'TANRI' TERİMİ ÜZERİNE - 2
|
Öyle görünüyor ki, özel adlar belirtili betimlemelerin aksine delalet ettikleri şeylere ilişkin tanımlamasal içerikler sunmuyorlar. Ama yine de özel bir adın bir şeye delalet etmesi için bir takım koşulların olması gerekmiyor mu? Öyle görünüyor ki, özel bir ad ile adlandmlan şey arasında (zamansal ve mekansal) bir sürekliliğin olması gerekiyor. 'Aristo' ile "'Aristo' ile özdeş olmak" aynı ifade gücüne sahip olmadığından "'Aristo' olarak adlanmış olmak" gerekli ancak yeterli bir neden değildir. Çünkü burada 'Aristo' bu adla adlandırılmış herhangi bir şey değil, belli bir varlıktır. Searle'nin ifadesiyle "Bu Aristo'nun doğruluğu için gerekli ve yeterli koşulları oluşturan şey "Aristo" olarak adlandınlan herhangi bir nesne ile olan özdeşlik değil, Aristo ile olan özdeşliktir". Ama bu özdeşlik ifade eden koşullar nelerdir ve bunlar 'Aristo'nun anlamım ifade eder mi? Searle'e göre 'Aristo' adının Aristo için kullanılmasının kriterini sormak Aristo'nun ne olduğunu sormaktır, bu da Aristo denilen varlığın özdeşlik (kimlik) kriterini sormaktır. Şimdiye dek, özel adların bir anlam ifade edip etmedikleri tartışmamızdan vardığımız sonuç özel adların anlamlannın belirtili betimlemelerle açıklanamamakla beraber özel adların delalet ettiği varlıkların nelikleri ile ilgili bir takım tanımlamasal içeriklere sahip olduğu yönünde. Bu noktanın biraz daha açımlanması gerekir: Bir şeyin özdeşlik koşullarına ilişkin tanımlamasal içeriklerden ne anlamalıyız? "Aristo nedir?" sorusunun yanıtı bize bu özdeşlik koşullanyla ilgili bir açıklama yapar mı? Burada Gazzali'nin dikkat çektiği gibi 'Aristo nedir?' sorusunu 'Aristo kimdir?' sorusuyla karıştırmamak gerekir, çünkü birinci sorunun yanıtı Aristo'nun neliğine ilişkin olduğundan 'insan' olduğu halde ikinci sorunun yanıtı olumsal nitelikleri ifade eden belirtili betimlemelerle sağlanabilir. Böylece 'Aristo nedir?' sorusuna verilebilecek olası yanıtlardan bir tanesi Aristo'nun zorunlu veya özsel olarak sahip olduğu nitelikleri ortaya koymakla sağlanabilir: Aristo'nun sahip olduğu zorunlu nitelikler var mıdır? İnsan olmak Aristo'nun neliğinin bir gereği ise Kripke'nin haklı olarak ileri sürdüğü gibi herhangi bir varlığın Aristo olabilmesi için insan olması zorunludur. Dolayısıyla Aristo'nun insandan başka bir varlık, örneğin cansız bir varlık, olduğunu tasavvur etmek dahi mümkün olmadığından Aristo varolduğu tüm mümkün dünyalarda insandır. Buna bağlı olarak, 'Aristo', Kripke'nin diliyle katı bir belirtken olduğundan tüm mümkün dünyalarda Aristo'nun insan oluşunu veya kısacası "Aristoluk"u ifade eder , denilebilir. Daha açık bir ifadeyle, Plantinga'ya katılarak diyebiliriz ki, özel adlar adlandırdıkları şeylerin deyim yerindeyse özlerine ilişkin nitelikleri ifade ederler; kısacası özel adlar delalet ettikleri varlıkların özlerini ifade ederler ve buna göre 'Aristo' Aristo'nun bireysel özünü (kimliğini) ifade eder, halbuki belirtili betimlemeler genel olarak özlere ilişkin bir nitelik ifade etmezler.
Buraya kadar olan tartışmamızı özetleyecek olursak, özel adlara Frege'nin düşündüğü gibi belirtili betimlemeler yoluyla bir anlam atfetmenin mümkün olmamasının en açık nedeni bu betimlemelerin özel adlarla "analitik" veya "Zorunlu" bir ilişki içerisinde olmamalarıdır. Özel bir adın anlamı olmak böyle adlandirılan şeyle özsel bir bağa sahip olmak demektir. Çünkü özel bir ad, adlandırdığı şeye ilişkin bir Özdeşlik ifade etmektedir. Peki ama bir şeyi farklı zaman ve mekanlarda özdeş yapan nedir? Genel bir terim veya türsel bir kavram aracılığıyla böyle bir "özdeşlik" açıklanabilir mi? Genel bir terimin tanımlayıcı olmak noktasında her bir Özel ad için bir bakıma "analitik" bir ilişki içinde olduğu düşünülebilir. 'Aristo' aynı şahsı, 'Everest' aynı dağı, 'Nil' aynı nehri ifade ederek bir bakıma bağlı bulunduğu tür ile analitik bir ilişki çerçevesinde bu adlara zamansal bir özdeşlik sağladığı ileri sürülebilir. Buna göre, bir varlığın 'Nil' olabilmesi için aynı nehir olması, 'Aristo' olabilmesi için aynı şahıs (insan) olması, ve 'Everest' olabilmesi için de aynı dağ olması zorunludur. Buna bağlı olarak, "Aristo bir insandır", "Nil bir nehirdir" ve "Everest bir dağdır" önermeleri zorunlu olarak doğrudur. Öyleyse, özel bir adın anlamı genel bir terim veya daha doğrusu bir kavramın 'aynı' ile bitişmesinden oluşan bir 'özdeşliği' veya 'kimliği' ifade eder, denilebilir. Veya denilebilir ki, özel adlar delalet ettikleri şeylerin "nominal öz" ünü ifade eder, buna göre, 'Aristo' aynı "insan" anlamına gelir ve "insan"a atfettiğimiz kavramsal içerik de burada Aristo'nun nominal özünü ifade eder. Ancak bu durumda özel adların anlamları doğrudan olmayıp, delalet ettikleri varlıkların bağlı bulundukları türün genel terimin (kavramın) ifade ettiği anlamlarla sınırlandırılmış görünmektedirler. Özel adlar delalet ettikleri varlıkların türlerine ilişkin anlamları ifade ediyorsa, bu anlamlar doğrudan özel adların anlamları olduğuna kanıt oluşturur mu? Bu soruyu olumlu bir şekilde yanıtlamak zor. Doğru, 'Aristo', "aynı insan" anlamına gelebilir, ancak "insan" olma niteliği sadece Aristo'ya özel bir anlam değildir. Yani, "insan" olma niteliği sadece Aristo'ya mahsus ayırıcı bir nitelik olmayıp, bütün insanların sahip olduğu ortak bir niteliktir. Böylece 'Aristo'nun insan olduğu analitik bir yolla bilinse de bu Aristo'ya ait ayırıcı bir tanımlama olamaz.
O halde özel adların anlamları bütünüyle bağlı bulundukları türsel kavramlann anlamlanyla sınırlanabilir mi? Ya değilse özel adların türsel kavramlara indirgenemeyen anlamlarından bahsetmek mümkün mü Kuşkusuz, 'Ahmet', 'Aristo' gibi özel adlar aynı türsel nitelikleri ifade etmekle birlikte yine de birbirinden farklı varlıklara delalet ettikleri için 'Ahmet' Ahmet' le özdeş olmayı, 'Aristo' da Aristo'yla özdeş olmayı ifade ettiklerinden birbirlerinden farklı şeyler ifade edeceklerdir. Yani, her ne kadar Ahmet ve Aristo aynı neliği; "insan" olmayı paylaşıyorlarsa da farklı "kimlik" ("bireysel öz")lere sahiptirler. Ancak bu noktadaki asıl soru, kimlik veya bireysel özlerin (türsel kavramların ifade ettikleri anlamlardan bağımsız) niteleyici bir anlama sahip olup olmadıklandır. "İnsan" olma neliğinin birden çok insanda bireyselleşiminin farklı bireysel özler oluşturduğu açık olmakla birlikte bunlann insan kavramından bağımsız olarak "nelik"lerini tanımlamasal-betimlemesel bir şekilde ifade etmek oldukça güçtür. 'Ahmet', 'Aristo' gibi özel adlara atfettiğimiz bireysel özlerin içeriğini "insan" kavramının ifade ettiği ortak niteliklerden soyutladıktan sonra geriye kalan şeyi "böylelik (suchness)" gibi niteliksel bir yolla açıklamak zor göründüğünden böyle bir şeyin niteliksel olmayan bir "zat" olarak; "bulup (thisness)" açıklamak daha makul görünüyor. Aristo'nun "buluk"u öyleyse Aristo'yla özdeş olmaktan başka bir şeyi ifade etmez. Ancak bu durumda da özel adların bir bireyle özdeşleştirdiğimiz "buluk veya suluk" gibi niteleyici olmayan bir "zat'la özdeş olmanın dışında bir şey ifade etmediklerinden doğrudan bir anlamından söz etmek zor görünüyor. Bir terimin anlamı sadece ve sadece delalet ettiği varlığa ilişkin bir takım özsel niteliklerle açıklanabiliyorsa, yazımızın başında işaret ettiğimiz gibi bu anlamda sadece ve sadece Tanrı'ya mahsus özsel niteliklerden söz edilebileceğinden bir anlamından da söz edilebilir. Yalnız burada önemli olan nokta, dolayısıyla özel adlara anlam kazandıran etmen varlıkların sadece özsel bir takım niteliklere sahip olması değil, bu nitelikleri deyim yerindeyse başka hiçbir varlıkla paylaşmamalandır. Çünkü 'Ahmet', 'Aristo' gibi özel adların delalet ettikleri varlıklar "insan" kavramına referansla açıklanabilecek özsel niteliklere sahip ise de bu nitelikler, "Ahmet'le özdeş olma" veya "Aristo'yla özdeş olma"nın dışında, tüm insan bireyleri için zorunlu olan ortak niteliklerdir. Oysa Tanrı'ya atfedilen özsel nitelikler böyle olmayıp, sadece ve sadece Tann'ya mahsus özsel nitelik- lerdir ve bundan dolayı da 'Tanrı' teriminin bir anlamından rahatlıkla söz edilebilir. 'Tanrı' teriminin özel bir ad olduğunu düşünecek olursak, bu özel adın bir anlam ifade etmek açısından diğer özel adlardan önemli ölçüde ayrıldığı açıktır. Diğer özel adların anlamı ancak bu adların delalet ettikleri varlıkların türsel niteliklerini ifade eden genel bir terim veya kavramla dolaylı bir şekilde açıklanabildiği halde, 'Tanrı' teriminin anlamı doğrudan olup, sadece 'Tanrı'ya irca etmekle açıklanabilir, yani özel bir ad olarak 'Tanrı' ile herhangi bir varlığın Tanrı olabilmesi için zorunlu ve yeterli koşullan ifade eden 'Tanrı' kavramı tam bir örtüşüm içindedir. Bu durumda 'Tann' özel bir ad mıdır? İşte burası tartışmamamızın en can alıcı noktalarından birini oluşturuyor. Kripke'nin özel adların belirtili betimlemelerin aksine katı belirtken olduklanna ilişkin kuramını bir takım "değişikliklerle 'Tanrı' terimine uyarlayan Helm'e göre 'Tanrı' terimi özel bir addır ve bu terimin anlamı da Tanrı'nın bireysel özsel nitelikleri ile açıklanabilir. Yine Helm'in Plantinga'ya dayanarak yaptığı ayırıma göre, bir varlığın özsel olarak sahip olmasına rağmen diğer varlıklarla paylaştığı genel özsel niteliklerin yam sıra, bir varlığın başka hiçbir varlıkla paylaşmadığı bireysel özsel nitelikler vardır ve 'Tanrı' teriminin anlamı ikinci gruptaki niteliklerle sağlanabilir. Tanrı'nın başka varlıklara paylaştığı bazı nitelikler varsa da Tanrı bireysel özünü oluşturan nitelikler sadece Tanrı'ya mahsus olup, başka hiçbir varlık tarafından paylaşılamaz.
Kısacası, 'Tanrı' terimi özel bir ad olup, Tanrı'yla özdeş olmayı ifade eden bir anlama sahiptir ve bu anlam da Tanrı'nın bireysel özünü, yani bireysel özsel niteliklerini ifade eder. Tanrı'nın bireysel özsel niteliklerini başka hiçbir varlıkla paylaşmaması, Helm'e göre, insan tabiatının aksine tanrısal tabiatın birden fazla örneksenişini imkansız kılar, dolayısıyla tanrısal tabiat 'insan' teriminin ifade ettiği gibi türsel bir yolla da açıklanamaz. Bu yüzden, Ahmet bir insandır dediğimiz gibi Tanrı bir tanrıdır, diyemeyiz. Helm'in dediklerine genel olarak katılmak mümkündür, ancak bu düşünceler 'Tanrı'nın teriminin özel bir ad olduğunu düşünmek için yeterli değildir. Doğru, özel adlar bireysel özleri ifade edebilirler, ancak bu adların niteleyici bir anlamsal irdelemesi yu- karıda gördüğümüz gibi ancak türsel kavramlarla gerçekleştirilebilir, geriye kalan özdeşlik ise sadece nitelenemeyen 'buluk'la ifade edilebilir. Ancak Tanrı uzamsal-zamansal bir varlık olmadığı için, deyim yerindeyse, 'buluk'unu doğrudan gösterimsel bir yolla ifade etmenin imkansızlığı açık olduğundan, denilebilir ki, Tanrı'nın özsel nitelikleri 'Tanrı' teriminin kavramsal bir çözümlemesi yoluyla açıklanabilir. Yine, aşağıda de- ğineceğimiz gibi, İlahî sıfatların birden fazla varlık tarafından sahiplenilememesi kendi başına 'Tanrı'nın özel bir ad olduğunu göstermek için yeterli değildir. Aksine 'Tanrı' doğrudan bir anlam ifade etmesi bakımından kural dışı özel bir ad olduğunu düşünmekten çok, 'İnsan' teriminin bir kavram olarak insanın neliğine ilişkin bir dizi özsel nitelikleri ifade ettiği gibi bu terim de aynı şekilde bir varlığın Tanrı olabilmesi için zorunlu olan, deyim yerindeyse neliğine ilişkin özsel nitelikleri ifade eden bir kavram olarak düşünmek daha uygun görünüyor. Kuşkusuz özel bir adı genel bir terim veya kavramdan ayıran başka nedenlerden de söz etmek gerekir, ancak buna geçmeden önce 'Tanrı' teriminin özel bir ad olarak düşü- nülmesine neden olan diğer bir takım düşünceler üzerinde duralım. 'Tanrı' teriminin özel bir adın niteliklerini taşıdığına ilişkin nedenlerden bir tanesi ve belki de en önemlisi, hükümlerin Tanrı'ya doğrudan atfedilebilmesinden dolayıdır. Örneğin, Crombie'ye göre, 'Ahmet bizi seviyor' ifadesi doğrudan Ahmet hakkında olduğu gibi 'Tanrı bizi seviyor' ifadesinde de hüküm doğrudan Tann ile ilgilidir ve bu yüzden 'Tanrı' özel bir ad işlevini görmektedir.
Ancak, 'Ahmet kimdir?' sorusuna karşılık bir kimse soruyu sorana doğrudan işaret etmek veya tanıştırmak yoluyla Ahmet'i göste- rebilirken 'Tanrı kimdir?' sorusunu benzer yolla yanıtlamak mümkün olmadığından 'Ahmet' uygun özel bir ad olmasına rağmen 'Tann' uygun olmayan (kuraldışı) özel bir addır. Ancak 'Tanrı bizi seviyor' ifadesini esas alacak olursak bu ifadeyi kendi başına anladığımız için buradaki 'Tanrı', Crombie'ye göre, özel bir addır
Tanrı'yi doğrudan göstermenin imkansızlığı ortadır. Ancak özel adların dile sadece doğrudan gösterimsel bir yolla (ostention) takdim edilebilecekleri yeterince açık görünmüyor. Bütünüyle hayal ürünü olan roman kahramanlarının adları ile geçmişte yaşamış kimselerin adlarına ne demeli? Bunlar özel ad de p midir? Ziff'in haklı olarak işaret ettiği gibi, bir ad dile dış dünyadaki belli bir varlığı doğrudan adlandırarak dil-dışı bir yolla kazandınlabileceği gibi bütünüyle dil-içi bir yolla da kazandırılabilir. Buna göre 'Pegasus' gibi özel bir ad olarak betimlemeler yoluyla ortaya konulabilir. Bir adı dil-içi bir yolla ortaya koymak için söz konusu ada belirli bir takım ifadelerin (betimlemelerin) veya şartların iliştirilmesi zorunludur. Buna göre, önce a adına F,G vs. betimlemeleri iliştirilmeli, daha sonra da bu betimlemelerin delaletlerinin bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Fakat bu betimlemelerin söz konusu adın anlamı olarak değil, delaletinin tespitine yönelik olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Bir takım betimlemelerle takdim edilen özel adların delalet ettiği varlıkların ilkesel temelde Tanrı'dan farklı olarak (buluk'larını göstermenin en azından mümkün olabileceğini varsayarak) tanımlanmalarının kavramsal bilgileri aştığını düşünecek olursak, bireyleri sadece kavramlarla değil aynı zamanda gözlemsel yollarla takdim edilebilir olanlar ile bütünüyle kavramsal yollarla tanımlanabilir olanlar biçiminde ayrtmlayabiliriz. Buna göre, (geleneksel teistik bir takım düşünceler göz önüne alındığında) sadece Tanrı'nın sui generis olarak kavramsal yolla tanımlanabilecek yegane varlık olduğu ileri sürülebilir.
Böylece, Tanrı'nın doğrudan dil-dışı bir yolla gösterilememesi Tanrı'nın özel bir ad olarak düşünülmesine bir engel olmamakla birlikte Crombie'nin 'Tanrı'nın özel bir olduğuna ilişkin ileri sürdüğü argüman pek tatmin edici görünmüyor. Yani 'Tanrı bizi seviyor' önermesinde her ne kadar hüküm doğrudan Tanrı ile ilgili olup, 'Tanrı' burada sentaktik olarak bir özel bir ad gibi işlev görüyorsa da bu 'Tanrı'dan özel bir olduğunu düşünmek için yeterli değildir. Çünkü bazı genel terimler de önermelerde özne işlevi görebilirler ve 'Tanrı' böyle bir terim olarak düşünülebilir. Özel ad olmadığı halde, özel ad işlevini gören bu tür terimler daha önce değindiğimiz 'aynı' ile birleşiminin belli bir varlığın özdeşliğini temin ettiği ve 'aynı F' formuyla ifade edilen 'aynı insan', 'aynı ırmak' şeklindeki genel terimlerdir.'Tanrı' terimini de bu.formla ifade edebildiğimiz için böyle bir terim de özel ad olmadığı halde sentaktik olarak özel ad gibi özne işlevi görebilir, çünkü 'aynı Tanrı' ifadesi anlamlı olarak kullanılabilir. Bununla birlikte, 'Tanrı' teriminin mantıksal statüsü üzerine düşünen birçok kimsenin kaçamadığı bir olguya dikkat çekmek gerekir: 'Tanrı' terimi özellikle dini bağlamdaki kullanımları göz önüne alındığında kimi zaman özel bir ad gibi işlev görürken kimi zaman da kavramsal bir terim gibi belli bir tanımlayıcı içeriğe sahip görünmektedir. 'Tanrı' teriminin hem özel bir ad hem de kavramsal bir terim olduğunu bir arada düşünmenin mümkün olmadığına göre bu noktaya bir açıklık getirmek gerekir. Şimdi bu konuya biraz daha eğilerek bir terimi özel bir ad yapan ve böylece bir kavramsal bir terimden ayıran diğer bir takım gerekçeler üzerinde duralım.
Buraya kadar olan tartışmamızı özetleyecek olursak, özel adlara Frege'nin düşündüğü gibi belirtili betimlemeler yoluyla bir anlam atfetmenin mümkün olmamasının en açık nedeni bu betimlemelerin özel adlarla "analitik" veya "Zorunlu" bir ilişki içerisinde olmamalarıdır. Özel bir adın anlamı olmak böyle adlandirılan şeyle özsel bir bağa sahip olmak demektir. Çünkü özel bir ad, adlandırdığı şeye ilişkin bir Özdeşlik ifade etmektedir. Peki ama bir şeyi farklı zaman ve mekanlarda özdeş yapan nedir? Genel bir terim veya türsel bir kavram aracılığıyla böyle bir "özdeşlik" açıklanabilir mi? Genel bir terimin tanımlayıcı olmak noktasında her bir Özel ad için bir bakıma "analitik" bir ilişki içinde olduğu düşünülebilir. 'Aristo' aynı şahsı, 'Everest' aynı dağı, 'Nil' aynı nehri ifade ederek bir bakıma bağlı bulunduğu tür ile analitik bir ilişki çerçevesinde bu adlara zamansal bir özdeşlik sağladığı ileri sürülebilir. Buna göre, bir varlığın 'Nil' olabilmesi için aynı nehir olması, 'Aristo' olabilmesi için aynı şahıs (insan) olması, ve 'Everest' olabilmesi için de aynı dağ olması zorunludur. Buna bağlı olarak, "Aristo bir insandır", "Nil bir nehirdir" ve "Everest bir dağdır" önermeleri zorunlu olarak doğrudur. Öyleyse, özel bir adın anlamı genel bir terim veya daha doğrusu bir kavramın 'aynı' ile bitişmesinden oluşan bir 'özdeşliği' veya 'kimliği' ifade eder, denilebilir. Veya denilebilir ki, özel adlar delalet ettikleri şeylerin "nominal öz" ünü ifade eder, buna göre, 'Aristo' aynı "insan" anlamına gelir ve "insan"a atfettiğimiz kavramsal içerik de burada Aristo'nun nominal özünü ifade eder. Ancak bu durumda özel adların anlamları doğrudan olmayıp, delalet ettikleri varlıkların bağlı bulundukları türün genel terimin (kavramın) ifade ettiği anlamlarla sınırlandırılmış görünmektedirler. Özel adlar delalet ettikleri varlıkların türlerine ilişkin anlamları ifade ediyorsa, bu anlamlar doğrudan özel adların anlamları olduğuna kanıt oluşturur mu? Bu soruyu olumlu bir şekilde yanıtlamak zor. Doğru, 'Aristo', "aynı insan" anlamına gelebilir, ancak "insan" olma niteliği sadece Aristo'ya özel bir anlam değildir. Yani, "insan" olma niteliği sadece Aristo'ya mahsus ayırıcı bir nitelik olmayıp, bütün insanların sahip olduğu ortak bir niteliktir. Böylece 'Aristo'nun insan olduğu analitik bir yolla bilinse de bu Aristo'ya ait ayırıcı bir tanımlama olamaz.
O halde özel adların anlamları bütünüyle bağlı bulundukları türsel kavramlann anlamlanyla sınırlanabilir mi? Ya değilse özel adların türsel kavramlara indirgenemeyen anlamlarından bahsetmek mümkün mü Kuşkusuz, 'Ahmet', 'Aristo' gibi özel adlar aynı türsel nitelikleri ifade etmekle birlikte yine de birbirinden farklı varlıklara delalet ettikleri için 'Ahmet' Ahmet' le özdeş olmayı, 'Aristo' da Aristo'yla özdeş olmayı ifade ettiklerinden birbirlerinden farklı şeyler ifade edeceklerdir. Yani, her ne kadar Ahmet ve Aristo aynı neliği; "insan" olmayı paylaşıyorlarsa da farklı "kimlik" ("bireysel öz")lere sahiptirler. Ancak bu noktadaki asıl soru, kimlik veya bireysel özlerin (türsel kavramların ifade ettikleri anlamlardan bağımsız) niteleyici bir anlama sahip olup olmadıklandır. "İnsan" olma neliğinin birden çok insanda bireyselleşiminin farklı bireysel özler oluşturduğu açık olmakla birlikte bunlann insan kavramından bağımsız olarak "nelik"lerini tanımlamasal-betimlemesel bir şekilde ifade etmek oldukça güçtür. 'Ahmet', 'Aristo' gibi özel adlara atfettiğimiz bireysel özlerin içeriğini "insan" kavramının ifade ettiği ortak niteliklerden soyutladıktan sonra geriye kalan şeyi "böylelik (suchness)" gibi niteliksel bir yolla açıklamak zor göründüğünden böyle bir şeyin niteliksel olmayan bir "zat" olarak; "bulup (thisness)" açıklamak daha makul görünüyor. Aristo'nun "buluk"u öyleyse Aristo'yla özdeş olmaktan başka bir şeyi ifade etmez. Ancak bu durumda da özel adların bir bireyle özdeşleştirdiğimiz "buluk veya suluk" gibi niteleyici olmayan bir "zat'la özdeş olmanın dışında bir şey ifade etmediklerinden doğrudan bir anlamından söz etmek zor görünüyor. Bir terimin anlamı sadece ve sadece delalet ettiği varlığa ilişkin bir takım özsel niteliklerle açıklanabiliyorsa, yazımızın başında işaret ettiğimiz gibi bu anlamda sadece ve sadece Tanrı'ya mahsus özsel niteliklerden söz edilebileceğinden bir anlamından da söz edilebilir. Yalnız burada önemli olan nokta, dolayısıyla özel adlara anlam kazandıran etmen varlıkların sadece özsel bir takım niteliklere sahip olması değil, bu nitelikleri deyim yerindeyse başka hiçbir varlıkla paylaşmamalandır. Çünkü 'Ahmet', 'Aristo' gibi özel adların delalet ettikleri varlıklar "insan" kavramına referansla açıklanabilecek özsel niteliklere sahip ise de bu nitelikler, "Ahmet'le özdeş olma" veya "Aristo'yla özdeş olma"nın dışında, tüm insan bireyleri için zorunlu olan ortak niteliklerdir. Oysa Tanrı'ya atfedilen özsel nitelikler böyle olmayıp, sadece ve sadece Tann'ya mahsus özsel nitelik- lerdir ve bundan dolayı da 'Tanrı' teriminin bir anlamından rahatlıkla söz edilebilir. 'Tanrı' teriminin özel bir ad olduğunu düşünecek olursak, bu özel adın bir anlam ifade etmek açısından diğer özel adlardan önemli ölçüde ayrıldığı açıktır. Diğer özel adların anlamı ancak bu adların delalet ettikleri varlıkların türsel niteliklerini ifade eden genel bir terim veya kavramla dolaylı bir şekilde açıklanabildiği halde, 'Tanrı' teriminin anlamı doğrudan olup, sadece 'Tanrı'ya irca etmekle açıklanabilir, yani özel bir ad olarak 'Tanrı' ile herhangi bir varlığın Tanrı olabilmesi için zorunlu ve yeterli koşullan ifade eden 'Tanrı' kavramı tam bir örtüşüm içindedir. Bu durumda 'Tann' özel bir ad mıdır? İşte burası tartışmamamızın en can alıcı noktalarından birini oluşturuyor. Kripke'nin özel adların belirtili betimlemelerin aksine katı belirtken olduklanna ilişkin kuramını bir takım "değişikliklerle 'Tanrı' terimine uyarlayan Helm'e göre 'Tanrı' terimi özel bir addır ve bu terimin anlamı da Tanrı'nın bireysel özsel nitelikleri ile açıklanabilir. Yine Helm'in Plantinga'ya dayanarak yaptığı ayırıma göre, bir varlığın özsel olarak sahip olmasına rağmen diğer varlıklarla paylaştığı genel özsel niteliklerin yam sıra, bir varlığın başka hiçbir varlıkla paylaşmadığı bireysel özsel nitelikler vardır ve 'Tanrı' teriminin anlamı ikinci gruptaki niteliklerle sağlanabilir. Tanrı'nın başka varlıklara paylaştığı bazı nitelikler varsa da Tanrı bireysel özünü oluşturan nitelikler sadece Tanrı'ya mahsus olup, başka hiçbir varlık tarafından paylaşılamaz.
Kısacası, 'Tanrı' terimi özel bir ad olup, Tanrı'yla özdeş olmayı ifade eden bir anlama sahiptir ve bu anlam da Tanrı'nın bireysel özünü, yani bireysel özsel niteliklerini ifade eder. Tanrı'nın bireysel özsel niteliklerini başka hiçbir varlıkla paylaşmaması, Helm'e göre, insan tabiatının aksine tanrısal tabiatın birden fazla örneksenişini imkansız kılar, dolayısıyla tanrısal tabiat 'insan' teriminin ifade ettiği gibi türsel bir yolla da açıklanamaz. Bu yüzden, Ahmet bir insandır dediğimiz gibi Tanrı bir tanrıdır, diyemeyiz. Helm'in dediklerine genel olarak katılmak mümkündür, ancak bu düşünceler 'Tanrı'nın teriminin özel bir ad olduğunu düşünmek için yeterli değildir. Doğru, özel adlar bireysel özleri ifade edebilirler, ancak bu adların niteleyici bir anlamsal irdelemesi yu- karıda gördüğümüz gibi ancak türsel kavramlarla gerçekleştirilebilir, geriye kalan özdeşlik ise sadece nitelenemeyen 'buluk'la ifade edilebilir. Ancak Tanrı uzamsal-zamansal bir varlık olmadığı için, deyim yerindeyse, 'buluk'unu doğrudan gösterimsel bir yolla ifade etmenin imkansızlığı açık olduğundan, denilebilir ki, Tanrı'nın özsel nitelikleri 'Tanrı' teriminin kavramsal bir çözümlemesi yoluyla açıklanabilir. Yine, aşağıda de- ğineceğimiz gibi, İlahî sıfatların birden fazla varlık tarafından sahiplenilememesi kendi başına 'Tanrı'nın özel bir ad olduğunu göstermek için yeterli değildir. Aksine 'Tanrı' doğrudan bir anlam ifade etmesi bakımından kural dışı özel bir ad olduğunu düşünmekten çok, 'İnsan' teriminin bir kavram olarak insanın neliğine ilişkin bir dizi özsel nitelikleri ifade ettiği gibi bu terim de aynı şekilde bir varlığın Tanrı olabilmesi için zorunlu olan, deyim yerindeyse neliğine ilişkin özsel nitelikleri ifade eden bir kavram olarak düşünmek daha uygun görünüyor. Kuşkusuz özel bir adı genel bir terim veya kavramdan ayıran başka nedenlerden de söz etmek gerekir, ancak buna geçmeden önce 'Tanrı' teriminin özel bir ad olarak düşü- nülmesine neden olan diğer bir takım düşünceler üzerinde duralım. 'Tanrı' teriminin özel bir adın niteliklerini taşıdığına ilişkin nedenlerden bir tanesi ve belki de en önemlisi, hükümlerin Tanrı'ya doğrudan atfedilebilmesinden dolayıdır. Örneğin, Crombie'ye göre, 'Ahmet bizi seviyor' ifadesi doğrudan Ahmet hakkında olduğu gibi 'Tanrı bizi seviyor' ifadesinde de hüküm doğrudan Tann ile ilgilidir ve bu yüzden 'Tanrı' özel bir ad işlevini görmektedir.
Ancak, 'Ahmet kimdir?' sorusuna karşılık bir kimse soruyu sorana doğrudan işaret etmek veya tanıştırmak yoluyla Ahmet'i göste- rebilirken 'Tanrı kimdir?' sorusunu benzer yolla yanıtlamak mümkün olmadığından 'Ahmet' uygun özel bir ad olmasına rağmen 'Tann' uygun olmayan (kuraldışı) özel bir addır. Ancak 'Tanrı bizi seviyor' ifadesini esas alacak olursak bu ifadeyi kendi başına anladığımız için buradaki 'Tanrı', Crombie'ye göre, özel bir addır
Tanrı'yi doğrudan göstermenin imkansızlığı ortadır. Ancak özel adların dile sadece doğrudan gösterimsel bir yolla (ostention) takdim edilebilecekleri yeterince açık görünmüyor. Bütünüyle hayal ürünü olan roman kahramanlarının adları ile geçmişte yaşamış kimselerin adlarına ne demeli? Bunlar özel ad de p midir? Ziff'in haklı olarak işaret ettiği gibi, bir ad dile dış dünyadaki belli bir varlığı doğrudan adlandırarak dil-dışı bir yolla kazandınlabileceği gibi bütünüyle dil-içi bir yolla da kazandırılabilir. Buna göre 'Pegasus' gibi özel bir ad olarak betimlemeler yoluyla ortaya konulabilir. Bir adı dil-içi bir yolla ortaya koymak için söz konusu ada belirli bir takım ifadelerin (betimlemelerin) veya şartların iliştirilmesi zorunludur. Buna göre, önce a adına F,G vs. betimlemeleri iliştirilmeli, daha sonra da bu betimlemelerin delaletlerinin bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Fakat bu betimlemelerin söz konusu adın anlamı olarak değil, delaletinin tespitine yönelik olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Bir takım betimlemelerle takdim edilen özel adların delalet ettiği varlıkların ilkesel temelde Tanrı'dan farklı olarak (buluk'larını göstermenin en azından mümkün olabileceğini varsayarak) tanımlanmalarının kavramsal bilgileri aştığını düşünecek olursak, bireyleri sadece kavramlarla değil aynı zamanda gözlemsel yollarla takdim edilebilir olanlar ile bütünüyle kavramsal yollarla tanımlanabilir olanlar biçiminde ayrtmlayabiliriz. Buna göre, (geleneksel teistik bir takım düşünceler göz önüne alındığında) sadece Tanrı'nın sui generis olarak kavramsal yolla tanımlanabilecek yegane varlık olduğu ileri sürülebilir.
Böylece, Tanrı'nın doğrudan dil-dışı bir yolla gösterilememesi Tanrı'nın özel bir ad olarak düşünülmesine bir engel olmamakla birlikte Crombie'nin 'Tanrı'nın özel bir olduğuna ilişkin ileri sürdüğü argüman pek tatmin edici görünmüyor. Yani 'Tanrı bizi seviyor' önermesinde her ne kadar hüküm doğrudan Tanrı ile ilgili olup, 'Tanrı' burada sentaktik olarak bir özel bir ad gibi işlev görüyorsa da bu 'Tanrı'dan özel bir olduğunu düşünmek için yeterli değildir. Çünkü bazı genel terimler de önermelerde özne işlevi görebilirler ve 'Tanrı' böyle bir terim olarak düşünülebilir. Özel ad olmadığı halde, özel ad işlevini gören bu tür terimler daha önce değindiğimiz 'aynı' ile birleşiminin belli bir varlığın özdeşliğini temin ettiği ve 'aynı F' formuyla ifade edilen 'aynı insan', 'aynı ırmak' şeklindeki genel terimlerdir.'Tanrı' terimini de bu.formla ifade edebildiğimiz için böyle bir terim de özel ad olmadığı halde sentaktik olarak özel ad gibi özne işlevi görebilir, çünkü 'aynı Tanrı' ifadesi anlamlı olarak kullanılabilir. Bununla birlikte, 'Tanrı' teriminin mantıksal statüsü üzerine düşünen birçok kimsenin kaçamadığı bir olguya dikkat çekmek gerekir: 'Tanrı' terimi özellikle dini bağlamdaki kullanımları göz önüne alındığında kimi zaman özel bir ad gibi işlev görürken kimi zaman da kavramsal bir terim gibi belli bir tanımlayıcı içeriğe sahip görünmektedir. 'Tanrı' teriminin hem özel bir ad hem de kavramsal bir terim olduğunu bir arada düşünmenin mümkün olmadığına göre bu noktaya bir açıklık getirmek gerekir. Şimdi bu konuya biraz daha eğilerek bir terimi özel bir ad yapan ve böylece bir kavramsal bir terimden ayıran diğer bir takım gerekçeler üzerinde duralım.