Davidson’un Düzensiz Tekçilik Kuramı ve Sosyal Bilimsel Yasaların Varlığı - 1

Sedat YAZICI

Özet

Kesin sosyal bilimsel yasaların olup olamayacağı sorusu sosyal bilimler felsefesinde uzun süredir tartışılmakta olan bir konudur. Yaygın kabul görmesine karşın, Donald Davidson’un, kesin psikolojik yasaların olmadığını ileri süren düzensiz tekçilik kuramı bir çok farklı eleştiriye hedef olmuştur. Bu makalede amacım, a) düzensiz tekçiliğin temel ilkelerini tartışmak; b) bu kuramın gölge-olguculuk ve yadsıyıcı maddeciliği içerip içermediğini incelemek; c) Lee McIntyre’ın düzensiz tekçilik kuramına yönelik ileri sürdüğü eleştiriye karşı bir argüman geliştirmektir.

1. Giriş

Bilimsel etkinliğin belli başlı amaçlarından biri de varlığa, insan yaşamına ya da davranışına ilişkin düzenliliği açıklayan yasalar elde etmektir. Bilim adamları, fiziksel, sosyal ve psikolojik olayları açıklarken o olayların bağımlı oldukları yasalara başvururlar. Ancak, insan davranışının açıklanmasında sosyal bilimsel yasaların ne tür rol oynadıkları tartışması sosyal bilimler felsefesinin belli başlı konularından biridir. Örneğin Max Weber’e göre, “kesin doğa bilimlerinde, bu bilimler evrensel olarak geçerli olduğu ölçüde, yasalar önemli ve değerlidirler... Kültür bilimlerinde, evrensel ve genel olanın bilgisi hiçbir zaman kendinde değerli değildir” (Weber, 1968: 91). Çünkü, yine Weber’e göre, kültür bilimlerinde ya da sosyal bilimlerde, bir yasa ne kadar genelse o denli içerikten yoksundur. Genel ve evrensel sosyal bilimsel yasalara dayanarak tekil olayları açıklayamayız; çünkü “bir fenomenin bireyselliği söz konusu olduğunda, nedensellik sorusu yasalar sorusu değil, somut nedensel ilişkiler sorusudur” (Weber, 1968: 90). Bu iddia, sosyal bilimsel yasaların hiçbir işlevinin veya öneminin olmadığı anlamına gelmez. Ancak, tekil olayların nedensel açıklaması söz konusu olduğunda, nedensel yasaların elde edilmesi amaç değil, yalnızca bir araçtır. Bir fenomenin ya da tekil olayın incelenmesinde sosyal bilimsel yasalar yorumlama aracı olarak önemli değere sahiptirler. Ancak bu değer, Weber’e göre, yalnızca yorumlama aracı olmakla sınırlıdır.

Bu makalede görüşlerini ele alacağımız Donald Davidson, kesin sosyal bilimsel yasaların olamayacağı ve nedensel açıklamanın temelde tekil olaylar arasında varolan bir ilişki olduğu görüşleriyle Weber’le benzer düşünceyi paylaşır. Davidson’a göre zihinsel olan düzensizdir (anomalous); yani herhangi bir yasalılığa bağımlı değildir. İnanma, isteme, algılama gibi zihinsel ifadeler veya olaylar, fiziksel ifade ve olayların bağlı olduğu gibi, bilimsel yasalara bağımlı değildirler. Öte yandan, ister fiziksel ister zihinsel olana ilişkin olsun, nedenselliğin olduğu her durumda söz konusu nedenselliğin bağımlı olduğu kuşatıcı bir yasa vardır.

Davidson, ilk bakışta tutarsızlık gibi gözüken bu iki görüşü düzensiz tekçilik (anomalous monism) adını verdiği kuramıyla temellendirmeye çalışır. Bu makalede amacım, (a) elden geldiğince Davidson’un görüşlerine sadık kalarak, düzensiz tekçilik kuramının temel ilkelerini açıklamak; (b) Jeagwon Kim’in düzensiz tekçilik kuramına yönelik eleştirisini irdeleyerek, bu kuramın dışlayıcı maddecilik ve gölge-olguculuk görüşlerini içerip içermediğini tartışmak; (c) Lee McIntyre’ın maddeciliğin temel ilkesinden hareketle düzensiz tekçilik kuramına karşı geliştirdiği argümanın yanlış olduğunu göstermeye çalışmaktır.

2. Düzensiz Tekçilik

Davidson’un kesin sosyal bilimsel yasaların olamayacağını savunan düzensiz tekçilik kuramı üç temel iddia ya da ilkeden oluşur:

1- Nedensel Etkileşim İlkesi: Algılama, hatırlama, bilginin elde edilmesi ve yitirilmesi gibi psikolojik olaylar ve niyetsel eylemler doğrudan veya dolaylı olarak fiziksel olayların hem nedeni hem de etkisi (sonucu) olurlar.

2- Nedenselliğin Yasalılık İlkesi: Olaylar, neden ve sonuç olarak ilişkilendirildiklerinde, bu olayların uygun düştüğü kapalı ve belirleyici bir yasalar sistemi vardır.

3- Zihnin Düzensizliği İlkesi: Zihinsel olayların açıklanabileceği ve tahmin edilebileceği kesin belirleyici yasalar yoktur (Davidson, 1980a: 231).

Bu üç ilke birlikte ele alındığında düzensiz tekçilik görüşünü ifade ederler. Bu görüşün tekçi olması, psikolojik olayların fiziksel olaylar olduğunu ileri sürmesinden kaynaklanmaktadır. Görüşün düzensizlik iddiası ise, psikolojik terimlerle betimlendiklerinde, olayların kesin yasalara bağımlı olmadığını ileri sürmesine dayanmaktadır.

Davidson’un amacı yukarıdaki üç iddiayı uzlaştırmaya ve tutarlı hale getirmeye çalışmaktır. Düzensiz tekçilik, bir yandan fiziksel ve zihinsel olanın nedensel etkileşime girdiğini ve nedenselliğin olduğu her durumda mutlaka bir yasanın olduğunu ileri sürerken, öte yandan, zihinsel olanı açıklamada veya tahmin etmede kesin belirleyici psikolojik yasaların olmadığını ileri sürmektedir. Zihinsel olanı açıklayabilecek iki tür yasadan bahsedilebilir.

-Birincisi, zihinsel ifade ve olayları fiziksel ifade ve olaylarla bağlayan psiko-fiziksel yasalar.

-İkincisi ise, zihinsel ifade ve olayları diğer zihinsel ifade ve olaylarla bağlayan psikolojik yasalar. Davidson, zihinsel olanın düzensiz olduğunu ileri sürerken bu iki tür yasanın var olmadığını savunmaktadır.

Ne var ki, Davidson’un da belirttiği gibi, birçok felsefeci yukarıdaki üç ilkenin bir çelişiklik taşıdığını ileri sürecektir. Çünkü, birinci ve ikinci ilke, yani nedensel bağlantı ve nedenselliğin yasaya bağımlı olduğunu savunan ilkeler, en azından bazı zihinsel olayların yasa temelinde açıklanabileceğini veya kestirilebileceğini ileri sürerken; zihnin düzensiz olduğunu savunan üçüncü ilke bunun böyle olmadığını savunmaktadır. Davidson’un, bu üç ilkede ifade edilen görüşleri ve bunlar arasındaki tutarlılığı nasıl temellendirdiğine geçmeden önce bazı kavramsal çözümlemelerde bulunmakta yarar var.

Davidson’a göre, “ancak ve ancak tıpa tıp aynı neden ve etkilere sahipseler olaylar özdeştirler” (Davidson, 1980c: 179). Olaylarla, olaylara göndermede bulunurken kullandığımız betimlemeler arasında bir ayrım vardır. Benzer şekilde, olayların kendileri arasındaki ilişkiyi ifade eden nedensellik ile olayların belli bir şekilde betimlemesini gerektiren nedensel açıklama arasında da bir ayrım söz konusudur. Bu ayrım, Davidson’un düzensiz tekçilik kuramını anlamada anahtar role sahiptir. Nedensellik, fiziksel ya da zihinsel, olayların kendileri arasında var olan bir ilişkidir. Fiziksel olayla zihinsel olay arasındaki fark şudur: Zihinsel terimlerle betimlenen olaylar zihinsel, temel olarak yalnızca fiziksel dille ifade edilenler ise fiziksel olaylardır (Davidson, 1980b: 211). Yukarıdaki ayrım temelinde, düzensiz tekçilik kuramının üç iddiasını uzlaştırırken Davidson şöyle düşünür:

Nedensellik ve özdeşlik, nasıl tanımlanırsa tanımlansınlar, tekil olaylar arasındaki ilişkilerdir. Oysa yasalar, dilseldir; bu nedenle, yalnızca şu ya da bu şekilde betimlenen olaylar yasaları örneklerler ve yasaların ışığında açıklanabilirler ve tahmin edilebilirler. Nedensel etkileşim ilkesi olaylarla kaplam yönünden ilgilenir; bu nedenle, zihinsel-fiziksel ikilemine kördür. Zihinsel olanın düzensiz olduğu ilkesi zihinsel olarak betimlenen olaylarla ilgilenir; çünkü olaylar yalnızca betimlendikleri gibi zihinseldirler. Nedenselliğin yasalılık özelliği ilkesi dikkatli okunmalı: Bu ilke, olayların neden ve sonuç olarak ilişkilendirildiklerinde bir yasayı örnekleyen betimlemeleri olduğunu söyler. Bu ilke, her tekil nedensellik ifadesinin bir yasayı örneklediğini söylemez (Davidson, 1980b: 211).

Buna göre, eğer tekil bir nedensel ifade doğruysa, onu kapsayan nedensel bir yasa vardır, ama bu yasanın söz konusu ifadenin kullanıldığı aynı terimlerle dile getirilmesi gerekmez. Nedensel yasalar olayları yalnızca fiziksel betimlemeler altında ilişkilendirirler. Fiziksel olaylar arasındaki nedensel etkileşim düzensizlik göstermediği halde, olayların zihinsel betimlemesi düzensizlik gösterir (Davidson, 1980a:231). Peki, zihinsel olanın düzensizliği nereden kaynaklanmaktadır?

Davidson, belli başlı iki neden gösterir.

Birincisi, inanç, istek ve anlamın belirlenemezliği:

Bir bireye bir inanç, istek, amaç, niyet veya anlam atfettiğimizde, zorunlu olarak, bu bireyin inanç ve isteklerinin yapısınca kısmen belirlenmiş olan bir kavramlar sistemi içinde hareket ederiz. Durumu değiştirmeksizin psikolojik olayın bu özelliğinden kurtulamayız. Ne var ki, bu özelliğin fiziksel dünyada bir karşılığı yoktur (Davidson, 1980a: 230).

İkincisi, zihinsel olanın bütünlüğü ya da bilişsel alanın bütüncü karakteri:

Bir davranış kuramının doğruluğunu ve gücünü artırmak için her girişim bizi eyleyenin inanç ve motivlerinin tüm sistemini doğrudan ortaya çıkarmaya zorlar. Ancak, böyle bir sistemi kanıtlardan çıkarırken, zorunlu olarak, tutarlılık, ussallık ve uyumluluk koşullarını yükleriz. Bu koşulların fiziksel kuramda bir karşılığı yoktur; bu nedenle fiziksel fenomen ile psikolojik fenomen arasında kaba ilişkiden daha fazla bir şey arayamayız (Davidson, 1980a: 231). Birçok yorumcunun da dile getirdiği gibi, Davidson’un zihinsel olanın düzensiz olduğunu doğrulayan nedenler olarak ileri sürdüğü görüşlerinde Quine’ın etkisi ve katkısı açıktır. Bilindiği gibi Quine, duyusal ifadeye birebir karşılık gelecek, söz konusu ifadeyi doğrulayan anlamlı bir deneysel cümlenin olduğunu savunan görüşü deneyciliğin bir dogması olarak eleştirmiştir. Ona göre, tekil cümlelerle, bu cümleleri doğrulayan ya da yanlışlayan bir ilişki yoktur, çünkü dış dünyaya ilişkin duyusal deneyimimiz tekil ya da bireysel bir özellik değil, diğer kavram, inanç, bilgi ve bilişselliğimizin içinde bulunduğu bütüncü bir özellik gösterir (Quine, 1980: 42-4). Davidson, zihinsel olanın bütüncü özelliğiyle benzer görüşü dile getirir. Bireysel zihinsel ifadelerle bu ifadelerin atfedilmesini temellendiren davranışlar arasında birebir ilişki yoktur.

3. Düzensiz Tekçilik, Gölge-Olguculuk ve Yadsıyıcı Maddecilik

Davidson’a göre, olaylar betimlemeler yoluyla fiziksel ya da zihinsel terimlerle açıklanabilirler. Ancak, yalnızca düşünce dilinde betimlenen zihinsel olaylar yasalılığa dahil edilmeye olanak vermezler. Lee McIntyre’ın da belirttiği gibi, “Davidson psikolojik yasaların olabilirliğini yadsırken insan davranışını açıklamak için fiziksel yasaların uygun olduğuna inanır.” (McIntyre, 1999: 379) Gerçekten de Davidson bu düşünceyi açıkça dile getirir: “Bire bir alındıklarında, psikolojik olaylar fiziksel terimlerle betimlenebilirler, yani fiziksel olaylardır” (Davidson,1980a: 231). Buna göre, insan davranışını yönlendiren yasalar vardır ama bu yasalar ancak fiziksel yasalar olabilirler. Psikolojik ya da zihinsel terimlerle betimlenenler yasalılık niteliği taşımazlar. Yine McIntyre’ın belirttiği gibi, tüm bu önermeler alt alta konulduğunda, Davidson’un yadsıyıcı (dışlayıcı) maddeciliği (eliminativist materialism) savunduğu düşünülebilir. Çağdaş zihin felsefesinde Paul Churcland gibi felsefecilerin öncülüğünü sürdürdüğü dışlayıcı maddecilik, günlük yaşamda klasik sağduyu ya da folk psikolojinin terimleri olarak kullandığımız düşünmek, inanmak, istemek, arzulamak ve duyum gibi zihinsel ifadelerin karşılığının veya anlamlarının bulunmadığını ileri sürerek, bu ifadelerin bilimsel terminolojiden dışlanarak ya da atılarak bunların yerini fiziksel terimlerin alması gerektiğini, gelişmiş bir nöropsikoloji ile bunun olanaklı olduğunu savunan görüşü ifade eder. Davidson, temelde maddeci zihin felsefesini savunmakla birlikte, düzensiz tekçilik kuramının dışlayıcı maddeciliği içerdiği söylenemez.
1 | 2 | 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP