Davidson’un Düzensiz Tekçilik Kuramı ve Sosyal Bilimsel Yasaların Varlığı - 2
|
İlkin, dışlayıcı maddecilerin aksine, Davidson niyetselliğin psikolojiye ve zihinsel olana ayrıcalıklı bir konum yüklediğini düşünür. Ona göre, zihinsel olayların ayırıcı özelliği yalnızca özel, öznel ya da maddi olmayan olmaları değil, en önemlisi niyetsel olmalarıdır.
Davidson, John Searle gibi sosyal bilimsel açıklamanın temelde niyetsel bir açıklama olduğunu düşünen sosyal bilimler felsefecileriyle aynı görüşü paylaşır. Searle’e göre, “hem eylemin yapısına hem de eylemin açıklamasına temel olan nedensellik türü niyetsel nedenselliktir” (Searle, 1984: 64). Ona göre, dünyanın maddi parçacıklardan oluştuğu konusunda maddeciler haklıdırlar. Ancak, dünya aynı zamanda insan davranışının ortaya çıkışında nedensel olarak işlev gören öznel zihinsel ifadelerden de oluşmaktadır (Searle, 1991: 334). Davidson, hem ikiciliğe, hem de indirgemeci maddeciliğe karşı çıkma konusunda Searle’le benzer görüştedir.
İkinci olarak, Davidson, psikolojik araştırma ve çözümlemenin açıklayıcı olduğuna, nedensel düzeyde olmasa da, betimleme düzeyinde anlamlı olduğuna inanır. Üçüncü olarak, psikolojik açıklama kuramının fiziksel açıklama kuramına indirgenebileceğini kabul etmez. Kendi ifadesiyle, “düzensiz tekçilik tüm olayların fiziksel olduğu iddiasıyla maddeciliği çağrıştırır, ancak o, çoğunlukla maddeciliğin özü olarak düşünülen zihinsel fenomenin tümüyle fiziksel açıklamasının verilebileceği savına karşı çıkar (Davidson, 1980b: 214). Son olarak, yine dışlayıcı maddecilerin aksine, Davidson fiziksel açıklamanın ötesinde zihinsel terimlerle yapılan folk-psikolojik açıklamanın gereksiz ve boş olduğunu kabul etmez.
Davidson’un, zihinsel olanla fiziksel ya da bedensel olanın özdeş olduğunu ileri sürmesiyle temelde maddeci zihin felsefesini savunduğunu söylemiştik. Öte yandan, düzensiz tekçilik kuramı tüm olayların fiziksel olduğunu savunması bakımından maddecilikle örtüşse de, zihinsel fenomenin salt fiziksel açıklamasının verilebileceği görüşüne karşı çıkmasıyla maddecilikten ayrılır (Davidson, 1980b: 214).
Davidson’a göre, zihinsel olaylar fizikle ilgili olaylardır ama fiziksel olaylara indirgenemezler. Bu noktada birçok yorumcu, düzensiz tekçilik kuramının gölge-olguculuk (epiphenomenalism) görüşünü, yani fiziksel olanın zihinsel olanın nedeni olduğunu, ama zihinsel olanın fiziksel olanın nedeni olmadığını savunan görüşünü içerdiğini iddia etmişlerdir. Bu iddiayı dile getiren yorumculardan biri olan Kim’e göre, Davidson’un düzensiz tekçilik kuramı zihinselliğe herhangi bir nedensellik gücü yüklemez:
Gerçek şu ki, Davidson’un düzensiz tekçiliğine göre, zihinsellik hiçbir nedensel iş görmez. Düzensiz tekçilikte, olayların yalnızca fiziksel yasaları örneklediğinde neden olduklarını hatırlayalım. Bu, bir olayın zihinsel niteliklerinin nedensel bir farklılık yaratmadığı anlamına gelir. Bir olayın zihinsel niteliklerini değiştirmenin aynı zamanda onun fiziksel niteliklerini değiştirdiğini, dolayısıyla onun nedensel ilişkilerini etkilediğini varsaymak, düzensiz tekçiliğin temel ilkesi olan psiko-fiziksel düzensizliğin yanlış olduğunu varsaymaktır (Kim, 1989: 31).
