TANRI TASAVVURLARI - 2

Allah’a atfettiğimiz isim ve sıfatlar, insandaki isim ve sıfatların mutlak halidir. Allah’ın alemi yaratmadan önce sahip olduğunu kabul ettiğimiz ve yaratılmışlardan onu ayıran zati sıfatları hariç, Allah’a dair bütün isimlendirmeler insanda vardır. İnsanı yaratılmış diğer varlıklardan ayıran ödünç aldığı bu isimlerdir. Bu isimlere mutlak düzeyde sahip olan bir varlığı ancak bunlara mikro düzeyde sahip olan bir varlık algılayabilir. Kudret sahibi bir insanın kudretinin yetemediği an, mutlak kudret sahibi varlığın takdir edildiği yegane andır. Bilen bir varlık olarak insanın az sonra başına gelecek olaydan haberinin olmaması mutlak bilicinin bilgi gücünün takdir edildiği biricik zamandır.

Tanrı’nın fail olduğu yerde hiçbir şey onun eylem alanının dışında değildir ve onun bu failiyeti her şeyden öncedir. O başka herhangi bir failin eylemiyle koşullu olmayıp onun eylemi her şeyin temelidir. O bütün faillerin fiilidir. Tanrı, kastı eylemiyle özdeş olan faildir.

O kastettiği herhangi bir şeyi yapar ve bütün yapmaları kastetmeyle olur. Tanrının mutlak oluşundan bahsetmek bu anlamda onun failiyetinin tam olduğunu dillendirmek demektir. Burada şöyle bir soru gündeme gelmektedir. Tanrı kendi bütün kasıtlarını başkalarının kasıtlarını etkili biçimde iptal etmeden nasıl yapmaktadır ? Biz tanrının kasıtlarını düşünürken ve amaçlarını
gerçekleştirirken bizim gibi hareket ettiğini düşünerek kendi hedefine ulaşabilmek için ötekileri ihlal ettiği yanılsaması içine gireriz. Tanrının eylemlerini betimlerken onu siyasal bir erk gibi algılarız ve bu durumda tanrının ne kadar güçlü olursa isteklerini yerine getirmede o kadar etkili olacağı fikrine sahip oluruz. Bu aslında Tanrı’nın ‘bir tür kozmik zorba’ olduğu düşüncesine yol açar. Her ne kadar onun otoritesi krallık ve babalık figürleriyle yumuşatılmış olsa da bir çok insan için bu algılama biçimi iticiliğini korumaktadır.

Tanrı bir gizemdir. O bizi aştığı için gizemdir. Tanrı’dan bahsetmek birinin kendisi ve kendi evreni dışında bir Nihailik Merkezi kabul etmesidir.

Spinoza’ya göre Tanrı her şeyi bilendir. Hiç bir şey onun bilgisinin dışında değildir ve o mükemmel bir varlıktır o küllileri bildiği gibi cüzileri de bilir. İnsan zihninde varolan bilgileri de bilir. Tanrı’nın ilmi ezelidir öncesini bildiği gibi gelecekte olan şeyleri de bilir. Tanrı her şeyi bilen olduğu gibi aynı zamanda her şeye gücü yetendir. Spinoza Tanrı’nın mutlak kudrete sahip olduğunu söyler. Tanrı’nın bir şeyi hem kare hem yuvarlak yapmak ya da kendinden daha ağır bir taş yaratmak gibi mantıken saçma olan bir şeyi ise yapmayacağını ifade eder. Bu onun kudretine herhangi bir eksiklik getirmez. Alemdeki kötülüklere gelince Spinoza’ya göre Tanrı mutlak iyidir. Dünyadaki kötülük görecelidir, kişilerin duyumlarına göre değişir.

Locke’a göre Tanrı’da zorunlu olarak bulunan vasıflardan biri de onun kudret sahibi bir varlık olmasıdır. Ona göre Tanrının gücünün ötesinde bir güç yoktur.

Yaratıldığında dünyanın zaman içerisinde devam edeceğinin temini olan ebediyet sıfatı da her şeye gücü yetmeye bağlıdır.

Tanrı’nın her şeye gücünün yeten olması genellikle onun her şeyi bilen olduğu ile de ilişkilendirilerek zikredilir.


TEİZM, DEİZM VE PANTEİZM

Tanrı’nın varlığını savunan genel felsefi tutum teizm ya da tanrıcılık, yadsıyan tutum ise ateizm ya da tanrıtanımazlık olarak adlandırılır.

Teizm’de Tanrı’nın mutlak ve sınırsız bir bilgi ve güce sahip olduğuna inanılır. Teizm, evrende bulunan ve duyularımız aracılığıyla bilinebilen ya da akıl ve imgelem sayesinde varolduğu sonucuna varılan tüm varlıkların varoluşlarını ve bu varlıklarının devamlılıklarını, sonsuz, ezeli-ebedi ve bilinçli bir varlığın yaratıcı eylemine borçlu olduğunu ve Tanrı adı verilen bu varlığın akıllı yaratıkların zihninde ve düşüncelerinde özünü açığa vurduğunu ve dolayısıyla Tanrı’nın insanlarla ilişki içinde bulunduğunu iddia eder. Tanrı’nın mevcudiyet ve faaliyetiyle dünyaya içkin fakat özü itibariyle dünyaya aşkın olduğunu öne sürer.

Teizm, varolan her bir nesnenin varlık nedeninin tanrı olduğunu ve sadece Tanrı tarafından varlıklarının korunduğunu iddia eder.

Eş’ari kelamcıların Allah anlayışı klasik teizm olarak isimlendirilebilir. Teizme göre Allah ezeli ve ebedi ve evrendeki her şeyi bilen bir varlıktır. Bilinçli ve özgür irade sahibidir. Bundan dolayı her şey onun iradesi ile gerçekleşir. Zamanın ve mekanın ötesindedir. Klasik Eş’ari geleneği tanrıyı aşkınlık ve içkinlik gibi kavramlarla tasarlamaktan ziyade tenzihe yönelmişlerdir.

Teizmin zamanın her bir anında Tanrı’ya yüklediği diğer bütün nitelikler güç, bilgi ve tam özgürlükten oluşan üç nitelikten çıkmaktadır. Bu nedenle Tanrı’nın bedensiz olduğu düşünülür. Bir kişinin bir bedene sahip olması sadece kendisi ile fiziksel dünyayı etkileyebileceği ve onun hakkında doğru bilgi elde edebileceği bir özdek parçası olmalıdır. Ancak her şeye gücü yeten Tanrı dünyayı etkileyebilir ve ona bağlı olmadan onu bilebilir. Bu nedenle O, beden sahibi olamaz; dünyayı etkilemek ve ondan bilgi almak içim özdeğe bağlı değildir. Onun her şeye gücü yetmesinden hiçbir araca ihtiyaç duymadan her yerdeki varlıklara etki yapabilmesi ve her yerde ne olduğunu bilmesi anlamında Tanrı’nın her yerde varolan olduğu anlaşılmaktadır.

Deizm, Yaradancılık olarak da adlandırılır. ‘Vahiy yada bir kilise öğretisi aracılığıyla edinilmiş her türlü dinsel bilgiye karşı çıkan, buna karşılık belirli bir dinsel bilgi bütününü herkesin doğuştan taşıdığını ya da akıl yoluyla elde edebileceğini savunur.’

‘Deizm latincede Tanrı anlamına gelen deus kelimesinden türetilmiş olup Grekçede yine Tanrı anlamındaki theos’tan gelen teizm terimiyle aynı anlama sahiptir. Ancak 16. yüzyıldan itibaren Hristiyan dünyasında başlayan felsefi ve teolojik tartışmalarla birlikte teizm terimi Ortodoks inançları savunan kesim için, deizm terimi ise geleneksel inançlardan sapan düşünürler için kullanılmaya başlanmıştır. Önceleri ateizm ile özdeşleştirilen deizmin günümüzde kazandığı anlam Dryden’in 1682 tarihli Religio Raici adlı şiirine yazdığı sunuş ile Samuel Johnson’un 1755’te yayınladığı Dictionary’de görünür. Bu metinlerde deizm, herhangi bir vahyedilmiş dine bağlı olmaksızın Tanrı’nın varlığını kabul etmek, bununla birlikte onun ilim ve irade gibi sıfatlarını reddetmek, böyle bir varlığın alemde tesirleri gözlenen veya ortaya çıkan hikmet ve inayetinin bulunmadığına inanmak, ahireti inkar, hususi bir dine ait Tanrı’nın varlığı dışındaki bütün itikad esaslarını reddetmek anlamına geldiği belirtilmiştir.Günümüzde deizmin geçmişteki saf hali ve cüretkar şekliyle varlığını sürdürdüğü söylenemez. Ortaçağ’ın fikir ve inanç ikliminden Yeniçağ’a girerken Hristiyanlığın yaşadığı teolojik buhranın ve Batı Medeniyetine has tarihsel şartların bir ürünü olan deizmin, bir ekol ve akım olarak İslam Ortaçağındaki karşılığından bahsetmek ise zordur.’

Deizm, genel olarak bir Tanrı inancı içermekle birlikte bunun akılla kavranabileceğine dolayısıyla peygamberlere ve yol göstericilere ihtiyaç olmadığını savunur. Doğal teoloji ve rasyonel bir ahlakın dinin tek mümkün içeriğini meydana getirdiğine inanan, vahyi, vahyin bildirdiği Tanrı’yı ve dini inkar ederek yalnızca akılla kavranan bir Tanrı’nın varoluşuna inanır.

Deizmin Tanrı anlayışında ezeli ebedi olan, evreni bir şekilde yaratmış fakat daha sonra ona hiçbir biçimde müdahale etmeyen bir Tanrı vardır. Bu, mutlak ve aşkın bir tanrıdır. Teizmin tersine olarak deizmde Tanrı insandan ve alemden çok uzaktadır. Tanrı nasıl ki varlık olarak aşkın ve doğanın üstündeyse etkinlik bakımından da öyledir.
1 | 2 | 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP