İSLAM MANTIK KÜLLİYATININ TEŞEKKÜLÜ - 1

İsmail Köz

İslam Mantıkçıları adı İslam kültür dünyasında yetişerek Aristo mantığını incelemiş ve bu konuda eserler vermiş müslüman filozof ve düşünürleri ifade etmektedir. İslam mantık tarihi çalışan bazı batılı araştırmacıların ısrarla Arap mantığı, Arap mantıkçıları tabirini kullandıklarını görüyoruz. Oysa İslam mantıkçılarının çoğunluğu Arap değildir; Türk mantıkçılarının da özellikle Farabi ve İbn Sina gibi mantıkçıların İslam mantık çalışmalarında çok büyük rolü vardır. Bu nedenle İslam mantık tarihinin gelişmesinde Türk mantıkçılarının rolü inkar edilemez. Aslında bu isimlendirme büyük ölçüde felsefe ve mantık metinlerinin Arapça olmasına dayanmaktadır; halbuki, M.Tara Chand, A. Moin, H.Corbin, Van den Bergh, L.Gardet ve Macit Fahri gibi kimselere göre felsefi metinlerin yazıldığı dil önemli değildir. Kaldı ki felsefi metinlerin çoğunluğu Arapça yazılmışsa da Farsça ve Türkçe gibi diğer dillerde de oldukça fazla sayıda metinler vardır. Diğer yandan İslam filozoflarının sayıca çoğunluğu Arapça yazmış olsalar da hepsi Arap ırkından değildir. Buna rağmen her nedense ısrarla Arap mantığı ve Arap mantıkçıları tabiri kullanılmıştır. Halbuki bu adlandırmanın hem dar hem de mantık ilminin ancak İslamiyet'ten sonra iyice tanınması bakımından "İslam mantığı" şeklinde olması daha doğrudur. İslam mantığı tabirinin kaplamı daha doğru ve gerçekçidir. Çünkü bu mantıkla uğraşanlar ister Arap, ister Türk, ister İranlı olsun, diğer yandan ister Arapça, ister Türkçe isterse Farsça yazsınlar İslam mantığı tabiri kendine has bir özelliği ve tarihi gelişimi bulunan bir mantık geleneğini ifade eder.

Mantığın kurulması ve geliştirilmesi konusunda İslam mantıkçılarının rolünü incelemeden önce şu gerçeği belirtmelidir ki,gerek İslam dünyasında gerekse batıda asırlar boyunca hakim olmuş mantık Aristo mantığıdır. İslam mantıkçıları bu mantık üzerinde çalışmışlar ve onu işlemişlerdir. İslam kültür dünyasında mantık çalışmaları Aristo'nun eserlerinin Arapça'ya tercüme edilmesi ile başlamıştır. Tercümelerle başlayan Aristo mantığına karşı ilgi gittikçe artmış, mantık kitaplarının defalarca tefsir ve şerhi yapılmış'; böylelikle de İslam mantığı diye isimlendirebileceğimiz bir mantık külliyatı meydana getirilmiştir.

Başlangıçta Müslümanlar Yunanca'yı bilmediğinden Yunan felsefesini ve mantığını tercümelerle tanıyıp öğrendiler. Yunanca'dan Süryanice'ye, Süryanice'den de Arapça'ya çevrilen eserler Hıristiyanlar,Yahudiler, Sabitler ve kısmen de Arap ve Türkler tarafından çevrilmiştir. Bir asırdan fazla süren tercüme faaliyeti, aynı eserin sekiz on defa tercümesi; yeni tashihler, haşiye ve şerhler sayesinde Aristo mantığı İslam düşünce dünyasına girerek sistemli bir mantık dili teşekkül etti. Zamanla Müslümanların orijinal eserler telif etmesiyle "İslam felsefe ve mantığı Yunan felsefesinin çıraklığından çıkarak şahsiyet göstermeğe muvaffak oldu". Neticede İslam dünyasında mantığın tam Aristoteles'in anladığı şekilde bir mantık olmadığını ve farklı problemlere uygulandığını söylemek gerekmektedir.

Mantığın kurucusu Aristoteles(M.Ö.384-323)in eserleri günümüze çok dolaylı yollardan ve eksik gelmiştir. Bu nedenle eserlerinin aktarılması konusunda çeşitli rivayetler söz konusudur. Aristo'nun bütün eserleri elyazmalan halinde öğrencisi Theophrastos'a miras kalmış, o da bunları öğrencisi Neleus'a bırakmıştır. Neleus bu kitapları memleketi Skepsis'e(Kurşunlutepe)getirerek kitap toplamaya çok meraklı olan Pergamos kralından saklamak amacıyla, daha sonra iki yüzyıl saklı kalacağı bir depoya koymuştur. Aristo'nun bu eserleri M.Ö I. Yüzyılda Teos'lu Apellikon adlı bir kütüphaneci tarafından bulunduktan sonra incelenmek üzere Atina'ya gönderilmiştir . M.Ö. 86 yılında Romalılar Atina'yı ele geçirince Sylla adlı bir kişi eserleri, yayınlanmak üzere Roma'ya göndermiştir. Burada Tyrannion adlı bir dil bilimcinin kontrol ettiği eserler, M.Ö.70 yıllarında o zamanki Aristoteles okulunun başında bulunan Andronikos tarafından bir katalogla yayınlanmıştır. Öyleyse büyük bir olasılıkla M.Ö. I. Yüzyıldan bugün elimizde bulunan "Corpus Aristotelicum" temel kaynak olmuş, çeşitli yazarlarca adları bize aktarılan kaynaklar da yavaş yavaş tarih içinde kaybolmaya yüz tutmuştur.

Aristo mantığının aktarılmasında bundan sonra katkısı olanları şöyle sıralayabiliriz; M.Ö. 1. Yüzyılda Çiçero( 106-43) Yunan felsefesini Latince ifade etmek istemiştir. Mantığın gelişmesinde orijinal katkı sağlamamakla birlikte onun asıl hizmeti Yunanca mantık terimlerinin latince karşılıklarını bulmak olmuştur. Milattan sonra II. Yüzyılda mantıkla ilgili Latince küçük bir mantık kitabına sahibiz. Bu kitap Aristoteles ve Stoa mantık anlayışlarının bir karşılaştırmasını yapıyor. II. Yüzyılda mantık hakkında eser veren en önemli kişi fizikçi ve tıpçı Galen(129-İ99) dir. Mantık konularını Aristocu bir anlayışla işleyen Galen, hem Aristocu hem de Stoacı okulların teknik terimlerini de kullanmıştır. Galen Aristoteles'in "Kategorik Kıyas"i ile Stoalıların "Hypothetic Kıyas"larını değerlendirirken kategorik kıyasın tabi düzene daha uygun olduğunu kabul eder. Çünkü Aristoteles'in mantığı geometrik ispatlamalarla da ilgili olarak görülürken Stoa mantığı ise sadece metafizik problemleri çözmek için kullanılan diyalektikle ilgili olarak görülmüştür.

İslam mantıkçılarının Galen'in mantık görüşlerini bir şekilde öğrendiklerini görüyoruz, çünkü onlar Stoa mantığının ele aldığı konulara, mesela şartlı kıyaslar, modalité teorisi gibi bazı konularda görüşlerine de yer vermişlerdir. Halbuki Aristo şartlı önermelere temas ederken şartlı kıyaslara pek itibar etmemiştir. Buna rağmen Stoa mantığı ile ilgili çalışmalar geleneksel Aristoteles mantığı içerisinde kalmıştır.

Milattan sonra III. Yüzyılın başlarında Aristo mantığı konusunda önemli bilgiler veren Sextus Empiricus ve Aphrodisias (Aydın-Geyre Köyü) ve Alexander'i görüyoruz. Sextus şüpheci bir filozoftur. Aristocu ve Stoacı mantık anlayışını değerlendirirken tarafsız kalmıştır. Alexander ise Aristo taraftarıdır ve onun eserlerine şerh yazanların en önemlisidir. Alexander ayrıca Stoacı doktrinin en keskin ve tam bir tenkidini de yapmıştır. Sextus'un ortaçağ mantığının gelişmesinde doğrudan etkisi vardır. Çünkü onun eserleri Megara ve Stoacı mantık hakkında güvenilir bilgiler ihtiva etmektedir. Alexanderen etkisi de çok önemlidir. Onun tefsir ve şerhleri daha sonraki filozoflar tarafından kullanılmıştır.

Yeni Eflatuncu sarihlerden olan Alexander d' Aphrodise'in Arapça'ya çevrilen eserleri, sadece kendi felsefesi olan Yeni-Eflatunculuğun ve Aristoculuğun yayılmasını sağlamadı aynı zamanda çoğu kez tenkide çalıştığı Stoacılık ve Epikürcülüğün de tanınmasını sağladı. Alexander bilhassa mantık konusunda Müslüman filozof ve mantıkçıları etkilemiştir. Mantık'ın felsefenin bir disiplini değil, bir alet olması fikrini Kindi, Farabi, İbn Sina ve diğerleri ondan almışlardır. Aristo'nun mantık kitaplarını, bugün bilinen sırasıyla ilk tasnif eden yine odur. Ondan sonra Ammonius ve Simplicius, Poetic ve Retoriki Organon'a eklemişlerdir. Ammonius ayrıca Porphyrios'un îsagojisini Organon'un başınayerleştirmiştir. Daha sonraki müslüman ve batılı mantıkçılar da genelde onların bu tasnifini esas almışlardır.

Aristo mantığı önce İskenderiye'de sonra Miladi V. ve VIII. Asırlar arasında Süryanilerde ele alınmış; nihayet VIII. Yüzyılda başlayan İslam devresi tercüme faaliyetleri sayesinde Müslüman filozoflar tarafından işlenerek geliştirilmiş ve X. Asırda da en yüksek olgunluğuna ulaşmıştır.

Gerçekten de İslam mantıkçısı Farabi'nin bizzat kendisinin mantık tarihini gelişme dönemleri itibariyle tasnifi dikkate şayan bir özellik arzetmektedir. Rescher'e göre Farabi Mantık'in gelişmesini beş dönemde ele almaktadır. Bu dönemler sırasıyla şunlardır:

I.Erken Yunan Dönemi. Bu dönem Aristo ve ilk takipçilerini içine alır.
II.Dönem İskenderiye dönemi.
III. Dönem Hıristiyanlık gelinceye kadarki Roma Hakimiyeti dönemi.
IV. Dönem İslam gelinceye kadarki Hıristiyan üstünlüğü dönemi.
V. Dönem de İslami dönemdir.

Mantığın kurucusu Aristoteles "Organon" adı altında yazdığı altı kitapta mantık konularını incelemiştir. Altı kitap şunlardan ibarettir: Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistik Deliller. Aristo bu kitaplarda kavramlar, hükümler, akılyürütmeler ve çeşitli ispat şekilleri üzerinde durmaktadır.

Aristo'nun "Organon'"u zamanımıza kadar kalmış olan suri (formel) mantığa ait en mükemmel eserdir. Sistem dahilinde yazıian bu eser düşüncenin genel kanunlarından ve şekillerinden söz eder.

Aristo'nun eserleri üzerinde kronolojik değil de metin analizi bakımından temel araştırmalar yapmış olan Immanuel Bekker mantık kitaplarının yazılışını en başa yerleştirmektedir. Bu tutum yerinde görünüyor, çünkü onun için mantık bir alettir (organon); öteki bitimler için bir giriştir. Bu görüşten hareketle de mantık kitaplarının tümünü "Organon" başlığı altında toplamak akla uygundur. Nitekim Aristo'ya ait olmayan bu başlık geleneksel olarak kolayca kabul edilmiştir. Zaten mantık kitapları içerisinde yalnızca "Topika" ile "Analytika" adlarının ona ait olduğu savunulmuş, "Kategori" ile "Peri Hermeneias" adlarını Andronikos'dan daha eski bir yayıncının koyduğu düşünülmüştür. Kategori adının ona ait olduğunu savunanlar da vardır.

Aristoteles'in ölümünden sonra eserleri, öğrencileri tarafından toplanıp tasnif edilmiştir. Bu tasnif işinde en önde gelen kişi kendisinden sonra Lisenin başına geçen Theophrastus'tur. Mesela Theophrastııs, kıyasın birinci şekline beş indirekt (dolaylı- IV. Şekil) modları ilave etmiş, bunun yanında modalité teorisini açıklamak için önemli katkılarda bulunmuştur. Çünkü ona göre Aristo'nun modalité teorisinde bazı güçlükler vardır. Bu öğrencilerin önemi şuradan kaynaklanmaktadır: Onlar Aristo'nun eserlerini yalnızca tasnif etmemişler, ayrıca kendileri de mantık konusunda incelemelerde bulunmuşlar, böylece de Aristo mantığının günümüze aktarılmasında çok önemli bir rol oynamışlardır.

III. yüzyılın sonlarında Aristo'nun "Organon" adlı kitabına "Eisagoge" adıyla bir giriş yazan Porphyrios'u görüyoruz. O bu kitabında, "Beş Tümel" konusunu ele almıştır. IV. Yüzyılda ise Aristo'nun Kategoriler, Önermeler ve Porphyrios'un İsagojisini Latinceye tercüme eden Marius Victorinos mantık alanında dikkati çeker. Bu retorikçi aynı zamanda Çiçero'nun "De İnventione" ve "Topica" adlı kitaplarına şerhler yapmıştır. Victorinos'un kendi eserlerinin adları ise "De Difinitionibus"ve "De Syllogismis Hypotheticis"dir.

Aslında Antikçağ Yunan kültürü IV. Yüzyılda gerileme içindeydi. Antikçağ sonlarındaki kavimler göçü, Roma'nın yıkılması gibi büyük tarihi sarsıntılar içinde birçok kültür değerlerinin yanında felsefe ve biiimle ilgili eserler de yok olmuştur. Bu yüzden Batı dünyası kültürce çok geri gitmiştir. Ortaçağın ilk yüzyılları (5.-10. yüzyıllar) Batı için kültür bakımından bir duraklama dönemidir. Buna karşılık özellikle gelişme aşamasında bulunan İslam dünyasında felsefe ve bilimde bir canlılık vardır.

Gerileme döneminde mantık sahasında en önemli sima olarak Boethius'u (470-524) görüyoruz. Batı felsefesinde onun eserleri çok önemlidir. Çünkü klasik çağın sonunda eser vermiştir. Onun "Kategoriler" ve "Önermeler"in Latince tercümeleri erken ortaçağ filozoflarının elinde bulunan tek Aristo metinleriydi. Boethius, Aristocu ve Stoacı felsefe ve mantık çalışmalarına değinirken Aristoculardan yana tavır takınır. O klasik Yunan felsefesinin ortaçağa geçmesinde bir aracı durumundadır.

Kneal'e göre Batı karanlık yüzyıllardan sonra kaybolmuş felsefe ve mantığı Müslümanlar sayesinde yeniden keşfetmiştir. 12. Yüzyıla kadar Batıda Aristo'nun var olan eserleri "Kategoriler" ve Önermeler Kitabıyla sınırlıydı. Ortaçağda sadece Aristo'nun "Kategoriler"i tanınıyordu; fakat kıyas teorisi (syllogism) hakkında detaylı bir bilgi yoktu. Ortaçağda "syllogistic akılyürütme" üzerinde ilk duran Sectus Erigena (810-877)dır. 10. Yüzyılda ise Boethius'un yaptığı "Kategoriler", "Önermeler" ve "îsagoji" tercümeleri yaygın biçimde okunmağa başladı.

Ortaçağ Avrupasında Aristo mantığının büyük temsilcileri olarak Albert Le Grand (1193-1280), Saint Thomas d' Aquin (1225-1274), Pierre d' Espagne (1226-1277) in adlarım sayabiliriz.

Batıda ortaya çıkan mantık çalışmaları özellikle 12. yüzyıldan sonraki çalışmalar İslam mantık külliyatının Latince'ye, İspanyolca'ya ve İtalyanca'ya çevrilmesinden sonra hız kazanmıştır. Çünkü Batılılar Aristo mantığını bir bütün halinde ancak Müslümanlardan öğrenmişlerdir. İslam mantık tarihi incelendiğinde Organon'un tümünün işlendiği ve buna ilaveten diğer mantık anlayışlarına özellikle Stoacı mantık anlayışına, Megaıa okulunun görüşlerine de yer verildiği görülecektir. Ancak onlar bu mantık görüşlerini Aristo mantığına bir katkı olarak görmüşlerdir. Şu sebeple ki, onların nazarında mantık bir bütündür ve bunlar birbirini tamamlar.

Başlangıçta Müslümanlar temel kaynaklara vakıf değildiler; onların Antikçağ Yunan felsefesi ve Aristo mantığı ile ilk temasları Yunancayı bilmediklerinden, dolaylı yollardan olmuştur. Bu ara dönemde, Yunan felsefe ve mantığının İslam dünyasına girişinde Süryanilerin etkin olduğu bir gerçektir. Hıristiyanlığın Roma'da resmi din olarak kabul edilmesinden sonra, bu dinle çelişkili görülen felsefe ve felsefeyle ilgili ilimler gözden düşmüşler; Roma ve Atina felsefe mektepleri zayıflamışlardı. Buna karşılık İskenderiye Akademisi, bundan başka Antakya, Hımış ve Urfa'da Yakubiler; Nusaybin, Rakka ve Re's el- Ayn'de Nasturiler tarafından Hellenizmi işleyen felsefe mektepleri devam ettiriliyordu. Bu sonuncu mektepler özellikle Süryanilerin, sonra da Mezopotamya ve İran kültürlerinin etkisi altındaydı. Sasaniler de Hıristiyan Süryaniler gibi hellenizme ve fikri hayata çok önem vermişlerdir. Şapur tarafından Huzistan'da Cündi-Şapur Akademisi kurulmuş; zamanla bu akademi Hellenizmin büyük merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bizansın takibinden kaçan Nasturi alimler ve felsefeciler buraya sığınmışlardır. 529 yılında Justinianus Atina'daki Akademiyi kapattırınca buradaki putperest filozofların çoğu İran'a gelmişlerdir. Bu sırada başta Aristo'nun eserleri olmak üzere Yunanca ve Sanskritçe'den Pehlevi diline çok miktarda tercüme yapıldı. İşte bu tercümeler Abbasiler'in ilk dönemlerindeki Yunanca tercüme hareketinin gelişmesine büyük katkıda bulundu. İranlıların ve Yunanlıların da bulunmasına rağmen Cündi-Şapur Akademisinde ilmi hakimiyet Nasturi Süryanilerin elindeydi.

İlk mantık kitabı yazanlar, Suriyeli hiristiyanlar(Süryaniler) dır. Onların mantık çalışmaları Arap diline tercüme edilmiştir. Bu tercümeler İslam mantığının gelişmesi yönünde bir hazırlık aşamasıdır. Süryani mekteplerinde "Organon"un ilk dört kitabı asıi kitapları oluşturur. Aristo'nun bu dört kitabı 9.Yüzyılın ilk yansında Arapça'ya çevrilmiştir. Bu tercümeler bazen Süryanice'den bazen de Yunanca'dan yapılmıştır. Bu tercümeler yetersiz görüldüğü için daha sonra yeniden gözden geçirilmiş veya yeniden tercüme edilmiştir. Bu Arapça tercümeler İlk İslam mantıkçılarının zeminini oluşturmuştur.

Süryaniler özellikle mantığa çok önem vermişler ve felsefeye dair pek çok tetkik, şerh ve tercümeler vücuda getirmişlerdir. Bu mantık çalışmaları orijinal olmaları bakımından değil, fakat Süryaniler'in ilerde (m.s 8. yüzyıl) Müslümanlara Aristo mantığını nakletmeleri bakımından önemlidir. Oysa Müslümanlar Süryanileri zamanla bu konuda oldukça geride bırakmışlar ve büyük başarı sağlamışlardır.

Antikçağ Yunan mantığından Süryanca'ya ilk tercümeler Miladi beşinci asırda başlamaktadır. Bu dönemde "Kategoriler", "Önermeler" ve "Birinci Analitikler"in ilk kısımları ders kitabı olarak okutuluyordu. Bu arada Porphyrios'un İsagoji adlı eseri mantık derslerinde bir giriş olarak ondan hiç ayrılmıyordu.
1 | 2 | 3 | 4

1 Yorum

6 Temmuz 2013 16:37  

Bu tür yorumları gördükçe üzülüyorum doğrusu farabi ve ibni sina Türk değil neden kasıyorsunuz anlamış değilim..

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP