MARTIN HEIDEGGER FELSEFESİNDE ÖLÜM PROBLEMİ - 3
|
Heidegger'e göre ölüm yaşamın bir kısmını oluşturan geniş anlamlı bir fenomendir. Örneğin Dasein biyoloji biliminin objesi olarak bir canlı gibi de incelenebilir. Çünkü bu konuda bilimsel araştırmalar yapıldığından ölüm konusunda çalışan herhangi bir araştırmacının ortaya koyduklarının tamamı bu perspektiften ele alınmalıdır. Diğer bir ifadeyle bu Dasein'in ölümsüzlüğünü kendi kendine bilip dünyada bir yere sahip olan objektif bir hakikatin önemini kavramaktır. Heidegger'e göre Dasein'in ölümü başkasının ölümü gibi dünyanın bir hakikatidir. Hayatın dışına çıkma olan bu olay dostlardan ayrılma manasına vefat etmektir. Sona ulaşmayı bilmede herhangi bir canlı için söylenen Dasein için söz konusu olamaz. Zira bu Dasein'in vefat etmesine karşın tamamen saf ve doğal olmayan kendi ölümünü ortaya koymak ve incelemekten başka şey değildir. Yani kendi ölümüne bağlı ve ölümlü varlık olarak hayatın dışına çıkmaktır.
Heidegger burada kendi ölümüyle birlikte bulunan Dasein tarafından var olma sebebini açıklayan düşünce gibi ölümü tarife çalışır. Bu anlamda ölmek insan hayatının bitişidir. Daha özgün anlamda ölümü veya ölümde-varolmayı bilmektir. Kısaca insanlar ölümlüdür. Çünkü sadece bizler bu bağlantıyı kurar ve kendimizi ölümlü bir varlık olarak biliriz.
Burada Heidegger'in ölümden amacı Dasein'e ait olan özelliği ve olanağı belirtmiş olmasıdır. Dasein'i kuşatan, yok etmekle tehdit eden ölüm aynı zamanda varoluşu da ortaya koyar. Bu bağlantı ve çok yakın ilişki sebebiyle "varoluş Dasein için önemli konuma" gelmektedir. Ölüm fenomeni yalnız kişiyi değil diğerlerini de ilgilendirir. Ölüm kişinin diğerleriyle olan tüm bağlantılarını ve ilişkilerini ortadan kaldırır. Dasein'i ölümden, ölümü de Dasein'den uzaklaştırmak mümkün değildir.
Martin Heidegger'in felsefesinin temel ve sihirli kavramı olan Dasein'in konumuzla bağlantıiı olarak bazı özelliklerini alarak ortaya koymamız gerekir. Bunlardan birincisi Dasein olay özelliğp olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu insanın atılmışlığını, terkedilmişliğini, yalnızlığını Gabriel Marcel'in de belirttiği gibi dünyaya indirilmişliğini ifade eder. Çünkü Dasein kendisine sorulmadan ve görüşü alınmadan buraya atılmış olduğundan dünyada-varlık'tır. Dasein zaman kavramıyla kendisinin daha önceden dünya-içinde-varlık olduğunu fark eder.
Dasein'in ontolojik boyutta ikinci özelliği varoluşçu yapıya sahip olmasıdır. Yani insan yaptıklarından, ortaya koyduklarından başkası değildir ve olamaz. Sorumluluk, özgürlük, kaygı, salt sübjektivite ...vs. misyonu olan insan bunlarla kendi varoluşunu oluşturur. Aynı zamanda bunlar varoluşçuluğun yapı taşları ve temel unsurlarıdırlar.
Dasein'in diğer bir özelliği eksilmedir. Eksilme geleceğin ferdi olanaklarından insanın kendini uzaklaştırıp unutturarak günlük hayatın ilgileri içinde kaybolmasıdır. Eksik insan geçmişinden ve geleceğinden koparak sadece bugünü yaşayan ve aynı zamanda Benliğinin dışına çıkmış insandır. Bu özelliklere sahip olan Dasein dünya içinde-varlık olarak ölümle kendi hayatına bir düzen ve sorumluluk getirmek zorundadır. Heidegger ölüme-doğru-varlık düşüncesiyle Dasein'in sübjektifliğini ve sübjektiflikle iç içe bulunan ölüm denemesini ifade eder.
3. Ölüme-Doğru-OIuş
Martin Heidegger'in düşüncesinde ölüm olayı Dasein'in kendisiyle birlikte bulunmasına bağlıdır. Diğer bir ifadeyle ölüm Dasein'in kendine bağlı olduğu bir varlıktır. Buna paralel olarak da Dasein ölümle kendine en fazla ait olan özellik olarak yüz yüze gelir. Dasein'in ölüme-doğru-oluşun diğer bir anlamı kendi ölümlülüğünün bilincinde olarak varlık-oluşsal bir olasılık üzerine tüm olanaklarını seferber etmesi ve ortaya koymasıdır. Bir başka ifadeyle bunun anlamı ölümlü-bir-varlık olduğu bilincine varıp aynı zamanda bir tedirginliği de üzerinde taşımasıdır. Dasein bu tedirginlikle birlikte kendi varlığından istemeyerek ve arzu etmeyerek ortaya çıkıp kendi varoluşunun hiçliği karşısında varhk-oluşsal tercihini yapar. Ölüme-doğru-varlık'in diğer bir anlamı ölümlülüğü kabul etmek ve Dasein'in kendi varoluşunu bizzat kabullenmesi demektir.
Dasein, ölüm gibi hiçbir şeyin denemediği ölümlü-bir-varlık veya ölüme-doğru-bir-varlık olma özelliğini koruyacaktır. Bu durum ancak başkalarına ait olan ilgimizden ve ilişkilerimizden dolayı ortaya çtkmış bir anlatımı ifade eder. Bu bağlamda ölüm başkalarının arasında bulunan imkân, kişinin en doğal özelliği ve başkalarına intikal etmeyen en açık özelliğidir. Heidegger'e göre ölüm var olmayan varlığın olasılığı gibi mümkün olan her şeyin yokluğunun da olasılığıdır. Yani ölüm Dasein'in "basit ve saf olanaksızlığının sonucudur".
Heidegger'in ölüm hakkında görüşlerini burada bitirmeden önce şunu bir kez daha vurgulamamız gerekir. O, Dasein'i "ölüm yaratan bir varlık olarak" kabul etmektedir. Bu aynı zamanda aşkınlığın diğer bir boyutudur. Aşkınlık Dasein'in kendini geçebilmeyi ve var olmayı ifade eder. Kendi kendinin varlığı içinde en önde olmak, ölümü ortaya koyan olasılığın bu özelliğini vurgulayan varolmayı anlamaktır.
Martin Heidegger Dasein'i araştırmaya insanın varoluşunun ontolojik boyutunu analiz ederek başlamakta. Ona göre "insanın ne olduğu değil nasıl yaşadığı ve varolduğunu ortaya koyması önemlidir". İnsan kendisini diğer varlıkların belli oluşumla ve düzenleme ile belirlediği bir dünyada bulur. O diğer varlıklar ve insanlarla dünyada olup "dünyaya atılmış bir-varlıktır". Çünkü insan dünyayı, varlıkların amaçlarını ve ilişkilerini açıklayarak bunların ne olduklarını belirler. Genelde o bu oluşumda kaybolarak diğer insanların yaşadığı gibi yaşar.
Günlük olaylar, endişeler, sıkıntılar insan faaliyetlerinin oluşumunda önemli etkendirler. İnsan için bunların arasında yer alan varlık olma sorusu önemli değildir. İnsan bu soru ile ölüm geldiğinde karşılaşır. Bu karşılaşmada ölüme bağlı olarak ortaya çıkan varlık olma sorusu insanın doğal yapısını anlamak için gereklidir. Genelde insan ölüm gelmeden önce kendisini günlük hayatın kayıtsızlığı ve ilgisizliği içine bırakır.
Heidegger'e göre bizler ne tür varlıklar veya kim olduğumuzu anlamaktan kaçındığımız gibi gerçekten de kaçarız. Dolayısıyla bu, bizlerin metafiziği ve varlığın zamanla olan bağıntısını anlamamızı gözardı etmemizi de belirler. Heidegger'e göre ölümle karşılaşma her şeyi sorgulayan endişeyi ortaya çıkarır.
Diğer taraftan Heidegger'e göre ölüm, bizleri varlığımızı sorgulamaya sürükler ve yaşamın amacını bulmamızı sağlar. Bizler kararlı bir şekilde bu amaç doğrultusunda geleceğe sarılırız. Böylece gerek geçmiş gerekse şimdiki amacımızın ne olduğunu anlarız. Bundan dolayı etrafımızı kuşatan dünyanın gerçeklerine ve geçmişin doğru değerlerine ulaşırız. Kîsaca Heidegger'e göre ölüm olayı bizim için olasılıkları açıklayan dünyanın gerçeğidir. Bu oluşum kendi kendimizi ve kim olduğumuzu anlamamıza yardım eden önemli bir etkendir. Olasılıklar etrafımızdaki diğer varlıklara ve dünyaya bağlıdır.
Heidegger burada kendi ölümüyle birlikte bulunan Dasein tarafından var olma sebebini açıklayan düşünce gibi ölümü tarife çalışır. Bu anlamda ölmek insan hayatının bitişidir. Daha özgün anlamda ölümü veya ölümde-varolmayı bilmektir. Kısaca insanlar ölümlüdür. Çünkü sadece bizler bu bağlantıyı kurar ve kendimizi ölümlü bir varlık olarak biliriz.
Burada Heidegger'in ölümden amacı Dasein'e ait olan özelliği ve olanağı belirtmiş olmasıdır. Dasein'i kuşatan, yok etmekle tehdit eden ölüm aynı zamanda varoluşu da ortaya koyar. Bu bağlantı ve çok yakın ilişki sebebiyle "varoluş Dasein için önemli konuma" gelmektedir. Ölüm fenomeni yalnız kişiyi değil diğerlerini de ilgilendirir. Ölüm kişinin diğerleriyle olan tüm bağlantılarını ve ilişkilerini ortadan kaldırır. Dasein'i ölümden, ölümü de Dasein'den uzaklaştırmak mümkün değildir.
Martin Heidegger'in felsefesinin temel ve sihirli kavramı olan Dasein'in konumuzla bağlantıiı olarak bazı özelliklerini alarak ortaya koymamız gerekir. Bunlardan birincisi Dasein olay özelliğp olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu insanın atılmışlığını, terkedilmişliğini, yalnızlığını Gabriel Marcel'in de belirttiği gibi dünyaya indirilmişliğini ifade eder. Çünkü Dasein kendisine sorulmadan ve görüşü alınmadan buraya atılmış olduğundan dünyada-varlık'tır. Dasein zaman kavramıyla kendisinin daha önceden dünya-içinde-varlık olduğunu fark eder.
Dasein'in ontolojik boyutta ikinci özelliği varoluşçu yapıya sahip olmasıdır. Yani insan yaptıklarından, ortaya koyduklarından başkası değildir ve olamaz. Sorumluluk, özgürlük, kaygı, salt sübjektivite ...vs. misyonu olan insan bunlarla kendi varoluşunu oluşturur. Aynı zamanda bunlar varoluşçuluğun yapı taşları ve temel unsurlarıdırlar.
Dasein'in diğer bir özelliği eksilmedir. Eksilme geleceğin ferdi olanaklarından insanın kendini uzaklaştırıp unutturarak günlük hayatın ilgileri içinde kaybolmasıdır. Eksik insan geçmişinden ve geleceğinden koparak sadece bugünü yaşayan ve aynı zamanda Benliğinin dışına çıkmış insandır. Bu özelliklere sahip olan Dasein dünya içinde-varlık olarak ölümle kendi hayatına bir düzen ve sorumluluk getirmek zorundadır. Heidegger ölüme-doğru-varlık düşüncesiyle Dasein'in sübjektifliğini ve sübjektiflikle iç içe bulunan ölüm denemesini ifade eder.
3. Ölüme-Doğru-OIuş
Martin Heidegger'in düşüncesinde ölüm olayı Dasein'in kendisiyle birlikte bulunmasına bağlıdır. Diğer bir ifadeyle ölüm Dasein'in kendine bağlı olduğu bir varlıktır. Buna paralel olarak da Dasein ölümle kendine en fazla ait olan özellik olarak yüz yüze gelir. Dasein'in ölüme-doğru-oluşun diğer bir anlamı kendi ölümlülüğünün bilincinde olarak varlık-oluşsal bir olasılık üzerine tüm olanaklarını seferber etmesi ve ortaya koymasıdır. Bir başka ifadeyle bunun anlamı ölümlü-bir-varlık olduğu bilincine varıp aynı zamanda bir tedirginliği de üzerinde taşımasıdır. Dasein bu tedirginlikle birlikte kendi varlığından istemeyerek ve arzu etmeyerek ortaya çıkıp kendi varoluşunun hiçliği karşısında varhk-oluşsal tercihini yapar. Ölüme-doğru-varlık'in diğer bir anlamı ölümlülüğü kabul etmek ve Dasein'in kendi varoluşunu bizzat kabullenmesi demektir.
Dasein, ölüm gibi hiçbir şeyin denemediği ölümlü-bir-varlık veya ölüme-doğru-bir-varlık olma özelliğini koruyacaktır. Bu durum ancak başkalarına ait olan ilgimizden ve ilişkilerimizden dolayı ortaya çtkmış bir anlatımı ifade eder. Bu bağlamda ölüm başkalarının arasında bulunan imkân, kişinin en doğal özelliği ve başkalarına intikal etmeyen en açık özelliğidir. Heidegger'e göre ölüm var olmayan varlığın olasılığı gibi mümkün olan her şeyin yokluğunun da olasılığıdır. Yani ölüm Dasein'in "basit ve saf olanaksızlığının sonucudur".
Heidegger'in ölüm hakkında görüşlerini burada bitirmeden önce şunu bir kez daha vurgulamamız gerekir. O, Dasein'i "ölüm yaratan bir varlık olarak" kabul etmektedir. Bu aynı zamanda aşkınlığın diğer bir boyutudur. Aşkınlık Dasein'in kendini geçebilmeyi ve var olmayı ifade eder. Kendi kendinin varlığı içinde en önde olmak, ölümü ortaya koyan olasılığın bu özelliğini vurgulayan varolmayı anlamaktır.
Martin Heidegger Dasein'i araştırmaya insanın varoluşunun ontolojik boyutunu analiz ederek başlamakta. Ona göre "insanın ne olduğu değil nasıl yaşadığı ve varolduğunu ortaya koyması önemlidir". İnsan kendisini diğer varlıkların belli oluşumla ve düzenleme ile belirlediği bir dünyada bulur. O diğer varlıklar ve insanlarla dünyada olup "dünyaya atılmış bir-varlıktır". Çünkü insan dünyayı, varlıkların amaçlarını ve ilişkilerini açıklayarak bunların ne olduklarını belirler. Genelde o bu oluşumda kaybolarak diğer insanların yaşadığı gibi yaşar.
Günlük olaylar, endişeler, sıkıntılar insan faaliyetlerinin oluşumunda önemli etkendirler. İnsan için bunların arasında yer alan varlık olma sorusu önemli değildir. İnsan bu soru ile ölüm geldiğinde karşılaşır. Bu karşılaşmada ölüme bağlı olarak ortaya çıkan varlık olma sorusu insanın doğal yapısını anlamak için gereklidir. Genelde insan ölüm gelmeden önce kendisini günlük hayatın kayıtsızlığı ve ilgisizliği içine bırakır.
Heidegger'e göre bizler ne tür varlıklar veya kim olduğumuzu anlamaktan kaçındığımız gibi gerçekten de kaçarız. Dolayısıyla bu, bizlerin metafiziği ve varlığın zamanla olan bağıntısını anlamamızı gözardı etmemizi de belirler. Heidegger'e göre ölümle karşılaşma her şeyi sorgulayan endişeyi ortaya çıkarır.
Diğer taraftan Heidegger'e göre ölüm, bizleri varlığımızı sorgulamaya sürükler ve yaşamın amacını bulmamızı sağlar. Bizler kararlı bir şekilde bu amaç doğrultusunda geleceğe sarılırız. Böylece gerek geçmiş gerekse şimdiki amacımızın ne olduğunu anlarız. Bundan dolayı etrafımızı kuşatan dünyanın gerçeklerine ve geçmişin doğru değerlerine ulaşırız. Kîsaca Heidegger'e göre ölüm olayı bizim için olasılıkları açıklayan dünyanın gerçeğidir. Bu oluşum kendi kendimizi ve kim olduğumuzu anlamamıza yardım eden önemli bir etkendir. Olasılıklar etrafımızdaki diğer varlıklara ve dünyaya bağlıdır.