım; sayfa sonuna kadar olmasa bile belli bir yere kadar bu düşüncelerimi yazarım. Sayfa sonuna yaklaşınca da, bir yazım yanlışı nedeniyle o sayfayı bı­rakıp bir sonraki sayfaya yanlışı düzeltmiş olarak başlarım, bu sonuna kadar da böyle gider. Başka bir deyişle, felsefe, herhangi birine yönelttiğim bir sözdür. Ama herhangi bir kişiye, daha de­ğişik bir biçimde seslenen romandan da farklıdır.
S.de B. — Evet.
J.P.S. — ... Romanı herhangi biri okusun diye yazarım. Fel­sefede ise herhangi bir kişiye düşüncelerimi şu andaki gibi, ak­lıma geldikleri biçimde açıklarım. Bunu, yazarak yapabileceğim gibi konuşarak da yaparım.
S.de B. — Demek ki, yazmak istediklerinizi teype okuyarak edebiyat yapıtı oluşturamazsınız ama, aynı yolla bir felsefe kitabı oluşturabilirsiniz.
J.P.S. — Doğru.
S.de B. — Diyalektik Aklın Eleştirisi üstüne çalışırken gör­müştüm sizi. Korkunçtu. Yazdıklarınızı o gün pek gözden geçirmiyordunuz.
J.P.S. — Yazdıklarımı ertesi sabah okuyordum. Günde yak­laşık on sayfa yazıyordum.
S.de B. — Evet.
J.P.S. — Bir günde ancak bu kadar yazabiliyordum.
S.de B. — Diyalektik Aklın Eleştirisi'ni yazarken büyük bir güçle çalışıyordunuz, yazılarınızı yazarken de koridran alıyordu­nuz. "
J.P.S. — Her zaman.
S.de B. — Oysa edebiyat yapıtlarınızı yazarken hiç koridran almadınız.
J.P.S. — Hiçbir zaman. Edebiyat koridranla sürdürülemezdi. Çünkü kolaylığa sürüklüyordu insanı. Savaştan sonra bir kez ko­ridran alarak yazmaya çalıştığımı anımsıyorum. Romanlarımdan birinde Mathieu'nün evine dönmeden önce Paris sokaklarında do­laştığını anlatıyordum. Berbat birşeydi bu. Mathieu sokaklarda dolaşıyor ve bütün sokaklar benzetmeler yapmasına yol açıyordu.
S.de B. — Anımsıyorum. Korkunçtu. Size bir soru daha sor­mak istiyorum. İnsan kendi kendine hayranlık duymasa bile yine de kafasında kendisiyle ilgili bir imge vardır. Gençlik ve ortayaşlılık yıllarınızı bu açıdan değerlendirdik. Peki ya bugünkü kişiliginizle ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? Bugün, altmış dokuz yaşındasınız, üstünüze birçok tez yapıldı, birçok kaynakçada adınız geçiyor, yaşamınızla ilgili çok sayıda kitap yazıldı, sizinle çeşitli konuşmalar yapıldı, hakkınızda çeşitli görüşler ileri süren pek çok kişi de sizi görmek istiyor. Bütün bunlar karşısında neler du­yuyorsunuz? Kendinizi tarihsel bir anı t olarak mı görüyorsunuz ya da...
J.P.S. — Evet biraz tarihsel anı t olarak görüyorum, ama tam anlamıyla da değil. Gençlik yıllarmdayken ilerde ulaşmak istedi­ğim kişiyi buluyorum bugün sanki yeniden. Ben olmayan bir kişi söz konusu burada; bununla birlikte bu kişi beni simgeliyor, çün­kü ona başvurulmakta; insanlar kendilerine göre beni simgeleyen bir kişi yaratıyorlar. Demek ki bir yandan «o-ben» bir yandan «ben-ben» var. «O-ben» insanların yarattığı bir bendir ve onlar aracılığıyla benimle bağlantı kurar.
S.de B. — Gençlikte düşlediğiniz kişi ile bugün ulaştığınız kişinin birbirleriyle çakışmasının bir anlamı var mı, ya da yok mu?
J.P.S. — Hiçbir anlamı yok. Hiçbir zaman, küçükken olmak istediğim işte buydu demedim kendime. Bu nedenle de hiçbir an­lamı yok. Hiçbir zaman kendimi pek fazla düşünmedim. Uzun sü­reden beri de, kendimi düşünmeyi tamamen bıraktım.
S.de B. — Ne zamandan beri? Siyasal açıdan bağımlı olma­ya başladığınızdan beri mi?
J.P.S. — Evet, biraz öyle. Bireysel ya da kişisel şeyler yap­tığım zaman, birini görmeğe gittiğim zaman, herhangi biri için bir şey yaptığım zaman benliğim yeniden ortaya çıkıyor, ama bir edebiyat kitabı yazarken benliğim yok olup gidiyor. Elli ya da ellibeş yaşıma doğru Sözcükler'den (Les Mots) önce, arada bir, konusu İtalya'da geçen bir öykü yazmayı düşlüyor ve bu öyküde ben yaşlardaki bir kahramanın yaşamla olan ilişkilerini ele almak istiyordum. Öznelci bir yapıt olacaktı bu.
S.de B. — Evet biraz anımsıyorum. Bakın konuşmamız gere­ken bir şey de yazmamış olduğunuz kitaplar.
J.P.S. — Evet.
S.de B. — Niye onları tasarladınız, niye onları yazmaktan vazgeçtiniz?
J.P.S. — La Reine Albermale ou Le dernier touriste'ten (Kra­liçe Albermale ya da Son Turist) uzun bölümler yazdım ve birçok defter doldurdum.
S.de B.— Son bir soru daha; kendi imgenizle, kendi kendi­nizle ilgilenmediğinizi söylüyorsunuz. Oysa bu tür söyleşiler yap­mak hoşunuza gidiyor.
J.P.S. — Evet. Bakın, bana haksızlık yaparlarsa karşı çıka­rım; hakaret edilirse, bu da hiç hoşuma gitmez.
S.de B. — Elbette.
J.P.S. — Şu sıralarda yapacak çok işim olmadığına göre, bir az da kendimle ilgilenmem gerekir. Yoksa yapacak bir şeyim kal­maz.
S.de B. — Üstelik kendinizden çok az söz ettiniz.
J.P.S. — Evet öyle.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP