İSLAM MANTIK KÜLLİYATININ TEŞEKKÜLÜ - 2

Aristo felsefesi, özellikle de mantık disiplini Süryani düşünürleri daha çok cezbetmişti. Çünkü dini problemlerin kesinlik kazanması Aristo diyalektiğinin dini meselelerle birlikte yürütülmesinde görülmekteydi. Görünüşe bakılırsa Süryaniler bir müdafaa vasıtası olarak gördükleri felsefenin bilhassa mantık disiplini ile ilgilenmekteydiler. Fakat onlardaki Aristo mantığı V. ve VIII asırlar arasında tam bir sistem teşkil etmiyordu. Çünkü Kilise bütün Aristo mantığını değil de sadece Kategoriler, Önermeler ve Birinci Analitiklerin 7.bölümüne kadar olan mantık konularına izin veriyor, bundan sonrakilere ise sınırlama koyuyordu. Bu nedenle bundan sonraki kitapların geçişi oldukça gecikmiştir. Doğu hıristiyanları özellikle de Nesturiler İkinci Analitiklerin epistemolojisine karşı olumsuz bir tavır sergilediler. Aristo İkinci Analitiklerde bilimsel bilginin yapısını ortaya koymağa çalışmıştır. Ancak bunu, zorunlu önermelerden oluşan dedüktif bir çıkarım biçimi içinde gerçekleştirmeğe çalışmıştır. Bu anlayış vahiy bilgisine bilimsel bilgi alanında hiçbir açık kapı bırakmadığından, diğer dini bilgi kaynaklarına bu sistem içinde yer olmadığından teolojik itirazlar söz konusu olmuştur. Bu teolojik itirazlar, zorunlu önermeler üzerine kurulu zorunlu sonuçların dedüktif çıkarım yapısına dayanan bilgi anlayışı üzerinde yoğunlaşmıştır. Haibu ki bu dedüktif akılyürütme üzerine kurulu bilgi anlayışının mantıkla ilgili araştırmaların gelişmesinde çok önemli sonuçlan olmuştur. Bu durum Alexandria'daki Hıristiyan felsefecilerin ve onların Süryani takipçilerinin Birinci Analitiklerin son kısımlarına, İkinci Analitiklere ve diğer sonraki kitaplara önem vermemesine yol açmıştır. Bilindiği gibi Birinci Analitiklerin 7. bölümünden sonra modal kıyas teorisi ve özellikle de apodiktik (zorunlu) çıkarım biçimi geliştirilmeğe çalışılır. Bu apodiktik çıkarım biçimi İkinci Analitiklerde de uygulamaya sokulur.

Hıristiyanlığın baskısı sonucu başlangıçta bütün mantık konularını ele alamayan; daha sonra Müslümanların oluşturduğu hoşgörülü ve bilimci atmosferden dolayı "Organon" un tümü üzerinde tercümeler ve incelemeler yapan Süryaniler, VIII. Asırdan itibaren varisi oldukları Yunan ilim ve felsefesini tümden Arapça'ya naklettiler.

İslamda Arapça'ya yapılan ilk tercümeler Halid b. Yezid b. Muaviye(ölm.85 H. / 704 m.) tarafından yaptırılmıştır. Halid, İskenderiye Akademisinden Arapça bilen alimleri Dimaşk'a çağırarak kimya, tıp ve nucumla ilgili kitapları Yunanca'dan Arapça'ya çevirtmiştir. İslam dünyasında tercüme faaliyetleri Abbasiler zamanında hız kazanmıştır. Halife Ebu Cafer el- Mansur ( ölm. 158 h./775 m.) döneminden itibaren Cündi-Şapur Akademisindeki Süryaniler, İranlılar ve daha sonra Harranlilar ve Nabatlar bu tercüme faaliyetine katıldılar. Bunlar Yunanca, Pehlevice, Hindçe(Sanskritçe), Süryanice, Nabatiçe(Babil dili) ve Kıptca'dan Arapçaya pek çok eser tercüme ettiler. Mansur devrinde kuvvetlenen tercüme hareketi Harun e)- Reş'ıd devrinde de devam etti. Bu devirde Pehlevi dilinden tercüme yapanlar arasında Ömer b. El-Ferruh el- Taberi(ölm. 200 h. /815 m.) ile Sehl b. Harun(ölm. 215 n. / 830 m.); Yunanca'dan tercüme yapanlar arasında Yahya b. El- Batrik(ölm.200h.) bulunmaktadır. Tercüme faaliyeti Halife Memun(b. 198-218/m. 813-833) iyice hızlandı. Bütün hicri III. Asır boyunca tercümeler altın dönemini yaşadı. Nihayet Yahya b. Adi(ölm.363 h. /974 m.), İbn Zur'a ve İbn Hamman ile sona erdi.

Abbasiler'de bilhassa Me'mun döneminden başlamak üzere X. Asrın sonlarına kadar birçok meşhur mütercimler yetişti. Süryanice'den, Farsça'dan veya doğrudan doğruya Yunanca'dan Arapça'ya çeşitli felsefi eserleri tercüme edecek olan mütercimler Bağdad'da bulunuyor veya orada yetişiyordu. Bağdat şehri 762 yılında Mansur tarafından inşa ettirildikten sonra, daha önce Antakya ve Harran medreselerinde Hellenistik kültürle yetişmiş, Hıristiyanlığın çeşitli mezhepleri ve Sabiiliğe mensup bir çok din ve ilim adamı özellikle Süryaniler Bağdad'a göç etmişlerdir. Önceleri yabancılar arasında eğitim dili Yunanca, Süryanice ve Farsça idi. Fakat sonra özellikle el-Mansur'un hilafeti zamanında Arapça müslüman olmayan bu kimselerin de ilim dili haline dönüştü.

İ!k defa halife el-Mansur(754-755) zamanında Aristo'nun Organon'unun Arapçaya tercüme edilmesi istenmiştir. Şimdi Organon'u oluşturan kitapları tercüme eden mütercimleri şöyle siralıyabiliriz: Abdullah İbn el_Mukaffa (öl.759) ve oğlu Muhammed İbn Abdullah İbn el-Mukaffa, baba oğul Kategorileri, İsagojiyi, Önermeleri, Birinci ve İkinci Analitikleri Pehlevice ve Farsça'dan tercüme etmişlerdir; İslam aleminde en büyük mütercimlerden biri olan Huneyn İbn İshak ise Ketegorileri Arapça'ya tercüme etmiş, Önermeler kitabını, Birinci ve İkinci Analitiklerin bir kısmını Süryanice'ye çevirmiştir; Ondan sonra oğlu İshak İbn Huneyn (01.911) bazen Süryanice'den bazen de Yunanca'dan Isagoji hariç bütün mantık külliyatını Arapça'ya tercüme etmiştir. İshak'ın Organon tercümesine el-Düstur(Ana kıiap)deniyordu. Bu da diğer tercümelerden çok daha iyi ve sağlam olmasından ileri gelmektedir. İshak İbn Huneyn İslam aleminde ilk defa, sekiz kitaptan müteşekkil bir mantık külliyatını meydana getirmiştir; Ebu Osman ed-Dımeşki: Müslüman bir mütercimdir, İsagoji'yi, İkinci Analitkleri, ikinci olarak Kitabu'l-Burhan adıyla ve Topikleri de Kitabu'l- Cedel adıyla tercüme etmiştir; Ebu Bişr Matta İbn Yunan (870-940) sadece bir mütercim değil aynı zamanda mantık kitapları üzerine şerhler de yazmış birisidir. O, Kategoriler, Önermeler, Birinci ve İkinci Analitikler üzerine şerhler yazmıştır. Ebu Bişr aynı zamanda Yahya İbn Adiy ve Farabi'nin de hocasıdır. Yahya Ibn Adiy (893- 974) mantık sahasındaki derinliğinden dolayı kendisine el-Mantıki denmiştir. O, Kategorileri, Topikleri, Poetik'i, Sodfistika'yı tercüme edip Birinci Analitikten de şerhetmiştir. Onun öğrencisi İbn Zur'a (942-1008) da Aristo'nun kitaplarının tercümesiyle uğraşmış, hocası Yahya'nın geleneğini devam ettirmiştir.' IX. Asrın diğer mütercimleri arasında Abdullah b. Naima el-Hımsi, İbrahim b. Bekus el- Üşari, İbn Behriz, Sabit b. Kurre, Ebu Yahya el-Mervezi, İbrahim el- Kııveyri, Ebu İshak el- Kindi, Ahmet bal- Tayyib es- Serahsi, Muhammet b. Zekeriyya er- Razi ve Kuşta b. Luka el- Ba'lebekki'nin sayıldığını görüyoruz.

İlk devirde İslam mantık tarihindeki çalışmalar Bağdat ekolüyle sınırlıyken, bir asır süren tercüme devrini müteakip orijinal incelemeler ve eserier yazılmağa başlandı. Tercüme olmayan ilk mantık çalışmaları Kindi (803-,873) ile başlamıştır.

Kindi, Aristo mantığını, İsagojiyi dışarda bırakarak sekiz kitap olarak kabul edip inceleyen müslüman mantıkçıdır. Gerçi mantık külliyatını sekiz kitap olarak kabul eden müslüman mantıkçının Farabi olduğu fikri varsa da Kindi Farabi'den önce "Kemmiyat'u Kütüb'i Aristatilis" adlı eserinde Aristo mantığını sekiz bölümde ele almıştır. Kindi aynı zamanda Alexandre'in "Rhetorica" ve "Poetica" adlı eserlerine de şerhler yazmıştır. Bu çalışmalar Kindi'yi mantık sahasında mütercim olmanın Ötesinde ilk yazar yapmıştır.

İslam'dan önce Aristo'nun mantık kitapları, başına "İsagoji"nin, sonuna "Poetik" ve "Retorik"in katılmasıyla "Organon" dokuz kitaba çıkarılmıştı. Bu Rodos'la Andronicus ve Ammonius ile başladı. Hıristiyan sarihlerde Themistius ve Jean Philopon ile devam etmişti. Kindi ve Farabi "İsagoji"yi Organon'dan çıkararak kitap sayısını sekize indirdiler ve İsagojiyi ayrı bir kitap olarak ele aldılar. Fakat kendilerinden sonra gelen İbn Sina eski Hellenistik geleneğe uyarak "İsagoji"yi tekrar mantık kitaplarına ekledi ve Organon'u dokuz kitap olarak ele aldı. İslam düşüncesinde mantığın esasını, Grek tefsircilerinin Stoacı ve Yeni-Eflatuncu temayüllerle değişmiş Aristo mantığı teşkil eder. Grek tefsircilerinin Aristo mantığında yaptıkları değişiklik o mantığın esası ite ilgili değildir. Belki o mantığa yapılan yeni ilavelerdir. İşte İslam filozofları da Aristo'nun Grek tefsircilerinin fikirlerine mantık kitaplarında yer vermişlerdir. Bu ilaveler de Aristo'nun Retorik ve Poetik adh eserleriyle Porphyrios'un "Isagoji" adlı eserinin mantığın bölümleri arasında sayılmış olması ve bir de Stoacıların tasvir teorilerinin tanım teorisi içine sokulmasıyle, Aristo'nun kategorik kıyas teorisinin yanında hipotetik kıyas teorisine de yer verilmiş olmasından ibarettir.

Süryani ve Müslüman mantıkçıların "Retorika" ve "Poetika"yı Organon'a dahil etmeleri aslında Simplicius' (533) a kadar geri gider. Kindi'ye göre Aristo mantığının asıl konusu Kıyasın incelenmesidir. Kindi'nin zamanında Süryani ve Müslüman mantıkçılar Birinci Analitiklerin 7. bölümünün sonuna (kategorik kıyasın sonuna) kadar araştırmalarını devam ettirmişlerdir. Kindi'nin farklı olan görüşü, Birinci Analitiklerin 7. bölümünün sonuna kadar olan kısmın asıl amacının kıyas olmadığı, bilakis önermelerin döndürülmesi olduğu görüşüdür. Ona göre Birinci Analitiklerin ana konusu kıyas değil, kıyasla dile getirilen delillerin döndürme ile "I. şekil kıyas"a irca edilmesidir. ' Kindi'ye göre sekiz kitap vardır ve bunlardan ilk üçü yani "Kategoriler", "Önermeler" ve Birinci Analitikler" en önemlileridir.

Onun mantıkla ilgili şu eserleri zikredilmektedir:

Mantığa giriş ve İsaguci ile ilgili "Kitap fi Medhali'l-Mantık al- Mustavfi", "Kitap fı'l- Medhal al- Muhtasar", "Risale fï'1-Esma'al- Hams al-Lahika li Kült al-Makulat", "Risale fi amel-i alet Muhricetün li al-Cevami" ile kategorilerin maksadını açılayan "Kitab fi Kasd-i Aristotalis fi al-Makulat", "Risale fi al-Makulat al-Aşer". Ayrıca Kindi Birinci ve İkinci Analitikleri de şerhetmiştir. Bu konudaki eserinin adı da "Kitap fi'l-Burhani'l-Mantıki bi icazin ve ihtisarin" dir. Kindi'nin, mantığın bundan sonraki konuları hakkında da eserler verdiğini görüyoruz. Mesela bu konudaki eserinin adı "Risale fi'1-îhtisar an Hüdai's- Sofistaiyye"dir. Diğer taraftan "Poetika"mn bir muhtasarını da vücuda getirmiştir. Böylece M.Ö. IV. Yüzyılda Aristoteles "Organon"u ile müdevven bir şekilde ortaya konulan mantık, önce İskenderiye ve Süryanilerde ele alınmış ve nihayet Miladi VIII. Asırda başlıyan İslami devir tercüme faaliyetleri sayesinde müslüman filozoflar tarafından incelenmiştir.

İlk devirde İslam mantık tarihi özellikle Bağdat ekolüyle daha çok Süryaniler'in mantık çalışmalarına bağlı kalmışken daha sonraki devirde özellikle Farabi devrinde, Aristo'nun mantık sarihlerinden Alexander d' Aphrodisias, Simplicius, Ammonius gibi kimselerin çalışmaları ile, Galen'in ve az da olsa Stoacıların mantık alanındaki çalışmaları, îslamdaki mantık anlayışının gelişmesine yardımcı olmuştur.

9. Yüzyılın sonunda ve 10. Yüzyıl boyunca mantık çalışmaları, Bağdad'da toplanmış Süryani mantıkçıların oluşturduğu Bagdad ekolünün elindeydi. Bu ekolün öncüsü Ebu bişr Matta İbn Yunan'dı. Takipçileri de onun öğrencileriydi.

Yahya İbn Adiy'in ve Farabi'nin onun öğrencisi olduğunu daha önce belirtmiştik. Daha sonra bu Bağdat ekolüne karşı fikirler geliştirilecektir. Gerçekten de İslam felsefe ve mantığının gelişmesinin kaynağı Bagdad şehri idi. Bu konuyla ilgili Farabi'den şöyle bir rivayet nakledilir: Öğretim İskenderiye'den Antakya'ya geçti İslam'ın doğuşundan sonra, burada bir muallim kalıncaya kadar devam etti. Bu muallimden iki kişi ders aldı. Onlar beraberindeki kitaplarla orayı terkettiler. Biri Harranh idi diğeri Mervli idi. Mervli'den de iki kişi ders aldı. Bunlardan biri İbrahim el-Mervezi diğeri ise Yuhanna İbn Haylandır. Bunların her ikisi de Bağdad'a gittiler ve oraya yerleştiler. Farabi de bu Bagdad ekolüne mensuptu. Zira kendisi mantığı özellikle "Burhan" kitabını orada bulunan Yuhanna İbn Haylan'dan okumuştu.

Burada şunu ifade etmeliyiz ki, Süryaniler'in Aristoculuğu ile Müslüman filozoflarının Aristoculuğu arasında çok önemli farklar vardır. Süryani mekteplerinde Aristo'nun sistemi tam teşekkül etmemişken, İslam filozofları araştırma ve inceleme bakımından onları kat kat geride bırakmışlar ve onların işlemedikleri Aristo'nun fizik, metafizik, psikoloji ve ahlakla ilgili kitaplarını da tümü ile ele almışlardır.

Burada şu karşılaştırmayı yapmak gerekmektedir:

Süryaniler, yeni bir dini (Hıristiyanlık) benimseyince kültür, edebiyat, felsefe ve bilimde bir canlılık olmuş, zihinsel yeteneklerini geliştirmek için de Antikçağ Yunan medeniyetinin birikiminden istifade etmişlerdir. Fikirlerini ve yeni inançlarını geliştirmek ve savunmak için de Aristo mantığını bir metot olarak kullanmışlardır. İslam inancıyla tanışan Arap ve diğer toplumlar da bu yeni inancın verdiği heyecanla hayatlarını tanzim ederken akıf gücü ve zihin kudretlerini geliştirme konusunda o zamana kadar ki insanlığın ortaya koyduğu felsefe ve bilim verilerini elde etmede çok istekli olmuşlardır. Özellikle Aristo felsefesini ve mantığını ön planda tutmuşlar, mantığı da hem bir metod hem de dini düşüncelerini savunmada bir alet olarak kabul etmişlerdir. Bu nedenle İslam filozoflarının sisteminde ve daha sonra İslam düşüncesi içinde mantığın çok önemli bir yeri olmuştur.

Tercüme devrini müteakip diğer sahalarda olduğu gibi mantık sahasında da bir çok eserler telif edilmiş; Kindi, Farabi, İbn Sina, İbn Rüşd, Fahruddin Razi, Seyyid Şerif gibi düşünürler mantık'ı ilmi spekülasyonlarının başlangıcı, sistemlerinin temeli saymışlardır.

İslam düşüncesinde filozoflar gibi kelamcılar da mantığı kullanarak akli yorumlara müracaat etmişlerdir. Ayrıca şunu da ilave etmek gerekir ki, başta mutezile kelamcüarı olmak üzere bazı İslam kelamcıları gerek İslam filozoflarından gerekse Aristo ve Eflatun'dan bazı meselelerde, vardığı sonuçlar farklı olsa bile etkilenmişlerdir. Bu etkilendikleri konulardan biri cedel (diyalektik) metodunun kullanılmasıdır. Hatta klasik mantığın bir konusu olan modalité teorisinin de İbn hazm vasıtasıyla İslam fıkhına hükümler konusunda uyarlandığını da görebiliriz.

Müslümanlar arasındaki kelami ve akli tartışmalar; diğer din mensuplarıyla özellikle Hıristiyanlarla yapılan teslisle ilgili tartışmalar; bu tartışmalarda karşı tarafın Aristo mantığını ve Antikçağ Yunan Filozoflarının fikirlerini kullanarak cevap vermeleri Müslümanların bilhassa mantığı iyice öğrenmelerine sebep olmuştur. Daha sonra Kindi, Farabi ve İbn Sina gibi filozofların mantığı daha geniş planda incelemeleri ve savunmaları ile birlikte mantık büyük bir gelişme göstermiştir.

Buraya kadar zikredilen İslam devresindeki Hıristiyan ve Müslüman mantıkçılar eserlerini ekseriya Arapça yazmışlar veyahut Yunanca eserleri Süryanice tercümelerinden veya doğrudan doğruya asıllarından Arap diline nakletmişlerdir. Bundan sonraki dönem (X.Yüzyil) orijinal kitapların yazılmağa başlandığı İslam mantık külliyatının teşekkül devresidir. İslam aleminde tercüme devrinden sonra mantık'a dair yeni araştırmalar Farabi ile başlar. Farabi, mantık tercümeleri ve şerhlerini incelemiş, onların eksiklerini tamamlamağa çalışmış, özellikle de Kindi'nin şerhleri üzerinde durarak bu konuda yazdığı eserlerle "Muallim'i Sani unvanını kazanmıştır.

Mantık çalışmaları X. Asırda Ebu Nasr el-Farabi (870-950) ile en yüksek olgunluğuna erişmiştir. Farabi Aristo mantığının hemen bütün kitaplarıyla meşgul olmuştur. Aristo mantığı müstakil olarak bütün kısımlarıyla hatta bazen de Aristo'dan birçok noktalarda ayrılmak suretiyle Farabi tarafından bütün şümulü ile incelenmiştir. İbnu'l-Mukaffa, Kindi ve diğer mantıkçıların müphem bıraktıkları yahut halledemedikleri mantık problemlerini Farabi, artık müphem hiçbir nokta bırakmadan çözmüştür. Esasen bazı araştırıcılar tarafından da belirtildiği gibi mantık İslam filozoflarının elinde Aristo'dan bağımsız ve orijinal olmak bakımından en esaslı bir şekilde anlaşılmıştır. Farabi'nin mantık çalışmaları üzerine yapılan araştırmalar, onun Aristo'nun mantık çalışmalarını yorumladığını ve paylaştığını göstermektedir. Fakat bu iki filozofun arasında mantık problemleri ve konularının işlenişindeki paralelliğe karşılık, temelde bir anlayış farkı vardır. Çünkü, Farabi, öncelikle İslamiyet'in; bunun yanında hem Hıristiyanlığın hem de Museviliğin getirdiği felsefi ve kültürel problemlerle yüz yüzedir. Ayrıca Aristo zamanında tartışılmış olan felsefe problemlerinden bazılarının Farabi döneminde güncelliğini kaybetmesi söz konusudur. Bu bakımdan aralarındaki bütün benzerliğe rağmen, Aristo mantığını farklı problemlere uygulamıştır.
1 | 2 | 3 | 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP