William James'ten Muhammed İkbal'e - 2

İkbal dinin, insanoğlunun hususi bir tecrübesinin gerçek özüne erişmeye çalıştığını unuttuğumuzu beyan eder. Başka bir ifade ile din bizzat kendisini bir yasama tarzı olduğu için, Hakikate giden yegane yoldur. Yüce bir tecrübe şekli olarak din felsefesi, ilahiyata ait kavramlarımızı düzeltir veya hiç olmazsa bu kavramları oluşturan salt rasyonel ameliyeden şüphe etmemize sebep olur.

İkbal, dinin insan şuurunu aydınlatması itibariyle, dinin daha geniş ve kapsamlı bir hayatı aramaktan ibaret olduğunu söyler ve dini hayatın üç dönemine işaret eder. Bunlar; iman, fikir ve marifet. İlk döneminde din, ruhani bir hayatın bir disiplin şekli olarak bireylerin ve toplumun bir hükmü, o hükmün asıl anlam ve amacını rasyonel olarak anlamada kayıtsız şartsız kabul etmesi halinde ortaya çıkar. Bu tutum bir ulusun toplumsal ve siyasal tarihinde büyük önem taşıyabilir, ancak ferdin ruhi inkişafında pek önemli değildir. İkinci dönem, dini hayatın kendini bir çeşit metafizikte araması, mantık itibariyle ahenkli bir evren görüşü kazanması. Üçüncü dönem ise Mutlak hakikat ile doğrudan temas, arzu ve hevesini beslemeye başlamasıdır. İşte bu merhalede din, hayat ve kudretin şahsi bir şekilde sürdürülmesi meselesini ele alır ve böylelikle fert, hür ve bağımsız bir şahsiyet kazanır. Bu şahsiyet kendini dinin kaide ve kurallarından azad ederek değil aksine kendi şuurunun derinliklerinde dinin gerçek kaynağını bulmak suretiyle kazanılır."

Bu anlamıyla din daha geniş ve kapsamlı bir hayatı aramaktan ibarettir. Diğer bir deyişle din insan şuurunu aydınlatan gayedir. Bu itibarla da din, tecrübeyi öne çıkarmada Naturalizmden geri kalmaz. İkbal'in üzerinde durduğu dinin asıl yönü, şahsiyeti geliştirmesi meselesidir. İkbal diyor ki; "Dini hayatın nihai hedefi, yani sonlu veya geçici benliğin inşasını, benliğin ebedi bir hayat ameliyesine bağlamasıdır." Bu yüzden dinin, değerini nihai ilkesini yakalamak ve onunla insanın kendi kişiliğinin güçlerini yeniden bütünleştirmek amacıyla kasıtlı bir girişim olduğu inkar edilmez gerçektir.

İkbal için, bu dünyada bir şahsiyet kazanma ve öteki dünyada bunu korumayı gerçekleştirecek sadece dindir. İkbal'e göre şahsiyet kazanma ameliyesi, benliğin hakikati arama çabasının sonu olan, bireyselliğin gerektirdiği sınırlardan kurtulmak değildir. Bu ameliye, düşünce ve duygular dünyasında genişleterek hayat, enerji ve kuvvetin daimi kaynaklarına götüren yoldur.

İkbal, sosyal hayatın ve insanın tüm dertlerini çözebilecek devanın sadece din olduğunu vurgulayarak ancak dinin modern insanı, dini ahlak çerçevesinde modern bilimin ilerlemesinin gereği olan kendisine ait büyük sorumluluk için hazırlayacağını ileri sürer. İkbal'in insanlık için tek kurtuluş yolu olarak din üzerinde ısrar etmesi, ruh ve madde ikilisinden oluşan insan birliğini ancak dinin gerçekleştirebileceğine inanmasındandır..

Anlaşılıyor ki, İkbal, dinin yaşantısai yönü üzerinde ısrar ederek, kişiliği değiştirici, şahsiyeti tamamlayıcı yegane öğenin din olduğunu beyan eder. Bununla beraber dinin akli temellere dayanmadığı, dogmalardan ibaret olduğu, konusuna katılmaz ve bunları reddeder.

İkbal'e göre, dinin temeli imana dayanır. İman ise, tıpkı bir kuş gibi aklın takip etmesi imkansız görülmez yolu görebilir. İmanın yalnız histen ibaret olmadığı fikri İkbal'in ısrarla üzerinde durduğu fikirdir. Ona göre imanın idraki yönünün kelamcılar ve mutasawiflarca yorumlanması hatta bu iki rakip gurupça yapılması, düşüncenin din ile hayati bir unsur olduğunu gösterir.

İman, İkbal'e göre ilahi hükümlerin kayıtsız, şartsız kabulüdür. Bu manada imanın ilk görünümü itaattir. Zira iman kişinin kendisini dinin kaide ve kurallarından azad ederek değil, bu kuralların gerçek kaynağını bulmak sayesinde kazanılır. Dolayısıyla iman, ferdin dini hayatı bütün zerrelerinde yaşamakla gerçekleşir. Bu hayat ise insanın mutlak varlığa bağlanması, O'nu anlamaya çalışması, O'na dayanması, O'na güvenmesi, O'na teslim olmakla özgürlüğüne, bağımsızlığına ve varlığına kavuşmasıdır. İnsanın yaratılış anlamı, zaten Kur'anı Kerim'de ifade edildiği gibi evrenin gerçeğini, varlığın anlamı ve sonuçta Tanrı'yı tanımaktır. Böyle bir iman sayesinde insan kendini bulur ve bu hayat sayesinde evrene hakim olur.

İkbal'e göre insanın yokluktan varlığa çıkışı iman sayesindedir. İman ise kalbin bir iç eylemi durumundadır. İkbal hayırlı işleri, diğer deyişle amelleri ve ruhun yüceltilmesini imanın zarureti olarak görür. Böyle bir iman yüksek derecede bir imandır. İman saf ve katışıksız olduğu için onda hiçbir şüphe veya vesvese yoktur.

İman İkbal'in ifadeleriyle benliğini Mutlak Ben'e bağlamaktır. Bu bağlanma sayesinde de ferd, mutlak hürriyete kavuşmaktır. Ferdin mutlak hakikatle doğrudan temas kurması ise şahsiyet kazanmasıdır. Bu şahsiyet ise dinin kaide ve kurallarını şuurun derinliklerinde duyarak kazanılır.

William James'e göre Dini Tecrübe

James, dinî tecrübenin, köklerini ve merkezini şahsın mistik duygularında bulduğunu ifade eder. Ona göre "mistiktik" ve "mistik" kelimeleri çoğunlukla müphem, geniş ve duyusal içerikte anlaşılır. Bazı yazarlar, ruhun geri dönüşüne veya düşünce transferine inanan kişiye mistik derler. Bu amaçla kullanıldığında kelime az bir değere sahiptir. Fakat James'e göre mistisizim, dindar şahıslarda görülen hakikatin özel bir tarzını tasvir etmek için kullanılan isimdir.

James'e göre mistik hakikatleri görmek isteyen birisi, mistik olmayan birinden farklı olarak manevi bir yönelişe sahip olmalıdır. Bu yönelme veya adanma, ihtidanın ani veya tedrici sürecinin bir sonucu olarak gelebilir, fakat insanda hiç bir surette nasıllığı ve ne zamanhğı görünmez. O, beden ve dünyanın reddini ve manevi eğilimlere teslimiyet ve derin bîr içine çekişi içerir. Nüfuz ve teslimiyet, iki kere doğmuş olmaktır, mistiğin duyusal hayatı düşünüldüğünde, manevi derecede yeniden doğmak, ölmesi anlamına gelir.

James'ın pragmatizmi ve tecrübecüiği, mistik tecrübe alanında ahlakî meselelere dair en yüksek ve en son sözü arar. Gerçekten bu, hiç bir şekilde tuhaf değildir, çünkü mistik tecrübenin şahitliği, tecrübenin diğer tiplerini test etmede kullanılan aynı pragmatik ve tecrübi ölçütle test edilebilir. Eğer onlar, bu testlerden geçerlerse, mistik bilginin doğrularının, tüm diğer doğruların yanında yer almasına izin verilmelidir. James'ın ortaya koyduğu gibi, "Eğer mistik tecrübe, kişinin yaşamıyla bir güç olmayı kanıtlamak için gelirse, biz ona başka türlü yaşamasını veya böyle yaşamamasını istemek için hangi fermana sahibiz?" der.

Tüm diğer hakikatlerin olduğu gibi,, mistik olarak oluşmuş hakikatlerin doğrulanması, onların somut tecrübeden kaynaklandığını ve gerçekle verimli ilişkilerde bize bir yer açması gerçeğinde yatar. Mistik tecrübenin geniş kayıtlarında biz, mistik bilginin gerçekten tecrübi bir temele sahip olduğu kanıtına sahib olduğumuz için böylesi bilginin, bizi gerçekle verimli ilişkiler içine sokma kabiliyeti, mistisizmin ahlakî skalasını tahlil etmek ve onun ışığında yaşayanlara sağladığı ilhamlarını tesiri vasıtasıyla görülebilir. Bu durum James'e göre iyi Hıristiyanların hayatlarına
özellikle de azizlerin yaşantılarına bakılarak yapılabilir.

James'e göre mistik tecrübenin sınırlan, çok geniştir ve imkanları onu çevreleyemeyecek nispettedir. Bununla beraber James, metodlu, seri çalışmaların onun yorumu için gerektiğini kabul eder. Zira mistik tecrübenin en basit seviyesi dahi bir ilkenin (maxim) veya formülün işaretiyle ilgili derin bir duyumdur. Diğer taraftan dinî tecrübe ışığında bakıldığında dünya, daha geniş ve daha zengindir. Bu tecrübeler "tabii tecrübelerimizin, tam manasıyla ahlakî ve sağ duyulu tecrübemizin, gerçek insan tecrübesinin bir parçası olabileceğini gösterir. Onlar, tabiatın dış çizgilerini yumuşatır ve en acaip imkan ve perspektifleri açar. James, mistik hallerin din duygusunun bozulmuş bir şekli olarak değerlendirilemeyeceğini savunarak bunların yaşanan dinin özünde yer alan, yani dinde daha büyük bir varlıkla birleşme ve kaynaşmadan doğan bir büyüme hissinin ulaşabileceği en son şekli olduğunu ifade eder..

James'e göre mistik hallerin araştırılması ve incelenmesi, dinin her şeyden önce bir his olmakla beraber, bir takım zihni unsurları, inanç ve fikirleri içinde taşıdığını ortaya koyar. Dini tecrübede en temelde olan zihni unsur inançtır. Fakat böylesi bir tecrübede zihin, tecrübe edilenleri temsil etmekte ve göstermekte tesirsizdir. O, bu yüzden dini tecrübenin dört özelliğini tarif eder:

1- Tarif edilemez oluşu (İneffability): Mistiğin zihni durumunun negatif olduğu, sujenin doğrudan ve ani olarak yaşadığı, içeriğinde kelimelerle aktarılacak uygun bilgisi olmayan; başkasına aktanlmaz ve paylaşılmaz durum.

2- Akli faaliyette ilgisinin az oluşu {Noetic quality): Zihni durumun çıkarımsal olarak faaliyette bulunamaması. Zira bu tecrübede kişi ilham, vahiy alır.

3- Mistik durumun uzun sürmemesi (Transiency): Mistik durumlar uzun sürmez. Bazı durumlar hariç yarım saat, en çok bir buçuk veya iki saat sürer.

4- Pasiflik: Mistik durumda iradi ısrar, dikkati belli yöne çekme varsa da bilinç daha üstün güç tarafından kaplanır.

Bu noktada James'ın mistik tecrübenin yetkesi ile ilgili görüşleri ise şunlardır:

1) Mistik durumlar, iyice geliştiğinde daima fertler üzerinde otoriterdir ve otoriter olmaya hakkı vardır.

2) Mistik tecrübe dışında hiç bir otorite, bu durumlardan çıkmaz.

3) Onlar, sadece anlama ve duyuma dayanan ve mistik olmayan, akılcı bilincin otoritesini yıkar. Onlar, bu tecrübenin bilincin bir çeşidinin olabileceğini gösterir. Onlar, hakikatin diğer örgülerinin imkanını açar, onlara hayati cevabımızda, inanca sahip olmayı özgürce devam ettirebiliriz.

James, pragmatik olarak dinî tecrübenin değerini de savunur. Ona göre iki çeşit hüküm vardır: varlık ya da kaynakla ilgili hükümler, manevi yahut değer hükümleri. Ona göre bir fikir yahut bir duygu nereden gelirse gelsin, eğer olgular fikrin doğruluğunu isbat ediyorsa ve duyguda yararlı sonuçlar doğuruyorsa, değer kelimesinin gösterebileceği mükemmelliğe sahiptir. Tüm diğer inançlar gibi, mistikler tarafından kabul edilen bu inançlar, orijinleri ile değil sonuçları ile yargılanmalıdır. James'e göre pragmatizm, bir hakikatin nereden ve nasıl geldiğine dikkat etmez. Sözgelimi o, hakikatin gerçekten, teistik veya ateistik bir varsayıma dayanıp dayanmadığına bakmaz. Bu sebepten bir inanç, somut problemlerimize uygulandığında işlev görüyorsa o, en yüksek derecede doğrudur. Bu anlamda mistik tecrübeden neşet eden bir çok inancın gerçekten doğru olduğu görülebilir. Dolayısıyla James için dinî tecrübenin oluşu, şartlan önemli değil; önemli olan pratikte yararlı sonuçlar sağlamasıdır. Dini hayatın meyvesi kabul edilen kutsallık, dinî esaslardan mülhem olduğu durumlarda, ahlakî gücün, iyiliğin, ahenk ve mutluluğun miktarını artırır.

İkbal'e göre Dini Tecrübe

İkbal, dinin gerçek amacının insanın tecrübesini -dini tecrübesini- açıklamak olduğunu ileri sürer. Bu noktadan bakarsak İkbal'in din felsefesinin büyük bir kısmını dini tecrübenin teşkil etmesi, muhtemelen onun inanç sahibi biri olarak dinin yaşantısal yönünü ele almasından ve buna inandığından ileri gelmektedir.

İkbal eserinde dini tecrübeyi anlatırken bir çok yerde mistik tecrübe (rnystıc experience) ifadesini kullanmıştır. O'nun bu ifadeyle anlatmak istediği İslam düşüncesindeki "tasawufi hal" veya sufilerin "vecd", "zevk" gibi dini hayatları olduğu için İkbal, bu ifadeyi İslam düşüncesiyle sınırlamıştır.

İkbal, fertteki dini tecrübenin ilahi bilginin kaynağı olma bakımından öncelik arz ettiğini ileri sürer. Ona göre tecrübenin manevi yaşantıdaki önemini kabul eden Kur'an, insanın her safhasında geçirdiği tecrübelere aynı derecede önem vermekte, bunlarla "ilme-l yakin"e varılabileceğine Mutlak Hakikatin öğrenilebileceğim vurgular. Kur'an Hakikatin gerek dahili gerekse harici simgelerle ortaya çıktığını bildirmektedir. Hakikatle dolaylı bağlantı kurmak için gözlem ve düşünceden başka, his ve idrak aracılığıyla bilinen sembolleri kontrol etmek gerekir. Diğer bir yol da insanın araçsız olarak ve keşf yoluyla gerçekle doğrudan ilişki kurmasıdır. Bu da fıtratla verilen doğa güçlerine hakim olarak manevi hayatta yükselmekle gerçekleşir. İkbal'e göre ilham yoluyla hakikatin tam olarak bilinmesi için Kur'an'ın deyişiyle"fuad" veya "kalbe" ihtiyaç vardır.

"Kalp" iç dünyada oluşan bir seziş, bir kavrayıştır. Nitekim Kur'an'a göre kalp, her şeyi görendir. Kalbin bildirdikleri tam anlamıyla yorumlanırsa asla yanılma olmaz. İkbal, bu durumun esrarengiz bir yetenek olmadığım, bununla beraber bunun hakikatle uğraşmanın yegane yolu sayılmaması gerektiğin ileri sürer. Bu, öyle bir yol ki fizyolojik anlamda bunu takip ederken insan hiçbir heyecan duymaz. Yine de bizim için bu şekilde açılan tecrübe yolu herhangi bir tecrübe kadar gerçek ve müsbettir. Dini tecrübenin, psişik, mistik, tabiat üstü olduğunu söylemek değerini eksiltmez.

İkbal'e göre dini tecrübe insanlık tarihinde en kalıcı ve en hakim unsur olarak kendini göstermiştir. O halde, ona göre normal insani tecrübeyi bir gerçek olarak kabul etmek ve bunun mistik ve duygusal olduğu sanılan diğer seviyelerini reddetmek için herhangi bir sebep yoktur. Dolayısıyla dini tecrübe gerçekleri, diğer insani tecrübe ve gerçeklerin birer parçasıdırlar ve yorumlama yoluyla bilgi sağlama kabiliyeti bakımından bu gerçeğin diğer gerçeklerden farkı yoktur. Üstelik beşeri tecrübenin bu kısmını araştırmanın sakıncalı veya saygısız bir tarafı da yoktur. İkbal bu durumun İslam peygamberi tarafından da desteklendiğine işaret eder.

İkbal, İslam düşüncesinde dini tecrübenin değerini ilk idrak edenin Ibn Haldun olduğunu söyler. Ona göre İbn Haldun, mistik şuurunun muhtevasını tenkitçi bir tavırla ortaya koyarak çağdaş şuuraltı kişilik varsayımına yaklaşmıştır. O, İbn Haldun'un bu incelemeleriyle W. James'in "Dini Tecrübenin Şekilleri" isimli kitabındakilere yaklaştığını da beyan ederek, modern psikolojinin mistik şuurunun muhtevasının incelenmesinin önemini henüz kavrayamamış olduğunu, dahası bizim, akıl üstü şuur muhtevasını inceleyecek bir bilimsel yöntemi hala bulamadığımızı da ileri sürer.

Ona göre dini tecrübenin özellikleri de şunlardır;

1- Bu tecrübenin dikkate alınması gereken ilk özelliği tarafımızdan yakinen bilinmesidir. Tıpkı normal tecrübe gibi bilgi için gereken verileri ve bulguları veriyor. Bütün tecrübeler doğrudan vuku bulurlar.-Nasıl ki normal tecrübenin sahaları, dış dünyadaki bilgimizle ilgili soruş ve verilerin yorumlanmasına bağlıdır, mistik tecrübesinin kapsamı da Tanrı hakkındaki bilgimizin açıklanmasına ve yorumlanmasına bağlıdır.

Mistik tecrübenin doğrudan ve araçsız olmasındaki anlam, sadece diğer şeyler gibi Tanrı'yı da bilmemizdir. Allah matematiksel bir olgu değildir, aynı zamanda tecrübeye dayanmayan yalnız karşılıklı ilişkilerde bulunan bir takım kavramlardan oluşan bir sistem de değildir.

1 / 2 / 3 / 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP