ÇAĞLARA GÖRE YA DA FARKLİ METAFİZİK ANLAYIŞLARINA ÖRNEKLER - 4
|
O, saf faaliyettir. Onun temel sorulan, "Varlık nedir?" "Ben neyim?" sorulandır. Dasein kendisi olabildiği, otantik olabildiği kadar, kendisine yabancılaşabilir de. Onun otantik, yani kendisi olması, içten ve kendisine karşı dürüst olması, yaşamla ve kendisiyle ilgili seçimleri özgürce, tutkuyla, herhangi bir rasyonelleştirme etkinliği olmadan yapması anlamına gelir. Dasein'in yabancılaşması, içten ve dürüst olmayan bir tarzda yaşaması ise, kişinin kalabalıklar içinde yaşaması, kendi kararlarını kendisinin verememesi, ve varlıkla ilgili sorular soramamasıdır. Başkalarıyla olan ilişkiler de, otantik olabildiği gibi. yapay da olabilir. Buna göre, bu ilişkiler, kişi başka insanları varlık problemini gizlemek ve dolayısıyla, ne olduğunu belirlemekle ilgili sorumluluktan kaçınmak için kullandığı zaman, otantik olmayan ilişkiler şeklinde çıkar. Aynı şey. Hcidcggcr'e göre. başkalarının bizim yaşamımızı yönlendirmelerine izin verdiğimiz zaman da söz konusu olur.
Dasein'ı ilgilendiren en önemli şey. şu hâlde kendi kimliği, kendisinin ne olduğudur. Bu Posem'ın ontolojik karakteridir. Öte yandan. Dasein'la iigiii olarak üç ayrı varoluşsal yapıdan söz edilebilir: Existans, olgusallık ve düşmüşlük. Existans eylemle, kişinin kendisini öne sürmesiyle. temelli bir seçimle gerçekleşir. Yani kişinin kendisini öne sürebilmesi, seçimler yapabilmesi durumuna Heidegger Dasein'in existansi adını verir.
O burada, yaşamı boyunca akıntıya kapılıp giden insanların sözde varoluşuna karşı, gerçekten varolmak için bireysel seçimin önemini vurgulayan Kierkegaard'dan yararlanmaktadır. Buna karşın, kişinin gündelik rutin içinde kaybolması eğilimine. Heidegger "düşmüşlük" adını verir. Bu kişinin kendisini gündelik kaygılar, düşüncenin hiç söz konusu olmadığı sıradan meşgaleler içinde kaybetmesi hâlidir. Buna göre biz insanlar kendimizi seçimlerimizle tanımiasak bile, her istediğimizi seçemeyiz. Bu, bizim Dasein'in Heidegger'in olgusallık adını verdiği başka bir varoiuşsal yapısı tarafından sınırlandığımız anlamına gelir; buna göre, insan varlıkları, kendileri için daha önceden birtakım ödevlerin belirlendiği bir dünyada yaşamaktadırlar.
Hcidegger'de söz konusu üç yapıya zamanın üç bovtıtu karşılık gelir. Buna göre Existans geleceği, olgusallık geçmişi, düşmüşlük ise şimdiyi gösterir, zaman önem kazanınca, zorunlu olarak ölüm gündeme gelir. Demek ki, varlık sorusunu ortaya atmak, varlığın anlamını kavramak için, insan olmanın çeşitli tarzlarını, yapaylığı, birakılmışlığı, dünyada içindeki varlığı ve tarihselliği çözümlemek anlamına gelir. Heidegger işte varoluşun bu temel kategorilerini. Husserl'den aldığı fenomenolojik yöntemi kullanarak, endişe, tasa boğuntu ve ölüm korkusu türünden duygularla belirdiği şekliyle inceler. Ona göre. özellikle iç sıkıntısı, bunalım ya da boğuntu, içinde bütün şeylerin hiçliğinin ortaya çıktığı bir varloma tarzıdır.
Aynı ahlâka davalı metafizikle, yani varlığın temel kategorileri ve yapısını, varoluşu özünden önce gelen insanın ahlâkı ve özünü yaratma sürecini temele alarak açıklayan bir varlık anlayışıyla varoluşçu felsefede karşılaşıyoruz. Buna göre Sartre'ın metafiziğinin ilk kategorisi dış dünyada varolan cansız şevlere, nasılsa öyle olan somut varlıklara, töze gerçek varlığa karşılık gelen kendinde varlıkla, fenomene karşılık gelen başkası için varlıktır. Buna göre, şeyler, her ne ise odur, olduğundan başka türlü olamaz. Kendinde varlık, aynı zamanda, tıpkı cansız nesneler gibi pasif olup etkinlikten kaçınan sorumluluk yüklenmeyen insan varlıkları için kullanılır. Buna göre. her eylemde özgür seçimin, özgür bir irâdenin ürünü olan kararların söz konusu olduğunu görmezden gelerek, varolan sıradan bir şey gibi davranan, kendisine ve başkalarına karşı olan sorumluluğundan ve dolayısıyla bezginlikten, boğuntudan, sıkıntı ve iç daralmasından kaçınmak için. kendisini aldatarak, dünyadaki herhangi bir şey, cansız bir nesne gibi olan söz konusu olan varlık tarzı, kendinde varlıktır.
Buna karşın, kendinde varlığı karşısında, yaşamına yön verme, kendi yaşantısına düzen ve anlam kazandırma sürecinde, özgürce seçimde bulanan ve eylemlerinin hem kendisi ve hem de başkaları için ortaya çıkacağı sonuçlan sorumlulukla hesaba katan kişi, bilinçli, sorumlu ve özgür birey için söz konusu olan varoluş tarzı olarak kendisi için varlık yer alır.
Sartre'ın görüşüne göre insanlar, varlık tarzları kendinde varlıktan oluşan şeylerden farklı olarak etkin ve yaratıcıdırlar. Kendisi için varlık olarak netilenen insan önceden belirlenmiş değildir: o önceden belirlenmiş bir öze göre yaşamak yerine, eyledikçe özünü kendi yaratır. İnsan, kendisi için varlıktır, özgüdür ve sorumludur. Dahası, insan kendisiyle şeyler arasındaki karşıtlığın, başka insanlarla olan ilişkilerinin, seçme ve olduğundan başka türlü olabilme gücünün bilincindedir.
Yine yirminci yüzyılda ortaya çıkan başka bir metafizik türü, tarih felsefecisi R.G. Coilingvvood tarafından örneklenen tarih olarak metafizik anlayışıdır. Bu metafizik anlayışını daha önceki metafizik anlayışlarından ayıran yön, Collingvvood'un metafiziğinin tarihin çeşitli dönemlerinde benimsenen ön kabulleri su yüzüne çıkarmayı amaçlamasidir. Buna göre, sağduyunun düşüncesiyle, bilimsel düşüncenin birtakım metafıziksel kabuller olmadan ilerleyip gelişmediğini, farklı insanların, farklı toplum ve dönemlerin zorunlu olarak birtakım metafıziksel kabullere dayandığını söyleyen Collingvvood, bu ilkelerin değişmeden bağışık olmadığını öne sürer: tarihsel araştırma, ona göre, işte bu ilkeleri değişim süreçleri içinde ele alıp inceleyen bir araştırma türüdür.
Metafizik ilkeleri bu çerçeve içinde, nihaî ve en yüksek önkabuller olarak tanımlayan Collinwood'a göre, metafizik, şu ya da bu türden düşünce içinde, şu ya da bu durumda, ya da zamanda insanlar tarafından hangi nihaî ve en yüksek ön kabullerin benimsenmiş olduğunu bulma çabasından başka bir şey değildir. Bu anlayışa göre tarih ya da tarihsel araştırmayla, söz konusu anlamı içinde metafizik örtüşmektedir: çünkü bu disiplin, ister tarih, ister metafizik olarak tanımlansın, tarihte insanlar tarafından benimsenmiş olan önkabulleri, değişim süreçleri içinde ele alır.
Ele alacağımız sonuncu metafizik türü. kurama göreli ya da dile dayalı metafizik vaya varlık anlayışıdır. Böyle bir anlayışın savunuculuğunu yapan Quine. kavramla bir yüklemin ifade ettiği şeyin anlaşılması durumunda, varlık kavramı diye bir kavramın olmadığın!, varlığın gerçek bir yükleme karşılık gelmeyip, yalnızca bir niceleyici olduğunu, altından bir dağın var olduğunu söylemenin altın ve dağ kavramlarının bir nesne tarafından örneklendiğini söylemekten başka bir şey olmadığını, varlıkla ilgili tüm soruların niceleyicilerle ilgili sorulara indirgenebilir olduğunu dile getiren analitik felsefenin varlık anlayışına, görüşün varlık problemine hiçbir çözüm getirmediği gerekçesiyle karşı çıkmıştır. O, bu tavrının bir sonucu olarak da, dili, güvenilir öndeyiler ortaya kovmak suretiyle tecrübemizi düzenlemeyi amaçlayan bir tür kuram olarak görmek gerektiğini dile getirmiş ve varlığın kurama bağlı ve göreli olduğunu belirtmiştir. Bu çerçeve içinde, meleklerin ya da fillerin, onlara gerek duyan kurama göreli olarak varolduğu söylenebilir. Quinc'm bu kurama göre, nevin varolduğunu belirleyen şey, kuramdan bağımsız nesnel bir gerçeklik değil de, kuram ya da kavramsal çerçeve olup. en önemli konu, kuramın doğruluğudur. Kuramın doğruluğu söz konusu olduğunda, pragmatist bir yaklaşım sergileyen Quine, bu görüşüyle ontolojik göreliliğin savunucu olmuştur.
Varlığın yapısını belirleyen şeyin dil olduğunu söyleyen başka bir düşünür de Straw son'dur. O, dünya üzerine olan düşüncenin yapısını inceleyerek, buradan hareketle belli bir varlık görüşüne ulaşmıştır. Başka bir deyişle, dilimizin nasıl işlediğini gösterip, yalnızca dili betimlemek suretiyle, dilin içerdiği metafizik kabulleri gözler önüne sermeyı amaçlayan Strawson, bu durumun bir ifadesi olarak, temel eseri olan Bireylerdi betimleyici metafizik alanında bir deneme olarak değerlendirmiştir.
Başka bir deyişle Straw son, dili kullanma tarzımızın, kalıcı nesnelerden oluşan bir çerçeveyi gerektirdiğini dile getirmiş ve bu çerçevenin, bir şey anlatmak istediğimizde, gereken kalıcılığı, zaman içindeki sürekliliği sağlayacak bireylerden oluştuğunu belirtmiştir. Ona göre, biz dilimizi, nesnel bir alana demir atma olanağı veren temel yonletim ya da referans edimleriyie bireylere bağlarız.
Bireylerden meydana gelen bu dünya yalnızca nesnel değil, fakat aynı zamanda mekânsal bir dünyadır. Öte yandan, bireyler maddî nesneler ve kişiler olarak iki türe ayrılır. Kişiler, maddi nesnelere anlamlı olarak uygulanamayan belirli yüklemlerin kendilerine uygulanabilmeleri olgusuyla ayrılırlar.
KAYNAKLAR
Aristoteles, Metafizik (çev. Ahmet Arslan), 2. cilt, İzmir 1985, 1993
H. Barreau, Aristote, Paris, 1972
O. Bloch, Le Materialism, Paris, 1975
A. Cevizci. Felsefe Sözlüğü, Ankara, 1996
R. Coüingwood, Tarih Tasarımı, Ankara 1991.
J. Collins, A History! of Modern Philosopy, Milwaukee, 1954.
D.J'Connor (Ed.), A. Critical Historye of Philosophy, Glencoe, 1964.
F. Coplestone, A History of Western Philosophy, 8 cilt. New York, 1966
J. Cottengham, The Rationalists, Oxford, 1988
P. Edwards (Ed), Encyclopedia of Philosophy, Londra ve New York, 1967
A. I. Goldman, Epistemology and Cognition, Cambridge, 1986
JA. Gould, Classic Philosophical Questions, Ohio, 1971
M. Grene, Introduction to Existentialism, Chicago, 1959.
D.W. Hamlyn, Metaphysics, Londra, 1984
N.R. Hanson, Patterns of Scientific Discovery, Cambridge, 1958
J. Harrison, Hume's Moral Epistemology, Oxford, 1976
M Heidegger, Kant and the Problem of Metaphysics, Londra, 1962
CEM. Joad, Guide to Philosophy;NewYork, 1939
S. Korner, Fundamental Questions of Philosopy, Sussex, 1973
AR. Lacey, Modern Philosophy, Boston, 1982
J. Passmore, A Hundred Years of Philosophy, Middlesex. 1957
W. V.O. Quine, Word and Object, Columbia, 1960.
J.H. Randall, Aristotle, New York, 1960
J. Rossi, La Philosophie Analytique, Paris 1989
J.P. Sartre. Varoluşçuluk (çev. Asım Bezirci). İstanbul, 1980
R. Scruton, A Short History of Philosophy, Londra, 1982, Modern Philosophy. Londra 1994.
N.K, Smith. Kant's Cri tique of Pure Reason, Londra, i 929 A Commeriary to Kant's Critique of Pure Reason, Londra, 1923
R.C. Solomon. Continental Philosophy since l~50, Oxford, 1988
B. Spinoza. Ethics (Çev. A. Boyle). Londra, 1993
PF. Strawson, Individuals. An Essay in Descriptive Metaphysics. Londra. 1959
J. Wahl. Philosophies of Existence. Neu York, 1969.
Dasein'ı ilgilendiren en önemli şey. şu hâlde kendi kimliği, kendisinin ne olduğudur. Bu Posem'ın ontolojik karakteridir. Öte yandan. Dasein'la iigiii olarak üç ayrı varoluşsal yapıdan söz edilebilir: Existans, olgusallık ve düşmüşlük. Existans eylemle, kişinin kendisini öne sürmesiyle. temelli bir seçimle gerçekleşir. Yani kişinin kendisini öne sürebilmesi, seçimler yapabilmesi durumuna Heidegger Dasein'in existansi adını verir.
O burada, yaşamı boyunca akıntıya kapılıp giden insanların sözde varoluşuna karşı, gerçekten varolmak için bireysel seçimin önemini vurgulayan Kierkegaard'dan yararlanmaktadır. Buna karşın, kişinin gündelik rutin içinde kaybolması eğilimine. Heidegger "düşmüşlük" adını verir. Bu kişinin kendisini gündelik kaygılar, düşüncenin hiç söz konusu olmadığı sıradan meşgaleler içinde kaybetmesi hâlidir. Buna göre biz insanlar kendimizi seçimlerimizle tanımiasak bile, her istediğimizi seçemeyiz. Bu, bizim Dasein'in Heidegger'in olgusallık adını verdiği başka bir varoiuşsal yapısı tarafından sınırlandığımız anlamına gelir; buna göre, insan varlıkları, kendileri için daha önceden birtakım ödevlerin belirlendiği bir dünyada yaşamaktadırlar.
Hcidegger'de söz konusu üç yapıya zamanın üç bovtıtu karşılık gelir. Buna göre Existans geleceği, olgusallık geçmişi, düşmüşlük ise şimdiyi gösterir, zaman önem kazanınca, zorunlu olarak ölüm gündeme gelir. Demek ki, varlık sorusunu ortaya atmak, varlığın anlamını kavramak için, insan olmanın çeşitli tarzlarını, yapaylığı, birakılmışlığı, dünyada içindeki varlığı ve tarihselliği çözümlemek anlamına gelir. Heidegger işte varoluşun bu temel kategorilerini. Husserl'den aldığı fenomenolojik yöntemi kullanarak, endişe, tasa boğuntu ve ölüm korkusu türünden duygularla belirdiği şekliyle inceler. Ona göre. özellikle iç sıkıntısı, bunalım ya da boğuntu, içinde bütün şeylerin hiçliğinin ortaya çıktığı bir varloma tarzıdır.
Aynı ahlâka davalı metafizikle, yani varlığın temel kategorileri ve yapısını, varoluşu özünden önce gelen insanın ahlâkı ve özünü yaratma sürecini temele alarak açıklayan bir varlık anlayışıyla varoluşçu felsefede karşılaşıyoruz. Buna göre Sartre'ın metafiziğinin ilk kategorisi dış dünyada varolan cansız şevlere, nasılsa öyle olan somut varlıklara, töze gerçek varlığa karşılık gelen kendinde varlıkla, fenomene karşılık gelen başkası için varlıktır. Buna göre, şeyler, her ne ise odur, olduğundan başka türlü olamaz. Kendinde varlık, aynı zamanda, tıpkı cansız nesneler gibi pasif olup etkinlikten kaçınan sorumluluk yüklenmeyen insan varlıkları için kullanılır. Buna göre. her eylemde özgür seçimin, özgür bir irâdenin ürünü olan kararların söz konusu olduğunu görmezden gelerek, varolan sıradan bir şey gibi davranan, kendisine ve başkalarına karşı olan sorumluluğundan ve dolayısıyla bezginlikten, boğuntudan, sıkıntı ve iç daralmasından kaçınmak için. kendisini aldatarak, dünyadaki herhangi bir şey, cansız bir nesne gibi olan söz konusu olan varlık tarzı, kendinde varlıktır.
Buna karşın, kendinde varlığı karşısında, yaşamına yön verme, kendi yaşantısına düzen ve anlam kazandırma sürecinde, özgürce seçimde bulanan ve eylemlerinin hem kendisi ve hem de başkaları için ortaya çıkacağı sonuçlan sorumlulukla hesaba katan kişi, bilinçli, sorumlu ve özgür birey için söz konusu olan varoluş tarzı olarak kendisi için varlık yer alır.
Sartre'ın görüşüne göre insanlar, varlık tarzları kendinde varlıktan oluşan şeylerden farklı olarak etkin ve yaratıcıdırlar. Kendisi için varlık olarak netilenen insan önceden belirlenmiş değildir: o önceden belirlenmiş bir öze göre yaşamak yerine, eyledikçe özünü kendi yaratır. İnsan, kendisi için varlıktır, özgüdür ve sorumludur. Dahası, insan kendisiyle şeyler arasındaki karşıtlığın, başka insanlarla olan ilişkilerinin, seçme ve olduğundan başka türlü olabilme gücünün bilincindedir.
Yine yirminci yüzyılda ortaya çıkan başka bir metafizik türü, tarih felsefecisi R.G. Coilingvvood tarafından örneklenen tarih olarak metafizik anlayışıdır. Bu metafizik anlayışını daha önceki metafizik anlayışlarından ayıran yön, Collingvvood'un metafiziğinin tarihin çeşitli dönemlerinde benimsenen ön kabulleri su yüzüne çıkarmayı amaçlamasidir. Buna göre, sağduyunun düşüncesiyle, bilimsel düşüncenin birtakım metafıziksel kabuller olmadan ilerleyip gelişmediğini, farklı insanların, farklı toplum ve dönemlerin zorunlu olarak birtakım metafıziksel kabullere dayandığını söyleyen Collingvvood, bu ilkelerin değişmeden bağışık olmadığını öne sürer: tarihsel araştırma, ona göre, işte bu ilkeleri değişim süreçleri içinde ele alıp inceleyen bir araştırma türüdür.
Metafizik ilkeleri bu çerçeve içinde, nihaî ve en yüksek önkabuller olarak tanımlayan Collinwood'a göre, metafizik, şu ya da bu türden düşünce içinde, şu ya da bu durumda, ya da zamanda insanlar tarafından hangi nihaî ve en yüksek ön kabullerin benimsenmiş olduğunu bulma çabasından başka bir şey değildir. Bu anlayışa göre tarih ya da tarihsel araştırmayla, söz konusu anlamı içinde metafizik örtüşmektedir: çünkü bu disiplin, ister tarih, ister metafizik olarak tanımlansın, tarihte insanlar tarafından benimsenmiş olan önkabulleri, değişim süreçleri içinde ele alır.
Ele alacağımız sonuncu metafizik türü. kurama göreli ya da dile dayalı metafizik vaya varlık anlayışıdır. Böyle bir anlayışın savunuculuğunu yapan Quine. kavramla bir yüklemin ifade ettiği şeyin anlaşılması durumunda, varlık kavramı diye bir kavramın olmadığın!, varlığın gerçek bir yükleme karşılık gelmeyip, yalnızca bir niceleyici olduğunu, altından bir dağın var olduğunu söylemenin altın ve dağ kavramlarının bir nesne tarafından örneklendiğini söylemekten başka bir şey olmadığını, varlıkla ilgili tüm soruların niceleyicilerle ilgili sorulara indirgenebilir olduğunu dile getiren analitik felsefenin varlık anlayışına, görüşün varlık problemine hiçbir çözüm getirmediği gerekçesiyle karşı çıkmıştır. O, bu tavrının bir sonucu olarak da, dili, güvenilir öndeyiler ortaya kovmak suretiyle tecrübemizi düzenlemeyi amaçlayan bir tür kuram olarak görmek gerektiğini dile getirmiş ve varlığın kurama bağlı ve göreli olduğunu belirtmiştir. Bu çerçeve içinde, meleklerin ya da fillerin, onlara gerek duyan kurama göreli olarak varolduğu söylenebilir. Quinc'm bu kurama göre, nevin varolduğunu belirleyen şey, kuramdan bağımsız nesnel bir gerçeklik değil de, kuram ya da kavramsal çerçeve olup. en önemli konu, kuramın doğruluğudur. Kuramın doğruluğu söz konusu olduğunda, pragmatist bir yaklaşım sergileyen Quine, bu görüşüyle ontolojik göreliliğin savunucu olmuştur.
Varlığın yapısını belirleyen şeyin dil olduğunu söyleyen başka bir düşünür de Straw son'dur. O, dünya üzerine olan düşüncenin yapısını inceleyerek, buradan hareketle belli bir varlık görüşüne ulaşmıştır. Başka bir deyişle, dilimizin nasıl işlediğini gösterip, yalnızca dili betimlemek suretiyle, dilin içerdiği metafizik kabulleri gözler önüne sermeyı amaçlayan Strawson, bu durumun bir ifadesi olarak, temel eseri olan Bireylerdi betimleyici metafizik alanında bir deneme olarak değerlendirmiştir.
Başka bir deyişle Straw son, dili kullanma tarzımızın, kalıcı nesnelerden oluşan bir çerçeveyi gerektirdiğini dile getirmiş ve bu çerçevenin, bir şey anlatmak istediğimizde, gereken kalıcılığı, zaman içindeki sürekliliği sağlayacak bireylerden oluştuğunu belirtmiştir. Ona göre, biz dilimizi, nesnel bir alana demir atma olanağı veren temel yonletim ya da referans edimleriyie bireylere bağlarız.
Bireylerden meydana gelen bu dünya yalnızca nesnel değil, fakat aynı zamanda mekânsal bir dünyadır. Öte yandan, bireyler maddî nesneler ve kişiler olarak iki türe ayrılır. Kişiler, maddi nesnelere anlamlı olarak uygulanamayan belirli yüklemlerin kendilerine uygulanabilmeleri olgusuyla ayrılırlar.
KAYNAKLAR
Aristoteles, Metafizik (çev. Ahmet Arslan), 2. cilt, İzmir 1985, 1993
H. Barreau, Aristote, Paris, 1972
O. Bloch, Le Materialism, Paris, 1975
A. Cevizci. Felsefe Sözlüğü, Ankara, 1996
R. Coüingwood, Tarih Tasarımı, Ankara 1991.
J. Collins, A History! of Modern Philosopy, Milwaukee, 1954.
D.J'Connor (Ed.), A. Critical Historye of Philosophy, Glencoe, 1964.
F. Coplestone, A History of Western Philosophy, 8 cilt. New York, 1966
J. Cottengham, The Rationalists, Oxford, 1988
P. Edwards (Ed), Encyclopedia of Philosophy, Londra ve New York, 1967
A. I. Goldman, Epistemology and Cognition, Cambridge, 1986
JA. Gould, Classic Philosophical Questions, Ohio, 1971
M. Grene, Introduction to Existentialism, Chicago, 1959.
D.W. Hamlyn, Metaphysics, Londra, 1984
N.R. Hanson, Patterns of Scientific Discovery, Cambridge, 1958
J. Harrison, Hume's Moral Epistemology, Oxford, 1976
M Heidegger, Kant and the Problem of Metaphysics, Londra, 1962
CEM. Joad, Guide to Philosophy;NewYork, 1939
S. Korner, Fundamental Questions of Philosopy, Sussex, 1973
AR. Lacey, Modern Philosophy, Boston, 1982
J. Passmore, A Hundred Years of Philosophy, Middlesex. 1957
W. V.O. Quine, Word and Object, Columbia, 1960.
J.H. Randall, Aristotle, New York, 1960
J. Rossi, La Philosophie Analytique, Paris 1989
J.P. Sartre. Varoluşçuluk (çev. Asım Bezirci). İstanbul, 1980
R. Scruton, A Short History of Philosophy, Londra, 1982, Modern Philosophy. Londra 1994.
N.K, Smith. Kant's Cri tique of Pure Reason, Londra, i 929 A Commeriary to Kant's Critique of Pure Reason, Londra, 1923
R.C. Solomon. Continental Philosophy since l~50, Oxford, 1988
B. Spinoza. Ethics (Çev. A. Boyle). Londra, 1993
PF. Strawson, Individuals. An Essay in Descriptive Metaphysics. Londra. 1959
J. Wahl. Philosophies of Existence. Neu York, 1969.
1 Yorum
Emeginize saglik
Cok yararli bir calisma olmus
Tesekkurler