NİETZSCHE’NİN İNSAN ANLAYIŞI - 2

Nietzsche açısından, insan gelişiminin tuhaf sınırlılığı, duraksayan çok uzayan, sık sık geri dönen, döngüsel olan bu boyun eğme, sürü içgüdüsünün en iyi biçimde miras kalmasındandır. “Bu içgüdünün en aşırı noktasına doğru ilerlediğini düşünelim bir kez; sonunda buyuranlar ve bağımsızlar eksilecektir; ya da içten içe kötü bilincin açısını çekeceklerdir, buyurmadan önce kendilerini aldatmayı zorunlu bulacaktır.”

Kendi dönemi Avrupa’sını bu şekilde betimleyen Nietzsche’ye göre, Avrupa’daki sürü insanı, kendisinin biricik uygun insan tipi olduğu görüşünü veriyor, onu evcilleştiren, geçimli ve sürü için yararlı kılan özelliklerini yüceltiyor; sanki onlar has insan erdemleriymiş gibi. Dayanışma, lütuf, itibar, çalışkanlık, ölçülülük, alçak gönüllülük, hoşgörü, acıma, liderlerin ve kösemenlerin kaçınılmaz olduğu sanıldığı durumlarda insan, bugün buyurucuların yerine kurnaz sürü insanlarını koyup, onları bir araya getirmeye çalışıyor durmadan: Tüm meclise dayanan anayasaların kökeni budur.

Görüldüğü gibi Nietzsche’ye göre sürü insanı herhangi bir yığın insanı değil, aralarında belli bir ahlakla bağlı, o sürünün bir zamanlar ayakta durmasını sağlamış bir ahlakla bağlı (aile, devlet, parti, vb.) insan birlikleridir.

Öte yandan şunu da belirtmeliyiz ki, Nietzsche’de sürü insanı, yaratılışı itibariyle zayıftır ve varlığını sürdürmek için başkalarına muhtaçtır. Böylece topluluk halinde var olmanın temelini oluşturan biyolojik faktör yani “sürü içgüdüsü” bu tip insanlarda en çok ihtiyaç duyulan ve en fazla kullanılan yaşam unsurudur.

Nietzsche’ye göre, sürü insanında hakim olan eğilim, herkesin eşit olduğu bir toplum düzeni kurmaktır: Ya Tanrı önünde ya kanun önünde eşitlik. Orta ve vasat olan değerli olan olduğu için, aşırılıklara yer yoktur. İşte bu tutum onların sıradanlığını meşrulaştırır.

Sürü insanı, ortayı sever, çünkü orada korku yoktur; burada insan yalnız olmaz; burada yanlış olmaya yer yoktur: burada eşitlik vardır. Burada insanın varlık şekli kınanmaz, tersine doğru varlık şekil olarak hissedilir, burada kendinden hoşnutluk hakimdir. Ancak sürü insanını, Nietzsche onaylamaz; onaylamaz çünkü sürü insanında özgürlüğün, özgürce hareket etmenin asla yeri yoktur.; çünkü sürü insanının yaptığı tek şey, sahip olunan ahlaka boyun eğmektir. Sürü insanı olayları ve durumları her zaman kendi görmeleriyle değil, sahip olunan ahlakın çerçevesinde görür. Oysa Nietzsche açısından sürünün dışına çıkmak gerekir. İşte bunu başaracak olan özgür insandır. Şimdi Nietzsche’nin özgür insandan ne anladığına geçelim.

Özgür İnsan

Özgür insan nasıl bir insandır? Kimdir özgür insan? Nietzsche’ye göre, özgür insan, ahlak dışı insandır. “Özgür insan, içinde yetiştiği ve yaşadığı sürüden kopmuş, kendi yolunu arayan, insan ile ilgili şeyleri, insanın her şeyini kendi gözleriyle görmek isteyen insandır.” Ancak özgür olma yolunda her kişi, birkaç dönem geçirmek, birkaç basamak inip çıkmak zorundadır. Bazı kişiler bu basamakların herhangi birinde takılıp kalırlar, asla ileri gidemezler. Böyle durumlarda çeşitli “kopmuş insan” tipleri, değerler karşısındaki tutumları bakımından başka başka olan çeşitli “kopmuş insan” tipleri ortaya çıkar.

Geçerlikte olan ahlakın dışına çıkan ilk adım, “büyük kopma”dır. Ahlaki değerlerin ve değer yargılarının havada kaldığının farkına varan kişi “büyük kopma”nın sınırına gelmiş demektir. İşte bu noktada insanın karşısına nihilizm sorunu çıkmaktadır. Bu temel problem karşısında ancak etkin ve aktif olan kişi, terk ettiği değerlerin yerine yeni değerler yaratma ve ortaya koyma imkanı bulabilir.

Bu anlamda özgür insan, yaşadığı ve yetiştiği ahlakın ve onun değer yargılarının, gereklerinin dışına çıkan ahlak dışı insandır. Ahlakdışı kavramından ise Nietzsche şunu anlar:

Aslında iki yadsıma girer ahlakdışı sözcüğümün içine. Bir yandan, şimdiye kadar en yüksek sayılan bir insan tipinin, iyileri, iyilikseverleri, iyilik yapanları yadsıyorum; öte yandan, gerçek ahlak diye geçerli ve egemen olan bir tür ahlakı, dekadans ahlakını, daha somut deyimiyle Hıristiyan ahlakını yadsıyorum.

Özgür insan, birçok erdemleri olmasını asla istemeyen insan tipidir. Özgür insan tek erdemi ister ve kendi erdemini sever; onun için mücadele eder, savaşır. Kısaca onun için yaşar. Öte yandan, “Özgür insan, hangi şeyden özgür olmak istediğini sormaz; niçin ne için özgür olmak istediğini sorar ve buna verdiği cevapla kendi işini sorar, bulur.”

Özgür insanın bütün değerlendirmelerine ve bütün yapıp ettiklerine yön veren bir tek düşünce vardır. Bu da insanın hiçbir zaman ona doymadığı idealidir. Yani, yaratıcı insanın ideali, trajik insanın idealidir. Nietzsche’nin ifadesiyle, … daha önce olmuş ve şimdi olanla yalnız uyuşmayı, ona katlanmayı öğrenmiş olan insanın değil, aynı zamanda bunun daha önce ve şimdi olduğu gibi, bir daha olmasını isteyen, hep olmasını isteyen, yalnız kendisine değil, bütün piyasa ve oyuna, ve yalnız bir oyuna değil, aslında tam bu oyuna ihtiyacı olana ve onu gerektiren, yüksek şeyleri en çok seven, en canlı, hayata en çok “evet” diyen insan idealidir.

Özgür insan, ahlaki değer yargıları kurmaz. Özgür insan, iyinin ve kötünün ötesine geçmiştir. Ama kendisi ahlak dışı bir insan olsa da çeşitli değerlendirme tarzlarının varlığını, zıt değerlendirmeler yapan insanların varlığının farkındadır.

Hangi anlama gelirse gelsin, iyi ile kötünün hayat için kaçınılmaz olduğunu; belli bir açıdan görmenin kaçınılmaz olduğunu bilir. Nietzsche’ye göre, “insanların farklılığı, yalnızca iyi bulduklarının çizelgelerindeki farklılıkta, yani, çabalamaya değer iyi anlayışlarında değil de, bir de az ya da çok değerli bütün ortaklaşa tanıdıkları iyilerin farklılığında, sıralanma düzenlerinin farklılığında gösterir kendini: Hatta bunlardan daha çok, bir şeye sahip olup, o şeyi ele geçirmekten ne anladıklarında kendini ortaya koyar.

Özgür insan, bu dünyanın realitelerinin anlamlarını, kendi gözleriyle görmek ister. İnsanlarla ilgili her şeyin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini görerek hiç olmazsa bunun da yolunu açmak ister. Özgür insan bu anlamda hazırlayıcı insandır. Açtığı yol, üstinsanın yoludur.

Özgür insan, kendi kendini yenileyen, kendini eğiten, herhangi bir şeye saplanıp kalmayan insandır. Özgür insan kendi erdemi için yaşar ve birçok erdemi olsun istemez, kendisi olmak ister. Onun erdemi, başkalarının erdemsizliğinden acı çekmeyen propaganda yapmayan, yasak olan her şeyi yapan, moral dışı bir erdemdir. Ancak kendi kendisi olmak isteyen özgür insan, sürekli maske taşır, kendisini olduğu gibi göstermez. O kendisinden utanmaz. Başkaları onu anlamadığı için onun gerçek yüzünü göremezler.

Özgür insan, yalnız kalmak ister. Çünkü kendi işini yapabilmesi için yalnız kalması gerekir. O, yalnız kalabilen insandır. O, kendi kendine yeter. O, yığınla, sürü insanına söz söylemez. Ancak kendi gibileriyle ve kendi gibi alacaklarla konuşur. Öte yandan özgür insan, hazır olan her şeye karşı şüphecidir. Bununla birlikte hazır olan her şeye el uzatma hakkını da tanır kendine.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, özgür insanın bütün değerlendirmelerine yön veren bir tek düşünce vardır. Bu da özgür insanın, üstinsana ulaşabilmesi uğraşısıdır. Özgür insanın yüceliğini belirleyen neden, sadece kendini kurtarması, kendini özgür kılması değil, bütün bunları ne için yaptığını bilmesi ve bunu başarmasıdır. Kişi yabancılaşmasını kendi ego tatmini ya da çıkarı için değil, bir ideal uğruna, gelecek olana yolu hazırlamak için aşar. Nitekim Nietzsche bunu Zerdüşt’te şöyle dile getirir:

İnsana yüce olan, onun köprü olmasıdır, gaye değil: İnsanda sevilecek olan onun başlangıç ve bitiş olmasıdır. Ben batmaktan başka türlü yaşamasını bilmeyenleri severim, çünkü bunlardır karşıya geçecek olan… Ben, batmak ve kurban olmak için yıldızların ötesinde sebep aramayıp, kendini, yeryüzünü bir gün üst insanın olsun diye yeryüzüne feda edenleri severim. Ben bilmek için yaşayan ve bir gün üst insan yaşayabilsin diye bilmek isteyeni severim….

Böylece “özgecilik” ve “feda ediş” özgür insanın en büyük özellikleridir. Bununla birlikte özgür insan kendini mükemmelleştirmek ister. Bu da yeni bir insan tipini ortaya çıkarır. Bu yeni insan tipi, trajik insanın diğer adla üst insanın ta kendisidir. Bu insan tipi, Nietzsche’nin ifadesiyle “yeryüzünün efendileri”dir. Böylece özgür insanın kendini feda etmesiyle artık üstinsan ortaya çıkacaktır.

Trajik İnsan ya da Üstinsan

Öncelikle trajik insan ya da üst–insan’ın ayırt edici özelliklerinden söz etmeden önce, üstinsan’ın kısa bir tanımlamasını yapmak yerinde olacaktır. Üstinsan, geleneksel ahlakı köle ahlakı olarak görüp değerlendiren, eşitlik kavramına karşı çıkıp, ahlaki değerlerin son çözümlemede insanın gerçek doğasına, insandaki güçlü olma isteğine dayanması gerektiğini belirten Nietzsche’nin öngördüğü bir insanlık aşamasıdır. Üstinsan kavramı, insan evriminin bundan sonraki aşamasında ortaya çıkacak bir insan tipi olarak, değerleri gözden geçirme, yeni baştan yaratma ve güçlü olma isteğini hayata geçirme cesaretinde olan insan için kullanılmaktadır.

Bu tanımlamadan da anlaşılacağı üzere, trajik insan güçlü olma isteğine dayanır, güç istemiyle hareket eder. Güç istemi, Nietzsche felsefesinin anahtar kavramlarından biridir. Güç istemi, yaşamın kendisidir. Yaşamdan koparılmayan, hep yaşamla birlikte olandır. “Nerde canlı bir şey bulduysam, orada güç istençleri de buldum” diyen Nietzsche’ye göre, tüm canlılar evreni, insan yaşamasının öz belirlenimleriyle bezenir. Efendi olma, üste çıkma, güçlü biçimindeki insana özgü görünümleri tüm canlılara aktaran Nietzsche, bir bütün olarak evreni de güç istenci olarak yorumlamaktan çekinmez.
1 | 2 | 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP