FELSEFÎ TEOLOJİYE GİRİŞ - 1

Immanuel KANT
Çev. Mehmet Sait REÇBER

Tanrı Fikri

İnsan aklının bir ölçüt olarak kullanması için en yüksek mükemmellik fikrine ihtiyacı vardır ki ona göre saptamalar yapabilsin. Örneğin, insan sevgisine ilişkin olarak şu veya bu arkadaşlık derecesinin kendisine yaklaştığı veya yetişmediği mertebeyi belirleyebilmek için en yüksek arkadaşlık fikrini düşünürüz. Bir kimse bir başkasına arkadaşça bir hizmette bulunabilir, fakat yine de kendi refahını dikkate alabilir, ya da kendi çıkarını dikkate almaksızın her şeyi arkadaşına bağışlayabilir.

İkincisi mükemmel arkadaşlık fikrine en çok yaklaşır. Bu türden bir kavrama, kendi gerçekliğinden bağımsız şu veya bu durumdaki daha küçük ve daha büyük derecelerin ölçütü olarak ihtiyaç duyulan şeye fikir denir. Fakat bu fikirlerin (Plato’nun cumhuriyet fikri gibi, mesela) hepsi sadece zihnin hayalleri değil midir? Asla. Çünkü şu veya bu durumu fikrime göre düzenleyebilirim. Bir yönetici, sözgelimi, ülkesini mükemmele yaklaştırmak için [ülkesini] en mükemmel cumhuriyet fikrine göre düzenleyebilir.

Bu türden herhangi bir fikir için üç öğe gereklidir: (1) tüm yüklemlerine nispetle konunun belirleniminde tamlık (örneğin, Tanrı kavramında tüm gerçeklikler biraraya gelmiştir); (2) eşyanın varlığını çıkarsamada tamlık (örneğin, başka [kavramlardan] çıkarsanamayan, aksine diğer bütün şeylerin kendisinden çıkarılması gereken en yüce varlık kavramı); (3) topluluğun tamlığı, ya da topluluğun ve bütünün irtibatının tamamen belirlenmesi.

Dünya yüce bir varlığa dayanır, fakat dünyadaki şeyler hep karşılıklı olarak birbirine dayanır. Bir arada düşünüldüklerinde tam bir bütün oluştururlar. Anlık daima bütün şeylerde bir birlik oluşturmayı ve en yüksek dereceye varmayı arar. Böylece, örneğin, cenneti iyiliğin en yüksek derecesiyle bir araya gelmiş ahlakın en yüksek derecesi olarak, cehennemi de sefaletin en büyük derecesiyle birleşmiş kötülüğün en yüksek derecesi olarak düşünürüz. Kötülüğü, kötülüğün en yüksek derecesi olarak düşündüğümüzde onu, ne pişmanlık ne de cazibeyle ve [yine] kazanç veya çıkar düşünmeksizin, sadece kötü olduğu için kötülükte tatmin bulmak için doğrudan bir eğilim olarak düşünürüz. Bu fikri kötülüğün ara derecelerini kendisine göre belirlemek için oluştururuz.

Aklın bir fikri hayalin bir idealinden nasıl ayrılır? Fikir in abstracto evrensel bir kuraldır, halbuki ideal bu kuralın altına getirdiğim tekil bir durumdur. Böylece, sözgelimi, Rousseau’nun Emile’i ve ona verilecek eğitim aklın gerçek bir fikridir. Fakat ideal hakkında belirgin hiçbir şey söylenemez. Bir şahıs yönetici, baba, veya arkadaş olarak davranması gereken tarza ilişkin her mükemmel sıfatı kendinde bulundurabilir, fakat bu, bu sıfatların şu veya bu durumda ne ifade ettikleri izahını bitirmeyecektir (bunun bir örneği Ksenophon’un Cyropaedia’sıdır) . Tamlığa olan bu isteğin nedeni mükemmellik kavramına başka türlü sahip olamayışımız olgusunda yatmaktadır. İnsani erdem her zaman mükemmel-olmayandır. Bu nedenle, bu mükemmelliyetsizliğin erdemin en yüksek derecesinden ne kadar aşağıda kaldığını görebilmemiz için bir ölçüte sahip olmalıyız. Aynı şey ahlaki kötülük için de geçerlidir. Kötülüğün derecesini sınırlayabilecek her şeyi kötülük fikrinin dışında bırakırız. Ahlakta, yasaları ahlaki mükemmelliklerinde ve arılıklarında tasavvur etmek zorunludur. Ancak, bir kimsenin böyle bir fikrin farkına varması yine de bir başka şey olacaktır. Ve bu bütünüyle mümkün değilse de fikrin hala büyük yararı vardır. Rousseau, Emile’inde, tasvir ettiği eğitimi bir tek bireye verebilmek için bütün bir yaşam süresinin (veya bir yaşamın büyük bir kısmının) gerekli olduğunu kendisi de kabul etmektedir.

Şimdi en yüce varlık fikrine geldik. Kendimiz için bir tasavvurda bulunalım: (1) Her noksanlığı dışlayan bir varlık. (Örneğin, aynı anda bilgili ve erdemli bir adamı zihnimizde canlandıracak olursak, bu mükemmelliğin büyük bir derecesi olur, fakat bir çok noksanlık hala geride kalacaktır.) (2) Bütün gerçeklikleri kendisinde toplayan bir varlık. Ancak bu yolla kavram tam olarak belirlenecektir. Bu kavram yine en mükemmel tabiat, veya en mükemmel tabiata mahsus herşeyin terkibi olarak da düşünülebilir (mesela, anlama ve irade). (3) O, bilgi ve ahlakın kendisine ait olduğu en yüksek iyi olarak düşünülebilir. Bu mükemmelliklerin ilkine aşkın mükemmellik denir; ikincisine fiziksel, ve üçüncüsüne pratik mükemmellik adı verilir.

Teoloji Nedir?

Teoloji nedir? Teoloji en yüce varlığa ilişkin bilgimizin sistemidir. Sıradan bilgi teolojiden nasıl ayrılır? Sıradan bilgimiz terkip ve birlik gözetilmeksizin bir şeyin bir diğer şeyin yanına konulduğu bir yığındır. Bütünlük fikri bir sistemde baştan başa hükmeder. Tanrı hakkındaki bilgi sistemi Tanrı hakkındaki bütün mümkün bilginin toplamına değil, fakat sadece insan aklının Tanrı noktasında karşılaştığı şeye delalet eder. Tanrı’daki her şeyin bilgisi theologia archetypa dediğimiz şeydir ve bu bilgi sadece Tanrı’nın kendisinde bulunacaktır. İnsan tabiatında yer alan Tanrı’nın bu kısmına [yönüne, ç.] ilişkin bilgi sistemine theologia ectypa denir ve bu çok yetersiz olabilir. O yine de bir sistem oluşturur, çünkü aklın bize sağladığı bütün sezgiler her zaman bir bütünlük içinde düşünülebilir.

Tanrı hakkındaki tüm mümkün bilginin toplamı insan aklı için mümkün değildir, hatta gerçek bir vahiy yoluyla da. Fakat aklımızın Tanrı hakkındaki bilgiye ne kadar erişebileceğini görmek insan aklının en değerli soruşturmalarından biridir. Rasyonel teoloji de, hiçbir insan aklının daha geniş bir bilgi veya sezgiye erişme kapasitesinin olmadığı anlamında, [bu işi] tamamlamak için önerilebilir. Bu yüzden aklın kendi sınırlarına tümüyle işaret edebilmesi onun bir avantajıdır. Teoloji bu şekilde Tanrı hakkındaki tüm mümkün bilginin kapasitesiyle ilgilidir.

Bilgimizin hepsi iki türlüdür, olumlu ve olumsuz. Olumlu bilgi çok sınırlıdır, ancak bu olumsuz bilginin kazanımını bu oranda daha da büyütür. Tanrı hakkındaki olumlu bilgiye gelince, bilgimiz sıradan bilgiden daha fazla değildir. Ancak olumsuz bilgimiz daha fazladır. Yaygın pratik kendisinden bilgi yarattığı kaynakları görmez. Böylece kendilerinden daha fazla bilginin sağlanacağı daha fazla kaynakların bulunup bulunmadığı belirsizdir. Bu, yaygın pratiğin kendi anlığının sınırlarını tanımaması olgusundan ortaya çıkar.

Akıl bu bilgide ne çıkara sahiptir? Spekülatif değil, pratik bir çıkar. [Bu] nesne bizim için hakkında spekülasyon yapamayacak kadar çok yücedir. Doğrusu, spekülasyonla hataya düşebiliriz. Ancak ahlak öğretimiz, ona teyit vermesi için, Tanrı fikrine muhtaçtır. Bu bizi böylece daha bilgili değil, daha iyi, daha erdemli ve daha dürüst yapmalıdır. Çünkü bizi mutlu edebilecek ve edecek olan yüce bir varlık varsa, ve bir başka hayat varsa ahlaki eğilimlerimiz bu suretle daha fazla güç ve besin alacak, ve ahlaki davranışımız daha fazla sağlamlaşmış olacaktır. Aklımız bu konularda az spekülatif çıkar bulur, ama pratik olana kıyasla çok az değerde olan bir şeydir bu. Spekülatif çıkar sadece, aklımızın kendisine göre daha az yüce olanı ölçmesi ve belirlemesi için her zaman en yüceye ihtiyaç duyduğudur.

Tanrı’ya bazen bir anlık atfederiz. Bunu ne dereceye kadar yapabiliriz? Kendi anlığımızın sınırlarını bilmiyorsak, o halde ilahi anlık hakkında daha da az düşünebiliriz. Fakat burada da maksimuma sahip olmamız gerekir ve onu ancak bütün sınırlamaları kaldırarak elde edebiliriz. Bu yüzden anlığımızın ancak evrensel nitelikler yoluyla eşyayı bilebileceğini söyleriz, fakat, bu insan anlığına ilişkin bir sınırlama olduğundan Tanrı’da bulunamaz. Böylece maksimum bir anlık, yani sezgisel bir anlık hakkında düşünebiliriz. Bu bize asla hiç bir kavram vermez, ama böyle bir maksimum daha küçük dereceleri belirlemeye hizmet eder. Mesela, insani iyilikseverliği belirlemek istersek, ancak Tanrı’da bulunan, en yüksek iyilikseverliği düşünmek suretiyle yapabiliriz. Ve daha sonra ara dereceleri ona göre belirlemek kolaydır. Bu yüzden Tanrı kavramı bilgimizde belirlenecek kadar genişletilmiş değildir. Çünkü maksimum daima belirli olmalıdır. Hak kavramı, örneğin, tamamen ve kesin olarak belirlenmiştir. Fakat hakkaniyet kavramı oldukça belirsizdir. Çünkü o bir yere kadar hakkımdan feragat etmem gerektiği anlamına gelir. Fakat ne kadar? Çok fazla feragat edersem kendi hakkımı çiğnerim. Bundan dolayı ahlakta da Tanrı’ya yöneltilmiş bulunmaktayız. Çünkü o bize en yüce varlığa göre biçimlendirilmiş en yüksek ahlak fikrini arzulamayı söyler. Fakat bunu nasıl yapabiliriz? Bu amaç için ahlakımızın en yüce varlığın ahlakının ne derecede altında kaldığını görmek zorundayız. Bu yolla Tanrı kavramı bize yardımcı olabilir ve yine ahlaktaki daha ince ayırımları kendisiyle belirleyebilmek için bir ölçüt olarak iş görebilir. Böylece burada da spekülatif bir çıkara sahibiz. Fakat, ne kadar da ehemmiyetsiz! Çünkü o bize maksimum ile yok arasında bulunabilecek her şeyi belirli bir şekilde göstermemizi sağlayan bir araçtan başka bir şey değildir. Öyleyse, ahlak kavramlarımızı yükselterek ve ahlaki davranışımızın kavramlarını gözlerimizin önüne sererek kendimizi daha iyi insan yapmağa ilişkin olan pratik çıkarımıza kıyasla teorik çıkarımız ne kadar da azdır!

Teoloji doğanın görünüşlerini bize açıklamada iş göremez. Açıklaması bize açık olmayan her şeyin temeline Tanrı’yı koymak genelde aklın doğru bir kullanımı değildir. Aksine, doğayı ve onun işleyişlerini bileceksek ilkin doğanın yasalarına nüfuz etmemiz gerekir. Bir şeyin Tanrı’nın mutlak kudretinden dolayı olduğunu söylemek genel olarak ne aklın kullanımı ve ne de [bir] açıklamadır. Bu tembel bir akıldır ve bu konuda bilahare söyleyeceğimiz daha fazla şeyler olacaktır. Fakat kimin doğanın yasalarını bu kadar sağlam bir şekilde inşa ettiğini ve onun işleyişlerini kimin sınırladığını soracak olursak o zaman akıl ve doğanın bütünlüğünün yüce nedeni olarak Tanrı’ya ulaşacağız.

Şimdi daha da soralım: Tanrı hakkındaki bilgimiz veya rasyonel teolojimiz ne değere sahiptir? Sırf, en yüce nesneyle iştigal ettiği veya nesnesi olarak Tanrı’ya sahip olmasından dolayı herhangi bir değeri yoktur. Aksine bu nesnenin kendi değerine uygun olan [bu nesnenin] bilgisine sahip olup olmadığımızı sormamız gerekir.

Ahlakta sadece nesnenin bir değere sahip olduğunu değil, aynı zamanda nesnenin bilgisinin de bir değere sahip olduğunu görürüz. Bu yüzden açıktır ki, teoloji sadece bilgisinin nesnesi en yüksek değer olduğundan övünmek için herhangi bir nedene sahip değildir. Her halükarda Tanrı’nın büyüklüğüne kıyasla bilgimiz sadece bir gölgedir ve kuvvelerimiz Tanrı tarafından ziyadesiyle aşılmıştır. Gerçek soru şudur: Buna rağmen bilgimiz bir değere sahip midir? Ve cevap şudur: Evet, din ile bağlantılı olduğu oranda. Çünkü din, teolojinin ahlaka, yani iyi bir fıtrata ve en yüce varlığı bütünüyle hoşnut eden bir davranış sürecine tatbikinden başka bir şey değildir. Doğal din böylece tüm dinin esası ve tüm ahlaki ilkelerin en sağlam dayanağıdır. Ve doğal teoloji tüm din için hipotez ve erdem ile dürüstlük kavramlarımıza ağırlık kazandırdığı oranda kendisini bütün spekülasyonların ötesine taşıyan bir değere haizdir.

Doğal teolojide tanrı-bilginleri var mıdır? Doğuştan bilgin olmak gibi bir şey yoktur. Vahyedilmiş dinde öğrenmenin bir yeri vardır, çünkü vahyedilmiş dinin bilinmesi gerekir. Fakat doğal dinde öğrenmeye yer yoktur. Çünkü burada yanlışların içeri girmesini engellemekten başka yapılacak bir şey yoktur ve bu esasen bir öğrenme türü değildir. Genelde aklın a priori hiçbir bilgisine öğrenme denemez. Öğrenme öğretilmesi gereken bilginin toplamıdır.

Tanrıbilimci veya tanrı-bilgini gerçek bir öğrenime sahip olmalıdır, çünkü o Kitab-ı Mukaddes’i yorumlamalı, yorumlama ise dillere ve bundan da çok öğretilebilen şeylere dayanır. Grekler zamanında felsefi mektepler physicas ile theologicas olarak ayrılmışlardı. Ancak ikincisinin o dönemin dini adetlerini araştıran, kutsal kaidelerini ve bunun gibi diğer batıl şeyleri öğrenen mektepler olarak anlaşılmaması gerekir. Aksine onlar rasyonel araştırmacılardı. Onlar hangi Tanrı kavramlarının akılda saklı olduğu, aklın Tanrı hakkındaki bilgide nereye kadar ilerleyebileceği, bilgi alanındaki sınırların nerede bulunduğu ve bunun gibi şeyleri fark ettiler. Fakat Tanrı hakkındaki bilgi öğrenmeye bağlıydı.

Şimdi soralım: Din için gerekli olan teolojinin asgarisi nedir? Bizi Tanrı’ya iman etmeye sevk etmesi ve böylece hayat akışımıza yön vermesi için zorunlu olan Tanrı hakkındaki asgari bilgi nedir? Teoloji’nin en küçük, en dar kavramı nedir? O sadece bir dine ihtiyaç duymak ve doğal din için yeterli bir Tanrı kavramına sahip olmak üzerine kuruludur. Ancak bu asgarilik Tanrı kavramının mümkün olduğunu ve anlığın yasalarıyla çelişmediğini kavrarsam sağlanır. Herkes bu kadarıyla ikna olabilir mi? Evet, ikna olabilir, çünkü hiç kimse bu kavramı elimizden alıp ve imkansızlığını kanıtlayacak konumda değildir. O halde din için mümkün olan en az gereksinim budur.

Temelinde sadece bu olmakla dine hala bir yer vardır. Fakat Tanrı kavramının imkanı ahlak tarafından desteklenmiştir, çünkü, başka türlü, ahlakın saikleri bulunmayacaktır. Üstelik böyle bir varlığın imkanı tek başına insanda dinin ortaya konulması için yeterlidir. Fakat teolojinin maksimumu bu değildir. Böyle bir varlığın gerçekten varolduğunu bilirsem daha iyi olur. Kendilerini doğru bir hayata adayan kadim Greklerin ve Romalıların bu kavramın imkanından başka bir Tanrı kavramına sahip olmadıklarına inanılmaktadır. Ve bu, onları bir dine yönlendirmek için yeterliydi. Şimdi pratik açıdan tatmin olacağımız fakat spekülatif açıdan aklımızın az tatmin bulacağını söylemek için yeterli kavrayışa sahip bulunmaktayız. Tanrı kavramını sunmaya çalışırken kendimizi hatalardan ve spekülatif açıdan çelişkilerden koruyacağız, ve teoloji düşmanlarının saldırılarından emin kalacaksak aklımızı çok iyi kontrol etmeliyiz. Ancak gayemiz ahlaki ise, her şeyden önce ahlakımız üzerinde bir tesiri olabilecek herhangi bir hatadan kendimizi korumalıyız.

Doğal teoloji iki türden oluşur (a) theologia rationalis ve (b) theologia empirica. Ancak Tanrı bir duyum nesnesi olmadığı ve bu yüzden bir tecrübe nesnesi olamayacağı için theologia empirica’ya ancak ilahi bir vahyin yardımıyla güç yetirebiliriz. Fakat buradan akıl ve vahiyden başka teoloji türlerinin bulunmadığı anlaşılır. Rasyonel teoloji ya spekülatif (temelinde teorik bilimle) ya da ahlaki (nesnesi pratik bilgiyle) dir.

Bunların ilki spekülatif teoloji olarak da adlandırılabilir, pratik ilkelerden çıkarsadığımız ikincisine de bu durumda ahlak teolojisi denilecektir. Spekülatif teoloji, buna ilaveten, ya (1) kaynağını sadece bütün tecrübeden bağımsız saf anlık ve akıldan alan aşkındır, ya da (2) doğaldır. Bunların ilkini doğal teolojiden ayırmak gerekir, çünkü onda, kendisinden Tanrı’ya atfedebilecek sıfatlar çıkarabileceğimiz bir tabiat üzerine kurulu bizde bir şeyin olduğu yerde, kendimize kıyasla Tanrı’yı tasavvur edebiliriz. Fakat doğal teolojide, aşkın teolojide mevcut bulunan tüm kavramların yalnızca saf akıldan alındığı kavramların saflığı asla yoktur.

Doğa tecrübe nesnelerinin toplamıdır. Doğayı ya genel olarak dünyanın tabiatı olarak ya da mevcut her şeyin yapısı olarak düşünebilirim. Dolayısıyla doğal teoloji iki türden oluşabilir: (1) kozmoteoloji, burada bir dünyanın tabiatını genel olarak düşünür ve oradan dünyanın yaratıcısının varlığına delil getiririm; veya (2) fizikoteoloji, burada mevcut dünyanın yapısından bir Tanrıyı bilmeye varırım.
1 | 2 | 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP