TANRI TASAVVURLARI - 1

TANRI KAVRAMI

Tanrı kavramı başlıca üç şekilde tanımlanmaktadır:

Birincisi; Dünyanın boyun eğdiği şahıs olmayan bir düzenden ibaret ve Dünyaya dışarıdan empoze edilmemiş içkinliğin en aşırı göstergesi olan Doğu-Asyatik Tanrı kavramı.

İkincisi; Varlığı tek metafiziksel mutlak hakikat ve türememiş olan semitik Tanrı kavramı. Yaratılmış evreni düzenleyen bu Tanrı anlayışı aşkınlığın en uç öğretisini ifade etmektedir. Semitik Tanrı kavramı ilkel dinin topluluklardaki kabile tanrılarını aklileştirmiştir.

Üçüncüsü; Semitik Tanrı kavramına göre tanımlanan panteistik Tanrı kavramıdır. Buna göre, Tanrıdan hariç dünyadaki hiç bir şeyin reel bir varlığı olmadığı, dünyanın realitesinin sadece Tanrının realitesi olduğu iddia edilir. Bu anlayış ise monizmin en uç öğretisidir. Semitik kavram Tanrı’yı tamamen metafizik rasyonelleşmenin dışında bırakmaktadır. Bu anlayışa göre Tanrı’nın bu evreni yaratan olduğunu biliyoruz ve bilgimiz bu noktada bitmektedir.

Ontolojik ve epistemolojik tanrı tasavvurlarından Monarşik model, Allah-Alem ilişkisini kral ve tebaa ilişkisi olarak gören modeldir. Bu modelde daha çok Allah’ın kudreti ve egemenliği ön planda tutulmaktadır. Allah alemi etkiler fakat kendisi bundan asla etkilenmez. Deistik model’e göre Tanrı kendini evrende kudreti ve hikmeti ile gösterir. Bu kudret ve hikmeti ile tanrı evreni bir saat gibi kurmuş ve evrenin düzeni de bu şekilde devam etmektedir. Diyalojik model; Allah ve insan ilişkisini iki kişi arasında gerçekleşen sevgi bağışlanma merhamet vb. duyguların temel oluşturduğu ilişkiye benzeten bir modeldir. Fail modeli olarak isimlendirilen modelde linguistik felsefenin savunduğu bir failin fiilleri ile olan ilişkisi tahlil edilerek, Allah’ın evrenle olan ilişkisi hakkında akıl yürütülmektedir. Süreç modelinde evren bir kralın idare ettiği yahut kendi kendine mekanik olarak yürüyen bir yapı değil, birbiriyle etkileşim halinde olan insanların yapıp etmeleriyle oluşan bir toplam olarak görülmektedir. Süreç modeli birbirinden bağımsız varlıkların değil birbirine bağımlı varlıkların ilişkisini öngörür. Tanrı ve alem arasında birbirini etkileyen çift yönlü bir ilişki vardır. Bu modelde Tanrı’nın aşkınlığından çok içkinliğine vurgu yapılmaktadır.

Tanrı teriminde birbirinden ayrı olarak ele alınan değere ilişkin (axiological) ve varlığa ilişkin (ontological) iki semantik uç vardır. Kudret, ilim ve irade gibi sıfatları tanrıya atfederken değerleri dışarıda tutamayız. Ahlaki olmayan bir ilim irade ve kudret sıfatının tanrı için mümkün olmadığını tanrının mutlak ilim irade ve kudretinden bahsederken doğal olarak ahlakiliğinin de bunun içinde yer aldığını söyleyebiliriz.

Bir çok teoloğa göre tanrı kişisel, belli, tanımlanabilir biçimlerde eylemde bulunan ve bireylerle ortak aşk, sabır ve hikmet gibi özelliklere sahip bir varlıktır. O aynı zamanda her şeyi bilen kadir-i mutlak ve ebedidir.

TANRI VE MUTLAK

Tanrı vahiy yoluyla hakkında bilgi sahibi olabildiğimiz en yüksek realitedir. Oysa mutlak kelimesi insanlar tarafından üretilmiştir. Felsefi gelenek içerisinde mutlak kelimesi değişik anlamlarıyla birlikte kullanılmıştır. Bazen ‘çözmek’, ‘özgür bırakmak’ anlamlarında kullanıldığı gibi, bazen de ‘tamamlamak’, ‘yetkin kılmak’ manalarına gelecek biçimde kullanılmıştır. Mutlak kavramı Teistler, Panenteistler ve Personalistler tarafından kullanılan ortak bir kavram olmuştur. Ancak panteistlerin mutlak kavramına yükledikleri anlam Teistler gibi tümüyle mutlak olma anlayışından uzaktır.

Tanrı’nın sonsuzluğu söz konusu olduğunda genellikle hiçbir şeyin onun bilgi, kudret ve iradesinin dışında olamayacağı ve bütün sıfatları en mükemmel şekilde taşıdığı kabul edilir. Bunun neticesinde ortaya çıkan değişmezlik sonsuz olmanın doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Eğer bir varlık zamanın ve mekanın üzerinde sonsuz olarak tanımlanıyorsa o varlık aynı zamanda değişmez ve mutlak varlıktır. Tanrı hakkında kullanılan bu Mutlak terimi özellikle Alman idealizminde önemli bir yere sahiptir. Parmenides’in Varlığı, Plotinus’un Bir’i, Farabi’nin Vacibu’l Vucud’u, Hegel’in Geist’i hep Mutlak’tır.

Tanrı için bir başlangıç ve son düşünülemez. Tanrı yokluğu düşünülemeyen Vacibu’l Vücut’tur.

Allah’ın sonsuzluğu mekana ait bir sonsuzlukla kıyas edilemez. Sonsuzluk ister zamana ait olsun, ister mekana ait olsun kesin olarak tanımlanamaz. Mutlak Zat’ın yaratıcı faaliyeti ancak zaman ve mekan açısından yorumlandığı takdirde anlaşılabilir. Yaratıcı, insanlar gibi sınırlı olmamakla birlikte onun sonsuzluğu kapsamlı değil yoğundur. Yani nicelik bakımından değil nitelik
bakımındandır.

Nihai sınırlanış olan Tanrı somut değildir, ama somut asıllığın temelidir. Tanrının doğası için hiçbir neden gösterilemez. Çünkü onun doğası ussallığın zaten temelidir. Metafizik olarak sınırsız olan tanrı kategorik olarak sınırlıdır. Tanrı üzerine bilinebilir olanlar özel deneyim alanlarında aranmalıdır. Bu deneyimlerin yorumlarına ilişkin olarak insanlık derin ayrılıklar göstermiştir. Yahova, Allah, Brahma, Cennetteki Baba, İlk Neden, Yüce Varlık….Tanrı kendi nihai varlığı nedeniyle metafizik durumun kurucusu olmuştur. Tanrı, sınırlanış bakımından en yüce temel olarak kavranılırsa onun gerçek doğasında kötüden iyiyi ayırt etmek ve en yüce yönetimleri arasında usu (sebep ve akıl ) bulmak mümkün olur

Tanrı, varlık, anlam ve değerin sınırlayıcı sorular ile belirlenen rolü yerine getirmek için bedensel failiyetin sınırlılıklarına bağımlı değildir. O belli bir eylem alanına hasredilemez, o failler içinden herhangi biri değildir. Biz insanlar kendi eylemlerimizin içinde iken başkalarının eylemlerinin dışında bulunuruz. Oysa tanrı her eylemin içindedir ve hiç birisinin dışında değildir.

Tanrının ontolojik hakikatini yani varlığını, mahiyetini, fillerini ve alem ve insanlarla ilişkilerini ifade eden tek fiil, olmak fiilidir. Tanrı bildiğimiz hakikatlere benzemediği için tümüyle ‘başka’dır. Dilin ona uygulanması, onun dille anlatılmaya çalışılması sınırlı bir durumdur.

Vahyin tanrısı filozofun akli ilkelere göre eşit şartlar altında tartışma yapacağı soyut bir varlık değildir. Filozofun akıl ilkeleri aynı zamanda kendisinin de mahkum olduğu bir söz evreninin kurallarıdır. Bu yüzden ancak herkes kendi evreninin tanrısını bilebilir. Ona kendi zamanının kurumları, gelenekleri ve teolojileri aracılığıyla yaklaşabilir. Mutlak kudreti anlamaya çalışan biri zorunlu olarak zamanın bilgisinden de yaralanmak durumundadır. Tanrı’nın çehresinde daima tarihin yansıması bulunacaktır.

Biz sınırlı ve tarihsel varlıklar iken, tanrı tanımı gereği sonsuz ve sınırsızdır. Diğer varlıklardan bağımsız olduğundan dolayı tanımlanamayandır, yüklemi yoktur, O; yüklemsiz olandır. Mutlak varlık fikri ancak içimizde hissedilen ve ne kadar tinsel bir yaşam içinde olursak o kadar fark edilebilen bir kavramdır.

Tanrı sadece varolan değil varlığı hem kendinden olandır hem de varlık tarzı farklı olandır. Aynı zamanda tanrı varlıkların varlıklarını devam ettirendir. İnsan ise varlık tarzı olarak geçicilik, kozalite gibi kategorilerle kuşatılan ve bütün algılamaları ve yargıları bu kategorilerin etkisi altında olan bir varlıktır. Hiçbir zaman ve her zaman, hiçbir yer ve her yer gibi kavramları algılamak insan için imkansızdır. Bu nedenle Tanrı hakkında düşünce üretecek ve konuşacak bir dil yaratmak insan için pek kolay olmamaktadır.

Tanrı insan için bir karşılaşma objesidir. Bu karşılaşma yüzyüze olmasa da, insanın kendisinden çok ötede insanüstü bir varlığı sanki onu görüyor gibi tecrübe etmesidir. İnsan için Tanrı hayatın anlamı ve amacıdır. Mutlak bağlılıkla itaat etmek zorunda olduğu aşkın bir varlıktır.

Tanrı insanların kendi vahyini takip etmelerini ister. Fakat aynı zamanda en derin gizliliği içerisinde kabul edilmeyi ve sevilmeyi ister. Tanrıyı seven kişi ideali sever, Tanrı’yı ise idealden daha fazla sever. İnsan ise kendisinin bir tasavvur tarafından değil bir Tanrı tarafından tamamını idrak edemediğimiz mutlak bir hakikat tarafından bir kişilik tarafından sevildiğini hisseder.

Tanrı bir kişilik midir? Buber’e göre onun mutlak karakteri kendisine kişi denilmesine izin vermez o ancak bir zat olarak sevilebilir.

İkbal ise mutlak hakikati bir ego veya benlik olarak düşler.
1 | 2 | 3

1 Yorum

Adsız
13 Ağustos 2009 22:35  

iyi bir makale, yazarı kim acaba?

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP