İSLAM MANTIK KÜLLİYATININ TEŞEKKÜLÜ - 3

Farabi felsefe ve bilimin diğer disiplinlerinden çok mantık alanında gayret sarf etmiştir. O lâyıkıyla ilk mantıkçı diye isimlendirilmeyi hak ediyor. Onun eserleri bilim adamlarının ilgisini çekmiştir. Çünkü onun mantık çalışmaları, Aristo mantığının kendi yaşadığı döneme yani Bağdad'a nasıl geçtiği konusu üzerine önemli bir ışık tutmuştur. Ne var ki, Mübahat Küyel'e göre uzun yıllar Farabi'nin mantık eserlerinin Arapça asıllarından hemen hiçbiri neşredilmemiş, hatta bu yüzden İslam'da mantık hareketi en münasip örnek olan Farabi'ye göre değil, fakat İbn Sina'ya dayanılarak tetkik edilmek mecburiyeti hasıl olmuştur. Halbuki Farabi, Mantık sanatının İslam aleminde gerektiği şekilde hakkıyla anlaşılmasına büyük hizmette bulunmuştur.

Farabi, Aristo'nun "Organon" adı altında toplanan mantık kitaplarım ya kısaltmak suretiyle toplu olarak ele almış ya onları ayrı ayrı söz konusu ederek orta muhtasarlar halinde daha geniş özetler yapmıştır; veya onları büyük ciltler tutacak şekilde birer birer şerhetmiştir. Buna rağmen , Reshcher diyor ki, Farabi mantığı kitapların ve belgelerin bir konusu olarak görmüyor, sadece mantık konusunda uzmanlaşma ve inceleme yapmanın yaşayan sözlü bir geleneği olarak görüyor. Bu bakış açısına göre mantık hocadan öğrencilerine sözlü gelenekle devrederek geçen özel yaşayan bir disiplindir. Bu gelenekte öğrenciler hocalarının nezaretinde temel metinleri okurlar.

Bu fikre katılmak mümkün değildir. Çünkü, özellikle Farabi söz konusu olunca mantığı sadece sözlü bir gelenek olarak telakki etmek gerçeğe uygun değildir. Çünkü Farabi, mantığı bir bilim dalı olarak görmektedir. O bilimler sınıflamasında mantığa da yer verir, şöyleki; İlimlerin konu ve elde edilişleri yönünden sınıflandırılmasında kabul ettiği bilimlerden biri de "mantık bilimi"dir.

Mantık ona göre Gramer ve Linguistik; Riyaziyat(matematik), Fizik, Metafizik; Medeni ve İslami ilimler grubu içinde kendi başına ayrı bir bilimdir. O "İhsaul Ulum" adlı kitabında ilimleri ilk önce beş ana kısma böler:

1- Dil îlmi,
2- Mantik İlmi,
3- Talimi İlimler,
4- İlahiyat,
5- Teknik İlimler.

Farabi bu tasnif hususunda kimseden mülhem olmamış ve tamamıyle orijinal bir düşünceyi ileri sürmüş gözüküyor.

Mantıkçı Bingöl'e göre Farabi mantığı dokuz bölüm halinde inceleyen ilk filozoftur. O, bu ilmin tamamını teşkil eden dokuz kitabı şöyle isimlendiriyordu:

1) al-Madhal (isagoji)
2) al-Makulat (kategoriler)
3) Kitab al- İbare (peri-ermeneias)
4) Tahlil al- Kıyas (I.Analitikler)
5) Kitab al-Burhan (ILAnalitikler)
6) Al-Cedel (topika)
7) Sofistika
8) Al-Hitabet (retorik)
9) Al-Şiir (poetika).

Burada şunu da belirtmelidir ki, Farabi'nin mantık kitaplarını dokuz değil de sekiz olarak kabul ettiği görüşleri de vardır. Mesela Mübahat Türker(Küyel)e göre mantık kitapları Farabi'de sekiz kitaptan ibarettir ve bu konuda da İbn Rüşd onu takip etmiştir.

Farabi esas olarak bu kitaplardan İkinci Analitikleri yani Burhan'ı kabul eder. Diğer bölümler Burhan için yapılmıştır. Baştan üçü (Kategoriler, Önermeler, I. Analitikler) Burhan'a giriş ve hazırlıktır. Geri kalan dördü ise Burhan'in aletleri yerini tutar ve tatbik yeridir. Zaten Farabi'ye göre mantığın asıl gayesi Burhan'dır. Çünkü Burhan kesin bilgiyi temin eder. İşte bu bakımdan, mantığın sekiz bölümü içinde dörcüncü bölümü yani "Burhan"şeref ve mevki itibariyle en üstün olanıdır. Mantığın geri kalan bütün bölümleri bu dördüncü bölümle bir mana ve varlık kazanırlar.

İskenderiye mekteplerinde, Süryanilerde Birinci Analitiklerin son kısımları ile İkinci Analitiklerin üzerinde durulmadığı ve yasak olduğu düşünülürse, İslam mantıkçılarının özellikle de İkinci Analitikleri(Burhan) ön plana çıkaran Farabi'nin mantık tarihindeki önemi daha iyi anlaşılır.

Farabi'nin eserlerinin bir çoğu bu gün mevcuttur. Bizzat bizim gördüğümüz yazma eserleri şunlardır:"Risale Fi Tefsir'i Kitab'ı Medhal fi Sınaat'il-Mantık", Ayasofya K. 4839/6 numarada kayıtlı; "Mantık al-Semaniyye" Hamidiye 812'de kayıtlı. Diğer eserleri: "Kitab'ul-Burhan", "Şerhu Kitab'il-Burhan", "Şerait'ul-Yakin".

İslam mantık tarihinde mantığa ilk muntazam şeklini veren İbn Sina (370-428; M. 980-1037) dır. O, "Kaside Fi'i-Mantık", "eş-Şifa", "en-Necat", "el-İşarat ve't-Tenbihat" adlı eserlerinin birer mühim bahsini mantık hakkındaki tetkiklerine ayırmıştır.

İbn Sina ilk önce, Buhara'da Ebu Abdullah en-Natili isminde bir filozoftan "İsagoji"yi okumuştur. Kindi ve Farabi "İsagoji"yi ayrı bir kitap olarak görüp Organon'dan çıkararak mantık kitaplarını sekize indirirken, İbn Sina, eski Hellenistik geleneğe uyarak "İsagoji"yi tekrar mantık kitaplarına ekledi ve "Organon"u dokuz kitap olarak ele aldı. Ayrıca Farabi'de dağınık bir halde bulunan mantık onda derlenmiş, toplanmış ve ilk muntazam şeklini almıştır. Bu nedenle Farabi'den sonra en önemli İslam mantıkçısı olarak İbn Sina'yı görüyoruz.

İbn Sina Aristo mantığını savunmuşsa da Aristo'nun Yunan tefsircilerinin eserlerini de okumuş, tanım teorisinde Sokrat, Eflatun ve Calinos'tan da istifade etmiş; hüküm mantığında Stoacıların fikirlerine de yer vermiştir.

İbn Sina Yeni-Eflatuncu Alexandre d'Aphrodise gibi ve Plutarque gibi diğer bazı düşünürlerle birlikte mantığı bir alet olarak görmüştür. Buna bağlı olarak kendisinden sonra genel olarak mantık daha çok bir alet olarak görülmüştür. ' İbn Sina ile birlikte Aristo mantığı bazı Stoacı etkilerle muhteva bakımından daha da zenginleşti ve derinleşti.

İbn Sina'nın mantık kitaplarını İsagoji, Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler, Sofistik Delillerin Çürütülmesi, Retorika ve Poetica şeklinde sıralamasında Aristoteles'in payının olduğu şüphelidir. Bu sırayı tanzim eden Alexandre d' Aphrodisia ile Aristo'nun daha sonraki talebeleriydi. Ancak Alexandre, "Retorika" ve "Poetika'"yı "Organon"'a dahil etmediği halde Ammonios ve Simplicius dahil ediyorlardı. "Organon'"un Arapça tercümesinin şimdiye kadar bilinen, en eski olduğu zannedilen Paris (B. N, a. f . 882) yazma nüshası da yine dokuz kitap ihtiva etmektedir. Bir başka yazma nüsha ise beş kitap ihtiva etmektedir.

Diğer İslam mantıkçıları ile kıyaslandığında İbn Sina'nın mantık anlayışının Aristo'nun mantık anlayışından biraz farklı olduğu çok daha bariz bir şekilde ortaya çıkar. İbn Sina Aristoteles'in mantığını farktı problemlere uygulamakla kalmamış, mantığı onun anlayışına karşı bir şekilde yorumlamış, hatta Stoalılardan da bazı öğeler almıştır.

İbn Sina XL Yüzyılın ilk çeyreğinin en orijinal ve verimli mantıkçısıdır. Mantık alanında hatırı sayılır yenilikler getirmiştir. O, Bagdad ekolüne çok şey borçlu olmasına rağmen bu ekole hiç katkıda bulunmamış bilakis mantığı Aristocu metinlerin bir araştırması oiarak ele alan Bagdad ekolünü tenkit etmiştir. Artık İbn Sina ve onun hakim olduğu mantık geleneği için bir mantık kitabı Aristo'un kitaplarının şerhi değil, bağımsız, kendi kendine yeterli ayrı özel bir kitaptır. Bu bağımsız çalışmalar da kendi tarzını oluşturacaktır.

İbn Sina mantık ve felsefe ile ilgili çalışmalarını Bagdad okulunun Batıcı yaklaşımına tam ters biçimde Doğucu bir sitille ortaya koyar. Bu doğu mantığı Farabi'nin tarzından ve tabiki önceki Aristoculardan farklıdır. Bu nedenle İbn Sina, mantığına Gaien'den, özellikle de Stoacı kaynaklardan bazı unsurlar sokmuştur. Mesela Kategorik önermelerin yükleminin nicelleştirilmesi, şartlı önermelerin niteliği ve niceliği konusunun ayrıntılı incelenmesi vetekil(singular)önermelerin Stoacı tarzda işlenmesi gibi.

Fakat İbn Sina'nın Bagdad ekolünü tenkidi ve Aristocu doktrinden kısmen de olsa ayrılması genel bir kabul görmüş değildir. Batı okulunun müdavimleri İbn Sina'nın bu yeni katkılarına karşı çıkmıştır. Batı okulunun en önemli temsilcileri Fahruddin er-Razı(l 148-1209) ve onun takipçileri Khunaci( 1194-1249) ve Siracüddin el- Urmevi(l 198-1283)dir. Bu mantıkçılar yalnızca İbn Sina'nın Aristo'dan ayrılışını etraflıca tenkit etmekle kalmadılar, aynı zamanda hem kendileri zamanında hem de kendilerinden sonraki zamanlarda da standart hale gelen temel kitaplar da yazdılar. Bu batıcı okul taraftarlarının karşısında İbn Sina'ya dayanan Doğucular 13. yüzyıl süresince aktif olarak devam etti. Bu dönemde en önemli temsilcisi Kemaleddin ibn Yunus(1156 -1242) tu. Onun bu tavrı öğrencisi el-Ebheri (1200-1264) veNasıreddin et-Tusi( 1201-1274) ve Tusi'nin öğrencileri tarafından , özellikle verimli bir mantıkçı olan al-Katibi el-Kazvini (1220-1280) tarafından benimsendi. Bu mantıkçılar, Batıcı mantık okulu taraftartarlarının fikirlerini tenkit eden ve kendi doktrinlerini ortaya koyan başlıca temel kitaplar yazdılar.

Bu ayrımdan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz : daha sonra gelen İslam mantıkçıları Farabi ve İbn Sina geleneğini takip etmişlerdir. Çünkü Tiirk-İslam dünyasında Farabi'nin ve İbn Sina'nın temsil ettiği mantık anlayışları yaygındı. XI. Asırdan sonra mantık sahasında büyük eserler verildiğini görmüyoruz. Felsefeci Bingöl'e göre "Türk-Islam dünyası X. Yüzyılda sahip olduğu bilim geleneği yanında Farabi(870-950) ve İbn Sina(980-1030)nın elinde oldukça inkişaf etmiş bir felsefe geleneğine de sahip olmuştur. Ne yazık ki, bu birinci devredeki alimlerimizin başarısı daha sonraki yüzyıllarda gösterilememiş ve sonra gelenler tarafından iyi değerlendirilememiştir."

XI. Yüzyılın sonlarında en önemli mantıkçı olarak Gazzali (450-505;1059-1111) yi görüyoruz. Doğu ve Batı düşüncesine en az İbn Sina kadar tesir etmiş birisidir. Gazzali'yi adım adım takip etmiş bir ekol ve ona sımsıkı bağlı bir öğrenci gurubu olmamasına rağmen genelde onun çizdiği yolda yürümüş birçok düşünür gurubu vardır. Bunlar daha çok yan kelamcı ve yarı filozof kimselerdi. Başka bir değişle filozof kelamcılardı. Bunların başında Gazzali'yi özellikle filozofları tenkit konusunda, takip eden Şehristani (1076-1153), Fahreddin Razi(1149-1209)gelir. Her ne kadar, Fahreddin Razi'de Farabi ve İbn Sina için Gazzali ve Şehristani'de olmayan bir takdir duygusu varsa da genel çizgisi itibariyle Gazzali ve Eşari dünya görüşünü benimsemiştir. Kendisinden sonra gelen birçok kelamcı mesela Kadı Siraceddin Urmevi(öl.l283), el-İci( 1300- 1355), Taftazani( 1322-1390) ve Seyyid Şerif Cürcani(1339-1413) az çok Gazzali çizgisindedirler. Bir çok Osmanlı Türk düşünürü de metafizik konusunda yakından Gazzali'yi takip etmişlerdir . Buna rağmen Bayraktara göre XIII ve XIV. Yüzyıllarda bir dereceye kadar Nasireddin Tusi, Fahreddin Razi, Ici gibi bazı kelamcılar özellikle metafizik konularda İbn Sina'cı kabul edilebilir.

Gazzali filozofları tenkit ederken özellikle ontoloji sahasında öyle görüşler ileri sürmüştür ki, bunlar okazyonalizm, indeterminizm, konvansiyonalizm gibi modern felsefede işlenen görüşlerden başka bir şey değildir.

Gazzali Hicri beşinci asırda manıtığı felsefenin, ilmin başlangıcı olarak görüp "Miyar'ul-îlm" ve "Kitab'u Mihakk'ın-Nazar fi'1-Mantık ve'l-UsuI" adlı kitaplar yazarak mantığı İslam düşüncesinin vaz geçilmez bir düsturu olarak yerleştirdi. Mantık karşıtı tavırlara karşı mantığı savunmuştur. "Mantık Bilmeyenin İlmine Güven Olmaz" diyerek mantığın genel kabul görmesine vesile olmuştur.

Aslında mantık ilminin genel kabul görmesi mantık kitaplarının Arapça'ya tercümesinden yaklaşık olarak iki buçuk asır sonra gerçekleşmiştir. Bu süre zarfında, mantık'in kullanılmasında bir mahzurun bulunup bulunmadığı tartışmaları devam etmiştir. Bununla birlikte mantık ilminin her geçen gün biraz daha açıklık kazanarak iyice öğrenilmesi de bu dönemde olmuştur. Bu süre zarfında, İslam dünyasında mantık bilimi aleyhinde bazı fikirler de belirmiştir.

İbn Salah(Ö.M. 1276) ve el-Nevevi(Ö.M. 1277) gibi hadisçiler, mantık ile uğraşmayı haram kıldılar. Ehli Sünnet bilginleri arasında mantık karşıtlığı yaygınlaştı. Bu hadisçilerin yanında Ebu Hasan Eşari, Abu Bekir Bakillani ve Ebu İshak İsferayini gibi kelamcılar da mantığa karşı tavır aldılar. Bu karşıtlığın sebebi olarak da mütekelliminin dini akideleri müdafaa için ileri sürdükleri delillerin mantık delilleri tarafından çürütülmesi gösteriliyordu. Çünkü onlara göre delilin çürütülmesinden medlulün da çürütülmesi gerekiyordu. Bu kanaate göre mantık, mütekellimlerin delillerini çürütürken asıl dini inançları da çürütmüş sayılırdı. Bunun için eski kelamcılar (mütekaddimin) mantıkla meşgul olmayı ve mantığı cerh ve iptal edeceği delile göre bid'at veya küfr saymışlardır.
1 | 2 | 3 | 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP