EKLEKTİSM, SENKRETİSM, SENTEZ, DİSÎPLÎNLERARASI ARAŞTIRMA, SİSTEM KAVRAMLARI ÜZERİNE ÇÖZÜMLEYİCİ ÇALIŞMA - 2
|
Geniş anlamda düşünce tarihinde tümdengeliş yöntemi gözden düşüp tümevarış (induksiyon) rağbet gördüğü oranda senteze başvuranlar da çoğalmıştır. Bu bağlamda, evrendeki bütün varlıkların, Tanrıdan türediklerine, dolayısıyla, tek tek varolanları tanımanın yolunun Tanrıdan geçtiğine genellikle inanılan Ortaçağda sentezci görüş pek gözde değilken, dinci dünya görüşünün yerini dindışı anlayışların kaplamağa yüz tuttuğu XV. ama özellikle XVI. yüzyıllarda gerek felsefede gerekse bilimlerde tümevarışın uygulanma alanı alabildiğine genişleyince, sentez yoluyla iş görmek de kaçınılmaz hâle gelmiştir. Nitekim, sözü edilen çağın önde gelen düşünürlerinden René Descartes (1596-1650), sentezi, yönteminin esası olarak benimsemiştir: "İki ısbat tarzı vardır: Biri analiz yahut çözümleme (résolution); ötekisiyse, sentez yahut bileştirme (composition)" .
"Analiz, yönteme dayanılarak bir şey icâd edilirken izlenen doğru yolu, ayrıca da etkilerin, nedenlere nasıl bağlandıklarını gösterir".
Ne var ki, "analizin sunduğu yargılar, biraz dikkat edilirse, asla zorunlu gözükmezler..." .
"Buna karşılık sentez, nedenlerin, doğurdukları etkiler -çok kere de etkilerin, nedenleri- aracılığıyla sınanması gibi, analizin izlediği yoldan bambaşka olan birinden giderek doğruluğa ulaşır. Bunun için de vargılarının içerdiğini açıkça ısbatlayıp uzun uzadıya tariflerden, isterlerden, aksiyomlardan, teoremler ile sorunlardan yararlanır. Buna göre, ulaşılan vargının bir bölümü inkâr edildiğinde, onun belirli bir basamağında dile getirilmiş tariflerin, isterlerin, aksiyomların, teoremler ile sorunların, önceliklerden bağımsız bir biçimde anlaşılamayacaklan ortaya çıkar..."
Descartes'ta düşünme yönteminin kendisi bile bize, sentezin en özlü tarifini sunmaktadır: En basit kavramlardan yahut önermelerden en karmaşık kavramlara yahut önermelere erişmek.
İmdi, Immanuel Kant'ın (1724-1804) diliyle söylersek: Analize dayananın tersine, "sentez yoluyla meydana getirilmiş yargıda özne ile yüklem arasında özdeşlik düşünülemez" (İV/B20). Başka bir deyişle vüklerirr, özneyi,- analizde görüldüğü gibi, açıklamaz. Yüklem şu hâlde, öznenin öngörmediği, yâni öznenin çözümlenmesi sonucunda ortaya çıkmayacak bir anlam taşır. Kant, bu nedenle sentetik yargıları, deney tabanına dayalı "özgün", önceden tam kestirilemez yargılar olarak nitelemiştir.
2) Bilimlerde Sentez
Sentezin sınırları kabaca, felsefe bakımından böylece belirlendikten sonra, tek tek bilimlerle uyabilecek deneye dayalı genel tarifi sunulabilir: Yeni bir nesnenin, birçok başka nesnenin biraraya gelmesiyle üretilmesini öngören işleme deneysel (empirik) sentez denir. Bu, ya kimyada olduğu üzere, gerçeklik evresinde; ya da psikoloji ile tarih bilimlerinde görüldüğü gibi, düşünce âleminde meydana gelir.
a) Kimyada sentez: "Biraraya getirme işlemi". Daha açıkçası: bir bileşiğin, kendisine vücut veren öğelerden yahut daha basit bileşiklerden üretilmesine kimyada sentez adı verilir. Bu bağlamda, kimyadaki sentetik maddeler, doğrudan doğal kaynaklardan sağlanmayıp kurucu öğelerden yahut basit maddelerden yapma yollarla elde edilmesidir.
b) Biyolojide sentez: Daha basit maddelerin yahut kurucu öğelerin biraraya gelmesiyle bir bileşiğin vücuda gelmesi, oluşması. Buna bitkilerin protein sentezi örnek olarak gösterilebilir. Sentez yoluyla kurulmuş teoriler, biyolojinin özellikle sistematik, genetik, embriyoloji ile evrim kollarında önemli yer tutarlar.
c) Psikolojide -Özellikle Psikanalizde- sentez: Psikanalizde "benliğ'in (ego) sentetik görevleri, "bütünleştirme" (integrasyon) terimi altında belirlenir. "Bütünleştirme'ye gelince; bu, parçaların, bir bütünlüğü oluşturacak tarzda birleşmeğe yönelmeleri süreci oiarak tarif edilir.
İkinci Dünya Savaşından sonra İngilizcede kullanılmağa başlanan disiplinlerarası araşatırma deyimi, 1960'larda bellibaşli yaygın kültür dillerinde de başgösterir olmuştur. Bilim araştırmalarına yeniden çekidüzen verilmesi gereğinin duyulması üzerine ortaya çıkıp öncelikle 1950'lerde pek gözde olan "takım çalışmasını (teamwork) da anlamca kapsayan bir araştırma türünü dile getirmeğe başlamıştır.
Disiplinlerarası kavramının çokanlamlılığı, bilimlerin örgütlenişindeki ayrılıkların git gide artmasıyla büsbütün göze batar hâle gelmiştir. Bunun önüne geçmek amacıyla genel anlamdaki disiplinlerarası araştırma teriminin yarımda birtakım yeni altterimler de kullanılmağa başlanmıştır: Birbirleriyle azçok akraba olmayan bilimler yahut bilim konulan arasında kurulmasına çaba harcanan işbirliğine "birçokdisiplinli" (multidisciplinary); bir bilim araştırmaları kümesi için ortak bir aksiyomatiğin vücuda getirilmesiyle, "disiplinlerüstü" (transdisciplinary); son olarak da dar anlamda, yalınkat görüş değiştokuşundan çeşitli disiplinleri güden kavramlar ile yöntemlerin biraraya getirilmelerine dek varan eşgüdümlü işbirliğine "disiplinlerarası (interdisciplinary) araştırma adı verilmektedir.
Disiplinlerarası araştırma, XIX. yüzyılın ikinci yansıyla birlikte bilimlerde gittikçe ağırlığını arttıran uzmanlaşma,başka bir anlatımla, bilimcinin, dapadarçık bir alana kendisini hapsetmesi olayın karşı tepki olarak doğduğu görülmektedir. Ancak, bu, salt duygusal bir tepki olarak yorumlanmamalı. Daha önemlisi, disiplinlerarası araştırma, geleneksel yapılarına bağlı Avrupa üniversitelerinin kabuğunu çatlatmak istidadım gösteren çağımız bilimlerinin zorlamasıyla belirmiştir. Alışılmış araştırma tutumları ile yolları, bu arada takım çalışmaları dahî, git gide çetrefilleşen sorunlara çözüm yetiştiremez olmuştur. Bunların çözülmesini toplum, devlet ve iktisat, artan ölçüde bilimden bekler olmuştur.
Tek tek bilimler, sınırları içerisinde kaldıkça, kendi belirli sorunlan dışında kalanlara çözüm arayacak imkân ile vakitten yoksundurlar. XIX. yüzyılın ilk yarısına değin tarih boyunca gündelik yaşamdan tutun da ilahiyata, sanata, ahlâka, siyasete, bilgi ile bilime varıncaya dek hemen her alanda yapılıp edilene eğilip beliren genel yahut evrensel sorunlar arasında çoğunlukla eklektik yöntemle bağlantılar kurarak sistem yaratmış olanlar, felsefecilerdi. Sorunlan alabildiğine genelleştirmek; dolayısıyla, dayandıkları deney tabanını unutturacak kadar soyudun soyudu kavram kalıplarına dökmek dönemi kapanmış olduğundan, felsefe sistemlerinden vazgeçilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bununla birlikte, disiplinlerüstü yahut disiplinlerarası araştırma ihtiyâcı her zamanki gibi,yine önümüzde durmaktadır. İşte, söz konusu ihtiyâcı karşılamak üzere, günümüzde var olan bilimlerin türlü dallarım yahut kollarını, zaman zaman bilimleri aşan alanlan bile, dikkate alarak kuşaua sentezlere erişmek eğilimi gittikçe yaygınlaşmaktadır. Gerçi, bu çeşit çabalara felsefeciler, çoğunlukla doğrudan karışmamaktadırlar artık. Gerçekten de felsefenin, yüzyılımızda hâlâ geçerliği var mı sorusuna bir solukta olumlu karşılık vermeğe pek imkân yok herhalde. Şu var ki, felsefenin sistem kurma deneyinden bugün disiplinlerarası araştırmadan yana çıkanla bolca yararlandıktan görülmektedir.
Sistemci düşüncenin, felsefedeki temsilcisi "eklektism'in karşıtı nasıl "bircilik" (monizm) idiyse, bilimlerin teorik kesimindeki yansısı olan "disiplinlerarası araştırma'nın da karşıtı "indirgemecilik" (reduksiyonism) dir. Yine, felsefe tarihinde birciliğe şiddetle karşı çıkmış Aristotelesinkine günümüz bilim dünyasında pek yabancı düşmeyecek sistemci görüşü savunan birçok bilim teoricisinden öncelikle Ludwig von Bertalnffy örnek diye sunulabilir.
Felsefe tarihinde sistemci, tümelci davanın önde gelen siması Aristoteles'in (384-322), metafizik sisteminin canlılardan esinlenerek kurması da; günümüz bilim dünyasındaysa, yine sistemci, bütüncü düşüncenin savunucusu olarak sivrilmiş Ludwig von Bertalanffy'nin kendisinin biyolog olması da, tesadüf eseri sayılmamalıdır. Çünkü, düzenli, örgütlenmiş bir görünüm sunarak sistem düşüncesini zihnimizden en güçlü biçimde uyandıran, canlılar âleminden edindiğimiz izlenimlerdir.
Nitekim von Bertalanffy, "biyoloji, davranış ile toplum seviyelerini, en alt basamak olan fizik yasaları ile kurgularına indirgeyenleyiz". "Buna karşılık, her seviyenin kendisinde kurgularla, belki de yasalarla karşılaşırız."
Sonuç olarak, "biyolojinin, davranış ile toplum bilimlerinin, ayrıca da teknolojinin hesaba katılmaları, bilimde kullanılan temel kavramların genelleştirilmesini gerektirdiğini" öne sürebiliriz. "Bu da, geleneksel fiziğinkilere oranla yeni olan kategorilerin, bilim anlayışına sokulmalarım zorunlu kılar. Böyle bir hedefi öngören modeller ise, disiplinlerarası araştırmanın yapısına uygun düşerler".
Önerilen Türkçe karşılık: Dizge; Osmanlı Türkçesi: Manzume; Yunancası: Systema; Almancası : System, Gliederung, Lehrbau; Franstzcası: Systeme; İtalyancası: Sistema; İngilizcesi: System.
Buraya dek açımlanıp tarif edilmiş bulunan eklektism, senkretism, sentez ile disiplinlerarasi araştırma kavramları yahut terimleri, 'sistem'i değişik, açılardan dile getirmişlerdir. Bu bakımdan son olarak 'sistem'e kısaca değinmek yerinde olacak.
Hangi alanda olursa olsun, çalışmalara girişen her araştırmacı, her düşünür, "ne yapacağım, hedefim nedir? sorusuna açık seçik bir cevap getirmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bunu başaramazsa, kendisini rastgeleliğin akışına bırakmış olur. Rastgelelik ise, çokluk arasında gelişigüzel herhangi bir şey yapmak demektir. Bunun tersıyse, çokluk arasından güdülen amaca uyan unsurların seçilmesi edimi ve tutumudur. Jose Ortega y Gasset (1883-1955) bize bu doğru seçme edimi ile tutumuna Latincede önceleri -'eklektism' dediğimize- eligentia, sonraları da -'zariflik', 'incelik', 'zevkiilik', dediğimize- elegantia adı verilmiş olduğunu bildiriyor. İşte, 'eklektism'i işbu çalışmanın başına, 'sistem'i de sonuna almamız, bu iki kavramın, tarih boyunca bütün spekulativ ile teorik irdelemelerin bir çeşit kopmaz parçası sayılmış olduğunu vurgulamak dileğinden ileri gelmektedir. Yine dikkat edilirse, birliği, bütünlüğü gözeten etkinlikler ile tutumların hepsi de, azçok eklektik ve sistemcidir. Nitekim işbu çalışmada belirlenmeğe çaba harcanmış senkretizm, sentez ile disiplinlerarası araştırma terimlerinin tarifleri dahi, eklektizm ile sisteme dair sunulan tariflerin çatısı altında toplanabilirler.
Gerek felsefede gerekse bilimlerde, örgütlenmiş bir bütünlüğü oluşturacak biçimde karşılıklı olarak birbirlerine bağh maddî yahut maddî olmayan unsurların tamamına sistem denir. Örnek: Güneş sistemi, sinir sistemi, hesap sistemi, felsefe sistemi...
Sistem kavramı, daha önce de belirtilmiş olduğu üzere, doğa bilimlerinden özellikle biyolojide pek önemli bir yer tutar. Adı anılan bilim çerçevesinde sistem, bir bitkinin kök sisteminde yahut bir hayvanın sindirim sisteminde olduğu üzere, birlikte çalışan organlar yahut yapılar öbeği olarak tarif edilir. Sistemin, biyolojideki bir başka anlamı, ikili adlar dizininde (binomial system ofnomenclature) görüldüğü gibi, taksonomi öbeklerinin düzgünce sıralanıp sınıfandırılmasıdır.
Doğadan algıladıklarımız, bilim yetimizle uyuştukları ölçüde, doğanın güzelliği ile, sistemliliği hakkında yargıda bulunmamızı olabilir kılacağını söylüyor Kant. Yine ona göre, bize sistemli bir görünüm sunma doğada olup bitenler, bizde aynı zamanda gayeli gidişleri varmış izlenimini uyandırırlar.
Sistem, bilimleri olduğu kadar, felsefenin, özellikle de onun metafizik denilen kesiminin demirbaşıdır. Nitekim, felsefe tarihinde tek tek metafiziklere çok kere sistem adı da verilir. Çünkü, felsefe bağlamında da sistem sözü, çeşitli konuların, altkonuiann birbirlerine bağlı bulunduklarını; parçaların birbirlerinden çözülemezliğini; birlikte varoluşu; kısaca bütünlüğü dile getirir genellikle. Ama bir salt metafizik, genel anlamdaki sistem çerçevesinde birtakım özellikleriyle belli olur. Bir sistemi, metafizik sistem kılan da bunlardır.
Geçmişte tek tek kişilerin kurmuş oldukları sistemce 'kapalı', 'yetkin', 'tek yanlı' metafizik sistemlerin yerini, çağımızda çoğunlukla bilginlerden, bilimciler ile uzmanlardan oluşan takımların ortaya koydukları sistemce 'açık', 'durmadan gelişen', 'çok yönlü', 'öznelerarası (intersubjektiv) gerçekliklerden kalkan' bilimsel nitelikli, kısacası disiplünlerarası araştırma verisi olan sistemler almaktadır.
KAYNAKLAR
BEALS, Ralph: "ACCULTURATION", sayfalar: 375-395; derlemenin başlığı: "Anthropology
Today"; University of Chicago Press, Chicago, 1970.
BERTALANEFY, Ludwig von: "GENERAL SYSTEM THEORY"; Penguin London, 1973.
BREHIER, Emile: "HtSTOURE DE LA PHILOSOPHIE; P.U.F., paris, 1951.
DESCARTES, René: "MEDITATIONS METAPHYSIQUES"; P.U.F., Paris, 1968.
DIOGENES LAERTIUS: "LIVES AND OPINIONS OF EMINENT PHILOSOPHERS"; William Heinemann Press, Loeb Classical Library, London.
FOULQUIE, P - SAINT - JEAN, R: "DICTIONNAIRE DE LA LANGUE PHILOSOPHIQUE" P.U.F., Paris, 1969.
töMAJL FENNÎ : "LUGATÇE-J FELSEFE" Matbaa-i Amire; İstanbul, İ92S.
KANT, Immanuel: "KRITIK DER REINEN VERNUNFT"; Insel Verlag, Leipzig, 1933.
KANT, Immanuel: "KRITIK DER URTEILSKRAFT"; Philipp Reclam, Stuttgart, 1963.
LALANDE, André: "VOCABULAIRE TECHNIQUE ET CRITIQUE DE LA PHILOSOPHIE"; P.U.F., Paris, 1968.
MARY, Ernst: "PRINCIPLES OF SYSTEMATIC ZOOLOGY"; Tata McGraw - Hill, New
Delhi, 1969.
ORTEGA Y GASSET, Jose: "EPILOGO", sayfalar: 472-515İ eserin genel başlığı: Historia de
la Fîlosofia", yazan: Julian Marias; Revista de Occidente, Madrid, 1974.
PIAGET, Jaen: "ÇOCUKTA DİL VE DÜŞÜNCE", Fransızca aslından çeviren: Sabri Esat Siyavusgü; Devlet Basımevi, İstanbul, 1938.
RITTER, Joachim - GRÜNDER, Karlfried: "HISTORISCHES WÖRTERBUCH DER PHILO-
SOPHIER cfltr* (r-K)rSchwabe- Verlag, Stuttgart; 1976.
ROBIN, Léon: "LA PENSEE GRECQUE"; La Renaissance du Uvre, Paris, 1928.
RUNES, Dagobert D: "DICTIONARY OF PHILOSOPHY"; Uttlefield, Adams Co., New Jersey, 1956.
RYCROFT, Charles: "A CRITICAL DICTIONARY OF PSYCHOANALYSIS"; Penguin Reference Books, Middlesex, 1972.
STEEN, Edwin B.: "DICTIONARY OF BIOLOGY"; Barnes and Noble Books (Harper and Row), New York, 1971.
UVAROV, e.B. - CHAPMAN, D.R. - ISAACS, Alan: "A DICTIONARY OF SCIENCE"; Penguin Reference Books, Middlesex, 1971
UYGUR, Nermin: FELSEFENİN ÇAĞRISI"; İ.Ü. Ed. F. Yayınları, İstanbul, 1971.
"Analiz, yönteme dayanılarak bir şey icâd edilirken izlenen doğru yolu, ayrıca da etkilerin, nedenlere nasıl bağlandıklarını gösterir".
Ne var ki, "analizin sunduğu yargılar, biraz dikkat edilirse, asla zorunlu gözükmezler..." .
"Buna karşılık sentez, nedenlerin, doğurdukları etkiler -çok kere de etkilerin, nedenleri- aracılığıyla sınanması gibi, analizin izlediği yoldan bambaşka olan birinden giderek doğruluğa ulaşır. Bunun için de vargılarının içerdiğini açıkça ısbatlayıp uzun uzadıya tariflerden, isterlerden, aksiyomlardan, teoremler ile sorunlardan yararlanır. Buna göre, ulaşılan vargının bir bölümü inkâr edildiğinde, onun belirli bir basamağında dile getirilmiş tariflerin, isterlerin, aksiyomların, teoremler ile sorunların, önceliklerden bağımsız bir biçimde anlaşılamayacaklan ortaya çıkar..."
Descartes'ta düşünme yönteminin kendisi bile bize, sentezin en özlü tarifini sunmaktadır: En basit kavramlardan yahut önermelerden en karmaşık kavramlara yahut önermelere erişmek.
İmdi, Immanuel Kant'ın (1724-1804) diliyle söylersek: Analize dayananın tersine, "sentez yoluyla meydana getirilmiş yargıda özne ile yüklem arasında özdeşlik düşünülemez" (İV/B20). Başka bir deyişle vüklerirr, özneyi,- analizde görüldüğü gibi, açıklamaz. Yüklem şu hâlde, öznenin öngörmediği, yâni öznenin çözümlenmesi sonucunda ortaya çıkmayacak bir anlam taşır. Kant, bu nedenle sentetik yargıları, deney tabanına dayalı "özgün", önceden tam kestirilemez yargılar olarak nitelemiştir.
2) Bilimlerde Sentez
Sentezin sınırları kabaca, felsefe bakımından böylece belirlendikten sonra, tek tek bilimlerle uyabilecek deneye dayalı genel tarifi sunulabilir: Yeni bir nesnenin, birçok başka nesnenin biraraya gelmesiyle üretilmesini öngören işleme deneysel (empirik) sentez denir. Bu, ya kimyada olduğu üzere, gerçeklik evresinde; ya da psikoloji ile tarih bilimlerinde görüldüğü gibi, düşünce âleminde meydana gelir.
a) Kimyada sentez: "Biraraya getirme işlemi". Daha açıkçası: bir bileşiğin, kendisine vücut veren öğelerden yahut daha basit bileşiklerden üretilmesine kimyada sentez adı verilir. Bu bağlamda, kimyadaki sentetik maddeler, doğrudan doğal kaynaklardan sağlanmayıp kurucu öğelerden yahut basit maddelerden yapma yollarla elde edilmesidir.
b) Biyolojide sentez: Daha basit maddelerin yahut kurucu öğelerin biraraya gelmesiyle bir bileşiğin vücuda gelmesi, oluşması. Buna bitkilerin protein sentezi örnek olarak gösterilebilir. Sentez yoluyla kurulmuş teoriler, biyolojinin özellikle sistematik, genetik, embriyoloji ile evrim kollarında önemli yer tutarlar.
c) Psikolojide -Özellikle Psikanalizde- sentez: Psikanalizde "benliğ'in (ego) sentetik görevleri, "bütünleştirme" (integrasyon) terimi altında belirlenir. "Bütünleştirme'ye gelince; bu, parçaların, bir bütünlüğü oluşturacak tarzda birleşmeğe yönelmeleri süreci oiarak tarif edilir.
DİSİPLİNLERARASI ARAŞTIRMA
Almancası: Interdisziplinär; Fransızcası: Interdisciplinaire; İtalyancası: Interdisciplinario; tngilizcesi: Interdisciplinary.— A -
Disiplinlerarası Araştırmanın Özgülce Tanımlanması
Disiplinlerarası Araştırmanın Özgülce Tanımlanması
İkinci Dünya Savaşından sonra İngilizcede kullanılmağa başlanan disiplinlerarası araşatırma deyimi, 1960'larda bellibaşli yaygın kültür dillerinde de başgösterir olmuştur. Bilim araştırmalarına yeniden çekidüzen verilmesi gereğinin duyulması üzerine ortaya çıkıp öncelikle 1950'lerde pek gözde olan "takım çalışmasını (teamwork) da anlamca kapsayan bir araştırma türünü dile getirmeğe başlamıştır.
Disiplinlerarası kavramının çokanlamlılığı, bilimlerin örgütlenişindeki ayrılıkların git gide artmasıyla büsbütün göze batar hâle gelmiştir. Bunun önüne geçmek amacıyla genel anlamdaki disiplinlerarası araştırma teriminin yarımda birtakım yeni altterimler de kullanılmağa başlanmıştır: Birbirleriyle azçok akraba olmayan bilimler yahut bilim konulan arasında kurulmasına çaba harcanan işbirliğine "birçokdisiplinli" (multidisciplinary); bir bilim araştırmaları kümesi için ortak bir aksiyomatiğin vücuda getirilmesiyle, "disiplinlerüstü" (transdisciplinary); son olarak da dar anlamda, yalınkat görüş değiştokuşundan çeşitli disiplinleri güden kavramlar ile yöntemlerin biraraya getirilmelerine dek varan eşgüdümlü işbirliğine "disiplinlerarası (interdisciplinary) araştırma adı verilmektedir.
- B -
Sistemleşmeye Yönelik Disiplinlerarası Araştırma
Sistemleşmeye Yönelik Disiplinlerarası Araştırma
Disiplinlerarası araştırma, XIX. yüzyılın ikinci yansıyla birlikte bilimlerde gittikçe ağırlığını arttıran uzmanlaşma,başka bir anlatımla, bilimcinin, dapadarçık bir alana kendisini hapsetmesi olayın karşı tepki olarak doğduğu görülmektedir. Ancak, bu, salt duygusal bir tepki olarak yorumlanmamalı. Daha önemlisi, disiplinlerarası araştırma, geleneksel yapılarına bağlı Avrupa üniversitelerinin kabuğunu çatlatmak istidadım gösteren çağımız bilimlerinin zorlamasıyla belirmiştir. Alışılmış araştırma tutumları ile yolları, bu arada takım çalışmaları dahî, git gide çetrefilleşen sorunlara çözüm yetiştiremez olmuştur. Bunların çözülmesini toplum, devlet ve iktisat, artan ölçüde bilimden bekler olmuştur.
Tek tek bilimler, sınırları içerisinde kaldıkça, kendi belirli sorunlan dışında kalanlara çözüm arayacak imkân ile vakitten yoksundurlar. XIX. yüzyılın ilk yarısına değin tarih boyunca gündelik yaşamdan tutun da ilahiyata, sanata, ahlâka, siyasete, bilgi ile bilime varıncaya dek hemen her alanda yapılıp edilene eğilip beliren genel yahut evrensel sorunlar arasında çoğunlukla eklektik yöntemle bağlantılar kurarak sistem yaratmış olanlar, felsefecilerdi. Sorunlan alabildiğine genelleştirmek; dolayısıyla, dayandıkları deney tabanını unutturacak kadar soyudun soyudu kavram kalıplarına dökmek dönemi kapanmış olduğundan, felsefe sistemlerinden vazgeçilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bununla birlikte, disiplinlerüstü yahut disiplinlerarası araştırma ihtiyâcı her zamanki gibi,yine önümüzde durmaktadır. İşte, söz konusu ihtiyâcı karşılamak üzere, günümüzde var olan bilimlerin türlü dallarım yahut kollarını, zaman zaman bilimleri aşan alanlan bile, dikkate alarak kuşaua sentezlere erişmek eğilimi gittikçe yaygınlaşmaktadır. Gerçi, bu çeşit çabalara felsefeciler, çoğunlukla doğrudan karışmamaktadırlar artık. Gerçekten de felsefenin, yüzyılımızda hâlâ geçerliği var mı sorusuna bir solukta olumlu karşılık vermeğe pek imkân yok herhalde. Şu var ki, felsefenin sistem kurma deneyinden bugün disiplinlerarası araştırmadan yana çıkanla bolca yararlandıktan görülmektedir.
Sistemci düşüncenin, felsefedeki temsilcisi "eklektism'in karşıtı nasıl "bircilik" (monizm) idiyse, bilimlerin teorik kesimindeki yansısı olan "disiplinlerarası araştırma'nın da karşıtı "indirgemecilik" (reduksiyonism) dir. Yine, felsefe tarihinde birciliğe şiddetle karşı çıkmış Aristotelesinkine günümüz bilim dünyasında pek yabancı düşmeyecek sistemci görüşü savunan birçok bilim teoricisinden öncelikle Ludwig von Bertalnffy örnek diye sunulabilir.
Felsefe tarihinde sistemci, tümelci davanın önde gelen siması Aristoteles'in (384-322), metafizik sisteminin canlılardan esinlenerek kurması da; günümüz bilim dünyasındaysa, yine sistemci, bütüncü düşüncenin savunucusu olarak sivrilmiş Ludwig von Bertalanffy'nin kendisinin biyolog olması da, tesadüf eseri sayılmamalıdır. Çünkü, düzenli, örgütlenmiş bir görünüm sunarak sistem düşüncesini zihnimizden en güçlü biçimde uyandıran, canlılar âleminden edindiğimiz izlenimlerdir.
Nitekim von Bertalanffy, "biyoloji, davranış ile toplum seviyelerini, en alt basamak olan fizik yasaları ile kurgularına indirgeyenleyiz". "Buna karşılık, her seviyenin kendisinde kurgularla, belki de yasalarla karşılaşırız."
Sonuç olarak, "biyolojinin, davranış ile toplum bilimlerinin, ayrıca da teknolojinin hesaba katılmaları, bilimde kullanılan temel kavramların genelleştirilmesini gerektirdiğini" öne sürebiliriz. "Bu da, geleneksel fiziğinkilere oranla yeni olan kategorilerin, bilim anlayışına sokulmalarım zorunlu kılar. Böyle bir hedefi öngören modeller ise, disiplinlerarası araştırmanın yapısına uygun düşerler".
SİSTEM
Önerilen Türkçe karşılık: Dizge; Osmanlı Türkçesi: Manzume; Yunancası: Systema; Almancası : System, Gliederung, Lehrbau; Franstzcası: Systeme; İtalyancası: Sistema; İngilizcesi: System.
Buraya dek açımlanıp tarif edilmiş bulunan eklektism, senkretism, sentez ile disiplinlerarasi araştırma kavramları yahut terimleri, 'sistem'i değişik, açılardan dile getirmişlerdir. Bu bakımdan son olarak 'sistem'e kısaca değinmek yerinde olacak.
Hangi alanda olursa olsun, çalışmalara girişen her araştırmacı, her düşünür, "ne yapacağım, hedefim nedir? sorusuna açık seçik bir cevap getirmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bunu başaramazsa, kendisini rastgeleliğin akışına bırakmış olur. Rastgelelik ise, çokluk arasında gelişigüzel herhangi bir şey yapmak demektir. Bunun tersıyse, çokluk arasından güdülen amaca uyan unsurların seçilmesi edimi ve tutumudur. Jose Ortega y Gasset (1883-1955) bize bu doğru seçme edimi ile tutumuna Latincede önceleri -'eklektism' dediğimize- eligentia, sonraları da -'zariflik', 'incelik', 'zevkiilik', dediğimize- elegantia adı verilmiş olduğunu bildiriyor. İşte, 'eklektism'i işbu çalışmanın başına, 'sistem'i de sonuna almamız, bu iki kavramın, tarih boyunca bütün spekulativ ile teorik irdelemelerin bir çeşit kopmaz parçası sayılmış olduğunu vurgulamak dileğinden ileri gelmektedir. Yine dikkat edilirse, birliği, bütünlüğü gözeten etkinlikler ile tutumların hepsi de, azçok eklektik ve sistemcidir. Nitekim işbu çalışmada belirlenmeğe çaba harcanmış senkretizm, sentez ile disiplinlerarası araştırma terimlerinin tarifleri dahi, eklektizm ile sisteme dair sunulan tariflerin çatısı altında toplanabilirler.
Gerek felsefede gerekse bilimlerde, örgütlenmiş bir bütünlüğü oluşturacak biçimde karşılıklı olarak birbirlerine bağh maddî yahut maddî olmayan unsurların tamamına sistem denir. Örnek: Güneş sistemi, sinir sistemi, hesap sistemi, felsefe sistemi...
Sistem kavramı, daha önce de belirtilmiş olduğu üzere, doğa bilimlerinden özellikle biyolojide pek önemli bir yer tutar. Adı anılan bilim çerçevesinde sistem, bir bitkinin kök sisteminde yahut bir hayvanın sindirim sisteminde olduğu üzere, birlikte çalışan organlar yahut yapılar öbeği olarak tarif edilir. Sistemin, biyolojideki bir başka anlamı, ikili adlar dizininde (binomial system ofnomenclature) görüldüğü gibi, taksonomi öbeklerinin düzgünce sıralanıp sınıfandırılmasıdır.
Doğadan algıladıklarımız, bilim yetimizle uyuştukları ölçüde, doğanın güzelliği ile, sistemliliği hakkında yargıda bulunmamızı olabilir kılacağını söylüyor Kant. Yine ona göre, bize sistemli bir görünüm sunma doğada olup bitenler, bizde aynı zamanda gayeli gidişleri varmış izlenimini uyandırırlar.
Sistem, bilimleri olduğu kadar, felsefenin, özellikle de onun metafizik denilen kesiminin demirbaşıdır. Nitekim, felsefe tarihinde tek tek metafiziklere çok kere sistem adı da verilir. Çünkü, felsefe bağlamında da sistem sözü, çeşitli konuların, altkonuiann birbirlerine bağlı bulunduklarını; parçaların birbirlerinden çözülemezliğini; birlikte varoluşu; kısaca bütünlüğü dile getirir genellikle. Ama bir salt metafizik, genel anlamdaki sistem çerçevesinde birtakım özellikleriyle belli olur. Bir sistemi, metafizik sistem kılan da bunlardır.
Geçmişte tek tek kişilerin kurmuş oldukları sistemce 'kapalı', 'yetkin', 'tek yanlı' metafizik sistemlerin yerini, çağımızda çoğunlukla bilginlerden, bilimciler ile uzmanlardan oluşan takımların ortaya koydukları sistemce 'açık', 'durmadan gelişen', 'çok yönlü', 'öznelerarası (intersubjektiv) gerçekliklerden kalkan' bilimsel nitelikli, kısacası disiplünlerarası araştırma verisi olan sistemler almaktadır.
KAYNAKLAR
BEALS, Ralph: "ACCULTURATION", sayfalar: 375-395; derlemenin başlığı: "Anthropology
Today"; University of Chicago Press, Chicago, 1970.
BERTALANEFY, Ludwig von: "GENERAL SYSTEM THEORY"; Penguin London, 1973.
BREHIER, Emile: "HtSTOURE DE LA PHILOSOPHIE; P.U.F., paris, 1951.
DESCARTES, René: "MEDITATIONS METAPHYSIQUES"; P.U.F., Paris, 1968.
DIOGENES LAERTIUS: "LIVES AND OPINIONS OF EMINENT PHILOSOPHERS"; William Heinemann Press, Loeb Classical Library, London.
FOULQUIE, P - SAINT - JEAN, R: "DICTIONNAIRE DE LA LANGUE PHILOSOPHIQUE" P.U.F., Paris, 1969.
töMAJL FENNÎ : "LUGATÇE-J FELSEFE" Matbaa-i Amire; İstanbul, İ92S.
KANT, Immanuel: "KRITIK DER REINEN VERNUNFT"; Insel Verlag, Leipzig, 1933.
KANT, Immanuel: "KRITIK DER URTEILSKRAFT"; Philipp Reclam, Stuttgart, 1963.
LALANDE, André: "VOCABULAIRE TECHNIQUE ET CRITIQUE DE LA PHILOSOPHIE"; P.U.F., Paris, 1968.
MARY, Ernst: "PRINCIPLES OF SYSTEMATIC ZOOLOGY"; Tata McGraw - Hill, New
Delhi, 1969.
ORTEGA Y GASSET, Jose: "EPILOGO", sayfalar: 472-515İ eserin genel başlığı: Historia de
la Fîlosofia", yazan: Julian Marias; Revista de Occidente, Madrid, 1974.
PIAGET, Jaen: "ÇOCUKTA DİL VE DÜŞÜNCE", Fransızca aslından çeviren: Sabri Esat Siyavusgü; Devlet Basımevi, İstanbul, 1938.
RITTER, Joachim - GRÜNDER, Karlfried: "HISTORISCHES WÖRTERBUCH DER PHILO-
SOPHIER cfltr* (r-K)rSchwabe- Verlag, Stuttgart; 1976.
ROBIN, Léon: "LA PENSEE GRECQUE"; La Renaissance du Uvre, Paris, 1928.
RUNES, Dagobert D: "DICTIONARY OF PHILOSOPHY"; Uttlefield, Adams Co., New Jersey, 1956.
RYCROFT, Charles: "A CRITICAL DICTIONARY OF PSYCHOANALYSIS"; Penguin Reference Books, Middlesex, 1972.
STEEN, Edwin B.: "DICTIONARY OF BIOLOGY"; Barnes and Noble Books (Harper and Row), New York, 1971.
UVAROV, e.B. - CHAPMAN, D.R. - ISAACS, Alan: "A DICTIONARY OF SCIENCE"; Penguin Reference Books, Middlesex, 1971
UYGUR, Nermin: FELSEFENİN ÇAĞRISI"; İ.Ü. Ed. F. Yayınları, İstanbul, 1971.
1 Yorum
çok bilgilendirici bir makale bu kavramlar farklı yerlerde çok çıkıyodu karşıma.fransada eklektsizme karşı çıkılmasını genelde oradaki filozofların kendi alanında çok daha fazla özgün olmalarına bağlıyorum.