Buna göre, zihinsel olanın nedensel olarak etkisiz olması düzensiz tekçiliğin birinci ilkesinin yanlış, dolayısıyla üç ilkenin de birbiriyle tutarsız olması demektir.
Düzensiz tekçilik kuramının zihinsel olanın nedensel olarak etkisiz ya da işlevsiz olduğu iddiasını Ernest Sosa da dile getirir. Ona göre, Davidson’un çözümlemesinde “zihinsel olaylar nedensel ilişkiye zihinsel olarak değil, yalnızca fiziksel olarak girerler” (Sosa, 1984: 277). Sosa’nın gerekçelendirmesini bir kenara bırakarak tartışmayı kim’in eleştirileri doğrultusunda sürdürelim. Kim’e göre, eğer bir olayın zihinsel niteliklerinin değişmesiyle fiziksel nitelikleri de değişiyorsa, düzensiz tekçilik kuramının düzensizlik iddiası tutarlı bir biçimde savunulamaz. Davidson, Kim’in bu yorumunun düzensiz tekçilik kuramını doğru yansıtmadığını düşünür. Ona göre, zihinsel olanın fiziksel olana bağlı olması veya dayanması ilkesinden bir zihinsel olayın niteliklerinin değişmesiyle fiziksel niteliklerinin de değişeceğini çıkarabiliriz. Düzensiz tekçilik bu çıkarımı kabul eder. Ancak, bu bağlılık, psiko-fiziksel yasaların var olduğunu içermez. Çünkü, bağlılık (supervenience) ilkesi e tikel olayının bir p zihinsel niteliğindeki herhangi bir değişmenin e’nin fiziksel niteliklerindeki bir değişme ile birlikte olacağını içermesine karşın, diğer olaylarda p’deki bir değişmeyle bu olayların fiziksel niteliklerinde aynı değişmenin olacağını göstermez... Bağlılığın tanımı, zihinsel niteliklerdeki bir değişmenin her zaman fiziksel niteliklerde bir değişmeyle birlikte olacağını ifade eder, ama bu tanım aynı fiziksel niteliklerin aynı zihinsel niteliklerle değişeceğini içermez (Davidson, 1995: 7).
Görüleceği üzere, zihinsel olanın fiziksel olana bağlı olduğu noktasında Davidson Kim’le aynı görüşte olmasına karşın, Davidson’a göre bu bağlılık tekçiliği kabul eder ama, ne tanımsal ne de yasaya dayalı bir indirgemeyi varsayar (Davidson, 1995: 5). Bu anlamda Davidson, Kim’in de belirttiği gibi, zayıf bağlılık (weak supervenience) görüşünü benimser. Davidson’a göre, bağlılık ilkesi zihinsel olanla fiziksel olan arasında nedensel ilişkinin olduğundan daha fazla bir şey söylemez. Bu nedenle, düzensiz tekçiliğin birinci ve ikinci ilkesi bağlılık ilkesiyle tutarlıdır (Davidson, 1995: 5).
Kim’e göre, böyle bir yanıt doyurucu değildir; çünkü zihinsel olanın fiziksel olana bağlı olduğunu söylemek yetmez. Zihinsel olanın fiziksel olana bağlı olduğunu, fiziksel olanın düzenlilik gösterdiği halde zihinsel olanın düzenlilik göstermediğini ileri sürüyorsak, söz konusu bağlılığın ne tür bir bağlılık olduğunu söyleyebiliyor olmamız gerekir. Aksi takdirde, zihinsel nitelikler kuramı olarak sunulan bir kuram fiziksel nitelikler konusunda birçok şey söyleyip de zihinsel niteliklerin gücü hakkında hiçbir şey söylemiyorsa, böyle bir kuramın zihinsel nitelikler hakkında gölge-olgucu olduğu söylenebilir (Kim, 1995: 20). Davidson’un düzensiz tekçilik kuramının gölge-olguculuk temeli üzerine kurulu olduğu söylenebilir mi? Eğer öyle değilse, Davidson ile Kim arasındaki görüş ayrılığı nereden kaynaklanmaktadır? Davidson’un, zihinsel olanın fiziksel olana nedensel etkisinin olduğunu her fırsatta yinelemesi, düzensiz tekçilik kuramının gölge olguculuk üzerine kurulu olmadığını açıkça göstermektedir. Gerçekten de, kendisinin de belirttiği gibi, Davidson’un eylem kuramına ilişkin yazılarının çoğunun eylemlerin betimlenmesini, açıklanmasını, tahmin edilmesini ve onlara nelerin neden olduğunu araştırmaya yönelik olduğunu göz önünde bulundurursak, zihinsel olanın nedensel bakımdan etkisiz olduğuna ilişkin örtük ya da kapalı herhangi bir ifadeye rastlamıyoruz. Kendi indirgemeci kuramı doğrultusunda, Kim’in zihinsel niteliklerin ne tür nedensel rol oynadıklarının yanıtını aramasını anlayabiliriz. Ancak, aynı soruyu Davidson’a sormamızı anlamsız kılan önemli bir mantıksal neden var:
Davidson’un düzensiz tekçilik kuramı zaten zihinsel olanla fiziksel olan arasında kavramsal indirgenemezlik üzerine kuruludur. Davidson’un zayıf bağlılık görüşünü savunuyor olmasının nedeni de fiziksel olanla zihinsel olan arasında nitelik özdeşliğinin olabileceğini kabul etmemesinden kaynaklanmaktadır. Ona göre, zihinsel olanla fiziksel olan arasında nedensel bir ilişki vardır; ama bu ilişki kesin yasaya konu olabilecek bir ilişki değil, düzensiz bir ilişkidir. Davidson’un düzensizlik argümanı, hem zihinsel olayları, hem de zihinsel olayların nitelikleriyle onlara karşılık gelen fiziksel olayların nitelikleri arasındaki düzensizliği kapsar. Yalowitz’in de belirttiği gibi, Davidson’un zihinsel olayları açıklayan kesin yasaların olmadığını savunan düzensizlik görüşü iki tür kesin yasanın olmadığını içerir. Birincisi, farklı nitelikleri açıklayan kesin köprü yasalar; ikincisi tekil nedensel ilişkileri kuşatan ard arda gelen olay ve ifadeleri açıklayan kesin yasalar (Yalowitz, 1998: 186). Bu nedenle, Mclaughlin’in ileri sürdüğü gibi, Davidson’un Kim’in kaygısını yeterince dile getirmediği yorumu (Mclaughlin, 1995: 39), sorunun temelini görememesinden değil, kanımca, Kim’in sorusunun düzensiz tekçilik kuramına uygun bir soru olmadığını düşünüyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle, Kim’in Davidson’un yanıtlamasını istediği soru düzensiz tekçilik kuramının kapalı bıraktığı bir soru değildir, tam aksine o, bu kuramın üzerine kurulu olduğu ilkeyi yansıtmaktadır.
Davidson, düzensiz tekçilik kuramına yönelik çoğu yanlış anlamaların ve yorumların temel nedeninin olaylar konusunda tür ve tekil ayrımını göz önünde bulundurmamaktan kaynaklandığını ifade eder (Davidson, 1995: 15). Tüm indirgemeci kuramcıların ve sosyal bilimsel yasaların varlığını savunanların bu ayrımı görmezlikten gelmelerini anlamak zor değil. Çünkü, türsel benzerlik olmadan olaylar arasında nedensel ilişkinin olduğunu savunmak olanaklıdır, ama türsel benzerliğin olmadığı durumda kesin yasalılıktan bahsetmek olanaksızdır. Aşağıda göreceğimiz gibi, McIntyre’ın yorumunun dayandığı temellerden biri de aynı yanlış anlama üzerine kuruludur.
4. Zihinsel Olanın Açık Oluşu ve Kesin Sosyal Bilimsel Yasaların Olanaksızlığı: McIntyre’ın Davidson Eleştirisine Bir Yanıt
Davidson’un kuramı psikoloji biliminin yanı sıra, sosyolojiden antropolojiye tüm davranış bilimlerini kapsayan sonuçlar içerdiğinden yoğun ilgi görmesi şaşırtıcı değildir. Örneğin Lee McIntyre, düzensiz tekçiliği eleştirenlerden biri olarak, Davidson’un sosyal bilimsel yasaların olabilirliğine karşı geliştirdiği argümanı hem “kavramsal olarak hatalı” hem de “biçimsel olarak başarısız” bulur. Ona göre, Davidson sosyal bilimsel yasaların olamayacağını insan zihninin karmaşıklığı temelinde değil, sonsuz olan insan düşüncesinin davranışlara muhtemel etkisinin de sonsuz olacağı temelinde savunmaktadır (McIntyre, 1999: 385). McIntyre, Davidson’un zihinsel olanın kapalı olmadığı savını maddeci zihin felsefesiyle olan ilkesel ve kavramsal tutarlılığını irdeleyerek, düzensiz tekçilik görüşünün Davidson’un savunucusu olduğu maddeci anlayışla çeliştiğini göstermeye çalışır. McIntyre’a göre, her şeyden önce şunu göz önünde bulundurmamız gerekir:
Yasaların, kapalı bir sistemin üstesinden gelebileceği düzenliliğin varlığını gerektirdiği doğru olabilir. Ne var ki, düzenliliğin neden sadece kapalı sistemlerde olabileceği açık değildir. Değişmenin düzenli bir şekilde olduğu açık bir sistem düşünülemez mi? Bir sistem düzenli bir şekilde değiştiği sürece, onu betimleyen yasaların olması ilkece olanaklıdır (McIntyre, 1999: 384-5).
En önemlisi, eğer zihinsel olayların fiziksel olaylara maddi bağlılığını kabul ediyorsak, ki McIntyre’a göre Davidson bunu kabul ediyor, o zaman zihinsel olanın sonsuz olduğunu, dolayısıyla da kapalılığını savunmak olanaksızdır. Çünkü, insan beyni nihayetinde sonlu sayıda sinir hücresine sahiptir. McIntyre’a göre bunun anlamı şudur:
İnsan beynindeki milyonlarca sinir hücresi arasından ortaya çıkabilecek sınırlı sayıdaki fiziksel ifadeler gerçeğinden, yalnızca bunlara dayanan sınırlı sayıda olası zihinsel ifadeler vardır. Her zihinsel ifadenin fiziksel ifadeye dayanmak zorunda olduğunu (söyleyen) maddeciliğin ilk ilkesinden, zihinselliğimizin sınırlı, dolayısıyla da kapalı olduğunu düşünmek doğrudur (McIntyre, 1999: 386).
Davidson, John Searle gibi sosyal bilimsel açıklamanın temelde niyetsel bir açıklama olduğunu düşünen sosyal bilimler felsefecileriyle aynı görüşü paylaşır. Searle’e göre, “hem eylemin yapısına hem de eylemin açıklamasına temel olan nedensellik türü niyetsel nedenselliktir” (Searle, 1984: 64). Ona göre, dünyanın maddi parçacıklardan oluştuğu konusunda maddeciler haklıdırlar. Ancak, dünya aynı zamanda insan davranışının ortaya çıkışında nedensel olarak işlev gören öznel zihinsel ifadelerden de oluşmaktadır (Searle, 1991: 334). Davidson, hem ikiciliğe, hem de indirgemeci maddeciliğe karşı çıkma konusunda Searle’le benzer görüştedir.
İkinci olarak, Davidson, psikolojik araştırma ve çözümlemenin açıklayıcı olduğuna, nedensel düzeyde olmasa da, betimleme düzeyinde anlamlı olduğuna inanır. Üçüncü olarak, psikolojik açıklama kuramının fiziksel açıklama kuramına indirgenebileceğini kabul etmez. Kendi ifadesiyle, “düzensiz tekçilik tüm olayların fiziksel olduğu iddiasıyla maddeciliği çağrıştırır, ancak o, çoğunlukla maddeciliğin özü olarak düşünülen zihinsel fenomenin tümüyle fiziksel açıklamasının verilebileceği savına karşı çıkar (Davidson, 1980b: 214). Son olarak, yine dışlayıcı maddecilerin aksine, Davidson fiziksel açıklamanın ötesinde zihinsel terimlerle yapılan folk-psikolojik açıklamanın gereksiz ve boş olduğunu kabul etmez.
Davidson’un, zihinsel olanla fiziksel ya da bedensel olanın özdeş olduğunu ileri sürmesiyle temelde maddeci zihin felsefesini savunduğunu söylemiştik. Öte yandan, düzensiz tekçilik kuramı tüm olayların fiziksel olduğunu savunması bakımından maddecilikle örtüşse de, zihinsel fenomenin salt fiziksel açıklamasının verilebileceği görüşüne karşı çıkmasıyla maddecilikten ayrılır (Davidson, 1980b: 214).
Davidson’a göre, zihinsel olaylar fizikle ilgili olaylardır ama fiziksel olaylara indirgenemezler. Bu noktada birçok yorumcu, düzensiz tekçilik kuramının gölge-olguculuk (epiphenomenalism) görüşünü, yani fiziksel olanın zihinsel olanın nedeni olduğunu, ama zihinsel olanın fiziksel olanın nedeni olmadığını savunan görüşünü içerdiğini iddia etmişlerdir. Bu iddiayı dile getiren yorumculardan biri olan Kim’e göre, Davidson’un düzensiz tekçilik kuramı zihinselliğe herhangi bir nedensellik gücü yüklemez:
Gerçek şu ki, Davidson’un düzensiz tekçiliğine göre, zihinsellik hiçbir nedensel iş görmez. Düzensiz tekçilikte, olayların yalnızca fiziksel yasaları örneklediğinde neden olduklarını hatırlayalım. Bu, bir olayın zihinsel niteliklerinin nedensel bir farklılık yaratmadığı anlamına gelir. Bir olayın zihinsel niteliklerini değiştirmenin aynı zamanda onun fiziksel niteliklerini değiştirdiğini, dolayısıyla onun nedensel ilişkilerini etkilediğini varsaymak, düzensiz tekçiliğin temel ilkesi olan psiko-fiziksel düzensizliğin yanlış olduğunu varsaymaktır (Kim, 1989: 31).
Buna göre, zihinsel olanın nedensel olarak etkisiz olması düzensiz tekçiliğin birinci ilkesinin yanlış, dolayısıyla üç ilkenin de birbiriyle tutarsız olması demektir.
Düzensiz tekçilik kuramının zihinsel olanın nedensel olarak etkisiz ya da işlevsiz olduğu iddiasını Ernest Sosa da dile getirir. Ona göre, Davidson’un çözümlemesinde “zihinsel olaylar nedensel ilişkiye zihinsel olarak değil, yalnızca fiziksel olarak girerler” (Sosa, 1984: 277). Sosa’nın gerekçelendirmesini bir kenara bırakarak tartışmayı kim’in eleştirileri doğrultusunda sürdürelim. Kim’e göre, eğer bir olayın zihinsel niteliklerinin değişmesiyle fiziksel nitelikleri de değişiyorsa, düzensiz tekçilik kuramının düzensizlik iddiası tutarlı bir biçimde savunulamaz. Davidson, Kim’in bu yorumunun düzensiz tekçilik kuramını doğru yansıtmadığını düşünür. Ona göre, zihinsel olanın fiziksel olana bağlı olması veya dayanması ilkesinden bir zihinsel olayın niteliklerinin değişmesiyle fiziksel niteliklerinin de değişeceğini çıkarabiliriz. Düzensiz tekçilik bu çıkarımı kabul eder. Ancak, bu bağlılık, psiko-fiziksel yasaların var olduğunu içermez. Çünkü, bağlılık (supervenience) ilkesi e tikel olayının bir p zihinsel niteliğindeki herhangi bir değişmenin e’nin fiziksel niteliklerindeki bir değişme ile birlikte olacağını içermesine karşın, diğer olaylarda p’deki bir değişmeyle bu olayların fiziksel niteliklerinde aynı değişmenin olacağını göstermez... Bağlılığın tanımı, zihinsel niteliklerdeki bir değişmenin her zaman fiziksel niteliklerde bir değişmeyle birlikte olacağını ifade eder, ama bu tanım aynı fiziksel niteliklerin aynı zihinsel niteliklerle değişeceğini içermez (Davidson, 1995: 7).
Görüleceği üzere, zihinsel olanın fiziksel olana bağlı olduğu noktasında Davidson Kim’le aynı görüşte olmasına karşın, Davidson’a göre bu bağlılık tekçiliği kabul eder ama, ne tanımsal ne de yasaya dayalı bir indirgemeyi varsayar (Davidson, 1995: 5). Bu anlamda Davidson, Kim’in de belirttiği gibi, zayıf bağlılık (weak supervenience) görüşünü benimser. Davidson’a göre, bağlılık ilkesi zihinsel olanla fiziksel olan arasında nedensel ilişkinin olduğundan daha fazla bir şey söylemez. Bu nedenle, düzensiz tekçiliğin birinci ve ikinci ilkesi bağlılık ilkesiyle tutarlıdır (Davidson, 1995: 5).
Kim’e göre, böyle bir yanıt doyurucu değildir; çünkü zihinsel olanın fiziksel olana bağlı olduğunu söylemek yetmez. Zihinsel olanın fiziksel olana bağlı olduğunu, fiziksel olanın düzenlilik gösterdiği halde zihinsel olanın düzenlilik göstermediğini ileri sürüyorsak, söz konusu bağlılığın ne tür bir bağlılık olduğunu söyleyebiliyor olmamız gerekir. Aksi takdirde, zihinsel nitelikler kuramı olarak sunulan bir kuram fiziksel nitelikler konusunda birçok şey söyleyip de zihinsel niteliklerin gücü hakkında hiçbir şey söylemiyorsa, böyle bir kuramın zihinsel nitelikler hakkında gölge-olgucu olduğu söylenebilir (Kim, 1995: 20). Davidson’un düzensiz tekçilik kuramının gölge-olguculuk temeli üzerine kurulu olduğu söylenebilir mi? Eğer öyle değilse, Davidson ile Kim arasındaki görüş ayrılığı nereden kaynaklanmaktadır? Davidson’un, zihinsel olanın fiziksel olana nedensel etkisinin olduğunu her fırsatta yinelemesi, düzensiz tekçilik kuramının gölge olguculuk üzerine kurulu olmadığını açıkça göstermektedir. Gerçekten de, kendisinin de belirttiği gibi, Davidson’un eylem kuramına ilişkin yazılarının çoğunun eylemlerin betimlenmesini, açıklanmasını, tahmin edilmesini ve onlara nelerin neden olduğunu araştırmaya yönelik olduğunu göz önünde bulundurursak, zihinsel olanın nedensel bakımdan etkisiz olduğuna ilişkin örtük ya da kapalı herhangi bir ifadeye rastlamıyoruz. Kendi indirgemeci kuramı doğrultusunda, Kim’in zihinsel niteliklerin ne tür nedensel rol oynadıklarının yanıtını aramasını anlayabiliriz. Ancak, aynı soruyu Davidson’a sormamızı anlamsız kılan önemli bir mantıksal neden var:
Davidson’un düzensiz tekçilik kuramı zaten zihinsel olanla fiziksel olan arasında kavramsal indirgenemezlik üzerine kuruludur. Davidson’un zayıf bağlılık görüşünü savunuyor olmasının nedeni de fiziksel olanla zihinsel olan arasında nitelik özdeşliğinin olabileceğini kabul etmemesinden kaynaklanmaktadır. Ona göre, zihinsel olanla fiziksel olan arasında nedensel bir ilişki vardır; ama bu ilişki kesin yasaya konu olabilecek bir ilişki değil, düzensiz bir ilişkidir. Davidson’un düzensizlik argümanı, hem zihinsel olayları, hem de zihinsel olayların nitelikleriyle onlara karşılık gelen fiziksel olayların nitelikleri arasındaki düzensizliği kapsar. Yalowitz’in de belirttiği gibi, Davidson’un zihinsel olayları açıklayan kesin yasaların olmadığını savunan düzensizlik görüşü iki tür kesin yasanın olmadığını içerir. Birincisi, farklı nitelikleri açıklayan kesin köprü yasalar; ikincisi tekil nedensel ilişkileri kuşatan ard arda gelen olay ve ifadeleri açıklayan kesin yasalar (Yalowitz, 1998: 186). Bu nedenle, Mclaughlin’in ileri sürdüğü gibi, Davidson’un Kim’in kaygısını yeterince dile getirmediği yorumu (Mclaughlin, 1995: 39), sorunun temelini görememesinden değil, kanımca, Kim’in sorusunun düzensiz tekçilik kuramına uygun bir soru olmadığını düşünüyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle, Kim’in Davidson’un yanıtlamasını istediği soru düzensiz tekçilik kuramının kapalı bıraktığı bir soru değildir, tam aksine o, bu kuramın üzerine kurulu olduğu ilkeyi yansıtmaktadır.
Davidson, düzensiz tekçilik kuramına yönelik çoğu yanlış anlamaların ve yorumların temel nedeninin olaylar konusunda tür ve tekil ayrımını göz önünde bulundurmamaktan kaynaklandığını ifade eder (Davidson, 1995: 15). Tüm indirgemeci kuramcıların ve sosyal bilimsel yasaların varlığını savunanların bu ayrımı görmezlikten gelmelerini anlamak zor değil. Çünkü, türsel benzerlik olmadan olaylar arasında nedensel ilişkinin olduğunu savunmak olanaklıdır, ama türsel benzerliğin olmadığı durumda kesin yasalılıktan bahsetmek olanaksızdır. Aşağıda göreceğimiz gibi, McIntyre’ın yorumunun dayandığı temellerden biri de aynı yanlış anlama üzerine kuruludur.
4. Zihinsel Olanın Açık Oluşu ve Kesin Sosyal Bilimsel Yasaların Olanaksızlığı: McIntyre’ın Davidson Eleştirisine Bir Yanıt
Davidson’un kuramı psikoloji biliminin yanı sıra, sosyolojiden antropolojiye tüm davranış bilimlerini kapsayan sonuçlar içerdiğinden yoğun ilgi görmesi şaşırtıcı değildir. Örneğin Lee McIntyre, düzensiz tekçiliği eleştirenlerden biri olarak, Davidson’un sosyal bilimsel yasaların olabilirliğine karşı geliştirdiği argümanı hem “kavramsal olarak hatalı” hem de “biçimsel olarak başarısız” bulur. Ona göre, Davidson sosyal bilimsel yasaların olamayacağını insan zihninin karmaşıklığı temelinde değil, sonsuz olan insan düşüncesinin davranışlara muhtemel etkisinin de sonsuz olacağı temelinde savunmaktadır (McIntyre, 1999: 385). McIntyre, Davidson’un zihinsel olanın kapalı olmadığı savını maddeci zihin felsefesiyle olan ilkesel ve kavramsal tutarlılığını irdeleyerek, düzensiz tekçilik görüşünün Davidson’un savunucusu olduğu maddeci anlayışla çeliştiğini göstermeye çalışır. McIntyre’a göre, her şeyden önce şunu göz önünde bulundurmamız gerekir:
Yasaların, kapalı bir sistemin üstesinden gelebileceği düzenliliğin varlığını gerektirdiği doğru olabilir. Ne var ki, düzenliliğin neden sadece kapalı sistemlerde olabileceği açık değildir. Değişmenin düzenli bir şekilde olduğu açık bir sistem düşünülemez mi? Bir sistem düzenli bir şekilde değiştiği sürece, onu betimleyen yasaların olması ilkece olanaklıdır (McIntyre, 1999: 384-5).
En önemlisi, eğer zihinsel olayların fiziksel olaylara maddi bağlılığını kabul ediyorsak, ki McIntyre’a göre Davidson bunu kabul ediyor, o zaman zihinsel olanın sonsuz olduğunu, dolayısıyla da kapalılığını savunmak olanaksızdır. Çünkü, insan beyni nihayetinde sonlu sayıda sinir hücresine sahiptir. McIntyre’a göre bunun anlamı şudur:
İnsan beynindeki milyonlarca sinir hücresi arasından ortaya çıkabilecek sınırlı sayıdaki fiziksel ifadeler gerçeğinden, yalnızca bunlara dayanan sınırlı sayıda olası zihinsel ifadeler vardır. Her zihinsel ifadenin fiziksel ifadeye dayanmak zorunda olduğunu (söyleyen) maddeciliğin ilk ilkesinden, zihinselliğimizin sınırlı, dolayısıyla da kapalı olduğunu düşünmek doğrudur (McIntyre, 1999: 386).