REALİST ve İDEALİST PERSONALİZMDEN ÇİZGİLER - 1
|
Nurten GÖKALP
Personalizm, şahsın ontolojik esas ve böylece şahsiyetin temel açıklayıcı prensip olduğu bir felsefi sistem veya bakış açısıdır. Özellikle yirminci yüzyılda gelişmiş ancak kökleri itibariyle hem Yunan metafiziğinin hem de Hristiyan dini motiflerinin baskın olduğu Batı düşüncesinin teolojik geleneğinden etkilenmiştir. Bununla birlikte Doğu düşüncesinde de personalist karakterli temayüllere rastlamak mümkündür.
Batı geleneği içindeki personalist düşünce iki farklı kolda gelişmiştir. Realist ve İdealist Personalizm olarak adlandırılan bu iki tip personalizmden; Realist Personalizm, süpernaturalizm ve geleneksel metafiziksel realizmin çerçevesinde; İdealist Personalizm ise metafiziksel idealizme dayalı olarak anlaşılmaktadır'. Varlığın tümünü şahsî şuurlar olarak tanımlayan İdealist Personaüzme göre, "(Var) olmak bir şahıs ya da self veya bir şahıs yada şelfin bazı tecrübeleri ya da fiilleri olmaktır".
Aristoteles'i takip eden Realist Personalistler için de şahsiyet temeldir. Yani, nihaî hakikat, spirituel, supernaturel bir varlıktır. Ancak bununla birlikte zihnî olmayan (non-mental) bir doğal düzen de vardır ki, bu Tanrı tarafından yaratılmış olmakla birlikte esasen şahsi veya spirituel değildir.
Bu çerçevede biz burada bu iki farklı personalizmi; özellikle Avrupa'da gelişen Personalizmin öncülüğünü yapan Jacques Maritain ( 1882-1973) ve Emmanuel Mounier (1905-1950)'in düşünceleri ile Amerika'da gelişen İdealist Personalizmin kurucusu sayılan Edgar Sheffield Brightman'ın (1884-1950) düşüncelerini yukarıda zikredilen sırayla, ana noktaları itibariyle ortaya koymak istiyoruz:
Personalizmi açıklarken şahıstan topluma doğru giden Maritain ve Mounier, işe fert (individual) ile şahıs (person) arasında ayırım yapmakla başlarlar. Zira beşerî varlık iki kutuptan oluşmaktadır. Biri, gerçek şahısla ilgilenmeyen, şahsiyetin gölgesi veya ferdiyeti ile ilgili maddî kutup, diğeri asıl şahsiyeti ile ilişkili spirituel kutuptur. Düşünce tarihinin ilk anlarından beri benzer tipte ayırımların yapıldığı göz önüne alındığında.
Maritain ve Mounier'deki ayırımın farkı nedir? Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle bu iki filozofun fert ve şahısa verdikleri anlamlara bakmak gerekir. Maritain'e göre ferdi her türlü maddî şeyin kaynağı olan maddî kutupta, şahsı, hürriyet ve cömertliğin kaynağı olan spirituel kutupta aramak gerekir. Böyle bir durumda da biz ferdiyet ile şahsiyet arasında ayırım yapmak zorunda kalırız.
O'na göre fert zihnin dışında ve yalnızca varolma aktım yerine getirme kapasitesine sahiptir ve bu özellik tüm varlıklarda ortaktır. Bu durumda da bir fert olarak insan, bir türün parçası, ahlaki, tarihi güç ve etkilerle çevrilmiş kozmik bir düzendeki bir nokta olmaktadır.
Ancak insan aynı zamanda bir şahısdır da. Bu durum da göstermektedir ki, fert ile şahıs aslında kesinlikle birbirlerinden ayrılamazlar. Onlar bir insanda mevcut olan iki farklı süreçtir. Fert insanın cismanî ve bedenî yönü ile ilgili iken şahıs insanın spirituel yönü ile ilgilidir. "İnsan fert ve şahıs bütünü olarak vardır ve her ikisi de gelişme biçimlerinde kendi yollarını izlerler" diyen Mounier'de de bu düşünceler açıkça görülmektedir.
Mounier'e göre fert çözülme ve ferdileşme süreci şahıs ise çoğalma ve şahsiyetleşme sürecidir. "Fert hayatın yüzeyinde şahsın dağılmasıdır... Fert şahsın maddede çözülmesidir". diyen Mounier'de bir fert olarak insan, bir türün üyesi, biyolojik ve egoist isteklerinin merkezinde olan olarak düşünülmektedir.
Dikkat edilirse gerek Maritain gerekse Mounier'de fert küçük düşürücü bir manada kullanılmaktadır. Oysa şahıs her iki düşünürde de daha derin bir esrara sahip olarak görülmektedir.
Batının metafiziksel geleneğinde şahsın, hürriyete dayalı, kendinde spirituel bir bütün oluşturan, Tanrı ile karşı karşıya olan ve kainatın bütününde rölatif olarak bağımsız bir hakikat olarak tanımlandığını ifade eden Maritain, şahsiyetin kendi içinde yaratıcı bir akış tarafından ulaşılan nihai bir basan olduğunu belirtir. Zira O'na göre bizim cevherimizde, onun varlığına sahip olmamıza imkan veren bir işaret vardır ki, o bizim ontolojik yapımızın dinamik bir birliğidir ve spirit olarak adlandırılır. O bilgiye ve aşka ihtiyaç hisseder. Bu sebeple her birimiz başkalarına ve başkaları ile iletişim kurmaya ihtiyaç hissederiz. Bu arada Tanrı ile de iletişim kuranz. Tanrıda bir Spirit'tir ve beşerî şahıs; bilme, sevme ve yüceltme yeteneklerine sahip olan spirituel bir ruh, bir hayat prensibine sahip olarak O"ndan meydana gelmiştir.
Maritain ferdiyet ve şahsiyet hakkındaki bu metafıziksel görüşlerinden başka onların ontolojik özellikleri hakkında da şunları söylemektedir: Öncelikle ferdiyet ve şahsiyet bir ve aynı hakikattir. Yani benim bütün varlığım maddeden meydana gelen ferdiyetim ile spiritten meydana gelen şahsi yetimdir. Ancak ferdiyet ile şahsiyet birbirleri ile ilişkilidir. Fillerimin her biri fert ve şahıs olarak aynı fiillerdir ve şahsiyetin yöneldiği en üst bir hedefe doğru yönelerek maddî ferdiyeti zaptetmeye çalışırlar.
Gelişme şayet maddî ferdiyet yönünde olursa,yasaları kendine göre kavrayıp özümleyen bir ego ortaya çıkacak ve şahsiyet çözülecektir. Ama şayet gelişme spirituel şahsiyet yönünde olursa insan gerçekten şahıs olacaktır. Maritain'e göre tüm bu şahsiyetleşme süreci toplum içinde gerçekleşmektedir. O halde şahsiyetleşmenin ve şahıs olmanın şartı toplumun bir üyesi olmaktır.
Aynı şekilde Mounier de şahsı toplum içinde başkaları ile karşı karşıya geldiği zaman şahıs olarak görmektedir. Çünkü şahıs şahsiyetini ancak başkaları aracılığıyla ortaya koyabilir. Şahsın ilk hareketi başkalanna, bir şahıslar toplumuna, şahısların tabiatıyla şekillenen kurumlara dayanmaktadır.
Mounier'e göre şahıs yalnız başkalanna karşı vardır. Kendini başkalanm bilerek bilir. Kendini yalnızca onlar tarafından bilinen varlıkta bulur. Kısacası "Biz, benden öncedir" . 0 halde şahıs, ahlaken sorumlu insanlardan oluşan bir şahıslar toplumuna yönelerek, kendini başkalan aracılığıyla bulur, ve tanır. Ancak bu şekilde kendini kendindeki fertten saflaştırabilir. Bu ise tabiî eğilim (vocation) olarak adlandmlan ve her şahısta bulunan yaratıcı, canlı bir ilke ile gerçekleşir. Mounier tabii eğilim kavramını angajman kavramı ile bağlantılı olarak düşünür. Bu sayede "şahıs, düşüncesi ile bir yönelişi bulan varlıktır. O angajman ile cisimleşmesini bilir ve bazı şeylerden vazgeçerek başkasına ulaşır"." Bu ise bir hürriyettir. O çekimser kalma hürriyeti değil angaje olma hürriyetidir. Fert ancak, hürriyet ile şahsiyetini gerçekleştirebilir. Çünkü şahıs olmak bir kabul ve üyeliktir. Yani kendini seçme ve kabuldür. Mounier bu konuda "olmak sevmektir. Ama aynı zamanda kendini kabul ve tasdik etmektir" der.
Görülüyor ki, Mounier'e göre şahıs insanın bir seçimi, hüneri, oluşumu ve zaferidir. O, varlıkta, hürriyete dayalı olarak değerlerin tabakalaşmasına bağlı olarak kurulmuş canlı bir birliktir.
Gerek Maritain gerekse Mounier'in şahsiyetleşmede toplumun önemine işaret ettiklerini belirttikten sonra şimdi bu konudaki düşüncelerini biraz daha detaylı bir şekilde ele alalım:
Şahıslar hem şahsî gelişme hem de ihtiyaçları sebebiyle toplum içinde yaşarlar. Bu ihtiyaçlar yalnızca maddî ihtiyaçlar olmayıp varlığın belirli ihtiyaçlarına cevap veren akıl ve faziletle de ilgilidir. Maritain, şahısların diğer şahıslarla ilişki kurduğu, bilgi ve sevgi iletişiminin sağlandığı birtoplumun gerekli olduğuna inanır. Zira O'na göre sosyal bir birim olan şahsın nosyunu ile sosyal bütünün amacı olarak common good (ideal amaç)' un nosyonu arasında bir uyum vardır. Common good bütün şahıslarda ortaktır ve şahıslarda taşınır. Bu ise koloniler veya gruplarda bulunan public good'dan farklıdır. Çünkü public good (ortak iyi) taşınan ve iletilen bir iyi olmayıp sadece fayda esasına dayanır. Oysa common good yalnızca faydalar ve avantajlar sistemi değil, kendinde iyi bir amaç ve hayatın doğruluğudur. Onda temel bir unsur olarak şahısların mümkün maksimum gelişmesi bulunur.
Bu durumda Maritain, sosyal bütünün iyisini temel olarak görmekte ve toplumun her üyesinin şahsı üzerinde çeşitli tarzlarda açığa çıktığını belirtmektedir. Böylece, ancak o topluma giren bir fert insanî bir şahıs olmaktadır. Bahsedilen bu toplum ilahi Şahıslar toplumu ile hayvan toplumu arasındadır. O'nagöre üstte madde ile ferdileşmenin gölgesi olmayan bir saf Şahıslar toplumu, altta, şahıs olmayan ve common goodu bulunmayan maddî fertlerin toplumu bulunur. Böyle bir toplumun common goodu da her bir üyenin goodundan üstündür Ve -her bir üyeyi Aşkın Bütün'e (Transcendent Whole) ve kendi ezelî ebedî gooduna doğru yönlendirir.
Bu bağlamda Maritain'in düşüncelerini şöyle özetleyebiliriz: Şahıs, toplum ilişkisinde ferdin şahıs olabilmek için topluma, toplumun common gooduna ihtiyacı vardır. Böylece şahıs hem kendi içinde bir bütün hem de bir bütünün parçası olmaktadır.
Bir şahıs olması sebebiyle kendi içinde bütün olarak sosyal düzenin üstündedir ve Aşkın Bütün'e dolaysız olarak bağlıdır. Öte yandan bir bütünün parçası olması sebebiyle de sosyal düzene bağlıdır, ve common gooddan pay alır.
Diğer yandan Mounier de şahsiyetin oluşabilmesi için toplumun önemini özellikle de personalist toplumun önemini vurgular. O'na göre "personalist toplumda her şahıs sürekli bir tabiî eğilim bütünlüğünde kendini olgunlaştırır ve kendini aşmaya çaba gösterir".
Şahıs böyle bir toplumdan ayrı bir unsur olarak değerlendirilemez. Zira şahıs kendini toplumun tecrübesinde açığa çıkaran şahıs-üstü bir hareket ile birlikte değerlerin elde edilmesine doğru bir harekete de sahiptir. Ve bu iki hareket ayrılmaz bir bütündür .
Ayrıca toplum şahsı tabiata, başkalarına ve kendisine karşı korur. O bütün bunları kendisini oluşturan kurumlar ve kurumları ortaya koyan şahıslarla yapar. O halde Mounier'e göre de toplum ve şahıs birbirlerine bağlı bütünlerdir.
Personalizm, şahsın ontolojik esas ve böylece şahsiyetin temel açıklayıcı prensip olduğu bir felsefi sistem veya bakış açısıdır. Özellikle yirminci yüzyılda gelişmiş ancak kökleri itibariyle hem Yunan metafiziğinin hem de Hristiyan dini motiflerinin baskın olduğu Batı düşüncesinin teolojik geleneğinden etkilenmiştir. Bununla birlikte Doğu düşüncesinde de personalist karakterli temayüllere rastlamak mümkündür.
Batı geleneği içindeki personalist düşünce iki farklı kolda gelişmiştir. Realist ve İdealist Personalizm olarak adlandırılan bu iki tip personalizmden; Realist Personalizm, süpernaturalizm ve geleneksel metafiziksel realizmin çerçevesinde; İdealist Personalizm ise metafiziksel idealizme dayalı olarak anlaşılmaktadır'. Varlığın tümünü şahsî şuurlar olarak tanımlayan İdealist Personaüzme göre, "(Var) olmak bir şahıs ya da self veya bir şahıs yada şelfin bazı tecrübeleri ya da fiilleri olmaktır".
Aristoteles'i takip eden Realist Personalistler için de şahsiyet temeldir. Yani, nihaî hakikat, spirituel, supernaturel bir varlıktır. Ancak bununla birlikte zihnî olmayan (non-mental) bir doğal düzen de vardır ki, bu Tanrı tarafından yaratılmış olmakla birlikte esasen şahsi veya spirituel değildir.
Bu çerçevede biz burada bu iki farklı personalizmi; özellikle Avrupa'da gelişen Personalizmin öncülüğünü yapan Jacques Maritain ( 1882-1973) ve Emmanuel Mounier (1905-1950)'in düşünceleri ile Amerika'da gelişen İdealist Personalizmin kurucusu sayılan Edgar Sheffield Brightman'ın (1884-1950) düşüncelerini yukarıda zikredilen sırayla, ana noktaları itibariyle ortaya koymak istiyoruz:
Personalizmi açıklarken şahıstan topluma doğru giden Maritain ve Mounier, işe fert (individual) ile şahıs (person) arasında ayırım yapmakla başlarlar. Zira beşerî varlık iki kutuptan oluşmaktadır. Biri, gerçek şahısla ilgilenmeyen, şahsiyetin gölgesi veya ferdiyeti ile ilgili maddî kutup, diğeri asıl şahsiyeti ile ilişkili spirituel kutuptur. Düşünce tarihinin ilk anlarından beri benzer tipte ayırımların yapıldığı göz önüne alındığında.
Maritain ve Mounier'deki ayırımın farkı nedir? Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle bu iki filozofun fert ve şahısa verdikleri anlamlara bakmak gerekir. Maritain'e göre ferdi her türlü maddî şeyin kaynağı olan maddî kutupta, şahsı, hürriyet ve cömertliğin kaynağı olan spirituel kutupta aramak gerekir. Böyle bir durumda da biz ferdiyet ile şahsiyet arasında ayırım yapmak zorunda kalırız.
O'na göre fert zihnin dışında ve yalnızca varolma aktım yerine getirme kapasitesine sahiptir ve bu özellik tüm varlıklarda ortaktır. Bu durumda da bir fert olarak insan, bir türün parçası, ahlaki, tarihi güç ve etkilerle çevrilmiş kozmik bir düzendeki bir nokta olmaktadır.
Ancak insan aynı zamanda bir şahısdır da. Bu durum da göstermektedir ki, fert ile şahıs aslında kesinlikle birbirlerinden ayrılamazlar. Onlar bir insanda mevcut olan iki farklı süreçtir. Fert insanın cismanî ve bedenî yönü ile ilgili iken şahıs insanın spirituel yönü ile ilgilidir. "İnsan fert ve şahıs bütünü olarak vardır ve her ikisi de gelişme biçimlerinde kendi yollarını izlerler" diyen Mounier'de de bu düşünceler açıkça görülmektedir.
Mounier'e göre fert çözülme ve ferdileşme süreci şahıs ise çoğalma ve şahsiyetleşme sürecidir. "Fert hayatın yüzeyinde şahsın dağılmasıdır... Fert şahsın maddede çözülmesidir". diyen Mounier'de bir fert olarak insan, bir türün üyesi, biyolojik ve egoist isteklerinin merkezinde olan olarak düşünülmektedir.
Dikkat edilirse gerek Maritain gerekse Mounier'de fert küçük düşürücü bir manada kullanılmaktadır. Oysa şahıs her iki düşünürde de daha derin bir esrara sahip olarak görülmektedir.
Batının metafiziksel geleneğinde şahsın, hürriyete dayalı, kendinde spirituel bir bütün oluşturan, Tanrı ile karşı karşıya olan ve kainatın bütününde rölatif olarak bağımsız bir hakikat olarak tanımlandığını ifade eden Maritain, şahsiyetin kendi içinde yaratıcı bir akış tarafından ulaşılan nihai bir basan olduğunu belirtir. Zira O'na göre bizim cevherimizde, onun varlığına sahip olmamıza imkan veren bir işaret vardır ki, o bizim ontolojik yapımızın dinamik bir birliğidir ve spirit olarak adlandırılır. O bilgiye ve aşka ihtiyaç hisseder. Bu sebeple her birimiz başkalarına ve başkaları ile iletişim kurmaya ihtiyaç hissederiz. Bu arada Tanrı ile de iletişim kuranz. Tanrıda bir Spirit'tir ve beşerî şahıs; bilme, sevme ve yüceltme yeteneklerine sahip olan spirituel bir ruh, bir hayat prensibine sahip olarak O"ndan meydana gelmiştir.
Maritain ferdiyet ve şahsiyet hakkındaki bu metafıziksel görüşlerinden başka onların ontolojik özellikleri hakkında da şunları söylemektedir: Öncelikle ferdiyet ve şahsiyet bir ve aynı hakikattir. Yani benim bütün varlığım maddeden meydana gelen ferdiyetim ile spiritten meydana gelen şahsi yetimdir. Ancak ferdiyet ile şahsiyet birbirleri ile ilişkilidir. Fillerimin her biri fert ve şahıs olarak aynı fiillerdir ve şahsiyetin yöneldiği en üst bir hedefe doğru yönelerek maddî ferdiyeti zaptetmeye çalışırlar.
Gelişme şayet maddî ferdiyet yönünde olursa,yasaları kendine göre kavrayıp özümleyen bir ego ortaya çıkacak ve şahsiyet çözülecektir. Ama şayet gelişme spirituel şahsiyet yönünde olursa insan gerçekten şahıs olacaktır. Maritain'e göre tüm bu şahsiyetleşme süreci toplum içinde gerçekleşmektedir. O halde şahsiyetleşmenin ve şahıs olmanın şartı toplumun bir üyesi olmaktır.
Aynı şekilde Mounier de şahsı toplum içinde başkaları ile karşı karşıya geldiği zaman şahıs olarak görmektedir. Çünkü şahıs şahsiyetini ancak başkaları aracılığıyla ortaya koyabilir. Şahsın ilk hareketi başkalanna, bir şahıslar toplumuna, şahısların tabiatıyla şekillenen kurumlara dayanmaktadır.
Mounier'e göre şahıs yalnız başkalanna karşı vardır. Kendini başkalanm bilerek bilir. Kendini yalnızca onlar tarafından bilinen varlıkta bulur. Kısacası "Biz, benden öncedir" . 0 halde şahıs, ahlaken sorumlu insanlardan oluşan bir şahıslar toplumuna yönelerek, kendini başkalan aracılığıyla bulur, ve tanır. Ancak bu şekilde kendini kendindeki fertten saflaştırabilir. Bu ise tabiî eğilim (vocation) olarak adlandmlan ve her şahısta bulunan yaratıcı, canlı bir ilke ile gerçekleşir. Mounier tabii eğilim kavramını angajman kavramı ile bağlantılı olarak düşünür. Bu sayede "şahıs, düşüncesi ile bir yönelişi bulan varlıktır. O angajman ile cisimleşmesini bilir ve bazı şeylerden vazgeçerek başkasına ulaşır"." Bu ise bir hürriyettir. O çekimser kalma hürriyeti değil angaje olma hürriyetidir. Fert ancak, hürriyet ile şahsiyetini gerçekleştirebilir. Çünkü şahıs olmak bir kabul ve üyeliktir. Yani kendini seçme ve kabuldür. Mounier bu konuda "olmak sevmektir. Ama aynı zamanda kendini kabul ve tasdik etmektir" der.
Görülüyor ki, Mounier'e göre şahıs insanın bir seçimi, hüneri, oluşumu ve zaferidir. O, varlıkta, hürriyete dayalı olarak değerlerin tabakalaşmasına bağlı olarak kurulmuş canlı bir birliktir.
Gerek Maritain gerekse Mounier'in şahsiyetleşmede toplumun önemine işaret ettiklerini belirttikten sonra şimdi bu konudaki düşüncelerini biraz daha detaylı bir şekilde ele alalım:
Şahıslar hem şahsî gelişme hem de ihtiyaçları sebebiyle toplum içinde yaşarlar. Bu ihtiyaçlar yalnızca maddî ihtiyaçlar olmayıp varlığın belirli ihtiyaçlarına cevap veren akıl ve faziletle de ilgilidir. Maritain, şahısların diğer şahıslarla ilişki kurduğu, bilgi ve sevgi iletişiminin sağlandığı birtoplumun gerekli olduğuna inanır. Zira O'na göre sosyal bir birim olan şahsın nosyunu ile sosyal bütünün amacı olarak common good (ideal amaç)' un nosyonu arasında bir uyum vardır. Common good bütün şahıslarda ortaktır ve şahıslarda taşınır. Bu ise koloniler veya gruplarda bulunan public good'dan farklıdır. Çünkü public good (ortak iyi) taşınan ve iletilen bir iyi olmayıp sadece fayda esasına dayanır. Oysa common good yalnızca faydalar ve avantajlar sistemi değil, kendinde iyi bir amaç ve hayatın doğruluğudur. Onda temel bir unsur olarak şahısların mümkün maksimum gelişmesi bulunur.
Bu durumda Maritain, sosyal bütünün iyisini temel olarak görmekte ve toplumun her üyesinin şahsı üzerinde çeşitli tarzlarda açığa çıktığını belirtmektedir. Böylece, ancak o topluma giren bir fert insanî bir şahıs olmaktadır. Bahsedilen bu toplum ilahi Şahıslar toplumu ile hayvan toplumu arasındadır. O'nagöre üstte madde ile ferdileşmenin gölgesi olmayan bir saf Şahıslar toplumu, altta, şahıs olmayan ve common goodu bulunmayan maddî fertlerin toplumu bulunur. Böyle bir toplumun common goodu da her bir üyenin goodundan üstündür Ve -her bir üyeyi Aşkın Bütün'e (Transcendent Whole) ve kendi ezelî ebedî gooduna doğru yönlendirir.
Bu bağlamda Maritain'in düşüncelerini şöyle özetleyebiliriz: Şahıs, toplum ilişkisinde ferdin şahıs olabilmek için topluma, toplumun common gooduna ihtiyacı vardır. Böylece şahıs hem kendi içinde bir bütün hem de bir bütünün parçası olmaktadır.
Bir şahıs olması sebebiyle kendi içinde bütün olarak sosyal düzenin üstündedir ve Aşkın Bütün'e dolaysız olarak bağlıdır. Öte yandan bir bütünün parçası olması sebebiyle de sosyal düzene bağlıdır, ve common gooddan pay alır.
Diğer yandan Mounier de şahsiyetin oluşabilmesi için toplumun önemini özellikle de personalist toplumun önemini vurgular. O'na göre "personalist toplumda her şahıs sürekli bir tabiî eğilim bütünlüğünde kendini olgunlaştırır ve kendini aşmaya çaba gösterir".
Şahıs böyle bir toplumdan ayrı bir unsur olarak değerlendirilemez. Zira şahıs kendini toplumun tecrübesinde açığa çıkaran şahıs-üstü bir hareket ile birlikte değerlerin elde edilmesine doğru bir harekete de sahiptir. Ve bu iki hareket ayrılmaz bir bütündür .
Ayrıca toplum şahsı tabiata, başkalarına ve kendisine karşı korur. O bütün bunları kendisini oluşturan kurumlar ve kurumları ortaya koyan şahıslarla yapar. O halde Mounier'e göre de toplum ve şahıs birbirlerine bağlı bütünlerdir.